| Komisyon Adı | : | AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 18 .12.2014 |
FARUK IŞIK (Muş) - Hepinize saygılar sunuyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilli arkadaşlarım, bürokrat arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, nereden geldi, niye gelindi bu kamu düzenini sağlamakla ilgili niye böyle bir kanuna hacet duyulduğunu kısaca ben özetlemek istiyorum. Maalesef -bölge milletvekiliyim- Türkiye'de bir barış iklimi, bir bahar iklimi esiyordu, artık çözüm süreciyle beraber bölgede insanlar yaylalara çıkmaya başladı, yatırımcılar bölgeye gelip yatırım yapmaya başladılar, fizibilite raporlarını hazırlıyorlardı, çok güzel bir iklim havası, bahar havası derken dağlarda piknikler yapılmaya başladı ama bir de bu Kobani hadisesiyle beraber 6-7-8 Ekim olayları bizim bütün umutlarımızı altüst eden bir hadiseyle karşı karşıya geldik. İlk hadise Muş'ta, Varto'da gerçekleşti ilk ölüm hadisesi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yıllarca bölge halkı ve bizler bir şeyde müştekiydik, yani ceberut anlayışlardan, tek tipçilikten, zulümden baskıdan, asimilasyondan, faili meçhullerden, yol kesmelerden, sürgünlerden, işkencelerden hep biz şikâyet ediyorduk.
AK PARTİ'yle beraber ve çözüm süreciyle beraber insanı merkeze yerleştirmek suretiyle birkaç kez Türkiye'de huzurun ve güvenin sağlanmasıyla ilgili girişimler yapıldı. Maalesef içeride ve dışarıdaki savaş baronları bu birlikleri koruma adına atılan adımların önüne bir engel teşkil etti. Ta ki yirmi üç-yirmi dört ay öncesine kadar. Yirmi üç-yirmi dört ay öncesinde daha kararlı bir irade ortaya çıkmaya başladı. Kararlı iradeyle beraber ben -belki sizler benden daha iyi bu konuyu bilirsiniz- şunu görmüştüm. Yani Aliya İzzetbegoviç'in bir sözü var: Bosna savaşı münasebetiyle bir anlaşmaya imza atıyor ve o gün Bosna halkı bu anlaşmaya çok fazla sıcak bakmıyor. Bir müddet sonra Aliya İzzetbegoviç bir gazeteye demeç veriyor ve gazeteci soruyor kendisine, diyor ki: "Siz o gün o anlaşmaya imza atarken birçoğumuz o anlaşmanın içeriğiyle ilgili rahatsızlığımızı dile getirmiştik. Siz hâlâ o noktada mısınız?" Çok net bir cevap veriyor "Hâlâ o noktadayım. Ben o anlaşmanın tam olarak Bosna halkını tevdi edeceğine ve hakkını verebileceğine tam anlamıyla ben de inanmayanlardan birisiydim. Ama bir şeyi başardık, bugün hayatta olan gençlerin hayatta kalmasını sağladık. Biz o gün o anlaşmaya imza atmamış olsaydık belki bugün hayatta olan gençlerin çoğu toprak altında olacaktı ve Bosna halkının birçoğu da ölümlerle karşı karşıya gelecekti, açlıkla karşı karşıya gelecekti. O anlaşmanın belki faydası dün ölümle karşı karşıya gelen gençlerin hayatta kalmasını sağlamak, bugünkü gençlerin de ileriye dönük yaşamlarını koruyabilmek için anlamlı."
Çözüm süreci burada çok önemliydi yani. Günde dağlarımızdan kentlere bir sürü insan cenazesi gidiyordu. Bu Kürt olabilir, Türk olabilir, asker olabilir, öğretmen, hemşire olabilir; hiç fark etmez. Ama insanların cenazeleri şehirlere gidiyordu. Çözüm süreciyle beraber insanların hayatta kalmasını başarabilme noktasına gelmiştik. Olağanüstü hâl kalkmıştı, faili meçhuller kalkmıştı, işkenceler kalkmıştı, yani her gün konuşulan şeyler, gece baskınları, yol kesmeler ortadan kalkmıştı. Ama, bu çerçevede Hükûmet hakikaten çözüm süreciyle çok sadık ve dirayetli davranmaya başladı. Çözüm sürecine halel getirebilecek şeylere... Herhangi bir eylem içerisinde olmadı, yani valisi, emniyeti, jandarması ona sadık kaldı ama çözüm süreciyle ilgili süreci tek taraflı bir bozma eğilimi vardı, tek taraflı. Sürekli yol kesmeler vardı, tacizler vardı, insanları taciz ediyorlardı, ceza makbuzları gönderiyorlardı, bir partiye oy vermeyen, diğer partiye oy vermeyen köylere baskın düzenleniyordu vesaire. Ta ki o 6-7 Ekim olaylarına kadar. Ben geçen gün de söyledim, konuşmamın birisinde, "Yıllardır, bölge halkı, biz muzdariptik." dedim.
