| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .05.2018 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, basınımızın, kamu kurum ve kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nı görüşüyoruz.
Benden önceki konuşmacılarda başladı.
On altı yıldır, AKP Hükûmetinin iktidarda olduğu 2003 yılından günümüze kadar olan süreç içerisinde toplam 17 yeniden yapılandırma yapılmış. Bunlardan ilki 2003 yılında 4811, Vergi Barışı Kanunu; 2006'da 5458, Sosyal Güvenlik Prim Alacaklılarının Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması...
BAŞKAN - Biz onların hepsini biliyoruz, okumana gerek yok, numaralarını oku yeter.
MUSA ÇAM (İzmir) - 2008'de 5736, Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun; 2008 yılında 5811, Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun; 2009 yılında 5917, Bütçe Kanunlarından Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararname Değişiklikleri Yapılmasına İlişkin Kanun; 2011'de 6111, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ve Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun; 2013 yılanda 6486, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; 2014 yılında 6552, İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun; 6736, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması; 6770, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; 6824, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması; 7020, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması; 7061, Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; 7063, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve 2018'de 7099, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; 2018'de 7103, Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ve nihai olarak da bu kanun.
Baktığımızda, on altı yıllık AKP Hükûmeti döneminde yaklaşık olarak 17 yeniden yapılandırma yapılmış, ortalama olarak her yıla 1 yapılandırma düşüyor. Mademki Türkiye ekonomisi çok iyi, mademki her şey güllük gülistanlık neden böyle bir yapılandırmaya ihtiyaç duyuluyor, bunu çok ciddi bir şekilde analiz etmek gerekiyor.
Kuşkusuz sanayicimizin, iş adamımızın, esnafımızın, çiftçimizin, köylümüzün ödemekte zorluk çektiği vergilerin, sigorta prim borçlarının yeniden yapılandırılmasından yanayız ve onların bir nefes alması, rahatlaması için de Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak da elimizden geleni hepimizin yapması gerekiyor. Ancak devlet kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla kamu harcamaları yapmaktadır. Devletin kamu harcamalarının finansmanı için kullandığı en önemli gelir kaynağı vergilerdir. Vergilendirme devletin egemenlik gücüne dayanarak gerçekleştirdiği, kişilerin ödeme gücünü azaltan cebri bir işlemdir. Vergi ödevinin mükellefler tarafından gönülsüz olarak yerine getirildiği de bir gerçektir. Bu nedenle vergilendirme işlemi bazı durumlarda taraflar arasında çıkar çatışmasına neden olabilmektedir. Bu çıkar çatışması sonucu ortaya çıkan anlaşmazlıklar ya ödeme veya uzlaşma yoluyla yapılmaktadır ya dava yoluyla çözüme kavuşturulabilir ya da bu çözüm yollarının yanında vergi aflarıyla da anlaşmazlıklar ortadan kaldırılabilmektedir. Bugün yapılan da bunlardan bir tanesi.
Vergi affı, devletin kanunlar yoluyla alacak hakkının tamamından ya da bir kısmından vazgeçmesi anlamını taşımaktadır arkadaşlar. Kamu alacakları ortadan kalkmaktadır bu düzenlemeyle. Devlet vergi affıyla ceza verme hakkından vazgeçmektedir. Devlet cezaları ve gecikme faiz ve zamlarını affetmek suretiyle elde edeceği gelirden de vazgeçmektedir. Anayasa'mızın 73'üncü maddesi aynen şunu söylemektedir: "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." Yine, Anayasa'mızın 87'nci maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üçü kararıyla genel ve özel af ilanına yetkilidir." hükmü yer almaktadır. Anayasa hükümleri çerçevesinde vergi affı çıkarma yetkisi doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve kanunlar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Vergi afları siyasal nedenlerle, hükûmetlerin geçirilen siyasi ve ekonomik krizlerin atlatılmasıyla piyasayı canlandırmak istemesi gibi nedenlerle -bugünkü gibi- ikincisi, ekonomik nedenlerle, vergi gelirlerinin yeteri kadar toplanamaması ve devletin, artan kamusal gelir gereksinimini karşılama gibi nedenlerle yapılabilir. Üçüncüsü, idari ve teknik nedenlerle vergi sisteminde aksayan yapıyı düzeltme ve köklü birtakım değişiklikler yapabilmek gibi amaçlarla çıkarılabilmektedir ki bu, bu kapsamda değil.
