| Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 15 .03.2018 |
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belki "ardından"a gerek kalmaz. Gerek Cumhuriyet Halk Partisinin Komisyon üyelerinin, gerekse Milliyetçi Hareket Partisinin sayın Komisyon üyelerinin belli ki gelen tasarıya yönelik çekinceleri var. Sayın bakanların, özelikle Tarım Bakanımızın iddia ettiğinin aksine -bu 59 maddelik bir metin- sanıyorum, toparlarsak 9-10 maddeyle ilgili çekince var gibi görülüyor, öyle anlıyorum.
Tabii, bu arada, sulama kooperatifleri kıymetli, çok konuşuldu ama orman kooperatiflerine hiç değinilmedi. Burada sulama kooperatiflerinden daha büyük zararı orman köylüleri görüyor değerli arkadaşlar. Tabii, görmeyecek inşallah, bir orta yolda Sayın Bakanımla birlikte, bakanlarımızla birlikte buluşacağız.
Şunu görüyorum, Sayın Eroğlu'nun sunumu şöyle bitiyor: "Orman, su varsa hayat var." Doğru. Sayın Tarım Bakanı da bitirirken "Allah'ın izniyle tarımı ve ormanı..." "Bitireceğiz" mi dediniz, "kurtaracağız" mı dediniz; orayı anlamadım. Yani hepimiz aslında aynı gaye için pozisyon almış vaziyetteyiz. Ben sayın bakanların, Hükûmetin, bürokratların köylüyle, sulama kooperatiflerinin üyeleriyle, orman kooperatifleri üyeleriyle özel bir husumeti olduğunu zannetmiyorum.
Burada arzumuz şudur: Mesela ormanla ilgili kısımda Orman Bakanımızın şüphesiz orman ürünleri sanayi sektörünün taleplerini dikkate alması doğal. Ama bununla beraber, yaklaşık 7 milyon orman köylümüzün ve onların kooperatiflerinin, tıpkı sulama birliklerin kooperatiflerinde olduğu gibi, taleplerinin de dikkate alınması lazım. Bu bakımdan, gelen tasarıda her iki muhalefet partisinin de ciddi çekinceleri var.
Son söyleyeceğimi önce söyleyeyim: Bence 59 maddelik bu tasarıda, belli ki uzlaşmazsak bu tasarı üzerinde gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda gereksiz bir zaman israfı yapacağız. Sulamayla ilgili kısma çok net hâkim değilim ama bende bir orman köylüsü çocuğu olduğum için ve şu parmağımda bir tomruk yarası olduğu için orman köylüleriyle, onların sorunlarıyla ilgili konuya da vâkıfım. Sulama birlikleriyle ilgili konulara gerek Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlar, gerek grubumuza mensup arkadaşlar vâkıf. Zaten Sayın Bakanları çok da konuşturmadık sunum yaparken sürekli müdahaleyle, konunun derinliğini ve önemini, yüksek hassasiyetimizi vurgulamış olduk.
Şimdi, Sayın Bakanlarım, değerli arkadaşlar; ne yaparsak yapalım bu Mecliste, mümkünse en doğruyu yapalım. Burada mutabıkızdır herhâlde. Her zaman en iyinin iyisi vardır. "Bu en iyisi." En iyisinin de bir iyisi vardır. Ama bir şeye dikkat etmemiz lazım: Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi; bizi bağlayan bir şey var, kanun yapılan yeri de bağlayan bir şey var. O ne? Milletin mutabakatıyla kabul edilmiş olan, orta yerde duran bir Anayasa var. Anayasa'yı da beğeniriz beğenmeyiz ama uymaya mecburuz, mükellefiz.
O bakımdan, şimdi, Anayasa'da belki de hiçbir toplum kesimi için hüküm yok ama orman köylüsü için özel hüküm var, madde 170; ormanların korunması için özel hüküm var, madde 169 ve kooperatifçiliğin gelişmesi için özel hüküm var, madde 171.
Bu hükümlerin buraya konulması da tesadüf değildir. Bugün Türkiye'de, kim ne derse desin, Türkiye'deki Suriyeliler dâhil, toplumun en yoksul kesimi orman köylüleridir. Bu bir gerçek değerli arkadaşlar. Ve demin "Ya bırakın, köylüler genellikle AK PARTİ'ye oy veriyor, AK PARTİ de köylüler için hayatı her gün daha da zorlaştırıyor, acaba biz de tersini mi yapsak?" diye arkadaşlara takıldım. Orman köylülerinden AK PARTİ yüzde 90 oy alıyor, yüzde 90 oy alıyor, 80'den aşağı düşmez.
Hâl böyle iken şüphesiz bir art niyet yok, şüphesiz Sayın Bakanın ihtisası su. Onun elinde tomruk yarası yok benim gibi, O suyla meşgul.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ayağımda var efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Var mı efendim?
