KOMİSYON KONUŞMASI

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle Komisyonun hukuk fakültesi mezunu bir üyesi olarak gözüme çarpan birkaç hususu paylaşmak istiyorum.

Tasarıda ağırlıklı olarak bizim yıllarca dillendirdiğimiz ve toplumun değişik kesimlerinden yıllarca ceza kanunlarına yönelik eleştirilerdeki temel esas olan caydırıcılığın esas olduğunu görüyorum. Yani, şu zamana kadarki eleştirilerde bu fiiller işlendi ve ondan sonra bunu yapmak mı lazım, cezası fazla mı az mı, bunlar tartışılıyor. Oysa, ceza hukukunun ve yaptırımların konuluş amacı, temel esası, devlet tarafından istenmeyen eylemlerin işlenmemesidir, yani işlenmeden önce, yapılmadan önce, fiil gerçekleştirilmeden önce bunu önlemektir. Bu noktada, özellikle ceza artırımları, erteleme, paraya çevirme ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılması gibi birtakım tali yaptırımları önleyici nitelikte artırılmış ve bence yerinde olmuştur, doğru olmuştur.

Elbette dünyadan bağımsız bir ülke değiliz. Birçok uluslararası anlaşmayla, gerek Avrupa Birliği gerek Birleşmiş Milletler gerek NATO gerekse bölgesel başka paktlar noktasında Türkiye uluslararası hukuka riayet etmesi gereken bir ülke ve bu noktada dünya örnekleri çok objektif bir kriter bana göre ve dünya örneklerinin de gerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Ha, gerisinde olmak lazım, ilerisinde olmak lazım, bu başka bir tartışma ama yıllarca Amerikan polisi, İngiltere polisi, İrlanda'da en son yine yaşananlar, Avrupa Birliğinde farklı örnekler... Yani, aslında mesele bence şu, hukuk felsefesinde temel esas şudur: Düalizm esastır, yani iki taraflı düşünme esastır. Bu zamana kadar ki yorumlarda, özellikle muhalefet partili milletvekillerimizin katkılarında, ben daha ziyade sanık tarafından bakan, daha ziyade fail tarafından bakan bir düşüncenin esas olduğunu gördüm.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Yurttaş tarafından diyelim.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Biz sizin sözünüzü kesmedik.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Kestiniz ama yurttaş tarafından...

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Ben sizin sözünüzü kesmedim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Bağırma. Ne bağırıyorsun?

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Size göre ses ayarı yapacak hâlimiz yok.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Ben sizin sözünüzü kesmedim. Amacınız bu Komisyonun mehabetini bozmaksa yapmayın bunu lütfen.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Bu mu mehabet?

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Bize göre bu. Beğenmiyorsanız buyurun.

BAŞKAN - Hayır, lütfen. Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayın.

Ebu Bekir Bey, siz konuşmanıza devam edin, buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Öyle amir şeklinde konuşma. Sen benim amirim misin?

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Siz konuşmanıza devam edin.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Lütfen bu tacizlere müsaade etmeyin.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Ne tacizi ya?

BAŞKAN - Ebu Bekir Bey, siz konuşmanıza devam edin.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Müdahalede bulunmak makul bir şey.

BAŞKAN - Ertuğrul Bey, karşılıklı konuşmayalım lütfen. Söz isterseniz veririz Ertuğrul Bey.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Yurttaşa yurttaş demek niye kötü bir şey oluyor ya?

BAŞKAN - Evet, Ebu Bekir Bey, devam edin lütfen.

FARUK IŞIK (Muş) - Konuşma şeklini siz belirleyemezsiniz ya. Bırakın kendisi konuşsun.

BAŞKAN - Faruk Bey, Faruk Bey...

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Siz de bu nasihat etmeyi bırakın lütfen.

FARUK IŞIK (Muş) - Müdahale etmeyin ya!

BAŞKAN - Faruk Bey...

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Herkes işine baksın.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Maske takmadığı müddetçe sorun yok.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Ya, lafa bak!

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Siz mi belirleyeceksiniz lafımızın hizasını?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - He.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen ya.

Ertuğrul Bey...

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Lütfen, lütfen. Saygı bekliyorsanız saygı gösterin. Bakın, burada sizin bulunduğunuz ana kadar gerek Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle gerek Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleriyle böyle bir üslupla asla birbirimizle konuşmadık, biliyor muydunuz bunu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Niye bağırmaya başladın?

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Siz bağırıyorsunuz ve tepki görüyorsunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Ben mi bağırdım?

BAŞKAN - Ertuğrul Bey...

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Benim konuşmamı kesme hakkınız yoktur beyefendi.

BAŞKAN - Ebubekir, sen devam et ya konuşmaya.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Laf atmak serbest. Yurttaş demeyi öğrenin, ne var.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Muhatap almamayı öğreneceğiz.

BAŞKAN - Siz devam edin, lütfen.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Devam edelim.

