KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizleri tekrardan selamlıyorum.

Tabii, bu 20'nci madde, yüzde 10 barajıyla ilgili bir düzenleme; esas itibarıyla ittifak içinde yer alan ama barajı aşamayan partilerin barajı aşmış sayılmasına yönelik bir düzenleme. Şimdi, tabii, tüm demokratik ülkelerde iki esas nokta hassastır, çokça dikkat edilen iki önemli husus vardır; biri seçimlerde istikrar. Yani Türkiye'de de geçmiş siyasi yaşamda koalisyonlardan kaynaklı birçok sıkıntı yaşanmış. Belli ki bir mantık bu, seçimde bir istikrarın sağlanmasına, olası Hükûmet kurma süreçlerinde hükûmetlerin kolay kurulabilmesini sağlamaya yöneliktir. Buna ilişkin gerek 16 Nisan referandumunda gerekse tüm düzenlemede seçimde istikrarın yani Türkiye'de her hâlükârda istikrarlı bir hükûmetin kurulabileceği artık nettir. Yani yüzde 50 artı 1 oyu birinci turda herhangi bir cumhurbaşkanı adayı alamasa bile ikinci turda mutlaka bu gerçekleşecektir. Dolayısıyla mevcut Anayasa değişikliğinden sonra seçimde istikrar veya hükûmetin, yürütmenin kurulmasındaki istikrar sorunu halledilmiş gözüküyor ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi diye tarif edilen yeni sistemde ülkenin hükümetsiz kalma olasılığı ya da koalisyon gibi bir mecburiyete sevk edilme sorunu yaşanmayacaktır. Bu, anlaşılır bir durum. E istikrar var, istikrar bu şekilde sağlandı referandum düzenlemesiyle. Peki, yüzde 10 barajı niye korunuyor, bunun mantığı ne? Madem her hâlükârda, ister birinci turda ister ikinci turda cumhurbaşkanı seçilebilecekse ve cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı hükûmeti kapsamında bakanları Parlamento dışından da atayabilecekse o zaman Türkiye'de bir hükûmet her hâlükârda oluşacak, bu anlamda bir istikrar sağlanmış olacak. Peki, Parlamentoda neden mutlak bir çoğunluk, mutlak bir hâkimiyet isteniyor? İşte asıl bu yüzde 10 barajının mantığını burada aramak lazım. Mantık şu: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yüzde yüzde 50 artı 1'le hükûmeti kuracak Cumhurbaşkanının, Parlamento tarafından denetlenebilirliğinin, kontrol edilebilirliğinin kısıtlanması, diğer bir deyişle Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden elde edilen çokluk hükümranlığının, Parlamentoyla birlikte, artık ülkede bir otoriter, totaliter rejimin sürekli hâle gelmesidir. Yani çoğulculuğun yerine çoğunluğun hâkim olduğu... Biz hep klasik manada kişi diktatörlüğünden bahsederiz. İşte, faşist diktatörlüklerde hep tek kişinin, tek adamın otoriter, dikta rejimlerinden bahsediyoruz. Hâlbuki, çoğu zaman ve dünya siyaset tarihinde pek çok dikta rejimleri ya da totaliter rejimler, sadece tek adam üzerinden değil, çoğu zaman çokluğun azınlıklar üzerinde tahakkümüne dayanıyor. Burada, işte, tam da getirilen budur. Mevcut barajla, yüzde 10'luk barajla, aykırı düşüncelerin, aykırı fikirlerin, farklı yeni düşünce ve fikirlerin Parlamentoya yansımasını engellemektir. Oysa, bütün demokratik, özgürlükçü sistemlerde, Anayasa'dan başlayarak tüm normlar hiyerarşisinde korunmak istenen ya da yasaların, normların korunmak durumunda olduğu azınlıklardır yani azınlıkta olan fikirler, azınlıkta olan inançlar, azınlıkta olan görüşler, az olan partiler. Çünkü çoğunluk her zaman güçlüdür zaten, erktir, yönetendir, ona karşı normların koruması gereken azınlıklardır. Devlet denilen mekanizmayı işleten, onu yönlendiren iktidara gelen çoğunluk gücüdür. Peki, azınlığı ne koruyacak? Azınlığın sesini yasamaya kim yansıtacak? Bu düzenlemeyle yüzde 10 barajını koyuyoruz, o hâlde ne olacak? Bütün Türkiye'de, belki, eninde sonunda, bir iki çoğunluğun mutlak iktidarı, mutlak otoritesi ve onların ülkeyi istediği sonuca götürmesine yönelik bir süreci başlatmış olacağız. Bunun otokontrolü, Parlamentoda farklı farklı fikirlerin, farklı düşüncelerin, farklı anlayışların bir araya gelmesidir ve bu denetimi sağlaması önünde bu engel teşkil etmiş olacaktır.

Şimdi, yüzde 10 barajının bir başka hedefi daha var, o da şu: Halkların Demokratik Partisi ve buna benzer muhalif, hatta aykırı birçok siyasi partinin, görüşün Parlamentoya yansımasını engellemek, deyim yerindeyse yürütmenin tamamen kontrolünde, iktidarın tamamen denetiminde bir Parlamentoyu, tek sesli, tek renkli bir sistemi inşa etmeye yöneliktir. Bu mantalite üzerinden yüzde 10'luk baraj konuldu ama şu da bir gerçek ki yüzde 10 barajını örneğin HDP'nin 7 Haziran ve 1 Kasımda aşmış olması, tek başına Parlamentoda çoğunluğun farklılıkların temsiliyeti anlamına gelmiyor. HDP aştı, tamam, doğru ama aşmayan, yüzde 5'ler, yüzde 6'lar, yüzde 2'ler oranında oy alan farklı partiler de var, farklı düşünceler, farklı önermeleri olan, farklı paradigmaları olan siyasi partiler de var ve yüzdeye vurduğumuzda, çoğu zaman halk iradesinin yüzde 20'lere, bazen 15'lere varan bir temsiliyetinin Parlamentoya yansımadığını geçmiş pratiklerden görüyoruz. Bu anlamıyla yüzde 10'luk barajın hâlâ korunuyor olmasının, bu düzenlemeden sonra, özellikle bu ittifak düzenlemesinden sonra yüzde 10'luk barajın korunmasının, hukuki ve özgürlükçü anlayışla bağdaşır hiçbir yönü yoktur. İttifakların kendisi zaten bir şekilde yüzde 10'luk barajı devre dışı bırakır ama burada ittifak yapmayacak, kendi paradigmasıyla, kendi gücüyle, kendi iradesiyle seçime girmek isteyen partilerin oylarının da, tercihlerinin de Parlamentoya yansıması, yeni sistemde bütün gücün, yürütmenin, yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde tek adama devredilmesi, tek adamın bakanları istediği yerden atayabilmesi, istediği zaman azledebilmesi ve Cumhurbaşkanlığı sıfatıyla birçok sorumsuzluk zırhına kavuşturulmuş olması karşısında, Parlamentoyu güçlü kılabilmenin, yasama erkini bu yürütmeye karşı etkin kılabilmenin yolu, yüzde 10'luk barajın kaldırılıp bunun yerine daha çok renkli, çok sesli bir Parlamentonun, demokratik ve özgürlükçü bir Parlamentonun, çoğulcu bir Parlamentonun oluşmasına katkı sunmak gerektiğidir. Bu anlamda, bu düzenlemenin demokratik hukuk düzenine, özgürlükçü demokrasiye aykırı, çokluğun diktatörlüğünü, çokluğun otoritesini inşa etmeye yönelik bir düzenleme olduğunu belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum.