KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubu adına Hükûmetin 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'nin geneli üzerindeki görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Her şeyden önce üzülerek belirtmeliyim ki Hükûmetin bütçe teklifinin dayandığı temel makroekonomik göstergeler gerçeklikten çok uzak. Bunun en net göstergesi yüzde 2,3 olan 2019 yılı büyüme tahminidir. Krediler başta olmak üzere sanayi üretimi, kapasite kullanım oranı, ekonomik güven endeksleri gibi öncü göstergelerin neredeyse tamamı 2018 yılının ikinci yarısında ekonominin daralacağına işaret etmektedir. Ayrıca kurdaki ani yükselişe bağlı olarak ağustos ayından itibaren cari işlemler hesabında hızlı bir düzelme yaşanmıştır. Yılın ikinci yarısında Türkiye'nin dış finansman imkânları hem azalmış hem de maliyetler artmıştır. AK PARTİ hükûmetlerinin yıllardır uyguladıkları yanlış politikalar neticesinde ancak cari açık vererek büyüyebilen ve dolayısıyla da dış finansmana bağımlı hâle gelmiş şirketler kesimi de büyük bir borç yükü altına girmiş olan Türkiye ekonomisinin 2019 yılında büyümesi önünde en büyük engeller vardır. Bunların başlıcaları şunlardır: Kredi mekanizması hem arz hem talep yönlü sorunlar nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Arz tarafında bankaların fon kaynakları daralmış, maliyetler oldukça artmıştır. Ayrıca ekonomideki bozulma nedeniyle bankalar kredi verirken eskiye nazaran çok daha ihtiyatlı davranmaktadırlar. Talep tarafındaki en büyük sorun ise kredi maliyetlerinin astronomik seviyelere ulaşmış olmasından dolayı firmaların zaten yüksek olan borçluluklarını azaltma eğilimine girerek kredi talebinden kaçınmalarıdır. Döviz kuru ve faizlerdeki hızlı yükselişler ve bunlara bağlı olarak artan belirsizlikler nedeniyle tüketici güveninde ve dolayısıyla özel kesim harcama eğiliminde de ciddi bir düşüş yaşanmıştır ve devam ediyor. Faizlerdeki artış ve ekonomik belirsizlikler borçluluk sorunu olmayan özel sektör firmalarının yatırım iştahında da büyük bir azalmaya sebep olmuştur. Türk lirasındaki büyük değer kaybına rağmen ihracatın büyümeye katkısı beklenenin altında kalmaktadır. Bunun sebebi ithal ham madde ve ara malı bağımlılığı yüksek olan ihracatçı firmalarımızın kurdaki yüksek oynaklık ve kredi arzındaki sıkıntılardan olumsuz etkilenmesidir.

Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonuna yaptığı bütçe sunumunda şunu söylüyor, diyor ki: "2017 yıl sonunda 157 milyar dolara yükselen yıllık ihracatımız 2018 yılında bu artışı sürdürerek eylül ayında 165,1 milyar dolar ile rekor kırmıştır. Yıl sonunda ise ihracatın 170 milyar dolara yükselmesini bekliyoruz." Ben bu rakamların yanlış olduğunu söylemiyorum, tartışmıyorum ancak Sayın Bakandan bir istirhamım var: Türkiye ihracatta ne kadar katma değerle çalışıyor? Bu ihracattan Türkiye'nin net katma değeri nedir? Bunu lütfen bize bir söyleyin. 2010 yılında, o zaman Dış Ticaret Müsteşarlığıydı, Temmuz ayında bir çalışma yaptı ve bulduğu, ortaya koyduğu bulgu şuydu: Türkiye'de 1 dolarlık üretim yapabilmek için 0,82 sentlik ithalat yapmak zorundasınız. Aynı şekilde 1 dolarlık ihracat yapabilmek için de benzer miktarda ithalat yapmak zorundasınız. En son çalışmaların nerede olduğunu bilmiyorum ancak 2004-2005 yıllarında yapılan bir akademik çalışmada Türkiye'de imalat sanayisinin ithalata bağımlılığı en yukarıdan, yüzde 68'den meyve suyu imalatında yüzde 10'a kadar düşüyor. Dolayısıyla son derece girdi bağımlısıyız. Dolayısıyla bu yüzde 157 milyar, yıl sonunda 170 milyar dolar olacak ihracatın ne kadarı katma değer? Biz bu ihracatı yapabilmek için ne kadar ithal girdi kullanıyoruz? Benim şahsi kanaatim odur ki bu bir bilgi değil ama ortaya konulan çalışmalardan çıkardığım şey şu: Biz 10 milyar dolara talim ediyoruz. Bir ülke 170 milyar dolar ihracat yapıyor, 10 milyar dolara, belki de daha aza talim ediyoruz. Dolayısıyla sizden istirhamım şu: TİM Başkanı ve TİM üyeleri her ay ülkenin bir şehrine gidip Türkiye'de o ayın ihracat rakamlarını açıklarken onun ithalat girdisi de ne olsun, ne olmuştur bunu da bir açıklasınlar; o ayın katma değeri nedir, bunu Türk milletine bir söylesinler. TİM'in elinde yetişmiş eleman da var, parası da var ve bunu yapabilecek güç ve kabiliyet de. Biz gerçekten amelelik yapıyoruz diye düşünüyorum. 170 milyar dolarlık ihracatın katma değerinin 10 milyar dolardan fazla olduğunu düşünmüyorum. Eğer fazlaysa sözümü geri alırım ve size teşekkür ederim.

Kısacası, döviz kuru ve faizler ve enflasyon gibi tüketim ve yatırım kararlarını etkileyen değişkenlerin gerek seviyesi gerekse oynaklığı makul düzeylere çekilmeden ve kredi mekanizmasındaki sorunlar giderilmeden Türkiye ekonomisinin tekrar bir büyüme patikasına girmesi mümkün gözükmemektedir. Bu sorunların giderilebilmesi için enflasyonun mutlaka kontrol altına alınarak faizlerin düşürülmesi ve aynı zamanda ülkeye tekrar dış kaynak girişinin sağlanması gerekmektedir. Gerçekten bu söylem bizim için, ülkemiz için ve benim için de sizin için de hepimiz için de utanç verici bir şey. Bu, bir ikilem. Biz dış kaynak girişiyle, çok fazla dış kaynak girişiyle krize giriyoruz, girdiğimiz krizden çıkmak için de maalesef yine bir dış kaynak girişini istiyoruz ve özlüyoruz. Bu bir yapısal sorun. Bu yapısal sorunun üstesinden gelmediğimiz sürece de bizim bu işin uzun vadeli ortadan kalkmasını sağlayacağımızı düşünmüyorum. Ama olan tek şey şu: Girerken birileri bundan yararlanıyor, krize girdikten sonra krizden çıkmamız için girenden bir başkası yararlanıyor, dolayısıyla servet el değiştiriyor, ekonomi yeniden harmanlanıyor. Ancak tüm bunlar başarılırsa bile özel sektör firmalarının borçluluk sorunu ve buna bağlı olarak bankaların bilançolarında oluşan hasarlar giderilmeden kredi mekanizmasını tekrar sağlıklı bir şekilde çalışır hâle getirmek mümkün olmayacaktır. Bunun için de hem bankacılık sisteminin hem de reel sektör firmalarının kapsamlı bir rehabilitasyon sürecine tabi tutulması gerekir. Bu konuya biraz sonra tekrar değineceğim. Bu konuda Hükûmet tarafından henüz somut bir adım atılmadığı gibi, böyle bir rehabilitasyonun gerektireceği kamu kaynaklarıyla ilgili 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'nde bir hazırlık da yapılmadığı anlaşılmaktadır. Eğer bu çalışma yapılırsa şunu göreceğiz ki başta Orta Vadeli Program, Yeni Ekonomi Programı ve bu bütçe çöpe gidecektir.