Ama ben bir orman köylüsü çocuğu olduğum için bir iki hususa dikkat çekeceğim. Gerçi Sayın Bakan, Sayın Müsteşar Yardımcımız, OR-KOOP Genel Başkanı da -burada- öğlen bir görüşecekler; inşallah bir orta yolda buluşulur.
Şimdi, Sayın Bakanım, burada Anayasa'yı okursam hadsizlik yapmış olurum; Anayasa'yı siz biliyorsunuz, biz biliyoruz. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz, başka söz söylemiyorum. Ormanlar, kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir. Ormanlar zaman aşımıyla mülk edinilemez vesair vesair... Orman köylüsünün korunması devlete bir zaruret olarak ortaya konulmuş.
Şimdi, mesela, bir "dikili ağaç" meselesi var. Ben, Sayın Bakana da o vakit dedim ki: Sayın Bakanım, bu illa olmasın denmez. Çağın, teknolojinin, ihtiyaçların vesair... Sanayiciyi de düşünmemiz lazım, Sanayici de bizim. Yani orman köylüsü bizim, orman emvalleri üzerinden... Şu masayı yapan da bizim. Bu ağaç galiba değil mi, metal değil? Bunu yapan da bizim; Bunu araziden, dağın tepesinden, yarın dibinden çıkarıp karda kışta rampaya getiren de bizim. Bu sebeple, mesela "dikili" meselesinde bir orta yolu bulmanız lazım Sayın Bakanım. Çünkü sonraki maddelerde diyorsunuz ki, mesela 15'inci madde: "Devlet ormanlarında orman idaresince yaptırılan ağaçlandırma, bakım vesair vesair işlerinde öncelikle bölgedeki orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine ve işyerindeki köylülere işi veririz."
Peki, Sayın Bakanım, niye orman idaresince yaptırılan? Şöyle desek: "Devlet ormanlarında yaptırılan ağaç..." diye başlasak. Hani "dikili"yi de getiriyorsunuz ya onun için diyorum. Şurada "orman idaresince" ibaresini kaldırsanız yani dikili.... İlle ısrar ederseniz iktidarın çoğunluğu var, gelir, bir şey yapamayız, sadece Anayasa Mahkemesine gideriz.
Ama, bakın, şimdi böyle olduğu zaman Sayın Bakanım, bu sizin gözünüzden kaçmış, ben bundan eminim. Çünkü siz "Ne münasebet, biz dikili de kessek, dikili satış da yapsak, bunu, dikili satışı alan sanayici, iş adamı neyse, öncelikle buradaki kesme, sürütme, nakliye, soyma vesair işlerini oradaki örgütlü orman köylüsüne yaptırmalı." diye düşünürsünüz.
Müsteşar Yardımcımın not aldığını görüyorum, memnun oluyorum.
Şimdi, benzeri bir durum: "Sigorta" diyorsunuz, "Yüzde 7 fazlasıyla vereceğiz." diyorsunuz.
Şimdi, Sayın Başkanım, orman köylüsü -demin söyledim- aylık 100 dolar geliri olmayan insanlardan oluşuyor. Bunların hemen hemen hiçbiri sigortalı değil. Varsayalım yüzde 7 fazla alacağım diye sigortalandı, isteğe bağlı sigorta yaptırdı. Şimdi, yüzde 7 şu: 5 bin liralık istihkak elde ederse bir orman köylüsü -yüzde 7'si ne yapar? 350 lira eder- sigortayı ödeyemez, primi ödeyemez. Primi ödeyemez Sayın Bakan. Ama eski mevzuatımızda ne vardı? Orman köylüsü büyük çapta örgütlü ve Türkiye'de siyasallaşmamış belki de tek örgüt OR-KOOP'tur. 310 bin üyesi olan bir örgütten bahsediyoruz, Türkiye'nin en büyük sendikasından daha büyük yani aileleriyle birlikte düşündüğümüz zaman 3-4 milyon insandan bahsediyoruz.
Şimdi, daha önce -Sayın Komisyon Başkanım, konuyu bilmiyor olabilirsiniz- bir köyde, Erfelek'in Sorgun köyü kooperatifi orman ürünü üretip rampaya ya da depoya teslim ettiği zaman, ürettiği ürünün yüzde 25'ini en fazla orman idaresinin ürünü sattığı fiyat ortalamasının yüzde 20 daha ucuzuna kooperatif alıp kooperatif özel sektöre satabiliyor ve böylece ayakta kalması için ve o kâr payını da üyelere dağıtmasıyla da sizin vereceğiz yüzde 7'den çok daha büyük bir avantajı orman köylüsü elde ediyor idi. Siz, şimdi, bu teklifle bu yüzde 25'i kaldırıyorsunuz, bunun yerine "Sen sigortalıysan ben sana istihkakının üzerine yani 100 liralık istihkak yaptıysan 7 lira daha vereceğim." diyorsunuz. Yani bu şu demek: Kepçeyle alıp çay kaşığıyla vermek demek.
