KOMİSYON KONUŞMASI

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii olayın bu kanunla ilgili ifade edeceğimiz bazı hususları var. Bir de olayın her ne kadar ihtiyaç olarak sadece bir Kobani olaylarına bağlanmaması gerekiyorsa -ki öyle de değildir- sonuç itibarıyla Kobani olayları belki olayı tetiklemiştir, hızlandırmıştır. Ve Kobani olaylarını 6-7-8 Ekimde bizzat ilimde, içinde yaşayan bir insan olarak oradaki bazı tecrübelerimi, gördüklerimi, yaşadıklarımı çok kısa bir şekilde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben Batman'da uçağa binmek üzereyken olaylar çıkınca seyahati iptal ettim ve geri gittim. Geri gittiğimde, henüz Siirt'e varmadan Kurtalan'dan haber geldi ki belediye binasının camları tamamen parçalanmış, içerisi yağmalanıyor ve belediye makineleri tek tek yakılıyor. Ben istikametimi değiştirdim, Kurtalan'a gittim. Belediye Başkanımız ve arkadaşları olayları herhangi bir şekilde tetikleme gibi olmasın diye, olaylar daha bir yumuşak şekilde geçiştirilsin diye aslında belediyeyi de terk etmişler. İş yerleri, dükkânlar tamamen kapatılmış yani Kurtalan'da hiçbir şekilde açık hiçbir dükkân da yok, yani Kurtalanlıların hepsi uymuş. Amaç burada Kobani'ye -Kobani için herkesin içi yandı- destek vermeyi toplum olarak herkes yapsın. Ama buradaki amaç bir Kobani desteği miydi? Sonradan gördüğümüz olaylar bunun tam aksini bize gösterdi. Çünkü orada yapılan hiçbir hareketin Kobani'ye en ufak ne bir faydası oldu ne bir desteği oldu, bilakis çok ciddi şekilde ülkede bir toplumsal sıkıntı oluşturdu.

Biz belediye binasına gittik. Biz belediye binasına gidince bir kalabalık belediyeye doğru gelmeye başladı çarşının içinde toplanıp... Zaten kalabalık dışarıda makine yakıyordu. Tam 18 tane iş makinesi belediyenin garajında tek tek yakıldı, yakılmış. Ve kimlerin yaktığı, nasıl yaktığı belli ama nedir? Yüzleri maskeli, yüzlerinde örtü var. Daha sonrasında geleceğim niçin örtüden bahsettiğime. Belediyenin üzerine gelince, tabii ki orada polis müdahale etmek durumunda kaldı ve ben de gaz yedim, yarım saat kadar gözüm açılmadı. Yüzümü kapattılar falan da bilmiyordum, orada suyla falan temas söylediler, neyse oralara girmiyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Maskeniz olsaydı iyi olacaktı.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - Yani gaz geleceğini bilmiyordum. Gaz o kadar çok geldi yani belediyenin içine de geldi ve gaz yedik. Poşu olsa... Ama elimde molotofkokteyli olmadan poşu olması en doğrudur. Bakın, şurada bir resim var. Bakın, molotofkokteyli var elinde, yüzünde poşu. Şimdi, bu poşuya biz serbestlik verecek miyiz vermeyecek miyiz? Burada elinde taşlar var, yüzünde poşu, bildiğimiz poşuyu yüzüne sarmış. Dolayısıyla, burada öngörülen bu. Bakın, o zaman sona geleyim sonra tekrar başa geçeyim.

Olaylar oldu, sadece Kurtalan'da 21 tane ev bir gecede yakıldı, 21 tane ev. Bir gecede 21 tane ev yaktılar. Olayların ilk çıktığı saatlerde 18 tane belediye iş makinesini yaktılar, belediye tamamen yağmalandı ve birçok iş yeri tahrip edildi. Olay geçti, aradan iki ay geçti, şu anda Kurtalan'da... Bakın, bu olayları birileri yaptı, değil mi? Yani gökten birileri veyahut dışarıdan birileri gelmedi, tesadüfen de yanmadı buralar, birileri bu işi yaptı ama şu anda Kurtalan'da bu olaylardan dolayı tutuklu, gözaltında hiç kimse yok, çok ilginç değil mi? 1 kişi var, onu da Kurtalan mahkemeleri serbest bırakmış, daha sonra, işte, Siirt'te itiraz edilmiş, Siirt onu tutuklamış. Şimdi, biliyor musunuz, bu kadar iş yeri yakıldı, bu kadar makine yakıldı, bu kadar insanlar taciz edildi; 1 kişi yok içeride. Peki "Nedir bunun sebebi?" diyoruz. İşte, polis getiriyor savcı salıyor, savcı gönderiyor mahkeme salıyor. Eşkâl de belli; ayakkabısı, gömleği, pantolonu belli, o olduğu belli, herkes de bunu biliyor. "Efendim, işte, şahıs teşhis edilemedi." "Niye?" "Yüzü kapalı." diye. Şimdi, böyle olunca... O zaman biz bu şekildeki Vandalizme devam mı edeceğiz yoksa bunu önleyici tedbirler mi alacağız?

