KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyelerimiz; hatip arkadaşlar taslağın ayrıntılarına girdikleri için ben o konuyu uzatmak istemiyorum fakat işaret etmek istediğim husus, Sayın Adalet Bakanımızın geçenlerdeki bir konuşması bizi umutlandırmıştı. Yıl sonuna kadar FETÖ davalarının sonuçlanabileceğini düşündüğünüzü söylemiştiniz. Bu, normalleşme adına önemli bir gelişme olabilir diye düşünmüştüm. Yine, Meclis Başkanımız Atatürk'ün huzurunda "Hak ve hürriyetlerin geliştirilmesinin amansız takipçisi olacağım." dediğinde de bir nebze umutlanmaya çalışmıştık. Bu devlet yapımız, başkanlık sistemi ya da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kurulmadan önce, çok iyimser ifadelerle, sistemin güçler ayrımına dayalı olduğu söylenmiş, hürriyet ve özgürlüklerin daha da geliştirileceğine dair adımlar atılmıştı, söylemler bu şekildeydi fakat geldiğimiz noktada erklerin birleştiğini, hak ve hürriyetlerin giderek kısıtlandığını görüyoruz.

Terörle mücadeleye saygı duyuyoruz. 15 Temmuz hain darbe girişimi hem siyasi birliktelik hem halkın büyük özverisiyle sonuçlanmıştır, bu darbe tehlikesi bertaraf edilmiştir ve bugün de böyle bir örgütün darbe yapma tehdit ve tehlikesi neredeyse kalmamıştır, hatta hiç kalmadığını hepimiz de bilmekteyiz. Türkiye darbelerle imtihan olmuş bir ülkedir. İki yıl önce 15 Temmuza karşı halkın ve siyasetin aldığı tavır da artık Türkiye'de hiçbir surette darbe yapılamayacağının en önemli delil ve karinesidir. Hâl böyleyken tehdit uyarılarıyla istenilen bir sisteme doğru gidildiği tehlikesini yaşıyoruz. Bu nedir? Güçlerin birleşerek, hürriyetlerin kısılarak, otoritenin artırılarak tek yönetim anlayışına doğru bir gidiş için bahane edilmemelidir, en büyük kaygımız ve endişemiz odur. Türkiye'nin başını ağrıtan terör tabii ki ortadan kaldırılmalıdır ama dünyayı incelediğimiz zaman, Türkiye'deki konjonktürü incelediğimiz zaman, Türkiye'nin başına terörün en çok bela olduğu dönem, yine icranın güçlendirildiği 12 Eylül Anayasası'nın oluşturduğu iklimden neşet etmiştir. O iklim her türlü terör batağının iklimi hâline gelmiştir çünkü Türkiye'deki özgürlükler daha da kısıtlanmıştır, yetkiler yukarıya doğru alınmıştır, merkezî bir sistem, işlemeyen bir devlet yapısı hâline gelmiştir. İcrayı güçlendirmek adına ve bugünkü sistemin, bugün yaratılmak istenen sistemin de Türkiye'deki en yakın örneği diyebiliriz çünkü "Türk tipi" dediğimiz sistemin... 1920'ye baktığımız zaman, ilk Meclisimize, tam da Meclisin çok güçlü olduğu bir sistemdir hükûmet sistemi, Atatürk'ün Başkanı olduğu Meclis hükûmet sistemi tam da Meclisin güçlü olduğu bir sistemdir. O Meclis ki hem Kurtuluş Savaşı'nın karargâhı olmuştur hem Kurtuluş Savaşı'nı vermiştir hem mücadeleyi kazanmıştır, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur ve Türkiye'nin anayasasını yapacak güce erişmiş bir Meclistir ve Başkomutanlık yetkisini de üç aylık, üç aylık zoraki vermiştir "Bu, diktatörlüğe götürebilir." diye. Sonraki parlamenter sistemlerin de hiçbir örneği olmamasına rağmen bugünkü cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, korkarım, devletin merkezîleşmesi, hantallaşması ve bürokrasiye olan güvensizlikle işlememe ihtimalini ortaya çıkarabilir.