Şimdi, burada, efendim, amacımız izahta şudur ki, bir de mağdur tarafından bakmak lazım mevzuat çalışması yapılıyorsa. Bir yasalaştırma faaliyeti yapılıyorsa mağdur taraftan da bakmak lazım. Yani, benim sokaktaki aracım kundaklanıyorsa, benim evimin camları kırılıyorsa veya çocuklarımın güvenliği tehlikedeyse veya bir kör kurşuna kurban gidiyorsa ve bunu yapanlar maske takarak kimliklerini saklayabiliyorsa, gelin bir de burada mağdur tarafından bakalım. Kaldı ki, yıllarca muhalefet partili milletvekillerinin iktidarımızın özellikle geçtiğimiz süreçteki eleştirileri yoğun şekilde güvenlik-özgürlük dengesinde şuydu: Polisin elinden kolundan yetkiler alınmakta. Yani, hangi yetkiye binaen yapabilecek? Hangi yetkiye binaen sorgulayacak? Hangi yetkiye binaen araştıracak? Vesaire, vesaire ki, ben bunların önemli kısmının da doğru olduğunu düşünenlerdenim. Dolayısıyla, bu çift taraflı bakış açısından bu düzenlemelerin doğru hatta gecikilmiş bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.

Yine, Nüfus Kanunu ve diğer mevzuattaki aynı husustaki hükümlerin önemli şekilde ve çağımızın gereklerine yaraşır şekilde düzenlendiğini düşünüyorum. Bunları son derece olumlu buluyoruz.

Yine, Avrupa Birliği üyesi olmak, evet, devlet olarak elbette ki umurumuzda, umurumuzda da olacak ama hep söylediğimiz gibi, şu umurumuzda değil: Oraya üye oluruz veya olmayız, ama biz, bir medeniyet kriteri olarak getirilen ve aşağı yukarı ideal düzeye yakın olduğunu düşündüğümüz bu kriterlere sahip olmak zorundayız ve bunların Avrupa Birliği üyesi olmak veya olmamak noktasında bence de umurumuzda olmaması gerekir. Ama o kriterleri aşmamız hatta Gazi Mustafa Kemal'in söylediği gibi muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmamız esas. Bu noktadan bakmamız gerektiğini düşünüyorum. En azından bizim fikrimiz bu.

Yine, şunu söylemek lazım, birtakım kriterlerden bahsedildi. Şimdi, gösterilerde onlarca kişilerin, gencecik çocukların ölümüne sebep olanlar acaba hangi kriterlere göre hareket ettiler? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kriterlerine göre mi hareket ettiler? Yoksa İmralı'nın kriterlerine göre mi hareket ettiler? Yoksa Kandil'in kriterlerine göre mi hareket ettiler, Erbil'in kriterlerine göre mi hareket ettiler, bunu bir sorgulayalım. Madem düalizm, madem ideal hukuk, madem kesin adaleti konuşuyorsak bunu bir sorgulayalım diye düşünüyorum.

Yine, yol kesme hususunda da benim dikkatimi çeken bir tespit vardı. Yol kesme yetkisinin polisin uhdesinde olmaması gerektiği yönünde bir tespit var. Peki, kimin yetkisinde, teröristlerin yetkisinde mi olmaya devam edecek? Hâlâ kimlik sormaya devam mı edecek bu teröristler? Orada sahte mahkemeler kurmaya mı devam edecek? O yetkiyi bunlara mı vermeye devam edeceğiz? Bence gecikilmiş bir düzenleme ve devletin birinci vazifesi olan kamu düzenini sağlama noktasında kesin ve kararlı adımlarla devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Yüz kapama meselesinde tabii kanun metnindeki birtakım lafızların sadece bir kısmı alınırsa bu tür yorumlara girilebilir, yani işte peçe takmadır, dinî zaruretler veya dinî ihtiyaçlar, yorumlarıyla takanların durumu ne olacak ya da gazdan korunan... Yalnız orada tüm metnin lafzıyla ve ruhuyla esas olduğu düşüncesinden hareket etmek zorundayız, hukuk bu şekilde yürür ve burada bu şekilde zarar verenler amaçlanıyor. Bunu anlamak için de zaten ortalama zekâ ve basit bir Türkçe bilgisi yeterli diye düşünüyorum.

Yine, zarar tazmininde elbette ki gidilmesi gerekir. Bu da yine cezai yaptırımlarda olması gereken caydırıcılık ilkesinin bir örneğidir. Yoksa, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları hem Anayasa Mahkemesinin kararları hem de Danıştayın kararları geçmişten bu yana terör olaylarında devletin tazmin yükümlülüğünü ortaya koymuştur ve bunu fiilen işlediği onlarca, yüzlerce örnek vardır. O aynı şekilde devam ediyor, yani ona bir halel gelmiyor ama caydırıcılık anlamında, o şahıslara yönelmesi anlamında -ki bu fiiller gerçekleşmesin- doğru bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.

Ceza artırımına dair değindik.

Yine, polisin genel başkanları koruması, başbakanları koruması noktasında bir yorum oldu, ona da değinmek istiyorum. Daha geçtiğimiz hafta Başbakanımız Nevşehir'deydi, çok da güzel bir kongre yaptık ve bilemiyorum ama belki yüzlerce kişiyle fiziksel olarak sarıldı, o kadar netini söyleyeyim. Ama polisin genel başkanları korumasının belki en iyi örneğini Tunceli'de MHP Genel Başkanı vermiştir ve gereklidir. Çok net bir şekilde benim fikrim de budur, gereklidir. Ama bundan eğer bir yorum çıkacaksa, politika çıkacaksa, tüm bu örnekler milletin huzurunda olmaktadır. İktidarımızda 10'u aşkın seçim yaşamıştır bu ülke ve iktidarımızın hepsinde artarak devam etmesi dünya siyasi tarihinde nadir rastlan bir olaydır.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Umarım hayırlara vesile olur.