KOMİSYON KONUŞMASI

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle ben bugünkü toplantımıza katılan Sayın Bakanı, değerli bürokratlarımızı, çok değerli Komisyon üyelerimizi, tüm katılımcı arkadaşlarımızı ve değerli basın mensuplarımızı da saygıyla selamlamak istiyorum.

Yine, bugün tabii ki şehit haberi bizi çok üzdü, şehitlerimiz var, şehitlerimize de Allah'tan rahmet diliyorum; yine yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerine, yüce Türk milletine başsağlığı ve sabır diliyorum. İnşallah bütün bu terörle olan mücadelemizi de başarıyla sonuçlandırıp hepsinin de bir bakıma hakkını almış olacağımızı umuyorum.

Kanun tasarısıyla ilgili olarak, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısının öncesinde öneri ve görüşlerimizi Sayın Bakanımıza iletmiştik, değerli Komisyon üyelerine ve nihayetinde tabii ki de son bir toplantı da gerçekleştirildi, orada da kendilerine sunduk. Önemli bulduğumuz bir iki eksiklik var, bunu dile getirdik ama izninizle tekrar dile getirmek istiyorum.

Bunlardan birincisi: Hem fail hem mağdur çocuk ise, şimdi getirdiğimiz tasarıda buna ilişkin bir düzenleme bulunmamakta, bu önemli bir ayrıntı aslında. Neden? Psikiyatriye baktığımızda çocuk ve genç psikiyatristlerin tanımına göre, çocuklar arasındaki cinsel birliktelik veya cinsel birliktelik demeyeyim de cinselliği içeren davranışlar diyeyim, eğer 3 yaş fark varsa yani 3 yaş fark dâhili içerisindeyse cinsel oyun olarak adlandırılmakta. Burada her iki tarafın da yani hem mağdurun hem failin durumunu dikkate aldığımızda henüz olgunlaşmadıkları ve bu nedenle yaptıkları davranışların sonuçlarını kestirebilme olgunluğuna sahip olmadıklarını hepimiz biliyoruz, bu yani bilimsel olarak bilgilerimiz dâhilinde. Tabii ki durum çocuk ve yetişkinse çok daha farklı. Süreci çocuk dahi başlatmış olsa, diyelim ki bu önümüze birtakım olaylarda mazeret olarak sunuldu geçmiş dönemde, bir öğretmen işte 17 yaşındaki bir çocukla bir arada olduğunda "İşte o da istiyordu." gibi mazeretlere büründüğünde şunu da dikkate almamız gerekir ki: 18 yaşın altını çocuk olarak kabul ettiğimize göre 18 yaş altındaki bir çocuk cinsellikle ilgili süreci başlatmış olsa dahi bu birlikteliği devam ettiren yetişkin suçludur; çocuğun cinsel istismarına sebep olmuştur. Burada bir kere hemfikiriz. Ancak iki çocuk söz konusuysa bu durumda belki biraz daha dikkatli davranmamız gerekiyor. Buna nasıl dikkatli bir yaklaşımla bir ayrım koyabiliriz veya en makul ya da en adaletli sonuca nasıl uluşabiliriz? Her şeyden önce bir sosyal durum raporu oluşturmaya yönelik bir çalışma olması lazım. Yani hem failin hem mağdurun ayrıntılı olarak incelendiği, zaten mağduru inceliyoruz da faili de incelediğimiz bir sosyal durum raporu ki bu raporu düzenleyecek olanların içerisinde mutlaka çocuk, ergen psikiyatristi, psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişim uzmanı, profesyoneller tarafından oluşturacak raporda farklı kriterler dikkate alınarak bir görüş sunulmalıdır. Bu görüş nelere dikkat edilerek hazırlanmalı? Örneğin, çocuğun bilişsel durumu, yine sağlık durumu, içinde yaşadığı sosyal, kültürel durum, ailesinin yapısı. Bütün bunlar dikkate alındığında böyle bir uzman raporunun ortaya koyacağı tablo, zannediyorum, sadece bir hâkim tarafından değerlendirilecek bir tablodan çok daha farklı bir sonuca götürür kişiyi. Ya, bu cezasızlık durumu mu olmalı? Ya, bu konuda da aslında cezasızlık tabii ki olmamalı. En başta çocukları korumak durumundayız. Eğer cezasız bıraktığımızı düşünürse mağdurun ailesi, kendisi ceza vermeye onları itecektir. Özellikle bizim toplumumuzdaki hassasiyete şöyle bir baktığınızda, anında, daha polis gelmeden, çocuğa yönelik bir istismar varsa -hatta şimdi kadına yönelik şiddette da aynı hassasiyet söz konusu- fail, toplum tarafından linç girişimiyle cezalandırılmak istenmekte. Tabii ki burada cezasızlık durumundan bahsetmiyorum ama koruma ve rehabilitasyon noktasında önemli adımların atılması lazım. Bunun kanun maddelerinde mutlaka olması gerekiyor.