Ve bir şey daha söyleyeyim, çok ilginç bir şey daha söyleyeyim. O iki gün içinde eğer polis kendisini salahiyetli hissetseydi belki birçok olayı önleyebilirdik, belki ölümler de önlenebilirdi.

Bakın, bir benzin istasyonunda birisi öldü. Kimden geldi, silah nereden patladı bilmiyoruz. Bir grup, benzin istasyonuna saldırıyor, keleşler vesaire. Fakat o Vandalistler tarafından, teröristler tarafından benzin istasyonuna giden yola barikat yapıldığı için "Efendim polis, asker ve bizim araçlar geçemiyor, orayı da açamıyoruz, can güvenliğimiz yok." vesaire. Biz gereğini yaparsak, herhangi bir şey olursa, başka olaylarda olduğu gibi bizim de başımız derde girer korkusu mu, isteği mi, arzusu mu bilemiyorum ama sonuç itibarıyla insan öldü ve ta 90 kilometre öteden korucular geldiler ve onlar ancak oradaki o benzin istasyonundaki olayları önleyebildiler, engelleyebildiler. Ve o benzin istasyonu maalesef hâlen kapalı ve o benzin istasyonu sahibi ve birçok akrabalarının bir kısmı İstanbul'a göçtü, bir kısmı köylere, başka yerlere dağıldılar ve Siirt'e gelip istasyonlarını çalıştıramıyorlar. Yazık değil mi bu insanlara? Borçları var, alacakları var, banka borçları var, çekleri var, kredileri var. Büyük bir aile yok olup gitti, büyük bir aile, yok olup gitti.

Okullar... İhbar geldi, bana ihbar geldi. "Efendim, falanca bölgedeki okulları yakmaya gidiyorlar." Biz valiye söylüyoruz, vali talimat veriyor, poliste hareket yok. Engellenemedi.

Sağlık ocakları, kadın doğum hastanesi, çocuk hastanesi yakıldı. Ve buna benzer birçok olay. Ve bu olaylardan sonra da maalesef dediğim gibi herhangi bir şey yok ortada. Bundan önceki süreçte, bu olaylar olmadan önceki süreçte, bizzat kendim burada Hükûmetimize ifade ettim. Biliyorsunuz, milletvekiliyle Başbakan gruplar hâlinde bölgelerin milletvekilleriyle toplantılar yaptı. Dedik ki "Efendim, çözüm sürecine sonuna kadar bağlıyız ve arkasındayız. Çözüm süreci bu ülkenin olmazsa olmazıdır. Türklerin hakkı bu ülkede neyse Kürtlerin hakkı da odur. Bu haklar tesis edilinceye kadar sadece Kürtlerin değil, Alevilerin, diğer dinlere mensup insanların, yani kim kendisini biraz itilmiş, efendim dışlanmış görüyorsa kendi bazı hakları noktasında, o haklar tesis edilinceye kadar bu çözüm sürecinin devam etmesi lazım. Ama çözüm sürecinin esas çekirdeğinde biliyorsunuz doğu ve güneydoğu ve Kürt halkları var, Kürt meselesi var. Dolayısıyla, biz bunun arkasındayız. Bunu her bir arkadaşımız söylüyor. Biraz sonra Faruk Bey konuşacak, bölgedendir, muhtemelen aynı şeyi söyleyecek. Ancak çözüm süreci demek kamu düzenin yok olması demek olmaması lazım. Çözüm sürecinden istifadeyle birileri istismar ediyor bunu. Güvenlik güçleri, mülki amirler de kimi çözüm sürecine halel gelmesin diye, kimi de başka gailelerle tamamen meydan boş bırakılmış.

Siirt'te şehrin ortasında insanlar telefon açıyorlar. Siirt'in demografik yapısı ayrıdır, Araplar var, Kürtler var. İnsanlar arıyorlar, diyorlar "Efendim, biz bu şehri terk edeceğiz. Biz artık iş yerimize gidemiyoruz, biz evimize gidemiyoruz. Bazı yerler var ki oralardan geçemiyoruz. Gelmiş insanlar, yüzleri kapalı, bizim kimliğimizi soruyorlar." Muhtarlığa telefon açıyorlar, diyorlar ki: "Efendim, bizi alıp götürüyorlar ve bize şey biçiyorlar, şu kadar para vereceksin." Devlete vergi veriyorsanız... Ki muhtarın neresi vergi verecek, zavallının kendisini geçindirecek parası yok, bir de para vereceksin. Bu bir heyetle oturuluyor, pazarlıklar yapılıyor. Bu pazarlıklar sonucunda indirilebiliyorsa indiriliyor. İnsanların tamamında, oralardaki iş yapan hiçbir insan başka türlü hareket edemiyor, yakılıyor yıkılıyor makinaları. Şimdi hâl böyle olunca kamu düzeni... Evet, özgürlükler mutlaka ama güvenlik de olması lazım. İnsanlar kendilerini güvende hissetmesi lazım.