Hükûmetin 2019 büyüme tahminini geçersiz kılarak 2019 bütçe gelirlerinin haddinden fazla iyimser olmasına sebep olan bir diğer unsur bizatihi 2019 bütçesinin kendisidir; zira bütçenin Hükûmetin bütçe teklifinin harcamalar tarafına bakıldığında, mal ve hizmet alımlarında yüzde 19, sermaye giderlerinde ise yüzde 47 reel azalma görülmektedir. Kamunun yatırım harcamalarını kapsayan ve toplam bütçe harcamalarının yüzde 13'üne tekabül eden bu iki kalemdeki düşüşlerin ekonomik aktivite üzerindeki etkisi daraltıcı yönde olacaktır. Bu konuda yapılan akademik çalışmalar, büyüme performansının düştüğü ve belirsizliklerin arttığı dönemlerde kamu yatırım harcamalarına ait mali çarpan değerinin yüksek -ki bunu yüzde 3 olarak tahmin ediyoruz - olduğunu göstermekte ve diğer bir deyişle, hâlihazırda Türkiye'de olduğu gibi ekonominin yavaşladığı hatta daralma eğilimine girdiği bir dönemde kamunun yatırım harcamalarında yapılacak kesintilerin ekonomideki daralmayı daha da artıracağı bilimsel bir gerçektir. Bu daralma kaçınılmazdır, olacaktır ancak daralma olduğu için vergi tabanı daralacak ve dolayısıyla istediğiniz, bütçede öngördüğünüz vergileri toplamakta zorlanacaksınız.

Dolayısıyla, mevcut ekonomik göstergeler önümüzdeki dönemde kamu maliyesinin nötr olması hâlinde bile ekonomide daralmaya işaret ederken kamunun yatırım harcamalarında kısıntıya gitmesi 2019 yılında yaşanacak ekonomik daralmanın daha da şiddetlenmesine sebep olacaktır; bu da bütçe gelirlerinin beklenenden çok daha düşük gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Peki, Hükûmet yatırım harcamalarında yapacağı kesintinin ekonomi üzerinde yapacağı olumsuz etkiyi bile bile neden bu yolu tercih ediyor? Bu sorunun cevabı 2019 yılında gerçekleşecek faiz giderleri için konulan ödenekte gizli.

2018 yılını 72 milyar TL faiz ödemesi ile kapatmayı bekleyen Hükûmetimizin 2019 yılı için koyduğu faiz gideri ödeneği 117 milyar TL. 45 milyar TL'lik bu fark yüzde 37'lik reel artış anlamına geliyor. Kısacası, son derece katı olan personel harcamaları ve cari transferlerden kesinti yapma imkânı olmayan Hükûmetimiz ancak faiz giderlerinden tasarruf ederek kendisine mali alan yaratabilirdi ancak bu mümkün olmuyor, olamıyor. Bırakın mali alan yaratmayı faiz giderlerindeki artış mevcut mali alanı da yok ederek tasarrufların yatırım harcamalarına kaymasını zorluyor. Bu, enflasyonla mücadeleden vazgeçmenizin sonucu ortaya çıktı.

Faiz giderlerindeki bu büyük sıçramanın sebebi Hükûmetin kendi hatasıdır. Birinci hatası, hazinenin 2017 yılında yanlış bir borçlanma stratejisi uygulayarak gereğinden fazla borçlanması, ikinci hatası ise Merkez Bankasına baskı yaparak faiz artırımlarının gecikmesine ve dolayısıyla piyasa faizlerinin olması gerekenden çok daha yükselmesine sebep olmasıdır. Ayrıca, bu yıl dış borçlanmayla ilgili de büyük bir hata yapılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankasının faiz artırım sürecinde olduğu ve muhtemelen nisan sonunda seçim kararı alınacağı bilinmesine rağmen, piyasanın elverişli olduğu şubat ve mart aylarında borçlanma yapılmamış ve bu nedenle ekim ayında yüzde 7,5 gibi fahiş bir oranda ve on yıl yerine beş yıl vade ile borçlanılabilmiştir. Bundan daha üzücü olan ise, Hükûmetin âdeta tefeci faizi ile yaptığı bu borçlanmayı bir başarı gibi sunmaya çalışmasıdır. Evet, 2 katı, 3 katı teklif geldi ama maalesef maliyet ortada.

