KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Ben de bu çalışmanın çok önemli ve çok değerli olduğunu düşünüyorum ama tabii, bence bizim temel eleştirilerimiz üzerinden şekillenir ve Genel Kurula gelirse daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Şimdi, öncelikle önümüzde bir çalışma var, aslında çocuklara karşı cinsel istismarı önlemek için yapılan bir düzenleme. Ama önleyici tedbirlerle ilgili Bakanlıktan görüşler ifade edildi ama bununla ilgili düzenlemede yer almaması bence de büyük eksiklik. Çünkü -en temel sorunumuz- bir suçun işlendikten sonra buna müdahalenin değil, bunu önleyici tedbirlerin düzenlenmesinin daha hayati ve önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocukların hayatı karardıktan sonra -bir çocuk bile- o çocuğun bedenine dokunulduktan sonra, biz o kişilere binlerce yıl bile ceza versek o çocuğun yaşamış olduğu mağduriyeti giderebilecek bir sonuç elde edemeyeceğiz. O açıdan, aslında bunları önleyecek düzenlemeler, bunları önleyecek bakış açıları topluma kazandırmamız gerekiyor. Şimdi, mesela, bir defa, eğitim alanında özellikle kitaplarda cinsiyetçi, kadın-erkek rollerini belirleyen, daha 8-10 yaşındaki çocuklara evliliği, annelik rolünü benimseten, çok böyle cinsiyetçi temel ilkeleri içeren eğitim sisteminden ve kitaplardaki bu söylemlerden -ayıklanarak- bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Çünkü bir çocuk sadece 8 yaşında, 10 yaşında çocuk değildir, şu anda, kanunda 12 yaş, 15 yaş ve 18 yaş arasında temel farklılıklar getirilmiş ama 18 yaşına kadar her kişi çocuktur, çocuk olarak kabul edilir. Bunu sadece biz söylemiyoruz, hem uluslararası sözleşmeler hem bizim kanunumuz böyle belirliyor. Ancak şu an mevcut kanuna bakarsak çok ağır cezalarla cezalandırılıyor eğer 15 yaşına kadar bir çocuğa karşı böyle bir istismar vakası olursa ama 15 yaşından sonra, 15-18 yaş arası çocuklarda böyle bir düzenleme getirilmemiş. İşte bu kanunun bence temel eksikliklerinden biri bu. 15-18 yaş arası çocuklara karşı işlenen cinsel istismar olaylarını sadece reşit olmayan çocuğa karşı, reşit olmayan kişiye karşı bir eylem olarak değil, bir istismar vakası olarak değerlendirip bu şekilde bir düzenleme yapılması gerekiyor ki aslında sizin temel söylediğiniz erken yaşta evlilik, çocukların evlendirilmesi meselesine müdahale gerçekleştirebilelim. Çünkü en çok evliliğin yaptırıldığı yaş aslında 15 ve 18 yaşa arası yaş, çocuklarda en fazla karşılaştığımız durum.

Şimdi, bu temel cezaların orantısızlık ilkesi üç gün sonra şunu da karşımıza çıkaracak: İnsanlar -tıpkı işte imam nikâhı ve diğer nikâhlar arasındaki farklarda belirtildiği gibi- üç gün sonra Anayasa Mahkemesine götürdüğü zaman, orada cezalar arasındaki bu orantısızlık Anayasa Mahkemesinden bu kanunun iptalini bize getirebilecektir; bence bunu da düşünmek gerekiyor.

Ayrıca, birçok arkadaşımızın da söylediği gibi, akranlar arasında cinsel bir temasın ya da herhangi bir olayın mevcut olması durumunda verilen cezalardaki orantısızlık... Şimdi, 80 yaşındaki birinin 12 yaşında bir çocuğa yaptığı istismarda ya da tacizde -ya da her neyse, artık hangi boyuta gelirse- verilecek ceza ile yine 11 yaşındaki, 12 yaşındaki bir çocuğa 12 yaşında bir çocuğun yapacağı taciz aynı şekilde cezalandırılıyor. Şimdi, burada da bir orantısızlık meselesi var. Çünkü bu durumlarda hangi çocuğun mağdur, hangi çocuğun fail olduğunu belirlemek bile çocuk psikologlarının, pedagogların tespit edemedikleri bir durum; buna dikkatimizi çekmemiz gerekiyor. Çünkü şöyle olacak: Yine "Bu erken yaşta evlilikler var, her gün kapımıza mağdurlar geliyor, insanlar 'Bu durumu çözün.' diyorlar" diye -bize hiç gelmedi, onu söyleyeyim de- sürekli bunu ifade ettiğiniz gibi, üç gün sonra gelip bu sefer "12 yaşında bir çocuk ya da 13 yaşında bir çocuk ama kırk yıl müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor ya da müebbet hapis cezası aldı, bu cezalar çok fazla, bir mağduriyet söz konusu; bu çocukların psikolojisini, bu çocukların geleceğini bu çocukların içerisinde olduğu duruma göre değerlendirmek gerekiyor, bu sefer yine toplumsal bir muhalefet ya da bir tepki var." deyip bir af yoluna gidilebileceği, hatta bunların tamamen cezasızlandırılması durumuna getirilebileceği ya da şöyle örneklerle ya da şöyle evlilik yoluyla bunu çözme gibi bazı taleplerle karşılaşabileceğimiz tehlikesinin olduğunu görüyoruz bu kanunda. O açıdan akranlar arasındaki ilişkiyi özel olarak düzenlemek gerekiyor. Çünkü erginlerin, 20-30-35-40 yaşındaki insanların yapacağı eylemler ile 13-15 yaşındaki çocukların yapacağı eylemleri aynı kefeye koymamak gerekiyor, onların psikolojisine göre bunu değerlendirmek gerekiyor.

