| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2341) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .05.2018 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; biliyorsunuz, üç yıldır Plan Bütçe Komisyonunda çalışıyoruz ve yaklaşık herhâlde 25-30 torba görüştük, ben öyle tahmin ediyorum, belki de daha fazla olabilir. Ve yalnızca torbaları görüştük Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlar, bakın, geçen dönem, iyi hatırlayın arkadaşlar, Sayın Mehmet Şimşek Maliye Bakanıydı ve "Reformlar getireceğiz maliye alanıyla ilgili." dedi, biliyorsunuz. "Gelir vergisi reformuna mutlaka ihtiyaç var." dedi, biliyorsunuz Sayın Bakan. Biz bunu hedefledik, bu dönemin başında hep konuştuk, hep size çağrı yaptık, dedik ki: "Bakın, gelir vergisi reformunu gelin 26.Dönem milletvekilleri yapsın." Çünkü neden? Bakın, gelirin yüzde 25'ini nüfusun yüzde 1'i alıyor arkadaşlar. Yani bütün ürettiğimiz gelirin dörtte 1'ini nüfusun yüzde 1'i alıyor, bu, çok büyük bir adaletsizlik. Ve velev ki böyle bir şey varsa da bunu neyle dengeleyebilirsiniz? Vergi politikanızla dengeleyebilirsiniz. Yani gelir vergisi reformunu yaparsınız, yüksek gelirlileri yüksek oranlarla vergilendirirsiniz ve böylece maliye politikasına alan açarsınız. Ne için alan açarsınız? Yoksul kesimlere, yoksullaştırılmış kesimlere sosyal politikalarla kaynak aktarmanın alanını açarsınız. Yani şu emeklilere yapılacak ikramiye veya gelir artışlarının kaynağını hazırlamış olurdunuz. Yani kaynak hazır olurdu, Maliye Bakanı da göğsünü gere gere derdi ki: "Arkadaş, ben zenginleri vergilendirdim, bu kaynakla da şimdi yoksullaştırdığımız emekliye, işçiye, çiftçiye kaynak aktarıyorum." Ama bunu yapmadı, Sayın Maliye Bakanı bunu yapmadı, daha doğrusu "Maliye Bakanı" demeyeyim bu Hükûmet bunu yapmadı, hep "Maliye Bakanı" diyorum, öyle demeyeyim, bu Hükûmet bunu yapmadı, bu Plan Bütçe Komisyonu bunu yapamadı arkadaşlar. Burada Başkanı da suçluyorum, alt komisyona attı gelir vergisi reformunu, alt komisyonda ne oldu Sayın Başkan, hesabını verin? Ne oldu alt komisyon? İhya ettik alt komisyonu, Şükrü Bey, buradaydınız.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Çalışıyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Nerede çalışıyoruz?
BAŞKAN - Ben bilgi veririm tabii ki.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Alt komisyona gitti gelir vergisi reformu bundan bir yıl önce, bir yılı bile geçmiş olabilir, alt komisyonda kaldı gelir vergisi reformu. Neden? Çünkü davranamadılar. Niye? Çünkü "Zenginler homurdanır arkadaş." dediler. Yani biz o müteahhitleri, şunları, bunları, büyük rantları, hortumlayanları vergilendiğimiz anda çark kırılır." Bir çark var çünkü, rant çarkı var. "O çark kırılır." diye düşündüler herhâlde.
İkinci konu neydi Sayın Bakan? Rant vergisiydi, bakın, hep dillendirilen. Rant vergisini getirelim. Evet, kentsel rantlar oluşturdunuz, çok büyük kentsel rantlar oluşturdunuz. Trilyon dolarlık kentsel rant oluşturdu bu Hükûmet. Ama o trilyon dolarlık kentsel ranttan 1 lira vergi alamadı. Niye? Çünkü rant vergisi yasası yok. "Arkadaşlar, gelin, rant vergisi yasasını çıkaralım." dedik. "Eğer ki bir yerde imar çıkıyorsa, orada arazinin değeri 10 liradan 1.000 liraya çıkıyorsa oradan vergi alalım." dedik. "Bu, maliyeye alan açar." dedik. Yani bu Hükûmete yardımcı olmaya çalıştık. Maliye Bakanımıza, Sayın Maliye Bakanına yardımcı olmaya çalıştık. "Maliye politikasına alan açılsın." Yok, oralı olmadı.
Üçüncü önerdiğimiz şey neydi? Çok büyük servet belli ellerde toplandı. Bakın, Credit Suisse'in araştırmasına göre Türkiye'de nüfusun yüzde 1'i arkadaşlar, bakın, bütün nüfusun yüzde 1'i bütün servetin yüzde 60'ına sahip, ya, toplam bütün serveti toplayın arkadaşlar Türkiye'nin yarattığı bütün serveti, bunun yüzde 60'ına nüfusun yüzde 1'i sahip, çok büyük bir adaletsizlik. Bu, AKP'den önce yüzde 38'di, yani yüzde 1, servetin yüzde 38'ine sahipti, on altı yıl sonra bunu yüzde 60'a taşıdı AKP Hükûmeti. "Gelin, bunu vergilendirelim." dedik. Bu ancak maliye politikasıyla olabilir, başka bir şeyle olamaz, gidip vatandaşın malına el koyamazsın. Yaptılar gerçi, bunu da oldu. Ama yapmamız gereken, bir vergi politikasıyla yüzde 1'ine elinde toplanmış serveti dengelemek. Bu, bir anda da paldır kültür olmaz tabii ki, bir politikayla olur, kademeli bir geçişle olur. Kademeli zenginleşme kademeli vergilendirmeyle tekrar alınması lazım ve maliyeye de alan açılması lazım. Açılan alanla da yoksullaşmış kesimlere, yani emekliye, çiftçiye, kamu işçisine, bütün yoksullara, işsizlere kaynak aktarmak gerekir. Bunların hiçbirini yapamadık arkadaşlar.
Ve yolun sonunda ne oldu? Bakın, deniz bitti. Yani on altı yıldır borçlanma üzerine bir politika var. Evet, ilk yıllarda demokrasi hikâyesi vardı Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyesi olacak, bilmem ne, bunun üzerine kaynaklar Türkiye'ye geldi, cari açık finanse edildi. Nasıl finanse edildi? Doğrudan yatırımlar geldi, paralar Türkiye'ye geldi hikâye üzerine ama üç yıl, dört yıl önce hikâye de bitti. Demokratikleşme hikâyesi bitince doğrudan yatırımlar azalmaya başladı. Yalnızca sıcak parayla açıklar finanse edilmeye çalışıldı, sonuçta o deniz de bitti. En sonunda da ne oldu arkadaşlar? Ülkemiz üç yıldır, hatta dört yıldır, dolar kuru-enflasyon-faiz sarmalına girdi. Dolar yükseliyor güven olmadıkça, o, enflasyonu yükseltiyor, enflasyon faizleri yükseltiyor ve bu çarka girdik arkadaşlar. Bu çark kimi yoksullaştırıyor? Hepimizi yoksullaştırıyor. Ama en çok da dar gelirlilerin nefesini sıkıyor, nefesleri daralıyor.
Şimdi, nefesleri açmak için ne yapmamız lazım? Elbette ki yoksulların yanında olmamız lazım, elbette emeklilere kaynak ayırmamız lazım ancak bakın böyle bir sarmaldayız şimdi: Güven bittiği için... Maliye politikasında tek çıpamız bakın maliye politikasıydı. Yani cari açık çıpamız yoktu, büyük bir cari açık veriyorduk. Para politikasında çıpayı kaybettik üç-dört yıl önce, şimdi tek bir çıpamız vardı, maliye politikası. Şimdi, maliye politikasında da çıpanın taradığını görünce, yani yerli-yabancı yatırımcılar, kim dersek diyelim, Türkiye'deki herkes, "Hah, bu ülkede artık herhâlde bir krize doğru sürükleniyoruz." dedi ve maalesef sürükleniyoruz arkadaşlar.