Bana bir iki dakika fazla verirsen memnun olurum, çünkü önemli bir mesele.
Niye bu kanuna hacet duyuldu, niye bu kanuna hacet duyuldu? Evet, biz yıllarca diyorduk ki: "Yol yok bölgede, okul yok, hastane yok. Bu rejim geldi, Kur'an'ı yasakladı, yurtlarımız yok, dilimizde, kültürümüzde yasaklar var, can güvenliğimiz yok, adam yerine konulmuyoruz." diye. Yüzlercesini sayabiliriz. Köylerimiz boşaltıldı, köylerden göç ettirildik. Bu Hükûmet geldi, göçü önleme noktasında her türlü tedbiri aldı. Kanunda ve yönetmelikte yapılan değişikliklerle köylerde bir vesileyle, yani hangi gerekçeyle olursa, ister terör örgütünün baskısıyla, devletin köyü boşaltması neticesinde köylerden göç eden insanların köye dönüşüyle ilgili projeler geliştirdi. Tazminat ödemeye başladı, işte o psikolojik rahatsızlığı ortadan kaldırdı. Yol yapmaya başladı bu devlet, Hükûmet yol yapmaya başladı. Hastaneler yapılmaya başladı, okullar yapılmaya başladı, dil ve kültürümüzde yasaklar ortadan kaldırıldı, can güvenliği sağlanmaya başladı ve devlet ilk kez vatandaşa adam gibi davrandı, adam gibi davranmaya başladı. Arkadaş, şimdi ne yapıyoruz biz? Müşteki olduğumuz ve üzerinde mağduriyet siyaseti güttüğümüz hadise neydi? Bunlardı. Şimdi ne yapıyoruz? Yol yapmaya gelen greyderi, dozeri, kepçeyi yakıyoruz, bir.
BAŞKAN - "Yakıyorlar." de ya.
FARUK IŞIK (Muş) - Yakıyorlar.
EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Biz yakmıyoruz.
FARUK IŞIK (Muş) - Ya, kim yakıyorsa artık!
Yani şimdi, arkadaşlar, okullar yakılıyor. Hani okul yoktu, Kürtler cahil bırakılıyordu. Okullar yakılıyor, imam hatipler yakılıyor, sağlık ocağındaki ambulanslar yakılıyor ya! Ya, yaralıyı taşıyan ambulans yakılıyor! 112 ambulans yakılıyor. Arkadaşlar, ya, bunları bilelim! Arkada Kur'an kursları. Kur'an'ı yasaklamıştı ya rejim. Kur'an kursları ya! Kur'an kursları yakıldı ya! Kültürümüz üzerinde baskı var. Arkadaşlar kültür evleri yakıldı, kütüphaneler yakıldı arkadaşlar. 23 tane okul yakıldı benim şehrimde. Arkadaşlar, ya ben 1 tane okul yapabilmek için 50 tane takla atıyorum, 50 tane takla atıyorum ya! 23 tane okul birden yakıldı benim şehrimde. Ya iletişim araçları ve postaneler yakıldı! Tarım ya! Tarım ve ziraatle meşgul olan binalarım yakıldı benim. Bütün ilçelerde var, 3 tane ilçemde tarım binaları, Ziraat Bankası binaları. Arkada "Can güvenliği yok." diyordun yani. Can güvenliğini kim tehdit ediyor şu anda? Hakikaten rejim mi tehdit ediyor yoksa biz mi tehdit ediyoruz? Bunu bilmemiz lazım. Adam yerine konulmayla ilgili ya! Ya, yıllarca ben bir devlet memuru olarak... İşte meslekten ağabeyim burada ya, inan ki takip altındaydık ya! Anamızla Kürtçe konuşamıyorduk, anamızla Kürtçe konuşamıyorduk devletin resmî telefonunda ya!
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Şarkı dinleyebiliyor muydun?
FARUK IŞIK (Muş) - Ya, şarkı dinleyemiyordum! Ben anamla görüştüğümde ya postaneye giderdim, kaymakamla vali yardımcısıydım -arkadaşlar, bilin diye söylüyorum- ya da bir arkadaşımın bir evinde telefonla açardım -anam Türkçe bilmiyor, Allah onu Kürt yaratmış- babamla konuşunca, "Anan burada." dediğinde "Baba, anam kalsın şimdi." Ya, AK PARTİ iktidara gelince bir gece ben anneme... Erzincan Vali Yardımcısıyım, bilin arkadaşlar ...Olan inancımı söyledim o gün, o gün devlet memuruydum, partili değildim; saat gece on bir, babamı aradım bir vesileyle. Babamla konuştuktan sonra "Annen senin sesini duymak istiyor." dedi. "Ver baba." Annemin ilk sözü neydi biliyor musunuz? Kürtçe bilen var mı içinizde? Yok, değil mi.