Vergi afları gelişmiş ülkelerde çok nadir başvurulan bir yöntemdir ancak Şili, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde afların bir rutin hâline geldiği gözlenmektedir.
Arkadaşlar, hangi ülkelerle mukayese edildiğimizi, hangi ülkelerle hangi kategorilerde bulunduğumuzun altını çizdim. Fakat rutin hâle gelen vergi afları bazen yarardan çok zarar oluşturmakta ve mükelleflerin davranışlarında menfi etkiler yaratmaktadır. Kabul etmek gerekir ki afların kısa vadedeki gelir artırıcı etkisi olabilir, vardır, zira, vergi toplamak için idarenin katlanması gereken yönetsel maliyetlerden tasarruf sağlar ama uzun vadede, bu son derece tehlikelidir arkadaşlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nde, yaklaşık olarak bu vergi afları veyahut da yeni yapılandırmalarla birlikte neredeyse 34'üncü olmaktadır. Kanunda temel olarak kesinleşmiş alacaklar, kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan alacaklar, inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemler, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yılları için matrah ve vergi artırımı, işletme kayıtlarının düzeltilmesi, kesinleşmiş Sosyal Güvenlik Kurumu alacakları, ön değerlendirme, araştırma ve tespit aşamasında olan eksik işçilik prim tutarları gibi başlıklar yer aldığını görmekteyiz. Daha önce de uygulanan vergi aflarının hemen hemen aynısıdır arkadaşlar. Söz konusu kanun tasarısıyla aşağıda sayılacak olanaklar getirilmektedir. Gecikmiş vergi borçlarında yurt içi ÜFE oranında güncelleme, motorlu taşıt vergisi ve trafik para cezalarında önemli indirim, matrah ve vergi artırımında vergi incelemesinden muafiyet, peşin ödemelerde yurt içi ÜFE oranında hesaplanan tutardan yüzde 90 indirim, vergi ihtilaflarının sulh yoluyla sonlandırılmasında yüzde 80'e varan indirim,
işletme kayıtlarının cezasız ve faizsiz olarak gerçek duruma uygun hâle getirilmesi, inceleme ve tarhiyat safhalarında borçlar için yapılandırma. Söz konusu kanun tasarısıyla getirilen yeniden yapılandırma düzenlemelerinin vergi bilinci ve vergi ahlakını zedeleyici yönleri olduğu da aşikârdır arkadaşlar. Çünkü bu konuda bir kısım mükellefler ödüllendirilirken bir kısım mükelleflerin de cezalandırıldığı açık ve net bir şekilde görülmektedir. Bu tasarıyla, vergilerini düzenli olarak ödeyen mükelleflerin vergi algıları olumsuz etkilenmekte, "Nasıl olsa af çıkar, gecikme zam ve faizlerim silinir ve ben de fazladan vergi ve ceza ödemem." diyen mükellefler ise amaçlarına ulaşmış olacaklardır. Vergi aflarının kısa dönemde devlete gelir sağlamasının yanı sıra uzun dönemde ekonomik anlamda bir kayıp yaratacağı şüphesizdir. Hazine erozyona uğrayacaktır. Ayrıca vergi aflarının vergilendirme ilkeleriyle de ters düştüğü, literatürde desteklenmektedir. Örneğin, Anayasa'nın 73'üncü maddesinde "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, verginin genellik ilkesini ifade etmektedir. Ancak, vergi kaçıran, peçeleyen ya da diğer şekillerde vergi ödemeyen mükellefler bu hükme karşı gelmektedir. Vergi kaçıran bireylere yönelik çıkarılan vergi afları ise bu ilkeyi zedeleyici niteliktedir.