Ve bu tip panik adımlar -bakın, usul tartışmasında açıkladım- bu paniği büyütüyor. Yani "Türkiye'de artık maliye politikasında bir çıpa olmayacak, enflasyon daha da artacak, faizler daha da yükselecek, o yüzden ben dolarımı alayım, gideyim ülkeden arkadaş." diye bir bakış söz konusu ve bu da hepimizi yoksullaştırıyor arkadaşlar. Hepimiz üç yıl önceye göre çok daha yoksuluz. Millî gelir 13 bin dolardan, 12.800 dolardan şu anda 10 bin doların altına düşmüş durumda. Bugünkü kurla hesap edersek 10 bin doların altı9na düşmüş durumdayız. Yani 2007 rakamlarının altına düşmüş durumdayız, 2007'de ülkenin 10.900-11 bin dolar millî geliri vardı. Yani ilk beş yılda, evet, bir hamle yapıldı ama ondan sonraki on yıldır patinaj çekiyoruz, son dört yıldır da çok büyük bir oranda fakirleşiyoruz arkadaşlar.
Ülke büyük bir borç batağı altında, yoksullar büyük bir borç batağı altında ve buradan çıkaracak politikalar güven veren bir siyasetle olabilir. Hem siyasette ülkeyi normalleştiren, güveni artıran, hukuk devleti olduğunu gösteren, bütün kurumları ve kurallarıyla işleyen bir demokrasi olduğumuzu gösteren adımlarla olabilir ki Hükûmet bunların hiçbirini yapmadı. Tam tersine inat etti, OHAL'i devam ettirmek, antidemokratik uygulamaları devam ettirmek üzere inat etti ve buradan dolayı ülkemizin imajı maalesef tarumar oldu. Ekonomik adımlar konusunda da reformlar yerine palyatif tedbirlere gaz verdi. Hep palyatif tedbirler yaptık arkadaşlar üç yıldır. Bu dönem bir milletvekili olarak söyleyeyim, hep palyatif tedbirler, adımlar attık, hiç reform yapamadık, o yüzden de bugün bu noktadayız arkadaşlar. Bu tip adımlar da paniği büyütüyor maalesef.
Panik bir seçime gidiyoruz. İktidar ülkeyi yönetemediğini gördü, "On sekiz ay sonra seçime gidersek çok daha büyük bir krize gireriz." diye... Sayın Cumhurbaşkanını da ikna edemediler ama çünkü Sayın Cumhurbaşkanına "Durumlar kötü." diyebilen kimse yok etrafında, hiç kimse söyleyemiyor, herkes "Çok iyi." diyor herhâlde. Sayın Bahçeli'ye söyletildi bu bir şekilde, "Herhalde krize sürükleniyoruz, büyük bir krize sürükleneceğiz, o yüzden bir an önce seçime gitmemiz gerekir." diye ikna edildi ve bir şekilde bu seçim adımı atıldı arkadaşlar.
Şimdi, bu...
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Bir dakika, bize kim bir şey dedi ya?
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Bu nereden çıktı ya?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben yorumlarımı yapayım, sonra siz cevap verirsiniz.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Böyle yorum mu olur?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Nasıl yorum? Bir saniye, söyle kimse, kim söylettiyse bir söyle bakalım, bilelim.
BAŞKAN - Sayın Ayhan, bir dakika lütfen.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Olur mu ya?
ERTUĞRUL KÜRCÜ (İzmir) - Konuş sen ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bahçeli'nin 2002 krizinden büyük bir tecrübesi var, ülkenin nasıl krize gittiğini çok iyi biliyor ve herhâlde bu konuda tecrübeli bir siyasetçi kendisi ve yeniden krize sürüklendiğimizi de görmüştür, istişareler yapmıştır, böyle değerlendiriyorum ben durumu.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Söyleteni söyle, o ifadeyi söyle.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanının durumu göremediğini, çünkü etrafında yalnızca her şeyin çok iyi olduğunu herhâlde söyleyen danışmanları söz konusu. Sayın Mehmet Şimşek bir kez "Durum kötüyle gidiyor." diye uyarı yaptığında nasıl azarlandığını hepimiz gördük arkadaşlar. Yani bu anlamda da biz güven veremeyen bir durumdayız. Yani yapmamız gereken siyasi adımları, ivedi olarak normalleşme adımlarını atmamız gerekiyor, ivedi olarak güven veren, bütün ekonomi politikalarına güven veren adımları atmamız gerekiyor. Bu tip palyatif tedbirlerin hepsi vatandaşa geçici olarak rahatlama sağlar, geçici rahatlama sağlar, sağlarmış gibi yapar ama oluşan enflasyonla, dolar kuru artışlarıyla, faiz artışlarıyla borçlu olan vatandaşlarımızı daha da büyük bir yoksulluğun ve borçluluğun içine sürükler arkadaşlar. O anlamda ben maddelerle ilgili yalnızca birkaç şey söyleyip Sayın Başkan, müsaadenizle bitireceğim.
Sayın Başkan, elektrik borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili hep söylüyoruz, bunların silinmesini hep önerdik. Çünkü bakın, özellikle bu borçlu olan çiftçiler hep eylemler yaptı; yolları kapattı "Arkadaş, niye elektriğimizi kesiyorsun?" dedi ve siz hep duymazdan geldiniz ama seçim ağzına geldiğimizde, şimdi herhâlde durumları anketler de iyi göstermiyor, bununla ilgili düzenleme yaptınız; bu, olumlu bir düzenleme ama yetmez.
Şimdi, Tarım Kanunu'na göre gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 1'ini çiftçiye doğrudan destek olarak vermek zorundasınız oysa siz yüzde yarımını veriyorsunuz Sayın Bakan; hep öyle yaptınız, çitçiye borçlusunuz. Çiftçiye daha çok destek verseniz böyle elektrik borcu, yok kredi borçları olmaz çiftçilerimize de sonra bir şey lütfetmemiş olursunuz. Şu anda lütfeder gibi yapıyorsunuz bu adımı oysa bu yaptığınız şey çiftçinin hakkıdır ve yapmanız gereken, borçları ertelemek değil, mahsup etmek değil tarımsal desteklerinden silmektir Sayın Bakanım. Burada yapmamız gereken arkadaşlar, gelin bu adımı atalım.
İhale Kanunu'nda "Yapım tekniği açısından özellik arz eden" diye bir cümle geçirdiniz. Değerli arkadaşlar, bunu bilirsiniz ki her şey buna girebilir. Düşünün ki yapım tekniği açısından özellik teşkil eden bir tane madde geçirin "Arkadaş, bu çok özellikli bir şey..." çok muğlak çünkü. Bütün ihaleleri yapım tekniği açısından ben size özellikli hâle getirebilirim. Bütün ihaleleri diyorum, yani her şeye yapım tekniği açısından bir özellik getirebilirim; kiminin tarihî özelliği vardır, kiminin teknik olarak özel bir özelliği vardır ve bu çerçevede de İhale Kanunu tamamen arkadaşlar, devre dışı kalmış olur, tamamen pazarlık usulüne geçer ve tamamen yandaşlara, efendim, kim benim yakınımdaysa ona verilen ihaleler durumuna getirir ve kamu açıklarını da artırır Sayın Bakan. Bu açıdan buna tevessül etmeyelim derim.
2/B ile ilgili süre uzatımının da tam seçim arifesinde yapılması gerçekten doğru değil. Yapılacaksa bunun böyle bir anda değil daha etkin bir düzenlemeyle; sonuçları ne, ilk 2/B düzenlemesinden kaç kişi yararlandı, kaç kişi yararlanamadı, ne kadar sorun var, daha ne kadar kişi yararlanacak diye bunlar daha detaylı Bayındırlık Komisyonunda tartışılırdı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Buradan geçti.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Geçmedi ki.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Buradan geçti.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama şimdi bir daha geçsin Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - 2/B Kanunu buradan geçti.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, size söz vereceğim hepsiyle ilgili.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, oradan geçsin, buradan geçmesi zaten yanlıştı, ikinci kez yanlış yapıyoruz. Herhâlde altı ay sonra bir daha geçecek sizin vergi aflarınız gibi, her altı ayda bir vergi afları şeklinde gittiği için.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir defa da siz getirin; bakayım, ne getireceksiniz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Biz 24 Hazirandan sonra getireceğiz Sayın Bakanım, merak etmeyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kendin de inanmıyorsun da...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye inanmayayım Sayın Bakanım? İnanmasam siyaset yapmam.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - 24 Hazirandan sonra biz yine geleceğiz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen Sayın Bakanım...