Bütçenin harcamalar tarafındaki çok büyük bir eksiklik, firmaların borçluluk sorunu ve bunun banka bilançoları üzerindeki etkileri ile nasıl baş edileceği konusunda Hükûmetin hâlâ bir planının bulunmaması ve bu sebeple bütçeye bu konuda herhangi bir ödenek konulmuş olmamasıdır.

Takibi gelen alacakların yüzde 3, sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 17 olduğunu söylüyorsunuz ki bu, Sayın Bakanın sunumunun 16'ncı sayfasında ama kendiniz bile inanmıyorsunuz.

Hükûmetin bu konudaki plansızlığını teyit eden ve bundan sonraki hareket tarzı hakkında ipucu veren bir olay geçtiğimiz eylül ayı sonunda İşsizlik Fonu'ndan apar topar 11 milyar TL alınarak kamu bankalarına sermaye benzeri borç şeklinde verilmesidir. Başka bazı bankalar veya sistemin geneli için benzer bir ihtiyaç olursa bunun nereden karşılanacağı şu anda belirsizdir. 3 katına çıkartılarak 28,5 milyar TL yapılan özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç yetkisinin de ne amaçla kullanılacağı belli değildir. Acaba bu işler için mi kullanılacak?

Bütçe harcamaları ile ilgili önemli bir husus da kamu özel iş birliği projelerinden kaynaklanan ödemeler. Bu konuda hiç şeffaflık yok; göremiyoruz. Yaşanan kur şoku nedeniyle kamu özel iş birliğinin bütçe üzerindeki yükü ne kadar arttı? Bu konudaki hazine garantilerinde hangi kurlar kullanılıyor? Kur şokunun yanında daralan ekonomi nedeniyle köprülerden geçen araç sayısı da azalmayacak mı? Bunun getireceği ilave maliyet tahminen ne kadar olacak? Bunların açıklanması gerekiyor. Benzer sorular kamu özel iş birliği ile yapılan hastaneler için de geçerli. Bunların 2019 bütçesine etkisi nasıl hesaplandı ve hangi ödenek içine ne kadar tutar konuldu? Öyle tahmin ediyoruz ki cari giderler faslının altında, en altında "Ve Diğer" diye bir kalem var; bunun içinde olduğunu tahmin ediyoruz fakat bunun ne kadar olduğunu, alt kırılımlarını görmüyoruz, göremiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak 2018 bütçesine 6,2 milyar TL'lik bir ödenek konulmuştu. Bu sene bu ödenek ne kadar ve hangi kalemlerden geliyor, bunu elbette bilmek isteriz.

Bütçenin gelir tarafına baktığımızda, yavaşlayan ekonomiye rağmen vergi gelirlerinde yaklaşık yüzde 4'lük bir reel artış öngörülmektedir üstelik Sayın Bakan vergi oranlarının artmayacağını söylemiş olmasına rağmen. Bu nasıl mümkün olacak? Gelir vergisindeki reel artış yaklaşık yüzde 8,5. İşsizliğin artacağı bir ortamda bu nasıl mümkün olacak? Vergi dilimlerinde ücretlilerin aleyhine bir ayarlama mı yapılacak; yani gelir vergisindeki vergi dilimleri mi değiştirilecek, oranlar mı yükseltilecek? Beyana dayalı gelir vergisi tahmininde yaklaşık yüzde 20'Iik reel azalma öngörülürken gelir vergisi tevkifatı nasıl reel olarak yüzde 10 artacak? Trafiğe çıkan araç sayısı hızla azalırken motorlu taşıtlar vergisi nasıl reel olarak yüzde 8 artabilecek? Motorlu taşıtlar vergisi tutarlarını enflasyondan fazla mı artıracaksınız? Dâhilde alınan KDV'de de reel yüzde 3 artış bekleniyor? KDV tahsilat oranları giderek düşerken ve ekonomi daralırken bu nasıl mümkün olacak? Akaryakıttan elde edilen ÖTV'de reel yüzde 4 artış bekleniyor. Bu, gerçekçi mi? Fiyat artışlarını ÖTV'den karşılamayı bırakacak mısınız? Motorlu taşıt satışlarından elde edilen ÖTV gelirlerinde reel olarak sadece yüzde 1 azalma öngörülüyor. Satışlar bu kadar azalmışken bu nasıl mümkün olacak? Dayanıklı tüketim malları satışından elde edilen ÖTV nasıl reel olarak yüzde 30'dan fazla artacak? İthalat hızla azalırken ithalden alınan KDV nasıl reel olarak yüzde 8, gümrük vergisi nasıl reel olarak yüzde 5 artacak? Hazine portföyü ve iştirak gelirlerindeki yüzde 30'luk reel artış TCMB kârından mı veya diğer kamu bankalarından gelecek olan kâr aktarımlarından mı kaynaklanacak?