Yine aynı şekilde Anayasa'nın 73'üncü maddesinin ikinci bendinde vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılmasının maliye politikasının sosyal amacı olduğu hükmü ver almaktadır. Bu fıkra vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesinin yanı sıra sosyal devlet olmanın bir gereği ve amacı olduğunu da ifade etmektedir.
Aynı durumda olanların belirli bir vergiyle ilgili olarak aynı işleme tabi tutulması yatay adalet iken vergilendirme bakımından farklı vergilendirilmesi dikey adalet olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, geliri yüksek fakat vergi affından faydalanan bir birey vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımına engel olacaktır. Bu durum ise maliye politikasının sosyal amacı olan vergi yükünün dengeli ve adaletli dağılımına da ters düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi aflarından işçilerin, memurların ve emeklilerin değil, patronların ve sermayedarların faydalandığının altını çizmek isterim. 1600'lü yıllarda yaşayan ünlü Fransız Ekonomist Jean Baptiste Colbert vergileme sanatıyla ilgili şöyle bir cümle söylemektedir: "Kazı bağırtmadan ondan mümkün olduğu kadar tüy almaktır." Buradaki "kaz" işçiler, emekçiler, memurlar yani maaşı daha eline geçmeden kaynağında kesilenler. Onların vergi kaçırma imkânı yok. Dolayısıyla getirilen aflar sadece patronlar için ve sermayedar içindir.
Piyasada insanlar "Ben yakalanmam, bir af gelir, matrah artırırım." diyor. Matrah artırımı da devletin "Gel biraz devlete para -örtülü olarak da rüşvet- ver, matrahını artır, biraz daha vergi ödeyeceğini beyan et, ben de seni incelemeyeyim." demesidir. Böyle olunca vergi borcu olanlar bütün incelemelerden kurtuluyor, sahtecilik kayıt altına alınıyor. Bu ülke, işçi için, memur için, maaşlı çalışan için vergi cehennemi; futbolcu, rantçı, ihaleci için âdeta vergi cenneti hâline getirilmektedir. Bunlar hiç vergi ödememişler. Sahte fatura satıyorsun, devlet sizi affediyor. Bu suçun affı olur mu, bunu da sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Hükûmet, aralık ayında yani beş ay önce "Kaynak ihtiyacı hasıl oldu." diyerek limonata ve soğuk çaya ÖTV getirdi arkadaşlar. Beş ay önce, aralık ayında limonata ve soğuk içeceklere ÖTV getirildi arkadaşlar. Şimdi, Hükûmete ve Sayın Bakana sormak isterim: Şimdi ne oldu 24 milyarlık vergiden vazgeçiyorsunuz? Eğer kaynak ihtiyacınız ortadan kalktıysa lütfen limonatadan ÖTV'yi de kaldırın Sayın Bakan.
Haksız rekabet oluşmaktadır Sayın Bakan. Bir örnek vereyim: Sayın Bakan, siz ve ben, ikimiz Ulus'ta iki dükkânda komşuyuz ve ikimiz de kuru yemişçiyiz, siz de ben de kuru yemişçiyiz. Ben tüm vergilerimi düzenli ödüyorum...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Niye? Ben ödüyorum belki, niye sen ödüyorsun?
MUSA ÇAM (İzmir) - Efendim?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Belki ben ödüyorum, örneği öyle geliştirin.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ben ödüyorum, tüm vergilerimi düzenli ödüyorum ve vergiyi de fiyatlarıma yansıtmak durumundayım. Siz ise devlete hiç vergi ödemiyorsunuz ve tüm ürünlerinizi düşük fiyatla satabiliyorsunuz.
BAŞKAN - Vaktiniz az kaldı Sayın Çam.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Örnek yanlış.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sizin yanınızda benim rekabet etme imkânım olabilir mi Sayın Bakan, lütfen buna karar verin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Örnek yanlış.
