| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 25 .04.2018 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Müsteşar, sayın YÖK yetkilileri ve çok kıymetli Eğitim Komisyonu üyesi arkadaşlarım; önümüzde, tabii, bir tasarı var, onun üzerinde konuşuyoruz. Sözlerime başlarken, ben de 1957'de kurulan köklü bir Anadolu üniversitesi olan Erzurum Atatürk Üniversitesi mezunu olduğumu belirtmek isterim. Daha sonra, YÖK bursuyla eğitimimize yurt dışında başka bir üniversitede devam ettik ve döndük, üniversitemize hizmet etmeye yola koyulduk.
Çok kıymetli üyeler, üniversiteler, biliyorsunuz, evrensel kurumlardır, zaten kelime anlamı da odur. Dolayısıyla, siyasi polemik ve pazarlık alanları olmamalıdır. Bu konuda sanıyorum, burada, zaten hazirunun büyük bir çoğunluğu da akademik kimliğiyle varlık bulmakta, buna dikkat ettiklerine tanıklık etmekteyim.
Ben, öncelikle bu elimize geçen gerekçeli tasarıya baktığımda -Sayın YÖK temsilcisi Safa Bey de çok kısaca özetlemeye çalıştılar- 4 boyutlu bir içerik kapsamakta. Bu 4 boyutlu içeriğin gerçekten bazı maddelerine baktığımızda birçoğu aslında bizim de talep ettiğimiz şeylerdi. Neydi bunlar? Özel okullar ve özel öğrenci yurtları ve benzeri kurumların taşınır, taşınmaz mallarının haczinin eğitim-öğretim döneminin dışında yapılması noktasında bir uygulama. Bu, gerçekten, hem yurtlar anlamında hem özel okullar anlamında bir kanayan yaraya ilaç olacak gibi geliyor çünkü bu konuda en fazla mağdur edilen çocuklarımız ya da orada kalan öğrencilerimiz.
Diğer bir maddeye baktığımızda, denetleme kurulundan biz daha önceki bir kahvaltılı toplantımızda YÖK'te şöyle bir şikâyette bulunmuştuk: "Üniversitelerarası kurul denetleme hakkını vermesin. Denetleme ondan olsun, denetlemenin de çok sağlıklı, hızlı bir şekilde yapılması gerekir." Onlar da eleman eksiği ve teknik birtakım donanım eksikliklerinden dolayı zorlandıklarını söylediler ve bu da sanki ona matuf bir şey gibi. İhtiyacımız olursa yetişmiş eleman, konusunda uzman, denetçi ya da uzman alıp bünyemizde görevlendirelim gibi, ona matuf hazırlanmış.
Bir de vakıf üniversitelerinin kurullarının mali ve finansal ve aynı zamanda idari denetiminin de çok daha sistematik bir hâle getirilmesi... Tabii, bunu detaylandırmadık, detaylandırmaya gerek yok. Arz-talep dengesi ortada. Biz bu konuda özellikle birtakım çekincelerimizi söyledik, özellikle 15 Temmuz hain kalkışması sonrasında gerçekten bunların hareket alanlarının, özellikle mali konulardaki duruşlarının biraz daha dikkatlice incelenmesi gerekir.
Şimdi, saygıdeğer Komisyon üyeleri, değerli arkadaşlar; bakın, içeriğine baktığımızda birçok ilimize bir üniversite açılıyor. Toplam, sanıyorum, 15 üniversite, 13'ü devlet üniversitesi, 2 tane vakıf var.
Şimdi, yaptığımız incelemelerde, bize gelen isteklerde, dileklerde, temennilerde özellikle şu vardı: Yani Gaziantep, Konya, Kütahya, Malatya -İstanbul, Ankara biraz kenarda dursun- Sakarya, Samsun, Sivas, Tarsus, Trabzon, Kayseri ve Kahramanmaraş illerimizdeki açılan yeni üniversitelerle ilgili çok fazla bir sıkıntı yok. Herkes büyük bir coşkuyla, büyük bir istekle... Hatta ben de bir Erzurum Milletvekili olarak, aynı zamanda orada yetişmiş bir akademisyen olarak, daha önceden başvurumuz olması nedeniyle söylüyorum, keşke bu Komisyona Erzurum'un o özel tematik üniversite talebi de alınsaydı daha şık olurdu diye düşünüyoruz. Buradan da yetkililere bir serzenişte bulunuyorum. Bunun dışında bütün şu ana kadarki eleştirilerimizde ya da bize gelen birtakım kaygılarda İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi eksenine biraz odaklanma söz konusu.
