| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/916) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .03.2018 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli Komisyon üyeleri ve ilgili paydaşların temsilcileri; hepinizi sözlerime başlarken sevgi, saygı, muhabbetle selamlıyorum.
Tabii, mesleğin içinden gelen, gerçekten otuz yılı aşkın bir öğretim üyeliği tecrübesi olan hocalarımızın söylediklerine ilaveten aynı camiadan gelen birisi olarak ben de bir iki şeyi ifade etmek istiyorum.
Şimdi aslında çok güzel şeyler duyduk Sayın Bakandan yani öğrenci sayımızın artması, üniversite sayılarımızın artması... Yani 7 milyon 700 binin üzerinde, Türkiye'nin geleceği olacak bir okuyan kitlenin inşallah bize güzel şeyler vadettiğine tanıklık ediyoruz. 187'ye çıkan üniversite sayımız... Ama bir taraftan da gerçekten hem YÖK'ün hem Bakanlığımızın hem de bizim de, her siyasi partinin gerçekten öngörüsü olarak belki de parti beyannamelerine koydukları bir şey vardı. Biz burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle "istihdam odaklı" demiştik. Bunu misyon farklılaşması olarak Bakanlığımız öngördü, tabii çok farklı şeyler de söylenebilir. Başka ne denilebilir? Tematik bağlamlı bir üniversiteleşme sürecine gidilmesi. Tabii, burada hassas bir şey var. Önemli olan, kötü tecrübelerden ders çıkarmak yani Allah korusun aynı hataya devam ettiğimiz sürece yine aynı sorunları tekrar konuşacağız, kısırdöngüye dönüşecek. Biz de bu bağlamda dedik ki evet, artık üniversite mezunları, Sayın Bektaşoğlu söyledi işte, büyük bir beklentiye giriyorlar. Üniversite bittikten sonra bazı mesleklerde o kadar çok yığılma oluyor ki bu yığılmadan dolayı, kantitenin artmasından dolayı gerçekten kalite ya da nitelik erozyona uğruyor yani bu erozyonu önlemekte yarar var. Daha net bir şeyle ifade edeyim isterseniz. Bazı mesleklerimiz itibarsızlaştırılıyor. İnanın, bir zamanların veterinerliği gerçekten prestijli bir meslekti yani eczacılığı öyleydi, hukuk öyleydi, fen ve edebiyatlar öyleydi, işletmeler öyleydi ve bunların içindeki bazı bölümler büyük bilim dallarıydı yani bir kimya mühendisliği çok prestijli bir bölüm iken bugün, inanın mezunlarının asgari ücretle dahi iş bulamadığına tanıklık etmekteyiz. O zaman çok reel, çok somut birtakım adımların atılmasında yarar var. Onun için, gerçekten, istihdam odaklı dediğimiz, Sayın Bakanımızın misyon farklılaşması şeklinde ifade ettiği bu misyon üzerinde, özellikle bu öngörü üzerinde sağlıklı bir şekilde durmalıyız. Ne yapmalıyız? İşte bu bağlamda -Allah korusun- bu itibarsızlaştırılma sürecinin devam ettirilmesinin önüne bir set koymalıyız diğer meslekler için. Özellikle sanki sağlık bilimleri buraya gidiyor gibi. Bir de önceden, yine biraz önce saydığım mesleklerin itibarsızlaştırılmasının da önünün kesilmesi... Haşa, buradaki verilen eğitimin kalitesini kastetmiyorum, buraya giden öğrencilerimizin hani bir IQ sıkıntısı olduğunu kastetmiyorum, çok yığılmalardan dolayı yani sayı artınca, malum, işte artık ucuzluyor iş. Dolayısıyla burada çok ağırlıklı olarak birazcık önemsemek zorundayız diye düşünüyoruz.
Şimdi, geçen aylarda da Ankara'da yine bir vakıf üniversitesi kurduk, orada da aynı itirazımızı yaptık. İnanın, bakın, şimdi ilk bakışta "medipol" kelimesine, ben art alanındaki o birtakım şeyleri ifade etmiyorum, ifade edildi zaten gereğince -hem Zühal Hocam etti hem hoca hanım ettiler, kendileri de ettiler- yani artık dilimiz yandı birtakım şeylerden. Tekrar... Artık bundan sonra yoğurdu üfleyelim, ne olur, artık sütten ağzımız yandı yoğurdu üfleyelim diyorum.