Şimdi, bir de kanunda çok özel, detaylı, tekrar düzenlenen birkaç şey var. "Niye?" diye sorduğumuzda, demek ki gerçekten olmadığı için kanunla getirilmiş. Mesela süre indirim nedeninin gerekçeli olarak yazılması çok güzel. Ama bizim kanunumuzda kararların gerekçeli olarak yazılması gibi bir usul zaten var. Demek ki uygulamada da temel sıkıntılar yaşıyoruz. Kanunda var olan, uygulanmayan bir meseleyi kanuna tekrar koyarak, üstüne basa basa koyarak eklediğimiz zaman bir çözüm olacak mı, bence olmayacak; demek ki uygulamada temel sıkıntılar yaşıyoruz. Uygulamayı nasıl düzeltebiliriz? Bunun da bir bakış açısı ve bir zihniyet meselesi olduğunu düşünerek biraz daha belki o kararı veren hâkimlerin daha özel eğitimini, belki verdikleri karar sonucunda karşılaşabileceği yaptırımları vesaireleri de düşünmek gerekiyor yoksa kanuna koyduk, yazılmıyor gerekçeli karar. Yani tutuklamanın da gerekçeli olarak yazılması gerekiyor. İşte "TCK'nin 100'üncü maddesi ve devamında" deyip gerekçelendirebiliyorlar. Yani biraz daha aslında çözümleyici bazı düzenlemeler yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir de bu kişilerin çocuklarla ilgili işlerde çalışmama meselesi... Şimdi, bu, SGK kaydına biraz bağlanmış; bence bu, denetimi en zor meselelerden biri. Bir defa, beş yıla bağlanmış, bu yetersiz, bence ömür boyu olarak yapılması gerekiyor. Zaten kanunda infaz hukukuna göre işte memuriyetin bazı koşulları var, işte beş yılsa en az on yıl memurluk yapamıyor ya da müebbetse zaten ömür boyu yapamıyor. Burada aslında beş yıl artıran ve azaltan bir etki hâline geliyor ve beş yıl zaten yetersiz. Yani bu suçu işleyen biri beş yılda düzelmeyecek, tekrar aynı şeyi yapma olasılığı var ve bunun için bunun ömür boyu olarak düzenlenmesi gerekiyor.

İkincisi, dediğim gibi, şimdi, biz bu kişilerin sadece SGK kaydı üzerinden ya da birilerinin şikâyeti üzerinden, resmî yani ruhsatlı yerde çalışması üzerinden bakıyoruz ama Türkiye'de çocuklarla ilgili çalışma yapan her yer ruhsatlı ve herkes SGK kaydını yaptırmıyor. Bu tehlikeyi de göz önünde bulundurarak gerçekten bu kişilerin çocuklardan uzak kalabileceği, onlarla tekrar iletişim hâlinde olmayacağı ve bu istismar vakalarını engelleyecek tedbirler almamız gerekiyor; yoksa dediğim gibi, SGK kaydı yaptırmaz, yine çalışmaya devam eder, yine orada bu olaylar devam eder. Bunları önleyecek bazı şeyler geliştirmemiz gerekiyor.

Bir de en son bu kimyasal hadım meselesine gelmek gerekiyor. Şimdi, bu mesele, bakın, kamuoyunda tartışıldığından bugüne cinsel istismar meselenin bir hastalık olduğu izlenimi yaratılıyor. Tamam, dünyanın bazı bölgelerinde de bu uygulanıyor, bunu hastalık olarak tanımlayabileceğimiz bazı kişiler de var ama bu oran çok az yani belki milyonda ya da binde 1 hastalık olarak tanımlayabileceğimiz kişiler var bu istismar meselesinde. Ama bu meseleye böyle bir hastalıkmış gibi, tedavisi yapılabilecek bir meseleymiş gibi bakmak bence bizi temel bir yanılgıya sevk edecek. Çünkü bu mesele hastalık değil. Bakın, cinsel istismar ya da cinsel şiddet olarak tanımlanır yani bu, şiddetin bir türü olarak, bir iktidar aracı olarak, o kişiyi ezme ya da onun iradesini yok etme aracı olarak kullanılan bir yöntemdir yani sadece basit bir hastalık olarak bakmıyoruz. O açıdan, ben dün de söyledim, cinselliği çıkardığımız anda şiddet devam eder. Peki, bundan o kişileri nasıl koruyacağız yani daha fazla farklı yöntemlerle o çocuklara şiddet uygulanmasının önlemini nasıl alacağız? O hastalık, diyelim ki hadi çok hastaydı, düzeldi, bunu işte düzeltebilecek bir yol, yöntem yok. Yani şu getirilen düzenleme gerçekten çözümleyici bir düzenleme değil. O açıdan "Cezaların çok yüksek olması ya da kimyasal hadım meselesi bu cinsel istismar vakalarını yok edecek, ortadan kaldıracak." gibi bir bakış açısıyla çıkarsak üç gün sonra yine hayal kırıklığıyla burada tekrar düzenleme yaparız.