Son zamanlardaki vergi tahsilat performansına baktığımızda tahakkuk-tahsil oranlarında belirgin bir düşüş görüyoruz. Oranları normalde çok yüksek olan ÖTV ve motorlu taşıtlar vergisinde bile düşüş var, KDV tahsilatı çok sıkıntılı. Dâhildeki KDV tahsilatının çok büyük kısmı zaten ÖTV'li satışlardan kaynaklanıyor.

Sizce tahakkuk-tahsil bu oranları neden düşüyor? Firmalar ödemedikleri vergilerle mi işlerini döndürmeye çalışıyor? Bu durum reel sektörün ne kadar zor durumda olduğunun göstergesi değil mi? İktidarın çıkardığı vergi afları yüzünden vergi tahsil etme kapasitesi gitgide düşmüş gibi, vergi aflarında hedeflenen gelir elde edilememiş gibi görünüyor; bu, doğru mu? 2016'da çıkan vergi barışından en az 40 milyar TL beklendiği söylenmişti; 2016-2017 tahsilatı 25 milyar TL civarında gibi görünüyor.

Ekonomi güçlü bir şekilde büyürken vergi tahsilat potansiyeli artırılamadı, bunun altyapısı oluşturulamadı. Neye yaradığı belli olmayan bir sürü muafiyet ve istisna getirildi, bir de üstüne neredeyse her sene vergi affı çıkarıldı. Mükellefin vergi ödeme isteği yok edildi, şimdi vergi toplanamıyor, eskiden Hükûmet beceremediği için vergi toplayamıyordu, şimdi reel sektör o kadar zor duruma düştü ki Hükûmet istese bile vergi toplayamıyor. Dolayısıyla elimizdeki öncü göstergelere, konuşmamın metninde de gibi, baktığımızda 2018 yılının üçüncü çeyreğinde ve dördüncü çeyreğinde ekonomi daralacak, belki eksi olmayacak ama sıfır veya sıfıra yakın olacak. Fakat 2019'un ilk çeyreğinde bunun nasıl bir daralmaya sebep olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Sayın Bakan, kamu özel iş birliğiyle ilgili olarak sorumu tekrar ediyorum: Biz İYİ PARTİ olarak şu anda 4,5 milyon vatandaşımızın, ki bunlar en düşük gelirli gruplar, bunların 25 milyar TL civarında kredi kartı ve tüketici kredileri borcu var ve bunların 25 milyon adet icraya düşmüş dosyaları var. Bunların bankalara olan borçları bankalar tarafından finansman şirketlerine 100 liralık alacak 6 liraya, 7 liraya satılıyor ve bunu satın alan firmalar bunları 15 liraya, 20 liraya, 25 liraya tahsil ederlerse 3 katı, 4 katı kâr ediyorlar. Dolayısıyla biz bu insanların borçlarının affedilmesi ve yeniden yapılandırılmasıyla ilgili...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, ek süre veriyorum, lütfen toparlar mısınız.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - ...ortaya koyduğumuzda bize ve bunun da toplam maliyetinin 8 milyar TL civarında olduğunu söylediğimizde zamanın Maliye Bakanı dedi ki: "Nereden bulacaksın bunu?" Biz de de dedik ki: "Muhasebat Genel Müdürlüğünün bilgisayarına, veri sitesine girdiğimizde şunu görüyoruz: Satın alınan hizmetler ve üçüncü kişilere yapılan bir ödeme kalemi var, bu kalemin üç yıllık toplam kümülatif büyüklüğü 40 milyar TL civarında. Bunun içerisinde neler var? Buradan karşılanabilir." Zamanın Maliye Bakanı dedi ki: "Merkez Bankası Başkanı olmak her şeyi bilmek anlamına gelmez, bu cahilliğin ifadesi." Eğer cahil isem cehaletimi kabul ederim. Lütfen bize açık ve net olarak söyleyin. Kendisi söyledi dedi ki: "Bu kalemin içerisinde aile hekimliği yapan doktorların ödemeleri var. Bu kalemin içerisinde NATO ödemeleri var. Bu kalemin içerisinde Millî Eğitim Bakanlığı sınavla ilgili ödemeler var." Bunlar niçin ilgili bakanlığın bütçelerin altına yazılmıyor, bütçe tekniği bunu gerektirmiyor mu? Acaba burada gizlenen bir şey mi var? Büyük bir ihtimalle de belki Sosyal Güvenlik Kurumunun açıklarının düşük gösterilmesi için yapılan bir şey. Eğer sen bunu namuslu ve dürüst olarak toplumla paylaşmazsan, şeffaf olmazsan elbette ben yanlış yapabilirim. O zaman sizden istirhamımım bunu lütfen bu kalemin içerisinde ne var bize söyleyin.