Şimdi, arkadaşlar, ben -evet, bu konuda söylenecek çok şey var ama- öncelikle şu ana kadarki tartışmalardan da yola çıkarak şunu belirtmek istiyorum: Biz sanki terminolojik bir hata yapıyoruz yani biz öncelikle "Üniversiteleri bölüyoruz." diye bir cümle kuruyoruz. Ben bundan alınıyorum yani üniversiteleri bölmüyoruz. Şu "bölme" kelimesi hakikaten etimolojik olarak, yüklem olarak biraz olumsuzluk ihtiva ediyor. Yani üniversite bölünmüyor. Eğer üniversiteler bölünseydi, mesela, ben... Şimdi, Ankara Üniversitesinden bir varlık bulan Hacettepe Üniversitesinin varlığı Ankara Üniversitesini bölmedi. Selçuk Üniversitesinden bir Necmettin Erbakan Üniversitesinin çıkarılması Selçuk Üniversitesini bölmedi. Bunların sayısını çoğaltabiliriz. Anadolu Üniversitesinden bir Osmangazi çıkarak üniversite bölünmedi. Atatürk'ten bir Erzurum Teknik Üniversitesi çıkarak bölünmedi. Tam tersine biz şöyle değerlendiriyoruz, diyoruz ki: Evet, üniversitelileşme süreci -birazdan istatistiksel bir iki bilgi de vereceğim- bunlara biz diyoruz ki bölgedeki lider üniversiteler, efendim, bölgesinde kurulan diğer üniversitelere de ya da kendi ilindeki ihtiyaca binaen yeni kurulan bir üniversiteye de katkıda bulunuyor, destek sağlıyor. Bunun nedeni üç boyutlu. Tabii, idari, mali ve özellikle kadro noktasında bir tıkanma söz konusu olduğunda -hepimiz akademisyen olduk- bazen, bir bakıyorsunuz ki bir bölüm öyle bir şişiyor, kabarıyor ki artık o bölümde yeni bir istihdam kadro olarak büyüme mümkün değil. Dolayısıyla biz bunun yerine, benim bireysel tercihim, hep bizim üniversite için de kullanılan bir kavram olduğu için çok hoşuma giderdi, "üniversite kuran üniversite" diyelim yani bir üniversiteden bir başka üniversite daha çıkaralım, bir başka üniversite daha çıkaralım, sayıların çoğalmasından korkmayalım.
Şimdi, uluslararası örnekler veriliyor, veriyoruz, hepimizin önünde. Ben hazıruna bir iki örnek vermek istiyorum, somut, istatistiksel. Şimdi, ülkelere göre üniversite sayısına bakıyoruz, inanın, binlerin üzerinde üniversite sayısı olan, ismini duyunca çok da şaşıracağımız ülkeler var. Yani Meksika'nın 1.341, Bangladeş'in 1.268, Endonezya'nın 1.236, Hindistan'ın 8 bin, Amerika'nın 5.700'ün üzerinde, hatta, komşumuz İran'ın 343 üniversitesi var iken bizim altımızda yani bugünkü üniversitelerle birlikte saydığımızda 300 olan üniversite sayımız, bize en yakın, baktığımızda bir tek Mısır'ın üzerindeyiz, Tayland'ın üzerindeyiz.
Şimdi, eğer biz yeni bir üniversitelileşme sürecine karşı çıkacaksak bu o zaman gerçekten bizim ortaya koyduğumuz vizyonumuzun gerçekleşmemesi anlamına gelmektedir. Öte yandan bir başka şey de, efendim, Batı'dan bazı üniversite örnekleri verdik, buradaki hazırunun -ben biliyorum- özellikle akademik kökenlilerin dışarıyla bağlantıları olduğunun, üniversitelerde çeşitli amaçlarla bulunduklarının ben farkındayım. O konuda da yine elime bir istatistik aldım hata yapmayalım, yanlış bir şey söylemeyelim diye. Bir baktım ki öğrenci kapasitesi olarak da çok daha faal, çok daha üretken bir üniversite yapısında sayılar azaldıkça üretkenliği, efendim, bilime katkısı, ülke stratejisine, ekonomisine katkısı daha da fazla. İşte, ilk akla gelen bir Oxford Üniversitesi öğrenci sayısına bakıyoruz, istatistiksel olarak 23.195, Cambridge 21 bin civarında. Columbia Üniversitesi -Amerika'dan bir örnek- 32 bin civarında, en kalabalığı, en kalabalıklardan bir tanesi New York, 50 bin civarında öğrenci kapasitesi var.
Şimdi, efendim, bizde de -gerçekten ben biliyorum- anlatırlardı, yani İstanbul Üniversitesinden konu alanlarında yetkin birtakım hocalara sorulduğunda, Ankara'da ya da Anadolu'nun herhangi bir yerinde bir üniversite ya da bir bölüm açılması noktasında gerçekten çok tutucu, çok ketum davrandıklarına biz tanıklık ettik, okuduk bunları, gördük büyüklerimizden.
Şimdi, rahmetle anmadan geçemeyeceğim, yani İhsan Doğramacı Hacettepe grubunu çağırıp "Erzurum Atatürk Üniversitesine bir tıp fakültesi kurmak için sizlerin aranızdan fedakârca gitmesini istediğim bir ekip istiyorum arkadaşlar. Kim gidecek?" deyince bir grup asistan arkadaşı, öğrencisi "Hocam, biz gideriz." diyorlar ve orada bir tohum atılıyor ve köklü bir tıp fakültesi kuruluyor.