MUSA ÇAM (İzmir) - Veya tersi olsun, siz hepsini yapıyorsunuz, ben yapmıyorum, sizin benimle rekabet etme şansınız var mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olmaz. O zaman size derim ki: Yanlış yapıyorsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - İşte getirilen bu düzenlemeler ne yazık ki bu tip haksızlıkları da beraberinde getirmektedir.
BAŞKAN - Vaz mı geçelim?
MUSA ÇAM (İzmir) - Bu tasarının içerisindeki önemli maddelerden bir tanesi de imar affıyla ilgili ve birkaç şey söylemek isterim.
BAŞKAN - Düzenlemelerden vaz mı geçelim, bunu mu söylediniz?
MUSA ÇAM (İzmir) - Hayır, vazgeçmeyelim.
BAŞKAN - Tamam, buyurun o zaman.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama bu kadar arka arkaya yapılmış olmasının nedenlerini ortaya koymamız gerekiyor. Yani niçin, neden?
BAŞKAN - Tamam, anladım, anladım.
MUSA ÇAM (İzmir) - İşler iyi gitmiyor yani iyi gitmiyor.
Arkadaşlar, şimdi, Şehircilik Bakanımız buraya geldi, kendisine çok teşekkür ederiz, son derece nazik bir davranış içerisinde bulundu, geldi, bizleri bilgilendirdi ama burada olmasını ve bu konuyla ilgili bizim de eleştirilerimizi dinlemesini çok arzulardık ama olmadı.
BAŞKAN - Mücahit Bey burada.
MUSA ÇAM (İzmir) - Mücahit Bey burada, Sayın Müsteşar Yardımcısının burada olduğunu biraz önce gördük, ön tarafta oturuyordu ama bu konuda, tabii, Mücahit Bey elinden geleni yapacaktır ama esasen siyaseten bizim beraber olmamız gereken, Sayın Bakandı.
Şimdi, imar affının ortaya çıkış noktası, Sayın Bakanın da söylediği gibi, Türkiye'de gecekondulaşma sürecinin başlayışından sonra ruhsatsız yapıların artması ve kişilerin kendi konutlarını nasıl yapacağının aranması süreciydi arkadaşlar. O dönemde kırdan kente göçün çok hızlı yaşanıyor olması böyle bir ihtiyaç doğurdu ne yazık ki. Devletin oluşturduğu bir boşluk sonrası, kırdan kente göçen insanların bir barınma problemi var ve kendi koşulları çerçevesinde çözmeye de çalıştılar. Fakat bugün artık nüfusun yüzde 90'ından fazlasının neredeyse kentlerde yaşadığı dönemde imar affından hâlâ söz ediyor olmak, nasıl denetimsiz yapılaşma süreci içinde olduğumuzun devlet tarafından tescillenmesi anlamına gelmektedir. Nüfusun çoğunluğu kentlerde yaşıyor. Siz yapı stokunun oluşma sürecini kontrol edemiyorsunuz demektir bu.
25 milyon konut fazlasının oluştuğu, bu nedenle bu tasarıya ihtiyaç duyulduğu söylenmektedir. Bu, Türkiye'nin şu anki durumunu çok net açıklıyor. "Ekonomik kalkınma" denilerek sürekli bütün yatırımı inşaat sektörüne yaptığınız durumda elinizde artık patlayacak bir balonu sürekli üflemeye devam ediyorsunuz. Bu noktada böyle bir tasarıya ihtiyaç duyuyorsunuz ve gerekçe olarak da bunu nasıl açıkladığınıza bakmamız gerekiyor. Tasarının gerekçesinde aynen şöyle söylenmektedir: "Ülkemizin cazip bir yatırım merkezi hâline getirilmesine hizmet eden çok sayıda düzenleme hayata geçirilmiştir. Bu suretle de ülke ekonomisinin büyüme hızını desteklemek ve bir yandan da dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda bölgesel olayların vatandaşlarımız üzerindeki etkisini bertaraf etmek, iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkân sağlamak." Gerekçenizde siz -diyorsunuz ki- yakın dönemde yakın coğrafyamızda bir savaş öngörüyorsunuz, bir şekilde, şimdiden "Suriye'de savaş çıkacak, biz nasıl yapalım da ülkemizdeki yatırımcıları kaçırmayalım?" derdine düşüyorsunuz. Kapalı kapılar ardında "İşte imar barışı getiriyoruz." deyip, böyle bir risk görüyorsanız bunu önce kamuoyuyla paylaşmalısınız.