BAŞKAN - Var, var, bir tane var.
FARUK IŞIK (Muş) - "(x)" dedi, "Kimse yok mu orada, seni dinleyen kimse yok mu?" diye. Ya, bu korkuyu anama yaşattılar! Allah aşkına ya! Bir ananın evladıyla konuşmasını... Bu tehdidi yaşadılar. Dedim "Anne, merak etme. Artık vicdanlı insanların iktidara geldiğine inanıyorum. Senin konuşmandan dolayı kimse bana zarar vermeyecek." diye.
Şimdi, arkadaşlar, bak, bu bahar iklimi gerçekten bozulmaya çalışıldı ya! Yazık ya! Ölen Kürt'tür, Türk'tür, Alevi'dir, Sünni'dir; çok mu önemli yani? Ama ülkenin bir huzuru bozuldu yani. Hangi sebeple? Kobani'de devlet, Hükûmet Kobani'ye yardım etmiyor. Ya, el insaf, el insaf ya! Üç gün içerisinde 200 bin kişi sınırdan içeriye alındı. Hem ırken hem dinen benim akrabalarım. Bak, hem ırken hem dinen akrabalarım içeriye alındı arkadaşlar. Arkadaşlar, hangi ülke kendi bağımsız topraklarını bir başka ülkenin askerlerinin geçişiyle ilgili, bir başka coğrafyada koruma göreviyle ilgili kendi toprağını kullandırtıyor ya! Türkiye Cumhuriyeti devleti gerek özgür Suriye ordusu gerekse Peşmerge geçişiyle ilgili her türlü imkânı sağlamadı mı arkadaşlar? Sağladı ya. Ama orada kim kimi vurdu? Sen benim partilim değilsin diye gittiler kurban etini dağıtan insanları 3'üncü kattan, pencereden aşağı attılar ya! Ya, bunları artık vicdani bir sorgulamadan geçirmemiz lazım. Geçirmemiz lazım. Kamu düzeni sağlanmazsa arkadaşlar ne Kürt huzurda olur ne Türk huzurda olur ne Müslüman'ı huzur görür ne Alevi'si huzur görür. Kamu düzenini sağlamak zorundayız. İnsan yaşamının temel kaidesi güvenliği sağlamaktan geçer.
Bakın, ben bir Alman firmasıyla anlaşmıştım güneş panellerini yapmak için, gelip Muş'a fabrika kuruyorlardı. Arsayı gösterdim, yetkilileri geldi, avukatları geldi, Muş'a gitti. Bu olaylardan sonra adamlar vazgeçtiler. Ya, arkadaşlar, Muş bunu hak etmiyor! Kimse de bunu hak etmiyor ya! Bütün bunlarda geri kalmışlıktan şikâyet, okuldan şikâyet... Ha, şöyle bir sebep var, şu anda yapılmak istenen şudur bölgede, açık ve net söylüyorum: Kendileri gibi düşünmeyen Kürtleri oradan göçe zorlamak, bu bir. İkincisi de, geri kalanları da cahil bırakmak. Cahil Kürt üzerinden daha iyi politika yapıyorlar.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Beyaz Kürt yaratmaya çalışıyorlar.
FARUK IŞIK (Muş) - Cahil Kürt'ü dağa da çıkarırsın, hırsızlığa da teşvik edersin, olaylara da sürüklersin, ölüme de sürüklersin. Cahil ve yoksul bırakarak Kürtlerimize siyaset yapılacak. Kardeş, bu kabul edilebilir bir şey değil. Can güvenliği sağlanması lazım, kamu düzeni sağlanması lazım. Ne orada Kürt göçe zorlansın, ne solcu Kürt, ne Alevi Kürt, ne Müslüman Kürt, ne dinsiz Kürt, ne Şii Kürt; kimse kendi yurdundan, arkadaş, psikolojik olarak göçe zorlanmasın. Çünkü bizi göçe zorlamakla... 3 bin tane köy boşaltıldığından ve bu rejimin 3 milyon insanı göçe zorlamasından hep şikâyet ediyoruz. Biz kendimiz aynı şeyi yapmaya kalkışıyoruz.
Arkadaşlar, dikkat etmemiz lazım. Bu ülkenin birliği, bütünlüğü Kürt için de Türk için de Alevi için de Arap için de Çerkez için de Gürcü için de ülkenin güvenliği şarttır, şarttır, şarttır... Başka yolu yok.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)