O bahsedildiği için oraya değinmeyeceğim ama ben mesleki olarak şimdi bu misyon farklılaşması temel ilkesinden yola çıkarak bir bakıyorum, ikinci bir şey geldi, daha da artırılmış bölüm sayısı ya da fakülte sayıları. Yani "medipol" kelimesi "medicine" den kaynaklanarak sanki biraz sağlık ağırlıklı bir yapıyı andırıyor. Gerçekten "medipol üniversitesi" deyince, bizim aklımıza sanki sağlık ağırlıklı, işte sizin misyon farklılaşması ya da bizim istihdam, tematik dediğimiz şekle giden bir yapı. Mademki böyle bir yapı... Daha önce Ankara'da bir üniversite açtık, Lokman Hekim, orada da aynı şey söylemiştik yani burada Allah aşkına, diş hekimliği eyvallah kabul ediyoruz, tıp fakültesi, sağlık bilimleri tamam, yabacı diller bunlara taşıyıcı olduğu için evet diyebiliyoruz, sağlık bilimleri bunlara taşıyıcı olduğu için evet diyebiliyoruz ama yani bu yapı içerisinde hukuk fakültesinin ne işi var, iktisadın ne işi var, efendim, iletişimin ne işi var? Daha sonra ilave edilmiş, güzel sanatlar, tasarım ve mimarlık... Medipol güzel sanatlar tasarım ve mimarlık... Sosyal bilimler... Yani artık yapmayalım aynı hatayı ne olur. Gerçekten vakıf üniversitesi mantığını destekliyoruz. Gerçekten yüzde 8'lik oran çok iyi bir oran değil, bunu artıralım ama artık odaklı olsun, bir bilim dalına odaklanmış bir şekilde gelişme olursa inanın, bu, uluslararası düzeyde de bizim markalaşmamızın da önünü açar. Bu anlamda, işin içine her şeyi koyalım. Biz Meclisteki görüşmelerde de en büyük eleştirimizi bu bağlamda yapmıştık. Sayın Bakanım hatırlar, dedik ki: "Matruşka bebek gibi üniversite açıyoruz." Aynı üniversitenin bütün bölümlerinin iç içe geçmiş hâli ama üniversitenin adı güya tematik, güya misyon farklılaşmasını öngören teknik üniversite. Ama adı "teknik", içinde ilahiyat var, fen edebiyat var, güzel sanatlar var. Ya, adı "teknik", buna teknik donanımlı bir şeyler yapalım. Şimdi, burada da aynı mantık, her şeyden bir şeyler koymayalım, bir şeyden her şeyi koyalım. Yani temel mantık bu olmalı.
Nedir burada ana direk? Yani bu üniversitenin temel taşıyıcısı sağlık bilimleriyse, sağlık bağlamlıysa eyvallah, eczacılığı da koyalım, veterinerliği de koyalım, tıbbı da koyalım, diş hekimliğini de koyalım, buna bağlı olarak sağlık bilimleri enstitüsünü de koyalım, hatta destekleyici olarak yabancı dilleri de koyalım çünkü malum, o alt yapıyı önce oradan alacaklar. Ama yani hukukun, güzel sanatların, adalet yüksekokulunun, meslek yüksekokulunun, sosyal bilimlerin bu yapı içerisinde olması, sanki biz yine aynı şeyleri söylüyormuşuz gibi ya da söylemimiz doğru ama eylemde sıkıntı var gibi bir intiba uyandırıyor. Yoksa, biz, hocamın da belirttiği gibi, vakıf üniversitesi açılmasına, kaliteli, özellikle arkasında güçlü desteği olan, Türkiye'nin de ihtiyaçlarını dikkate alarak... Sağlıkta ihtiyacımız var, bunu hiç kimse inkâr edemez, hekim açığımız var. Yani o zaman, güçlü bir hekim eğitimi verebilecek bir vakıf üniversitesine hayır diyebilir miyiz? Asla. Ben bu meyanda ifadelerimi belirtmek istedim.
Bir de güzel bir şey yaptık. Şimdi, hocam dedi ki: "Üniversitelerde unvanlı hocalarımız derslere gitmiyor." Bakın, bu bir özeleştiri. Hepimiz burada unvanlıyız. Yani ben bu bağlamda çok rahatım. Babam hastanede yoğun bakımdayken dahi dersime hiçbir asistanımı sokmadım. Hep derslerime kendim gittim. Ama bu örnekler o kadar az ki, bir bakıyorsunuz... Hocam çok güzel söyledi -Sayın Bektaşoğlu- dedi ki: "Büyük üniversite, büyük şehir." Ama şimdi, büyük şehir, büyük üniversite hayaliyle gönderiyorsunuz, çocuk dersinin, efendim, protokolünde yazan hocanın yüzünü görmüyor. Mezun oluyor, işte profesör falan, doçent falan, hiç görmüyor. Sürekli asistanlar derse gidiyor ve o çocuk mezun oluyor. Ama adı ne oluyor? İşte, o adı, büyük üniversiteden mezun. Hâlbuki gerçek hayal ettiği hocasından ders almadan gidiyor. Şimdi, onun bir bakıma önleyici tedbirini aldık geçen YÖK'le ilgili oyladığımız kanunda. Neydi o? Çok destek olduk. Araştırma görevlisi derse giriyor. Ya, hocasından çok ders veriyor, araştırma işlerini de o yapıyor, getir götür işlerine de bakıyor. Bu çocuk taşıyıcı, ana taşıyıcı. Sayın hocasının unvanı büyük ama kendisinin akademik bağlamda dersle, öğrenciyle, araştırmayla çok fazla bağlantısı yok. Dedik ki: Bu çocuklar artık o dersleri verebilecek kabiliyetteler. Doktorasını da yapmışlarsa, araştırma görevlisi doktor olarak derse girip kendi girdiği dersin, alın terini döktüğü dersin karşılığını kendisi alsın. Bu kısmi bir önleyici tedbirdi, bu yerinde bir şeydi. Çok güzel oldu. İnşallah, eğer buna rağmen, Sayın Bakanım, bu istismar devam ederse, ne olur, buna önleyici bir tedbir alınabilir diye düşünüyorum.
Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.