Bu bir imar barışı değil, rant devşirme ve rantın paylaşım sürecidir değerli arkadaşlar. "Barış" kavramını rantla yan yana getirmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu yasa tasarısıyla planlı kentleşme devlet eliyle yok edilmekte ve devlet, planlama süreçlerini doğrudan sermayedarlara ve hukuksuz iş yapanlara teslim etmektedir.
Orman arazilerinin teknolojik bölge ilan edilmesiyle orman arazilerinin talanının önü açılacak, hazine arazilerinin özel mülkiyete geçmesi öngörülerek yağma katmerlenecektir. Devletin çöktüğünün ve bir aciz içinde olduğunun göstergesidir. Bu yasa tasarısı bütün varlıklarımızın talan edilmesini teşvik edecek ve talan edilmiş olanların yasallaşmasına olanak sağlayacaktır.
Yapı grubu ve yapı sınıfı gibi teknik konuların mal sahibinin beyanına bağlanması ise kabul edilebilir değildir. Beyana göre idari ve teknik süreçler belirlenemez. Hükûmet devletin idari ve teknik sistemini tasfiye ediyor ve devletin malını âdeta peşkeşe açıyor.
Af yaklaşımı kentleşmenin katledilmesidir. Her afla hukuksuzluk artmış ve rüşvet sistematik hâl almıştır. Yerel yönetimdeki imar uygulamalarında artık hukuka uyulmasını beklemek hayaldir. "Af gelir." beklentisiyle yola çıkmalar, kat artırımları, kamusal alan işgalleri artacak; Türkiye'nin her yerinde kentlere ihanet katmerleşecek, sermayenin azgın şekilde kentlere saldırmasının önü açılacak, kişiye özel rant yasallaşacaktır. İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Antalya'da, Türkiye'nin değişik illerinde, ülkenin her yanında en kıymetli varlıklarımızı işgal edenler, parayı verip varlıklarımıza el koyacaklardır.
Yasa tasarısı maddelerini hazırlayanlar, maddelerde yazılanları bence iyi okumalıdırlar, bir kez daha okumalıdırlar. Mülkiyete dair belirleme bile kamusal araziyi işgal edenin beyanına bağlı nasıl olacaktır? Bu yasayla önü açılan şey, gücü olanın, parası olanın, devletin üzerinde bir güçle devletin malını ele geçirebilmesidir.
31 Aralık 2017 tarihine kadar yapılmış olan hukuksuzluklar yapanın yanına kâr kalıyor. Kent merkezlerinin kamusal alanlarında işgal edilen alanlar, büfeler bu af kapsamında değerlendirilecek midir? Ya da kamusal alan kaldırımlarımızın işgali kabul edilecek midir? Bunların hepsi yasa dışı olaylardır.
Bilkent Şehir Hastanesinin ruhsatını sorguluyoruz, bize sürekli topu taca atan cevaplar veriliyor. Biz Bilkent Hastanesinin de ruhsatının olmadığını düşünmekteyiz. Acaba önceden inşaatı yapılan, "Sonra nasıl olsa hallederiz." denilen davalık alanlarda imza atmayan bürokratları aşmak için de bu af değerIendirilecek midir? Kaçak saray, Recep Tayyip Erdoğan'ın Urla Zeytineli villaları, şehir hastaneleri, EGO hangarları, Sinpaş, demir kafes gibi hukuka aykırı yerler de yasallaşacak mıdır bu düzenlemeyle? Bu, imar affı değil, Hükûmetin bugüne kadar göz yumduğu hukuksuz gafların affıdır; imar affı değil, âdeta bir hukuk gafıdır.