Sayın Bakan, buna gerek yok. Burada 310 bin insandan bahsediyoruz. Bunun düzelmesi...
"Dikili" olmasın demem ben, başta da söyledim. Sayın Bakanım, çağın, teknolojinin, artık her şeyin farkındayız , dediğiniz de doğru. Ben orman çocuğuyum, sizin ben 8 metre boyunda bir tomruk ürettiğinizi zannetmem ama sanayiciye, adama lazımdır canım; doğru, itiraz etmiyorum.
Ben hep şunu söylerim: Biz yapıcı muhalefet anlayışı içindeyiz. Ülke bizim, 80 milyon bizim; Sizin değil, AK PARTİ'nin değil, Cumhuriyet Halk Partisinin de değil, MHP'nin de değil. Biz milletin malıyız aslında, millet kimsenin malı değil. Biz burada oturanlar, milletin temsilcileri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle birlikte biz de millete aitiz.
O bakımdan, Sayın Bakanım, bürokratlarımız da burada, OR-KOOP Genel Başkanı da burada, kendisi de ilerleyen şeylerde söz verse derdini benden daha iyi anlatır ama... Şimdi, burada, bu "dikili" meselesine bir sınır getirmemiz lazım Sayın Bakanım; yüzde 25 olur, yüzde 30 olur. Ama burada, Anayasa'da çok açık hüküm var. Anayasa Mahkemesine zerre kadar güveniyorsam şerefsizim, zerre kadar ama ben adım kadar eminim, şunu -sulamayla ilgili işleri arkadaşlarım anlatacaklar- Anayasa Mahkemesi "Bozmam." diyemez Sayın Bakanım. Anayasa Mahkemesinin "Bunu bozmam." diyebilmesi için Anayasa'nın 169, 171'inci maddelerini değiştirmeniz lazım. Gelin, samimiyetle ve iyi niyetle, yaklaşık 7 milyon orman köylüsü adına da, onların vekâletiyle de size rica ediyorum, bir orta yol bulunabilir.
Bununla beraber, Sayın Bakanım, Bakanlarım, sulama meselesinde de Hükûmetin de haklı olduğu hususlar olduğunu görüyorum, uygulamada sorunlar yaşandığını biliyorum. Milliyetçi Hareket Partimizin genel olarak Parlamentoda bu son dönemde AK PARTİ'yle -çok doğaldır, saygı duyuyorum- eş güdümlü, uyumlu sürecine rağmen burada bizden fazla gürültü koparmasının... Sulama birlikleriyle ilgili de bu teklifin -pardon- tasarının ne kadar önemli yanlışları, en azından eksiklikleri barındırdığını görüyorum.
Dolayısıyla, Sayın Başkan, Sayın Bakanlar, Komisyonumuzun sayın üyeleri; bu teklif tartışmaya açık, bu teklif yeniden değerlendirmeye muhtaç. Bu teklif için bir uzlaşma zarureti var. Uzlaşmıyoruz diyebilirsiniz -saygı duyarız- çoğunluk partisisiniz. Ama kimin için ne yapacağız burada şimdi? Orta yerde köylü var, devlet var. Sizin devlet olarak köylüye yönelik gerek orman köylüsü gerek sulu tarım yapan köylüyle ilgili tasarruflarınız var. Muhalefet de diyor ki: "Buradaki köylünün şöyle şöyle şöyle zararı var. Bu tasarruf köylünün aleyhine hükümler içeriyor. Bu tasarruf şöyle bir hâle gelebilir." Devletin de köylünün de aleyhine... Bakın, devlet kadar bu orman köylüsü ve sulama kooperatifi üyeleri de bizim. Ne devleti ne kooperatif üyelerini zarara taşımayacak; onların mevcut, bulundukları pozisyondan daha kötü bir pozisyona düşmemesini sağlayacak hâle getirilebilir. Bunun için neye ihtiyaç var? İstişareye, uzlaşmaya ihtiyaç var.
Sayın Bakanlarım, zaman olarak bu kanunun yasalaşması alt komisyona da gitse varsayalım on günse on gün olur, gitmese de on günse on gün olur, sizin için hiçbir şey değişmez.
İşin uzmanı değilim ama konuya iyi hazırlanmış muhalefet partisi... İktidar partisi milletvekillerimiz de şüphesiz bölgelerinden belli eleştirileri almışlardır. Bu çerçevede ben hem şahsi olarak hem de ana muhalefet partisinin grup başkan vekili olarak bu teklifin... Tasarının, tekrar özür diliyorum. "Teklif ve tasarıyı karıştıran grup başkan vekili." derler sonra, dalga geçerler. Bu tasarının alt komisyonda bir değerlendirmeye hakikaten muhtaç olduğunu düşünüyorum. Komisyonumuzun sayın üyelerinin ve Sayın Bakanların takdirine arz ediyorum efendim.
Teşekkür ederim.