KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Efendim, ben yasanın bütünü hakkında da eleştirilerimde bulunurken hep "anayasa" ve "insan hakları" kavramlarına aykırı, hukuksuz ve adaletsiz bir yapıda keyfî yetkiler vermenin mahzurlarından bahsetmiştim ve toplumda travmalar yarattığından da söz etmiştim. Yani bugün de birçok travma yaşandığı gibi 12 Eylülden sonra da çok ciddi travmalar yaşadık. Bunlar tecrübeyle sabit.

O bakımdan, ben Özlem Hanım'ın konuşmalarına, doğrusu, hem duyarlılığına hem hassasiyetine anlayışla yaklaşıyorum çünkü tam da bana sorsalar "Bir örnek verir misiniz, yani keyfî bir yapı oluştuğunda adalet ve hukuk düzeni zafiyete uğradığında güçlü bir irade yukarıdaysa nasıl bir yönetim olur, örnek verir misiniz." deseler travmaya türban olayını örnek verirdim. Neden türban olayını örnek veririm? Hâlâ hukukumuzda türbanı yasaklayan hiçbir hüküm yoktur. Hani Özlem Hanım bahsetti ya bugün "CHP iktidarında ya da başka iktidarlarda hâlâ kaldıramıyoruz yasağı." diye, hukukumuzda hiçbir zaman türban yasağı olmamıştır. Neden ortaya çıkmıştır? Tam da söz ettiğim nedenlerden dolayı. 12 Eylül olmuştur, Kenan Evren baştadır, Özal Başbakandır ve kılık kıyafete düzen verilmek istenmiştir ve YÖK Yasası'yla ilgili bir kılık kıyafet gittiği zaman, 1989 yılında Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden Başkanken hiç yetkisi olmadığı hâlde, konu ve hüküm fıkrasında türbanla ilgili bir çözüm önerisi olmamasına rağmen maddenin Anayasa kararının metin kısmına "Türban takmak cumhuriyete karşı kalkışmadır." vesaire gibi birkaç cümle dercetmiştir. Hüküm fıkrasına baktığınızda bunlar yoktur. 1989 yılındaki o bir iki cümlenin amacı o günün güçlü iradesine yaranma isteğidir, Anayasa Mahkemesi Başkanının yaranma isteğidir. YÖK Başkanı da (Doğramacı) tam da yine bir keyfî idarenin ve güçlü iradenin olduğu bir dönemde o da Kenan Evren'e yaranma ihtiyacındadır ve üniversitelerde türbanı birden bire yasaklamıştır. O bir iki cümlenin dercedilmesi Türkiye'de türban yasağını oluşturmak için ortaya çıkmıştır. Bunda mesuliyet ne CHP'nindir ne DYP'nindir ne de başka birilerinindir. Adaletsiz bir hukuk düzeninde tepedeki iradenin "Ben güçlü bir iradeyim." dediği zamanda, keyfî yönetimlerde, hukuksuz ve adaletsiz yönetimlerde olan şeylerdir. Bu, genç hanımlarımıza yirmi yıl travma yaşatmıştır.

Ben 1989 yılında genç bir hukukçuyum ve Antalya Belediye Başkanıyım. Yıllarca hem kaleme aldım ben konuşmalar yaptım, insan haklarına aykırı olduğunu, insanın kendi gençlerinin, çocuklarının, öğrencilerinin eğitim hakkını elinden alamayacağını, hem insan haklarına aykırı hem inanç hürriyetine aykırı olduğunu yıllarca konuştuk, söyledik, tartıştık. Birçok çevre beni o yönümle de eleştirmiştir fakat topluma travma yarattığı da bir gerçektir. Tam da bugünün örneğidir. Yani darbeler zamanında adaletsiz, hukuksuz kalan bir ortam keyfî idareyle, bürokratların güçlü iradeye yaranma ihtiyacıyla tam da travmalar yarattığının en güzel örneği olduğu için bunu anlatma ihtiyacı duydum. Bugün hâlâ türban yasağı kanunlarımızda yoktur ama Anayasa Mahkemesinin o bir iki cümleyi dercetmesinden sonra Yargıtayda, Danıştayda buna benzer -hocam daha iyi bilir- birtakım kararlar çıkmıştır. Onlar da idareye yaranmak istemişlerdir. Ama Atatürk döneminden bu yana hiçbir idare türbanı yasaklamamıştır. yargının ve bürokratların işgüzarlığından, keyfî yönetiminden olmuştur.

Bugün de aynı, yargımızda, bürokratlarımızda ve valilerimizde aynı hastalık ortaya çıkmıştır. Benim baştan beri ikaz etmek istediğim, uyarmak istediğim husus budur.

Çok teşekkür ediyorum.