| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 06 .11.2018 |
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Başkanım, sayın üyeler, sayın Sağlık Bakanlığı yetkilileri, değerli bürokratlar ve sevgili misafirler; hepinize de saygılarımı sunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar olması en büyük isteğimizdir. Ülkenin birlik, beraberliği, insanların refahı hepimizin amacıdır. Zaman zaman yönetenler gaflete düşse de bu kadar önemli jeopolitiği olan ülkemiz her zaman üzerinde başka ülkelerin emperyalist planlarının olduğu bir ülke olduğu gerçektir. Biz daha doksan beş yıl önce bir Kurtuluş Savaşı yaptık ve bu Kurtuluş Savaşı üzerinde inkişaf etmekte olan, gelişmekte olan bir ülkeyiz.
Suriye politikasının yanlış olduğunu Sayın Binali Yıldırım da söylese Sayın Numan Kurtulmuş da söylese başlangıçta yanlıştı ama şu anda Suriye'de geldiğimiz noktada artık biz Doğu Akdeniz doğal gazının paylaşımıyla ilgiliyiz ve şu anda bizim Suriye'de verdiğimiz mücadele bununla ilgili.
Ülkemize zarar veren her türlü örgüt, kurum, kuruluş her kimse, her ne olursa olsun Allah onu kahretsin, Allah onun belasını versin, ülkemiz bu tür insanlardan uzak olsun. Aynı zamanda ülkemizi bu tür insanlardan korumayan ve gaflete düşen idarecilere de yazıklar olsun.
2.400 doktor, 5.800 hemşire, 1.500 kura bekleyen hekim, bunlar birazdan alınacak kararı bekliyorlar. Hepimiz dişimizle, tırnağımızla bir yerlere geldik, belki burada bir kısım insan bu geçmişteki mücadelemizi unutmuştur yaşımız gereği ama şu gerçek ki bu mücadeleyi veren çocuklarımız var, yakınlarımız var, komşularımız var ve etrafımızda tanıdığımız pek çok insan var. Ben şahsen bu kurulda oy vermeye yetkili bir insan olarak bu insanlar hakkında "Suçludur, suçsuzdur." diye iki dakika içerisinde karar verip onları belli bir yokluğa, belirli bir belirsizliğe göndermekten, gark etmekten büyük üzüntü duyarım ve pişmanlık duyarım. Bu kararı vermekte ben kendimi şahsen yetkin saymıyorum.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında 6 milyonu Yahudi olmak üzere 75 milyon insan hayatını kaybetti ve galip ülkeler Almanya'da "Nürnberg" diye meşhur bir mahkeme kurdular. Bu mahkemede sadece 24 Alman yargılandı; bunlardan 3'ü beraatle sonuçlandı, 12'si idam edildi, 4'üne on ila yirmi yıl arasında değişen hapis cezaları verildi, 3'ü de müebbet hapis aldılar. Polonya'da, diğer ülkelerde de oradaki Nazi kalıntılarını yargıladılar, bunlardan da Polonya'da sadece 1 kişi idama mahkûm oldu. Bu tür davalarda, bu tür olaylarda olayları yöneten, bunlara baş tutan ve teşvik eden elebaşları vardır. Düşünün ki 75 milyon insana mâl olan İkinci Dünya Savaşı'nın Alman müsebbiplerini galip ülkeler sadece 24 insan olarak belirlemişler ve demişler ki: "Bu insanlar ortadan kaldırılırsa, temizlenirse bu ülke düzene girer." Ama geldiğimiz noktada FETÖ tuhaf bir iş. 2013 yılını milat ilan ettiniz, 2013 yılından önce FETÖ'yle kol kola olan, can cana olan, omuz omuza olan, birlik beraberlik içerisinde olan ve ülkeyi perişan edenler 2013 geçtikten sonra dediler ki: "Bizim bu işte kusurumuz yok, suçumuz yok."
Şimdi, kura bekleyen 1.500 hekim var. 2013 yine milat alınırsa, bu insanlar birinci ve ikinci sınıftaydılar ve tıp fakültesinde birinci ve ikinci sınıfta olan insanlar kusurlu, suçlu ilan ediliyor ve şu anda biz onlara ceza vermeye çalışıyoruz ve onları yargılamaya çalışıyoruz; bu büyük bir çelişkidir, bu büyük bir haksızlıktır. O zamanlar bir ortam kuruldu, ben bir resmî kurumda çalışıyordum, oradaki insanları biliyordum ve orada meslekî olarak yükselmek için, kurum içi yükselmek için, terfi etmek için "FETÖ" diye tarif edilen örgütün derneklerine, sendikalarına kayıtlı olamayanlar terfi edemiyorlardı. Benim bildiğim, Eskişehir Devlet Hastanesinde heyette çalışan bir tane Alaattin diye bir memur vardı. Alaattin, garibanın teki. Alaattin de istiyor ki bir şeyler olsun. Kendisi nihayetinde lise mezunu, orada bir memur olmuş ve yükseleceği de ona göre ama Alaattin'in kanına girdiler, dediler ki: "Alaattin gel, seni şu derneğe üye yapalım, sen buradan terfi edersin." Hakikaten Alaattin girdi, FETÖ'nün derneğine kaydoldu ve Alaattin terfi edildi; günümüzde Alaattin, işinden oldu FETÖ'cü nitelendirmesiyle. Yani, o vakit ki o zaman böyle muazzam bir akım vardı, bu akıma katılan insanlar, kendini kaptıranlar daha sonra perişan oldular. Bu akıma kendini kaptırmayanlar da çok ender ve nadir insanlardır, onlar da bu işin dışında kaldılar.