Bakın, süre az ve bu akşam bu kanunu bitireceğiz; onun için lütfen...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Paylan, zaten kabul ediyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, neyi kabul edeceğim Sayın Bakan? Siz gitti gidiyorsunuz, gidiyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bakalım ne getireceksiniz? Kendiniz de inanmıyorsunuz...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen... Sayın Paylan, siz de toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, siz gidiyorsunuz, kimin geleceğine millet karar verecek artık, onu bırakın. Siz gidiyorsunuz artık.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Gayrimenkul için yeniden değerleme meselesinde değerli arkadaşlar, az önce söyledim, rant vergisi yasasını çıkarmamız gerekirdi. Bu yalnızca fabrikalar için değil bütün konutlar için Sayın Bakan. Bu yeniden değerleme meselelerinde rant vergisi meselesini getirmemiz gerekiyordu oysa siz şu anda değer kazanmış yerlerden daha az vergi almayı vadediyorsunuz. Oysa bununla ilgili farklı düzenlemeler yapabiliriz, bunu maddesi geldiğinde açıklayacağım yani topyekûn bu imar rantlarıyla ilgili düzenleme yapmamız lazım. Çalışan sektörlerle ilgili değil bakın, yani fabrikaların çalışması, oradaki döner sermayelerde demiyorum ama duran ve... Bir akış var biliyorsunuz, betona doğru bir akış oldu son on yılda. Bu akışı tersine çevirmemiz lazım, tekrar üretken bir ekonomiye geçmemiz lazım. Bunun için de bu tip adımlara tevessül etmememiz gerekiyor, tam tersine, hareket eden yani çalışan, üreten noktayı daha az vergilendirmemiz, tam tersine betonu, rantı daha çok vergilendirmemiz gerekiyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Onu da yaptık, ona da karşı çıktınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yapmadık Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sermaye düşmanlığı yapıyorsunuz her zaman.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ona karşı çıkmıyoruz efendim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yatırımı, sermayeyi teşvik eden...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Biz tekelciliğe karşıyız.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sermaye düşmanlığı yaptınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Büyük sermayeye karşıyız, büyük sermayeyi vergilendireceğiz. KOBİ'leri desteklememiz gerekiyor Sayın Başkanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ne yapsak her şeye karşı çıkıyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, öyle değil Sayın Başkanım, hayır öyle değil.
Önemli olan, üretken bir ekonomiye geçmek, emeğe dayalı, doğa düşmanı olmayan...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Emeğe dayalı konularda düzenlemeler getirdik, ona da karşı çıktınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hangisine karşı çıktık, söyleyin?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hepsine.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hangisine? Bir tane örnek verin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hangisini sayayım?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hangisine karşı çıktık?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - İşsizlik sigortasıyla ilgili...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, "İşsizlik sigortasından almayın parayı." dedik Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - İşsizlik sigortası kimin? O da işçinin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, işsizlik sigortası işsizlik için, adı üzerinde.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olur mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye gidip orada işçinin parasını...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - İstihdamı artırmak için bir şey yapılıyor, işsizlikle mücadele... Onu bile anlamıyorsun ya!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, Sayın Başkan, yapmayın, yapmayın! İşsizlik sigortasının amacı, işsizlik sigortasının amacı işsizlere maaş vermektir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hem sermayeden gelip hem de sermaye düşmanlığı yapıyorsun!
GARO PAYLAN (İstanbul) - 6 milyon işsiz var, 6 milyon işsiz. 6 milyon işsizin geliri yok, önce onlara gelir sağlayalım Sayın Bakanım.
Neyse, şimdilik bu kadar arkadaşlar. Bu tip yasalar, dediğim gibi krizi daha da büyütecektir, paniği daha da büyütecektir. Bu tip adımlarla kısmen rahatlayan sosyal kesimler inanın çok daha büyük bir şekilde rahatsızlık duyacaklardır. Bu Hükûmet kaşıkla verir, gelir kepçeyle geri alır.
BAŞKAN - Sayın Karakaya...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Marks da sermayeden gelmişti!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bak, Marksist felsefeye kadar işi götürüyorlar!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz de Marksist'siniz Sayın Başkan.