Bir kentin bütün geleceği bir avuç sermayedarın eline bırakılıyor. İktidar tam da seçim öncesi sermayenin önünü açıp istikrarsızlığın, ekonomik krizin göstergelerini gölgelemeye çalışmaktadır. Seçim öncesinde ekonomik patlamanın da beklendiği bir süreçte bu yasa tasarısını çıkararak oy devşirmeye çalışılmaktadır.
Bu düzenlemenin antidemokratik bir sürecin ürünü olduğu çok açık. Tarihsel olarak baktığımızda imar affı süreçleri de askeri darbe süreçlerinin sonrasında yapılmış. 1960 darbesi, 1963 imar affı; 1970 darbesi, 1973 imar affı; 1980 darbesi, 1983 imar affı çıkarılmış. Geniş kapsamlı imar aflarından bugüne baktığımızda, bu tasarıyı ülkenin geldiği durum itibariyle baskın seçim ve OHAL süreciyle birlikte sivil darbe sonrasında yapılmış bir imar affı olarak değerlendirmek mümkündür.
Meclise getirilen imar affı yasa tasarısı değişik maddeleriyle birlikte aslında Hükûmetin on altı yıldır uyguladığı politikaların iflasının göstergesidir. On altı yıldır ekonomiyi sadece yapı üretim süreci içerisinden ve kentsel topraklar varlıklarımız üzerinden sürdürmeye çalışan talanın yasal hâle gelmesidir. Türkiye'nin sulak arazilerini, tarihî alanlarını, ormanlarını, su havzalarını tahrip eden bir yaklaşımın yıllarca önünü açtılar. Şimdi de bunu affederek yeni bir rant süreci ortaya çıkarıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen son cümlelerinizi alalım.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ekonomik olarak baktığımızda, bu süreç üretim odaklı değil tüketim odaklıdır. AKP Hükûmeti on altı yıl boyunca, ömrümüz de dâhil olmak üzere, Türkiye'nin bütün varlıklarını tüketmiştir. Bu çıkan yasa da aslında bütün varlıklarımızı ve değerlerimizi talan edenlerin bir taraftan affı ve yasalaştırılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP dönemine kadar çıkarılan bütün imar afları, evet, bir rant ilişkisi üzerinden çıkarıldı; imar affı yıllarca gecekondulaşmayla yan yana kullanıldı, devletin çözüm bulamadığı barınma sorununa halkın geliştirdiği yöntemin yasallaşması olarak gündeme geldi. Şimdi ise sadece kaçak değil, ruhsat ve eklerine aykırı iş ve işlemlerin affıyla sermayenin hukuksuzluğuna ortak olunmaktadır.
AKP Hükûmetiyle, neoliberal politikaların ikinci kuşak yapılanmasıyla kentler de bir sermaye birikimi aracı olarak görüldü. Dolayısıyla bu süre içinde çıkarılan yasalarla iktidarın sürdürülmesi açısından kanunlar araç hâline getirildi ve imar affı da bu sürecin parçası oldu. Özellikle kentsel dönüşüm kanunu ve kentsel yenileme alanlarına baktığımızda, bunların hepsi bir nevi imar affı yarattı, bir taraftan da ekonomiye sermaye birikimi girdisi sağladı. Getirilen imar affıyla da bunun son çivisi çakıldı. Yasada belirtilen "kaçak ama ruhsatlı ama ruhsata aykırı işlemlerin yapıldığı" ibaresiyle direkt sermayenin azgın bir şekilde kentlere saldırmasının bir parçası olarak görülmektedir. Sistemde hem ruhsatsız hem ruhsat eklerine aykırı yapılanların affedilmesini ve kayda alınmasını öngörüyorlar. Devletin aslında bir hazırlığı olmadığı ortada, teknik bir altyapı yok. Burada da bütün süreçler -mülkiyet süreçleri dâhil- mal sahibinin beyanına bağlanıyor. Yapı grubu ve yapı sınıfı gibi, bunların belirlenmesi mal sahibinin beyanına bağlanıyor. "Mülkiyeti mal sahibinin beyanına bağlı" ne demektir, bunun açıklanması gerekir.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen son cümlelerinizi alalım artık.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.