Bizim önümüze varlık denetimiyle ilgili bir dosya geldi, o dosyanın içerisinden bir yazı çıktı, bu yazıda Varlık Fonunun Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi denetimi yapan şirkete yazıyor, diyor ki: "Yaptığınız denetim sonucunda bulduğunuz bulguları McKinsey ile paylaşın." Bunun tarihi 2017 Mart ayı. Acaba burada yapılan bu tür ödemeler bu kalemlerin altına mı yazıldı? Eğer yazdıysanız bizim bunu bilme hakkımız var, bilmiyorsak da bize cahil deme hakkınız yok.

Sayın Bakanım, bir şey daha söyleyeyim. Hemen bitireceğim. Sizin yaşınız genç. Siz hiç kriz yönetmediniz, bir kriz önünüze doğru geliyor. Hiç gülümsemeyin, bu kesinlikle böyle. Dolayısıyla aynı metnin içerisinde öyle cümleler kuruyorsunuz ki...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Geldi bile diyor, onun için gülüyor.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - ...1'inci söylediğiniz cümle 2'nci söylediğiniz cümleyi ortadan kaldırıyor. Ben çokça söyleyeceğim ama başka oturumlarda da söylerim, benim size tavsiyem şu: Eğer siz gelecek olan krizi yönetebilecekseniz, yönetmek istiyorsanız Korkut Boratav'ın ve Yılmaz Akyüz'ün 2001 kriziyle ilgili bir makalesi var, lütfen bunu bir okuyun, orada göreceksiniz ki bu krizlerin yönetilememesinin ana nedeni bankacılık sisteminin rehabilite edilmeden programa geçirilmesi. Sizde şu anda öyle görüyorum ki gelmiş olan bir krizi, kapınıza dayanmış olan bir krizi bankacılık sistemini rehabilite etmeden yöneteceğinizi sanıyorsunuz, burada kesinlikle yanılıyorsunuz. Sizin kamuoyuna açıkladığınız bankacılık rakamları da kesinlikle ve kesinlikle yanlış. Siz 7,4 büyüme hızıyla ve Kredi Garanti Fonu'yla şu anda kapımıza gelen krizin tohumlarını böylece ektiniz. Yani başarınızın çelişkisini yaşıyorsunuz ve bunu da yaşayacaksınız. O nedenle BDDK'ye söyleyin batık kredileri yüzdürmesin, topluma açık ve net bilgi verin ve bu bilgi çerçevesinde de bankacılık sisteminin ve onun üzerine gelecek olan reel sektörü yeniden yapılandırın. Bunun yükü kimin üstünde kalacak, toplumun mu, bireylerin mi, tüketicilerin mi üzerinde kalacak, iş sahiplerinin mi üzerinde kalacak, paylaşılacak mı? Bütün bunların üzerinde düşünün derim ve burada bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum.