| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 06 .11.2018 |
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi iyi geceler diliyorum.
Sekiz saatin sonunda bir söz hakkı almış bulunuyorum. Tamam, doktor arkadaşlarımıza da izin veririz. Çok uzun konuşmayacağım.
Ben de göz hekimiyim, aynı zamanda fizyoloğum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, doktor olabilmek için çok ciddi bir eğitimden geçmek ve yaşıtlarımızdan çok daha fazla çalışmak zorundayız. Anaokulundan başlayıp üniversite sınavıyla bir aşamadan geçen ve tıp fakültesini bitirdikten sonra tıpta uzmanlık sınavıyla devam eden hem çok zorlu hem de çok yıpratıcı yirmi iki, yirmi üç yıllık bir eğitim süresinden bahsetmekteyiz.
Gözlerim artık görmüyor, yaklaşık üç gündür sekiz saatlik uykuyla durmaktayım. Nasıl bir komisyon, anlamış değilim.
Aynı zamanda hem ülkemize hem de bu merhalelerden geçen doktorlarımıza ve onların ailelerine ciddi ekonomik yükü olan bir süreç olduğunu düşünüyorum hekimlik hayatının. Bu süreçte, kimi anneler ellerindeki altınlarını satıyor, babalar tarlasını satıyor, en büyük idealleri çocuklarının doktor olması. Tek idealleri yetiştirdikleri çocukların ülkeye hizmet etmesi. Hepimiz birer anne ve baba olarak biliriz ki çocuk yetiştirmek bütün aile bireylerinin büyük fedakârlıklarıyla olmaktadır. Hayattaki tek gailemiz nedir? İyi bir evlat yetiştirmektir, iyi bir meslek sahibi yapmaktır.
Biz hekimlerin tek amacı, okulu bitirdikten sonra oldukça itibarlı olan mesleğimizi kamuoyu önünde icra etmektir yani biriktirdiğimiz paramız, zenginliğimiz, bütün değerimiz, onurumuz mesleğimizdir.
En başta, biz doktorların aldığı eğitim ve yaşam felsefesi teröristliğe falan uygun değildir. Hekimlik mesleği kutsal bir meslektir, insanın hayatıyla ilgili kararlar alırsınız.
Gerçekten göremiyorum çünkü çok uykusuzum.
Meslektaşım olan tüm arkadaşlarım da bilir, biz bu mesleği büyük bir özveriyle yaptık ve bugünlere geldik, yeri geldi uykusuz kaldık, yeri geldi aç kaldık, yeri geldi blok nöbetler tuttuk, TUS gibi büyük bir "tuş" sınavı dediğim bir sınavdan çıkıp geldik buralara.
Sunum biçiminde sanki sağlıkta çalışanların yaşamış olduğu şiddeti engellemeye yönelik bir torba yasaymış gibi kamuoyuna lanse edilen bu yasa, sağlıkta çalışanların uğradığı şiddetle ilgili bir madde içeren ve o da sorunu çözmekten ziyade sadece usule ilişkin bir madde olan torba yasa görünümündedir yani burada sağlıkta çalışanların uğradığı şiddete yönelik engelleyici, caydırıcı bir madde hükmü yoktur, usule ilişkin bir şey vardır. Getirdiğiniz teklif, 44 maddelik bir teklif ve sağlık alanında birçok noktayı değiştirmeyi hedefleyen bir tekliftir. 16 ayrı kanunda ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir tekliftir. Bu kanun teklifi hazırlanırken Türk Tabipleri Birliğiyle, sağlık emekçileri sendikalarıyla, Diş Hekimleri Birliğiyle, Türk Eczacılar Birliğiyle ve bütün sendika ve demokratik kitle örgütleriyle birlikte konuşarak, sorunları gerçek yerinde tespit ederek ve gerçekten çözüm aramak için ele alınmalıydı diye düşünüyorum. Lakin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve KHK'lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinde yer alan değişiklikler KHK'yle ihraç olarak mağdur olan hekimlerimizi de kapsamaktadır.
Yasama yılının başında İYİ PARTİ olarak bir araştırma önergesi vermiştik. 15 Temmuz ihanetinin sorumlusu olan FETÖ'nün siyasi ayağının, Meclis tarafından araştırılmasını istedik. Bu hain örgütün eğitim, yargı, Emniyet ve ordudaki ayakları tespit edildi, çaycısı çorbacısı bulundu ama gelin görün ki siyasi ayağı hâlâ ortaya çıkarılamadı. Ahtapot gibi her tarafı sarmış bu örgütün siyasi ayağının olmaması mümkün mü diye soruyorum. Sayın Genel Başkanımızın da dediği gibi, bu ihanet şebekesinin hiç mi milletvekili yoktu, hiç mi grup başkan vekili yoktu, hiç mi bakanı yoktu? Biz bu sorulara cevap istiyoruz. OHAL Komisyonunun içine dâhil ettiğiniz üyelerin içinde hiç FETÖ'cü yok muydu? Sorun şu ki ülkemizde adalet mekanizmasıyla ilgili zaten ciddi sorunlar var. İnsanlar iş yerlerinde arkadaşının tek bir ifadesiyle ihbar ediliyor ve işlerinden oluyor. Hatta ve hatta çoğu güvenlik soruşturmasından geçmesine rağmen hâlâ işlerine iade edilemeyen bir sürü çalışan hekimimiz mevcut. Ülkemizde yargıya, adalete olan güven bu kadar azalmışken yıllarca eğitim almış, emek vermiş hekimlerimizin görevlerini yapmasına engel olunması onları açlığa mahkûm etmek demektir. Devletimize karşı suç işlemiş olan ve bu suçu yargı kararıyla kesinleşen hekimlerin cezalarını çekmeleri elbette ki gerekir ama biz İYİ PARTİ
olarak suçlunun ve suçsuzun bir an önce ayırt edilmesini talep ediyoruz. Ancak şu anda fiiliyatta savunması dahi istenmeden ihraç edilen, hakkında adli işlem yapılmamış, "Kovuşturmaya gerek yok." kararı alınmış, beraat etmiş hekimlerin hiçbir yerde çalışmamalarını sağlamak toplumda kırılmalara ve adalet duygusunda zedelenmeye sebep olacaktır?
Mevzubahis olan hekim, kimisine göre 2 bin, kimisine göre 6-7 bin doktorun işsiz bırakılmasıdır ama bilinen bir gerçek vardır ki bunların 2 bine yakını bilim adamıdır, uzman hekimdir, profesördür. Şimdi, böyle bir meslek grubunu basit siyasi gerekçelerle, ispatlanmamış yasal birtakım nedenlerle, ithamlarla bir anda sokağa bırakmak hiçbir vicdanın kaldıracağı bir şey değildir. "Yaşam hakkı" diyen, hastaları yaşatmaya çalışan biz hekimler için şu anda getirilen yasa bu doktorlar için bence bir ölüm yasasıdır. İçinde şiddetle ilgili maddeler bulunmasına rağmen bu yasa teklifinin doktora en büyük şiddeti getiren bir yasa teklifi olduğunu düşünüyorum. Bu doktor sayısının bir olması da aynı, bin olması da aynı. Bir hekim bizim için çok değerlidir, bir emektir.
SGK'yle anlaşması olmayan çok az sağlık kuruluşu vardır. Bunlar da ancak isim yapmış hekimleri çalıştırmaktadır. İlgili teklifte yer alan hükme göre tıp doktorluğu diplomasını kullanamayacak hekimler iş yeri hekimliği dâhil, hiçbir alanda hiçbir mesleklerini icra edemeyecekler ve mesleki anlamda men yemiş olacaklar ki bu durum söz konusu hekimler için mesleki ve sosyal bir ölüm niteliği taşımaktadır. "Sadece SGK'yle sözleşmeli olmayan sağlık kurumunda çalışabilecek ve özel muayenehane açabilecek" ifadesi ise yeni mezun olmuş ve hiçbir ihtisası olmayan pratisyen hekimlerin yine elini kolunu tamamen bağlamaktadır. "Özel hastanede yani SGK kapsamındaki bir hastanede çalışamazlar." Radyolojisi var, onkolojisi var, patolojisi var, nükleer tıpı var, yan dal branşları var, anestezi uzmanı var; bu arkadaşlar, hekim olan bu insanlar nerede çalışacaklar, nerede muayenehane veya özel kurum açabilecekler? SGK kapsamında olmayan bir kurumda çalışmaları mümkün değildir. Bir onkolojistin, onkoloji tedavisi yapan çok iyi hocaların bir muayenehanede bu tedaviyi yürütmeleri mümkün değildir.