Ben herhangi bir kamusal araziye gideceğim, diyeceğim ki: Buranın mülkiyeti bana ait. Ben burada bir yer çevirmiştim ama hukuksuz yapmıştım. Bu kadar katlı yapı grubu da şu deyip bunu kayda alın." Bunu da devlet kabul edecek. Bu, tamamen ülke varlıklarının peşkeş çekilmesi anlamına geliyor. Hukuksuz bir şekilde yapılmışın önü açılıyor. Zaten Türkiye'de adalet diye bir şey yok. Bu afla imar sürecindeki tezahürünü görüyoruz. Adalet yok, eşitlik yok, hukuk yok. Hukuka uygun davrananların ve yönetmeliklere, kanuna uygun davranarak iş yapmaya çalışanların hepsi cezalandırılıyor. Bir binanın yapı elamanı ve yapı grubunu mal sahibi nasıl belirler?
BAŞKAN - Sayın Çam, yirmi beş dakika oldu, lütfen...
MUSA ÇAM (İzmir) - Bunların teknik olarak bir yönetmeliği var. Bunların metrekaresine ve cinsine, kullanım şekillerine göre yapı sınıfı ve yapı grubu belirlenir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum, son cümlem şudur: Bugün 26'ncı Dönem Plan ve Bütçe Komisyonumuzun son görevi ve son toplantısı.
BAŞKAN - Belli olmaz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kuşkusuz bugün burada çok güzel şeyler söylemek isterdim ama eleştirilerimi daha çok getirdim.
Ben de 2011 yılından beri, 24'üncü Dönemden bugüne kadar yedi yıldır aralıksız Plan ve Bütçe Komisyonunun üyesi olarak burada görev yapıyorum. Komisyonumuzun çok değerli üyelerine, basınımızın değerli temsilcilerine, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli yöneticilerine, bugüne kadar birlikte mesai yaptığımız arkadaşlarımıza, stenograflara ve diğer arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli çalışanlarına da çok teşekkür ediyorum.
Sakın ola ki bu bir veda konuşması gibi algılanmasın ama hayat böyledir; gidip de gelmemek, gelip de görmemek vardır arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Çam, teşekkür ediyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bundan sonraki yaşamınızda, çalışma hayatınızda hepinize sonsuz başarılar diliyorum. Ailelerinizle, yakınlarınızla, çocuklarınızla sağlıklı ve mutlu güzel günler diliyorum.
24 Haziran seçimlerinin adil, demokratik, şaibesiz, hilesiz bir seçim olmasını, kim kazanırsa kazansın, sandıktan kim çıkarsa çıksın, ülkeyi yönetmesini arzularız.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama temel mesele hilesiz...
BAŞKAN - Evet, 1946 seçimleri dışında Türkiye'de hileli bir seçim olduğunu düşünmüyoruz zaten.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) - ...kusursuz, usulüne uygun bir seçimin gerçekleşmesi dileğimizdir.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Siz her ne kadar buna "Bir veda konuşması değil." deseniz de biz onu öyle algıladık. Ön seçim de kalktığı için artık merkezî belirlemeye giriyorsunuz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizde ön seçim olacakmış.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bizde ön seçim olsa ben yüzde yüz 1 olup gelirim ama...
BAŞKAN - İşte ben de tam onu söylüyordum Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) - ...liderlere, liderlerin çevresine bırakılınca bu işler farklı oluyor işte, demokrasi bu değil.
BAŞKAN - Yalnız bunlar da kayıtlara geçti, bilginiz olsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sorun değil.