En son olarak da söyleyeceğim de bu dosyalarla ilgili gizlilik getirilerek basına yansıtılmasının engellenmesi. Doğru, ben de katılıyorum, özellikle çocukların isminin açık yazıldığı, işte çocukları rencide edecek, ikinci defa bir travmaya sevk edebilecek, çocuklara her an, her gün bu olayı hatırlatıp artı şiddet hâline getirebilecek vakaların olduğunu biliyoruz, doğru ama bunu hiç yansıtmamak da ayrıca bir sıkıntı çünkü var olan bir mesele ve çözmemiz gereken bir mesele. Birincisi, bu olayları engellemenin yöntemlerini bulmak lazım. Ayrıca, insanların bir haber alma hakkı, bir de toplumsal muhalefeti geliştirme, birazcık bu düzenlemelerin uygulamada da daha düzgün uygulanması için toplumun bir baskı unsuru olarak var olmasını da elimizde tutmamız gerekiyor, yoksa hiç yokmuş gibi davranmak çözümleyici bir yöntem değil. Biz gizleyebiliriz, biz saklayabiliriz, biz yapabiliriz basından ama o mahalleli, o şehir bu olayı bilmeye devam edecek, o çocuk bu olayı hayatı boyunca bilmeye devam edecek. O açıdan gizlemenin hiçbir anlamı yok, sadece -dediğim gibi- o çocuğa zarar verecek kısımlarını daha doğru bir dille -zaten kanunumuzda da bu tür düzenlemeler var- ama toplumun da baskı unsuru olma vasfını da tamamen elinden almadan... Çünkü daha önceden istismar vakalarında, işte sırf bu oluşan toplumsal baskıdan mahkemelerin daha derli toplu, daha ciddi kararlar verdiğini gördük, karar verirken karşılaşabileceği tepkiyi de göz önünde bulundurarak -dediğim gibi- daha derli toplu, daha düzgün kararlar verdiğini gördük; yoksa herkes vicdanına göre, herkes Allah'a emanet kararlar verecek ve biz de hiçbir şekilde bunun denetleyemeyeceğiz diyorum.

En son demiştim ama bir son daha ekleyeyim. Şimdi, bu kanun hazırlanırken keşke kurumlardan, çocuk alanında çalışanlardan da biraz daha destek alsaydık çünkü onlar bu işte yıllardır çalışıyorlar. Çocukların neden etkilendiğini, hangi cezaların çözüm olabileceğini, hangi önleyeceğini önlemlerin olabileceğini... Hepimizin farklı uzmanlık alanları var ama burada herhâlde bu çocuk olaylarıyla ilgili ya da çocuklarla ilgili özel çalışma yürüten arkadaş yoktur ya da çok az arkadaş vardır, onlardan ayrıca destek alınması gerektiğini düşünüyorum ki gerçekten Genel Kurula geldiğinde...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Bürokratlar var, arkadaşlar boş değil.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Hayır, bağımsız STK'ler vesaire çünkü onların yoğunlaşması biraz daha farklı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Onlara haksızlık oluyor ama.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Biliyorum, ben dedim zaten "çok az" derken onları da kastettim.

Şimdi, burada mesele, hepimizin hassasiyet gösterdiği bir mesele. Bakın, hiçbirimiz tek bir çocuğun -ben inanıyorum şu masanın etrafında- bedenine dokunulmasını kabul etmeyiz, o çocuğun zarar görmesini istemeyiz. Eğer gerçekten hepimizin ortaklaşacağı bir yasayla Meclise gidebilirsek en azından hepimiz de deriz ki: "Vicdanımız rahat, doğru bir karar verdik ve ortaklaştık." Bu, birbirimize muhalefet edeceğimiz bir mesele değil, birbirimizi destekleyip yanlışlarımızı düzelteceğimiz ve çocuk yararına sonuç alabileceğimiz bir meseledir diyorum.

Biz zaten bu konuyla ilgili olarak şerhimizi ayrıca yazacağız ama bunların göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum , üç gün sonra tekrar gelip burada mesai harcamayalım, o arada da bir çocuk tekrar zarar görmesin diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.