Şimdi, oradan yayılarak... İnanın, bu, Eskişehir Anadolu için de geçerli çünkü Türkiye'nin üniversitelileşme sürecinde sıçrama noktası 1950'ler ve 60'lar. Niye? Çünkü Batı'daki o üç boyutlu, ben aynı zamanda kültür tarihi, Batı kültür tarihi dersleri verdiğim için üniversitelileşme sürecini anlatınca Batı'da bir Orta Çağ üniversiteleri geleneği vardır. İşte Bologna'yı söylediler değerli üye arkadaşlardan bir tanesi. Yani 11'inci yüzyılda kurulan, 10'uncu yüzyılda kurulan bir Orta Çağ geleneği vardır. Bir de, efendim, 19'uncu yüzyılda sanayileşmeyle birlikte ikinci bir atılım vardır. Bir de 1950'lerden sonra özellikle Amerika'nın güç olarak devreye girmesiyle bir kampüs üniversitesi geleneği başlar. Bizde de üniversitelileşme sürecinin hızlı bir şekilde adım attığı dönem 1950'ler, 60'lar yani kampüs üniversitesi geleneklerinin başladığı dönemdir. Buna Çukurova'yı, Ege'yi, Atatürk'ü, efendim, ODTÜ'yü, Karadeniz Tekniği bir çırpıda sokabiliriz ama bugün bu üniversiteler, inanın, bölgesinde lider oldular ve bölgesinde diğer üniversitelere de hem personel hem tecrübe hem de donanım noktasında katkılarda bulundular ve bugün bu hâle geldik ama burada, baktığımızda, evet, bunları bilelim, bunları görelim, eleştiriler noktasında ise evet, sanki bir hormonlu büyüme varmış gibi bunu dikkate alarak... Elbette ki İstanbul 15 milyonluk bir şehir yani burada 4-5 dendi ama sanıyorum 10'un üzerinde bir kamu üniversitesi var, devlet üniversitesi var İstanbul'da, değil mi Sayın Başkanım?
YÖK BAŞKAN VEKİLİ PROF. DR. MEHMET İSMAİL SAFA KAPICIOĞLU - 10 adet efendim.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - 10, şimdi, inanın, az. Yani Mustafa Hocam nüfus başına düşen üniversite sayısı istatistiğini verdi. İstanbul'un bir 10 üniversitesi daha olsun, bir 20 üniversitesi daha olsun. Yani niye? Çünkü İstanbul gerçekten bir üniversite kenti, kaldırır, donanımı var, altyapısı var, yetişmiş elemanı var, çok değerli bilim adamlarımız var. Tıkanıp birbirleriyle kadro yarışmasına girmektense yeni bir alan açalım, orada özellikle tematik bağlamlı bir ayrışmayla sistematik bir şekilde yeni üniversiteler bir an önce harekete geçsin diye düşünüyoruz.
Evet, Gazi ve İstanbul Üniversitesi noktasında da çok sağlıklı... Elbette ki göç yolda dizilir. Atasözleri öyle çok hafife alınacak şeyler değil, atasözleri yüzlerce yıllık bir tecrübenin süzülerek günümüze gelip söylemleşmiş hâlidir. Yani bir milletin... Şimdi, efendim, yörük Türkmen demiş ki böyle yolda dizilir. Elbette ki kalkmış, bir medeniyet arayışı içerisinde, Anadolu'ya gelmiş, yol boyunca da hesabını kitabını yapmış ve bugün hâlâ yapmaktayız. Bunu ben şimdi günümüze adapte ediyorum. Herhangi bir sistem çok mükemmel, çok kusursuz bir şekilde kurulmaz. Bir sistemin -ne kadar ince hesap yaparsak yapalım- eksikleri vardır, kusurları vardır. Onlar ne olur? İşte "Göç yolda düzülür." misali o bir başlar, daha sonra aksaklıkları, eksiklikleri görülür ve bunlar tedavi edilmeye ve bunlar düzeltilmeye çalışılır. Ben bunu niye söyledim? Gerçekten halkın ve özellikle paydaşların da talebini dikkate alarak birtakım düzenlemeler, birtakım eksikler, hatalar çok rahat bir şekilde deruhte edilebilir, düzeltilebilir. Bu bağlamda -Komisyonda her bir üye olarak hepimizin amacı- Türkiye'deki üniversitelileşme sürecinin özellikle daha ileriye giderek -Türkiye'nin ihtiyaçlarını- özellikle evrensel kurumlar olması hasebiyle dünya üniversiteler yapısının önüne geçmesi noktasında bir hedef koyduktan sonra eksikler çok rahat bir şekilde düzenlenir. Bize ulaşan birtakım eksiklikler var -biz de onları burada zaten özellikle kendi aramızda söyledik, konuştuk- bunlar "Göç yolda dizilir, düzenlenir." misali -hatalar, ufak tefek eksikler- birtakım teklifler, öneriler ya da birtakım yeni maddeler şeklinde oluşturulabilir diyorum.
Ben yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.