Şimdi, birtakım hazırlıklar yapıldı, tedbirler alındı ve bu FETÖ işi bitmez tükenmez bir iş hâline geldi. Ne zaman duracak, ne zaman bitecek, bilinmez bir şey. Hani bir fıkra vardır, ülkemizin kuzey tarafında bir helikopter bir mezarlığa düşmüş "Ne yaptınız?" demişler, demişler ki: "20 ceset çıktı, daha da ceset sayısının artmasından korkuluyor." Bizim FETÖ'yle şu anda olan ilişkimiz de bu. Maalesef FETÖ'nün ne ardı geliyor ne arkası geliyor ne sonu geliyor, aradan bir zaman geçiyor sivil ayağı, aradan bir zaman geçiyor asker ayağı, sürekli sürekli bunlar ortaya çıkıyor. Ama ne hikmetse FETÖ'nün ne siyasi ayağı ortaya çıkıyor ne de finansal ayağı ortaya çıkıyor, olan böyle birtakım garibanlara oluyor.
Şimdi, sayın üyeler, biz birtakım sağlık personeliyle ilgili kararlara varacağız. Bu insanlar dişiyle tırnağıyla bir yere gelmiş. Bir insanın yetişmesi yalnız o insanla ilgili bir şey değildir; o insanın ailesiyle ilgili bir şeydir, o insanın sülalesiyle ilgili bir şeydir, o insanın komşusuyla ilgili bir şeydir ve o insanın yetişmesinde bu insanların hepsinin de hakkı vardır ve belli bir aşamaya gelmiş, artık -tabir yerindeyse- tünelin sonunda ışığı gördüm derken öyle bir karanlığa düştü ki bu insanlar... Eğer bu insanlar mesleklerini icra edemezlerse, belli bir yerlere gelemezlerse bunlar büyük oranda heba olup gidecektir; ya böyle bir yolsuzluğa karışacaktır ya böyle tehlikeli işlere karışacaktır, bunların kolları kanatları kırılacaktır. Bunların içerisinde aşağı yukarı 10 bin kadar insan var, bunların içerisinden kendini kurtaran, çıkanlar da olacaktır ama bunlar çok cüzidir ve kendini kurtaran olursa, hayatını devam ettiren olursa onlar da ülkelerine küsecektir, insanlarına küsecektir, bedbaht olacaklardır. Yalnız onlar bedbaht olmayacaktır, yalnız onlar etraflarına küsmeyeceklerdir, aynı zamanda bu insanların aileleri, komşuları, tanıdıkları her bir şeye de bunlar küseceklerdir, hayata küseceklerdir.
Bunların suçu varsa Türkiye'ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin birliğine, bütünlüğüne, mevcudiyetine, varlığına kastı olan varsa, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan insanlara kastı olan varsa çıksın mahkemeye ne gerekiyorsa yapılsın, bunlar yargılansın ama bir ihbar mektubuyla, bir sanıyla, bir tahminle, bir işte "Ben bunu şurada gördüm, ondan sonra şu bankaya şu parayı yatırdı. Yok bunun yakını şurada tutuklandı, bunun yakını burada tutuklandı..." Ki benden önceki sayın konuşmacı da bu çelişkileri çok iyi anlattı. Yani, bunlar eğer belli bir çevrenin adamıysa bunların yakınlarında hiçbir kusur yok, yakınları dürüst, temiz ama bunlar belli bir çevrenin adamı değilse bunlar maalesef suç adamı, günah adamı, kusur adamı.
Bizim yapmamız gereken, bu 5'inci maddeyi Sayın Başkanım, tamamen bu kanun teklifinden çıkarmaktır. Bu insanlara yazıktır. Bunlar bir tahmin üzerine, bir sanrı üzerine hayatlarına son verecektir. Ülkemizin geleceğine yazıktır. İnsanlar bedbaht olacak, Türkiye'ye karşı güvensizlik olacak. Vatandaşlarımıza güvenelim ama kusurları varsa, suç işlemişlerse, kanun karşısında bunlar müspetse, mahkeme bunları ortaya koymuşsa bunlar da ne ceza gerekiyorsa alsınlar. Ama birtakım tahminlerle, varsayımlarla, ihbarlarla bu insanlara kıymayalım, bu insanları öbür tarafa göndermeyelim. Yani, vicdan vardır, insaf vardır, ülkenin geleceği vardır. Bu insanlara lütfen sahip çıkalım ve bu 5'inci maddeyi bu yasa teklifinden çekelim.
Teşekkür ediyorum.