Bir de bu kişilerin tanzim ettikleri raporların idari sonuç doğuramayacağı söyleniyor. Bahsettiğiniz kişiler doktor; teşhis, tedavi ve yeri gelince ameliyat yapıyorlar ancak bu kişiler hekimlik yapacaklar, verdikleri rapor idari bir sonuç doğurmayacak; reçeteleri kabul olacak ama bu kişilerin raporları geçersiz olacak. Nerede kaldı kanun önündeki eşitlik?
Bu getirilen düzenleme maalesef caydırıcı bir unsur içermiyor. "Mezun oldun, altı yüz gün seni aç bırakabilirim. Uzman oldun, ben seni çalıştırmayabilirim. Herhangi bir hüküm giymemene rağmen, herhangi bir ceza almamana rağmen ben seni KHK'yle işten attıktan sonra sen hiçbir yerde çalışamazsın." Buna ne hakkınız var? Bu yasa teklifinde siyasi olmaktan ziyade, vicdan ve insaf duygularımızı ön plana çıkarmalıyız diye düşünüyorum.
Bakın, bu insanların sadece mesleklerini icra etme kapasitelerini ellerinden almıyorsunuz; onurlarına, itibarlarına ve onlardan hizmet alacak insanlarla beraber düşündüğünüz zaman birçok insanın ve ailelerinin de yıkımına neden oluyorsunuz; onların takip ettiği binlerce hastayı da ortada bırakıyorsunuz. Bizler eğer demokrasiye inanıyorsak o zaman demokrasinin gelişmesine hizmet edecek bir çaba içerisinde olmalıyız diye düşünüyorum. Lütfen, kendi iradenizi, halka verdiğiniz, seçmeninize verdiğiniz sözleri yerine getirmek üzere düşünmenizi ve empati yapmanızı rica ediyorum. Sizi vicdanınıza davet ediyorum. Burada bir tartışma yapmak istemiyorum, sadece vicdanlarımız ayağa kalksın. Yarın öbür gün gece yastığa başımızı koyduğumuzda duyduğumuz intihar vakalarının, aile dramlarının sizi rahatsız etmemesi için elinizi vicdanınıza koyup da düşünün. Siyasi parti liderlerimiz olabilir ama bir de bu dünyanın öteki yanı var, kul hakkı var. Şu anda binlerce öğretmen merdiven altı, kapalı kapılar arkasında dershane hizmeti sunuyor. Aynısı sağlıkta olmayacak mı? Eğer çıkış yasağı yok ise bu arkadaşlardan bir kısmının yurt dışına çıkma ihtimali çok yüksek. Yüz binlerce lira harcayarak yetiştirdiğimiz bu hekimlerimizi yurt dışına sürüklemek zorunda kalıp başka ülkelere "Biz yetiştirdik, buyurun kaymağını siz yiyin." demek olmayacak mı? Şu anda yurt dışından çalışma izni vererek Suriye muhalifi olan hekimleri çalıştırıyoruz. Kendi vatandaşımızı öldürerek Suriyelilere kapı mı açıyoruz?
Anayasa'nın üçüncü bölümü "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" kısmında "Madde 48- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Madde 49- Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir." denmektedir. Ben hukukçu değilim ama toplayabildiğim maddeler budur. Birçok hukukçu arkadaşımız konuştu. Lütfen, anayasal olarak en temel hakkımız olan "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir." maddesini "sağlıkta şiddet ve torba yasası" adı altında 5'inci maddeye kurban etmeyelim diyorum. İnsan hayatı kurtarmak için eğitim almış doktoru mafya düzenine mi itmek istiyoruz? Organ nakli uzmanını organ mafyasının içine itmekten başka bir şey yapmayacağımızı düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.