KOMİSYON KONUŞMASI

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, sevgili arkadaşlar; hakikaten çok tarihî bir tartışma yapıyoruz. Bizim dilimizde, edebiyatımızda "tarihî" dendiğinde genellikle olumlu ve çok büyük şeyler ima edilir ama ben tam tersine bir "tarihî" tartışma yaptığımızı düşünüyorum, görüyorum. Şu ana kadar ki müdahaleler, zaten sunumdaki mahcupluk ve ortaya konulan gerekçeler de gerçekten çok fena bir şey yapmakta olduğumuzu gösteriyor.

Biz bu itirazlarımızı açıkladıktan sonra, buna daha fazla ortak olmayacağımızı söyleyerek buradan ayrılmayı düşünüyoruz. Bunu, kendinize karşı bir saygısızlık olarak almayın fakat gidişat çok tehlikeli ve sorunlu. İki nedenle böyle. Daha önceki itirazlarda da ifade edildiği gibi, Bakanlar Kuruluna canının istediği her şeyi istediği şekilde yapmak ve bunu devlet nizamı hakkında yapmak üzere sonsuz ve sınırsız bir yetki veriyoruz.

Şimdi, toplumların, milletlerin tarihinde öyle anlar olabilir ki yürütme gücünün başına hakikaten millet, toplum, halk böyle bir yetkiyi verir ve bir köprü geçilecektir, o köprü geçildikten sonra hesaplaşmak üzere. Fakat burada bir hesaplaşma da yok, burada bunun bir mahsubunu da yapmayacağız çünkü bir kerede aslında bir düzenden başka bir düzene geçiş, razı olmadığımız bir düzene geçiş için bu yetkiyi vermemiz bizden isteniyor. Bu yetkinin verilip verilmediği henüz aslında seçimler bitmeden belli olmayacağı hâlde, seçime giren adayların birisi hariç hepsi aslında bu düzene geçmemek için bu seçim mücadelesine katıldıklarını söylemelerine rağmen, düzenlemeleri bu şekilde yapmak üzere, yani aslında seçimleri kazandıklarında kendi iddia ettiklerinin tam tersine bir nizamla karşılaşmak üzere onları da seçime koşmuş oluyoruz.

Şimdi, ikinci mesele şudur: Bugüne kadar Hükûmete olağanüstü yetkiler bu Meclis verdi, biz buna itiraz ettik, bunu vermeyelim, böyle yapmayalım dedik ama verdi. Bunun da yasası, anayasal bir çerçevesi uluslararası sözleşmelerden gelen bir bağlamı vardı. Olağanüstü hâlin ilanını gerektiren hususlarla ilgili düzenlemeler yapmak üzere verilmiş olağanüstü hâl yetkisini Hükûmetin nasıl kullandığına baktığımızda, aslında bu yetki kanununu nasıl kullandığını görebiliriz. Bir darbeyi bastırmak için kendisine verilmiş olduğu söylenilen yetkileri kullanarak, bu Hükûmet cezaevi tüzüklerinden mali düzenlemelere kadar, imar düzenlemelerinden herhangi bir konuda kanun çıkartmaya kadar, mümkün bütün alanlarda bu hakkı ve yetkiyi kullandı. O zaman, buradan benim çıkartacağım sonuç, bizim çıkartacağımız sonuç şudur: Bu yetki yasasını Hükûmet, devlet nizamını kendi bildiği gibi inşa etmek üzere, kendi bildiği sebeplerle, kendi bildiği kadar değerlendirecektir. Bu aslında, insanların, kendi geleceklerini, kaderlerini Hükûmet tayin etsin diye ona bir yetki vermeleridir. Biz bunu yapmamak için bir seçime giderken, bu seçim kıran kırana bir mücadele olarak bu şekilde devam ederken, böyle bir yetkiyi tanımak, aslında intihar etmekle eş değer. Kendi elinizdeki kılıçları bırakıp karşıtınıza 2 kılıç ve bir zırh vererek mücadeleye devam etmek istediğinize dair bir teslim beyannamesidir. Biz teslim olmayacağız. Biz "Tamam." diyoruz; tamam, yeter, ''...'' Böyle ne toplum ne devlet ne Hükûmet yönetilebilir. Biz aslında herhangi bir kural tanımayan diktatörlük dendiğinde siyaset biliminde, neyin anlatılmakta olduğunu ilk kez hakikaten tecrübe ediyoruz; tenimiz de derimiz de ruhumuz da buna razı değil. Tamam, bu tartışma bizim için bitmiştir.

Teşekkür ederim.