Yine, bir yetişkin ile çocuğa verilecek ceza... Hani bu bize açıklama yapıldığında da sunulmuştu. Yetişkine böyleyse ceza zaten çocuk olduğunda yarı yarıya indiriliyor. Ama belki de bunu daha net koymamızda fayda var. Artı, sekiz yıla varan bir ceza -çocuğun tabii işlediği suçun niteliğine göre değişir de- bu noktada belki biraz daha farklı bir düzenleme yapılması gerekir. Tabii ki bir şeye daha dikkat etmek gerekiyor: Diyoruz ki biz: "Basit suçlar." Basit suçları da ele alırken İzmir'in göbeğinde, İstanbul'un göbeğinde yaşayan bir aile için bir davranış basit bir suçtur ama Trabzon'un, Sivas'ın, Mardin'in bir köyünde yaşayan bir aile için o suç hiç de basit olmayabilir. Tüm bu kültürel perspektif içerisinde de ele alınmalı. Çözüm üretilmek zorunda. Bir kaygı var yani "Biz eğer akran ilişkisinde daha böyle basite indirirsek cezaları acaba çocuk cinselliğine onay vermiş mi oluruz?" Böyle bir hassasiyet Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de hassas olduğumuz bir nokta yani bizim de dikkate aldığımız bir nokta. Biz de kültürümüze ve geleneklerimize bakarak Amerika'daki gibi, Fransa'daki gibi, çocuk cinselliğine onay verecek yaklaşımlarda bulunmak gibi yani boşluk yaratma durumu talep etme gibi bir şeyimiz olmaz. Ancak adaletin doğru işlemesi, çocukların korunması, rehabilitasyonun sağlanması ve daha sonraki yaşamlarında daha sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmeleri için, işledikleri suçun niteliğine göre orantılı bir şekilde ceza alması noktasında bence biraz daha çalışılmalı. Bu çalışma nasıl olur? Mutlaka multidisipliner bir yaklaşımla olmalı. Çocuk, ergen psikiyatristleri olmalı, sosyologlar olmalı, sosyal hizmet uzmanları olmalı ve hukukçularımızın da dâhil olduğu böyle bir çalışmada en adil ceza sistemi nasıl oluşturulur... Bence bu konuda biraz daha çalışmamızın faydası olacağını düşünüyorum.

Yine, bir diğer konu, biz bu hassasiyetimizi kanun teklifini vererek de sunduk, ayrıca yine görüşmelerimizde de dile getirdik: 2015 yılında bir fail yakını Anayasa Mahkemesine başvurdu ve bu başvurusunda da Türk Ceza Kanunu'nun 230'uncu maddesinin (5)'inci ve (6)'ncı fıkraların iptalini istedi ve nihayetinde bu talep karşısında Anayasa Mahkemesi de imam nikâhında resmî nikah arama şartını getiren ve bunu yaptığı takdirde iki ay ile altı ay arasında ceza veren kanun maddesini kaldırdı. Şimdi, bu kanun maddesinin kaldırılmasında beyefendi demişti ki: "Başkaları herhangi bir şey olmadan yani bir dinî nikâh olmadan zina yaparken suçlanmıyorsa ben dinî nikâh kıydığımda bu niye suç atfediliyor?" şeklindeydi. Anayasa Mahkemesi bunu adil buldu, kaldırdı. Ancak bu kaldırılan maddeyle birlikte çocuk evlilikleriyle ilgili de bir boşluk yaratıldı. Bizim bu konudaki görüşümüz, bizim verdiğimiz kanun teklifi, 18 yaş altındaki çocuklara imam nikâhı yoluyla yani dinî tören vasıtasıyla evlilik ilişkisini tahsis edenlere ceza verilmesiydi. Medeni Kanun'a baktığımızda 17 yaşa anne-baba izniyle evlilik izni var, 16 yaş için de mahkeme izniyle evlilik ilişkisinin resmî olarak başlatılması mümkün. Hadi diyelim ki 18 olmadı, biz 15 yaşın altında bir çocuğa gerçekleştirilmiş her türlü cinsel eylemi cinsel istismar olarak kabul ediyor ve Türk Ceza Kanunu'na göre ağır cezalar veriyorsak o zaman bunu dinî tören vasıtasıyla bir evlilik ilişkisinin içerisinde yaşanmasına sebep olan kişilere de vermemiz gerekir. Bugün 12 yaşında evlendirilmiş bir kız çocuğumuz diyelim ki doğum yapma durumunda, çocuğunu doğuracak, hastaneye gittiğinde ve ortaya çıktığında, bu çocuğumuzla evlenen o yaşta çocuk dahi olsa kocası ceza alıyor, ebeveynler de ceza alabiliyor. Bu durumda bu ilişkiyi tahsis eden kişinin de belli bir oranda ceza alması gerekir ki bir dahaki sefere önüne bir çocuk getirildiğinde 12 yaşında "Hayır, ben bunu yaparsam ceza alırım, bunu yapmamalıyım." diyerek bu ilişkin tahsisine engel olmalıdır çünkü Türk Ceza Kanunu'muza aykırı davranmaktadır. Bunu yapan sadece imamlar mıdır, dinî görevliler midir? Hayır değildir. Yani bu ilişkiyi tahsis edenler, dinî görevlilerimiz dışında, aile büyüğü, komşu, herhangi biri de olabiliyor. Yani kim bu suçu işliyorsa, Türk Ceza Kanunu'na aykırı davranıyorsa burada bir ceza almalı ve bu da bizim bu kanun tasarımızın içerisinde mutlaka olmalıdır çünkü bu, sadece, o andaki evlenen çiftlere o anda mağduriyet yaşatmıyor, o çocuğa anda mağduriyet yaşatmıyor. Bakın, bugün hepimizin kapısına gelen yüzlerce kadın var. "Ben severek evlendim, ben kaçarak evlendim, ben kocamı seviyorum, çocuklarım oldu, kocamı içeri aldılar, üç yıl, beş yıl sonra; ben mağdurum, eşimi geri istiyorum." diyor. Bakın, bu tür mağduriyetleri de getiriyor arkasından. O sebeple, eğer biz çocuğun cinsel istismarını engelleyeceksek, erken yaş evlilikleri için de özel bir çalışma yapmalı ve buna sebep olanları da cezasız bırakmamalıyız.