Benim belirtmek istediğim şudur: Darbeler bizden ne götürür, niye korkuyoruz? Darbeler şunu götürür: Bir, darbe hukukunu getirir. O darbe hukuku adaletimizi alır, hukukumuzu alır, hukuk güvencemizi alır, özgürlüklerimizi alır. Eğer biz iç, dış düşman ve darbe tehdidi altında bunları yavaş yavaş yok etmeye başlarsak tam da bir darbe iklimini yaratmış oluruz. Ben, doğrusu, normalleşme adına adımları tercih ederdim ama bugün OHAL tabii ki bir haktır, anayasal bir haktır fakat bütün dünya anayasalarında çok dikkatli, üç aylık, dört aylık süreçlerle verilebilen, hele seçim dönemlerinde eşitlik ve adaleti bozmaması bakımından hiç uygulanmayan, çok sınırlı verilebilen haklardır. Türkiye'de olduğu gibi "Bizim düşmanlarımız var ve şurada, hemen arkada darbe tehdidi var." diyerek bunu hem iki yıl boyunca uzatıp hem de üç yıl daha ortaya çıkaramayız. Bu, bir darbe iklimini, kötü bir iklimi uzatmak demek olabilir. Burada bürokrasiye çok güvenebiliriz, bürokrasi dilediği gibi bunları görevden alsın. Aldıkları, vatandaşımızdır; doğrudan "FETÖ'cü", "terörist" diye itham edebilmek için yargı kararı gerekir, hüküm gerekir. Dünyadaki sistem de budur, evrensel hukuk da budur. Bugün şu denebilir: "Biz bu yasayı yapıyoruz ama teröristler için, sen niye rahatsız oluyorsun?" Bugün, 135 bin kişi işinden oldu, ailesiyle beraber mağduriyetini hesap ettiğimiz zaman yüz binlerce kişiye tekabül eder. Bunların içinden acaba ne kadar terörist çıkar dersiniz? Yargılamalar -Sayın Bakanımın dediği gibi- yıl sonunda sonuçlandığında on bin çıkar mı, 5 bin çıkar mı? Kuşkularım var. Demek ki bunun 10 binlercesi beraat edecektir ya da bunların suçsuz olduğuna karar verilecektir. Peki, onların yaşadığı mağduriyet, ailelerinin yaşadığı mağduriyet... O bakımdan, "Yapılan yasaları biz sadece teröristler için yapıyoruz, sade vatandaşımız rahatsız olmasın." diyemeyiz çünkü Türkiye gibi çok kolay ayrışan, çok kolay kamplaşan, birbirine düşman olan ülkelerde ortaya koyduğunuz bürokratlara da çok güvenemezsiniz çünkü o bürokratlarınız da siyasi iradeye, hele hele bu kadar güç kazanmış siyasi iradeye yaranmak için, ona yakın durabilmek için, rahatsız etmemek için eylemlerde bulunacaktır. Bunun teminatını veremezsiniz çünkü bu ayrışmadan, bu kamplaşmadan onlar da etkilenecektir, diğer muhalif çevreleri ya da sizin gibi düşünmeyen yurttaşlarımızı rahatsız etme ihtimalleri çok büyüktür. Onun için, halkımızı potansiyel suçlu göremeyiz.

Daha kucaklayıcı, daha demokratik bir hukuk devletine gidebilmek, şu iklimi, darbe iklimini ortadan kaldırabilmek için normalleşme adına adımlar atmamızı tercih ederiz İYİ PARTİ olarak. Terörle ilgili her makul ve mantıklı yasada tabii ki yanında olacağız Hükûmetin ama "Hemen şu kapının arkasında tehditler var, iç düşmanlarımız, dış düşmanlarımız var." diye korku içinde bu ülkeyi yaşatıp potansiyel tehdit ve tehlike görerek bu ülkeyi adaletten, hukuktan ve hukuk devleti ilkelerinden mahrum etmeyelim. Ben kırk yıldır siyasetin içindeyim ve bir demokrasi iklimini hâlâ görememiş olmanın, her yapılan anayasada bu iklimin gelişmemiş olmasının bir hukukçu olarak, siyasetçi olarak hep ızdırabını yaşadım. Zannetmeyin ki normalleşme sürecine girildiğinde bu terörle mücadele edilmeyecek, çok daha iyi mücadele edilebilir çünkü artık çok tedbirli, çok iyi yetişmiş personelimiz var ama bürokrasiye de güvenmezsek ya da sadece kendimizden olan bürokrasiye güvenirsek, devlet yapısını dünyadaki ademimerkeziyet, yerelleşme gelişmelerinin aksine tamamen merkeze çekersek bu devlet düzenini de kolay kolay işletemez hâle geliriz. İşlemeyen bir devlet düzeninde, adaletsiz ortamlarda, benim söylediğim, çekindiğim, terör iklimini barındırmak daha kolay olur, bu iklime hizmet eder diye kaygılarım ve korkularım vardır.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.