Bir arkadaşımız dedi ki: "Korku toplumu yaratılıyor." Hayır, oluşturulan korku imparatorluklarının önüne geçiliyor, yapılmak istenen bu. Özgürlüklere taviz vermeden kamu düzeni oluşturulmaya çalışılıyor. Bazı güvenlik güçlerinin kendilerinin arkasına saklandıkları, "Efendim, bizim elimiz kolumuz bağlı dedikleri bazı tedbirler alınıyor. Arkadaşlarımızda söylediler, biz de inceledik. Yani sadece üç tane ülke, Fransa, Almanya ve İngiltere'yi mukayese ettiğimiz zaman gözaltılar gerçekten Türkiye'ye... Hiçbir yerde molotof kokteyli serbest değildir. Yani molotof kokteyl ve... Biraz önce söylediğim yakmaların tamamı molotof kokteyliyle oldu. Alıyor eline molotof kokteylini, atıyor evin içine, ev yanmaya başlıyor. İnsanlar kurtulabiliyorsa kurtuluyor, yoksa yaralanıyor. Dolayısıyla, biz, değerli arkadaşlar, hiçbir şekilde ne çözüm sürecinden taviz vereceğiz ne de özgürlüklerden tavizler vereceğiz ama insanlarımızın o bahar havasını, o çözüm sürecindeki, başlangıçtaki bahar havasını tekrar yaşamasını mutlaka sağlayacağız.

Olay sadece PKK'yla ilgili de değil. Bakın, güneyimizde hem Irak'ta hem Suriye'de çok merhametsiz, zalim yeni bir örgüt türemiş. Utanmadan bir de "İslam" kelimesini kullanıyorlar. Ben hiçbir uluslararası platformda bunu kullanıyor ve açıklıyorum da. Özellikle "İslam" kelimesinin bir terörist örgütün isminde olması bizim için kabul edilemez bir şey diyoruz ve "DEAŞ" diyoruz. DEAŞ'ın yarın Türkiye'de eylem yapmayacağını kim nereden garanti edebilir? Dünyanın her yerinde olduğu için, eminim Türkiye'de de sempatizanları vardır. Çünkü insanlara çok değişik yaklaşımları vardır.

Dolayısıyla, bu alınan tedbirler, esasen dediğim gibi kamu düzenine yöneliktir. Arkadaşlarımızın tereddütlerini anlamaya çalışıyorum. Ama inanın, burada hiçbir şekilde Avrupa Birliği normlarından, kriterlerinden taviz söz konusu değildir. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımız değişik platformlarda Avrupa Birliğinin cumhuriyetten sonra Türkiye'nin en büyük modernleşme projesi olduğunu ifade ediyor. Hükûmetimiz programına aldı. Cumhurbaşkanımız Meclisteki konuşmasında yine Avrupa Birliğine karşı olan bağlılığını ülkenin ifade ettiler. Dolayısıyla, biz Avrupa Birliğine daha fazla yaklaşıyoruz gibi bir çalışma içindeyken ve bütün Parlamentonun böyle bir düşünce ve yaklaşım içinde olduğunu her yerde ifade ederken, burada Avrupa Birliği normlarından geri adım atmanın mümkün olmadığını ifade ediyorum. Çünkü Avrupa Birliğinden gelen arkadaşımız ve Müsteşar Yardımcısı da aynı şeyleri söyledi. Bakanın yaptığı açıklamalar aynıdır, Başbakanın yaptığı açıklamalar aynıdır ama aynı Avrupa Birliği niçin... Biraz önce Ertuğrul Bey söyledi de. Aynı Avrupa Birliği eğer, gazetecilikle hiç ilgisi olmayan, tamamen yargının bağımsız olmasını hep beraber desteklediğimiz, bağımsız olması gereken yargının bir operasyonu olan bir gruba karşı olan yakındaki, bu birkaç gün önceki operasyonunu Avrupa Birliği alelacele bir pazar sabahı...

BAŞKAN - Afif Bey, toparlayalım.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) - ...bununla ilgili bir açıklama yapıyorsa, bizim karşı durduğumuz Avrupa Birliği bu. Yoksa biz hiçbir şekilde hiçbir zaman Avrupa Birliği normlarından, açık komite dediğimiz Avrupa Birliği mevzuatından, 28 ülkenin ortak mantığıyla ortaya koymuş olduğu ve insanımıza mutlaka faydasına olan Avrupa Birliği kriterlerinden, mevzuatlarından taviz vermemek üzere yola çıkmışız. Bizi üye yapsınlar yapmasınlar, sevsinler sevmesinler, çifte standart uygulasınlar uygulamasınlar, fasılları açsınlar açmasınlar, biz Avrupa Birliği normlarının Türkiye'deki insanlara uygulanması için yola çıkmışız. Ev ödevimizi yapıyoruz ve bu mevzuatın da inşallah hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.