Yine, başka bir nokta: Ben değerli bakanlarımızın oluşturduğu bu değerli komisyon çalışmalarıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi çocuk hakları komisyonu adıyla daimî komisyon kurulmasına yönelik inancımızı koruduğumuzu belirtmek istiyorum. 2017 Kasım ayında biz bu kanun teklifimizi Genel Kurula getirdik ama maalesef reddedildi, olsun hâlâ vakit geç değil, bu geçici süreyle oluşturulacak komisyonlarla çocuklarımızın sorunlarının tamamını çözmek mümkün değil, daimî bir çalışma gerektiriyor, o nedenle bu komisyonun kurulması çok önemli diye hatırlatmak istiyorum.

Yine bir başka konu: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Millî Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere, koruyucu ve önleyici çalışmalara ilişkin önerilerimizi bir rapor hâlinde sunduk. Bu sunduğumuz önerilerin içinde kanun teklifleri de var, koruyucu tedbir olarak veya önleyici tedbir olarak eğitim çalışmaları da var. Komisyonun bunları dikkate aldığını ve çalışmalarına dâhil ettiğini biliyoruz, eminiz. Bu konuda da en iyi çalışmaların yapılacağını umuyoruz.

Yine, bir konu daha var ki bu çocuk istismarıyla aslında direkt ilişkili değil ama bence çok önemli çünkü çocuğun ihmaliyle de ilgili, artı, çocuk faillerin durumuna da dikkate alırsak bunlar mahkemelerde dinlenecek veya farklı açıdan değerlendirmeye alınacak. Adalet Bakanlığında görev yapan "sosyal çalışmacı" ya da "pedagog" unvanıyla çalıştırılan arkadaşlarımız var. Şimdi, her şeyden önce ben hatırlatmak istiyorum. "Sosyal Çalışmacı" adıyla, unvanıyla diploma veren bir lisans dalı yok, böyle bir lisans dalımız yok, eğitim bölümümüz yok; artı, pedagoji, pedagoji diye de bir lisans programımız yok. Peki, bu alanda kimler çalıştırılıyor? Herkes çalıştırılıyor. Ama bu doğru değil. Bir çocuk, ihmali nedeniyle, boşanma sebebiyle, başka bir sebeple mahkemeye getirildiğinde bu çocukla görüşecek olan, bu çocuğun durumunu tespit edecek olan arkadaşların nereden mezun olması gerekiyor? Ruh sağlığı elemanları olarak görev yapan arkadaşlarımız, bu lisans dallarından mezun olanlar olması gerekiyor ki bunlar psikolog, psikolojik danışman yani rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümü mezunları, sosyal hizmet uzmanları ve çocuk gelişim uzmanlarıdır. Şimdi biz bunu "pedagog, sosyal çalışmacı" diye açıyoruz, içine her türlü lisanstan geleni koyuyoruz ama bu, çocuklarımızın yararına değil ki zararına. Bir de bu arkadaşlarımızın bilirkişilikle ilgili sorunları da var, o ayrı bir konu. Bence bu konu üzerinde de -Sayın Bakanımız da buradayken- Adalet Bakanlığı bir çalışma yaparsa zannediyorum tüm çocuklarımızın yararına olacaktır diye ifade etmek istiyorum.

Yine, eksik kalan tarafın, tasarıda eksik bulduğumuz tarafların da yine tasarının esas komisyona getirileceği süreçte tamamlanacağını umuyoruz.

Ben herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.