Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) (Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 07 .03.2018 |
EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifiyle seçim mevzuatımızın en can alıcı, belki de en kangrenleşmiş ve ülkemizde sağlıklı bir demokratik çoğulcu parlamenter temsiliyetin ortaya çıkmamasının en önemli sebeplerinin başında gelen yüzde 10'luk seçim barajının aynen korunuyor oluşu büyük bir kayıptır. Öncelikle, Türkiye'de uygulandığı şekliyle yüzde 10 seçim barajının herhangi bir Batı demokrasisinde eşi benzeri olmadığını söylemek gerekir. Bir Avrupa ülkesi olmayan Rusya Federasyonu'nda dahi baraj yüzde 7'ydi, yüzde 5'e indirilmiş bulunmaktadır. Batı'da barajsız sistemler olduğu gibi, seçim barajı konusundaki genel eğilimin yüzde 2 ile yüzde 5 arasında olduğu söylenebilir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de neredeyse tüm iktidarlar 12 Eylülcülerin ülkemizin âdeta başına bela ettiği bu yüzde 10 seçim barajından iktidarları lehine yararlanmışlardır, yararlanmaya devam etmektedirler. İşin vahim yanı, sürekli millî irade vurgusu yapan sağ iktidarların, millî iradenin Parlamentoya tam anlamıyla yansımasının önündeki en büyük engellerden olan bu son derece yüksek seçim barajına sahip çıkmalarıdır. Tabii, seçim barajını tartışabilmemiz için öncelikle gerçekten demokratik bir yönetim anlayışını ülkemizde egemen kılmak gerekiyor. Elbette ülke yönetimine katılmak çok katmanlı bir konudur. Yalnızca oy verilmesini yani amiyane deyişle sandığı anlatmaz. Yani, sandığa girebiliyor olmak, oy pusulasında logosu bulunan partilerden birisini tercih edebiliyor olmak demokratik bir yönetim anlayışının gelişmesi için yeterli değildir. Oy verme günü seçmene uzatılan oy pusulasında bütün siyasi partiler yer alabiliyorlar mı, öncelikle buna bakmak lazımdır. Oy pusulasında bütün siyasi partiler yer alamıyor, bunu hepimiz biliyoruz. Peki, neden bütün siyasi partiler oy pusulasında yer alamıyor? Çünkü seçim mevzuatımızın en az yüzde 10 seçim barajı uygulaması kadar çarpık, çağ dışı ve bir o kadar antidemokratik bir uygulaması olan, siyasi partilerin seçimlere girebilme yeterliliğini son derece zorlaştırılmış şartlara bağlayan hükümler vardır. Şimdi, kanunda deniyor ki: "Bir siyasi partinin seçimlere katılabilmesi için en az ülkenin yarısında teşkilatlanmış olması gerekir. Şimdi bakıyoruz, Türkiye coğrafi bakımdan son derece büyük bir ülkedir, 81 ili olan bir ülkedir, 970 ilçesi olan bir ülkedir yani basit hesapla bir siyasi partinin seçimlere katılabilmesi için en az 41 ilde ve buna paralel yüzlerce ilçesinde teşkilatlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir siyasi partinin bu kadar il ve ilçede teşkilatlanabilmesi için en az 41 ilde il binası kiralaması, yüzlerce ilçe binası kiralaması gerekmektedir. Şimdi, hazineden yardım alamayan bir siyasi parti bunu nasıl sağlayacaktır, bunun cevabının da öncelikle verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Yani, seçimlere girme yeterliliği uygulamasının mevcut biçimi aslında en az yüzde 10 seçim barajı kadar önemli bir baraj ve demokrasimiz açısından eş değer bir engel niteliğindedir. Yüzde 10'luk seçim barajı haksız bir rekabet biçimidir. Bu sistemde, bir parti yüzde 9,9 oy yani bugünkü seçmen sayısı dikkate alındığında 5 milyon oy alsa bile Meclise girememekte ve bu partiye oy veren 5 milyon yurttaş kendi temsilcisini Meclise gönderememektedir. Dolayısıyla söz konusu 5 milyon yurttaş ötekileştirilmiş olmaktadır. Yani, seçimlere bir şans oyunu gibi bakmamak gerekir. Her bir yurttaşımızın bu ortak Mecliste temsili son derece önemlidir. Bizler buna büyük değer biçmekteyiz. Hatırlatmakta yarar var, Turgut Özal da 1987 seçimlerinde baraj sayesinde oy oranıyla orantısız milletvekilliği kazanmıştı. Bu seçimlerde 1'inci parti olan Özal'ın ANAP'ı yüzde 36,3 oyla 292 milletvekili çıkarırken 2'nci parti olan SHP yüzde 24,7 oy oranıyla yalnızca 99 sandalyeye sahip olabilmişti. Takip eden büyük adaletsizliğin Adalet ve Kalkınma Partisinin önemli partiler yüksek oylarla baraj altında kaldığı için tek başına iktidar olabildiği 2002 seçimlerinde yaşandığını bir kez daha yinelemekte yarar var.
Kasım 2002 seçimlerinde genel olarak temsil adaletinin vahim ölçülerde çiğnenmesi bir yana, ortaya çıkan sonuç çok ciddi meşruiyet sorununu da siyasal gündeme sokmuş bulunmaktadır. Bakınız, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Geçici Komisyonunun raporunda da belirtildiği gibi, 3 Kasım 2002 seçimlerinde 18 partiden sadece 2'si yani AKP ve CHP Parlamentoda temsil imkânı bulmuştur. Seçime kadar Parlamentoda bulunan tüm siyasi partiler yüzde 10'luk seçim barajını aşamadıkları için Parlamento dışında kalmışlardır. Bu nedenle, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye'yi Seçim Kanunu'nu yüzde 10 seçim barajının altına çekme noktasında bu değişikliği yapması için davet etmiş bulunmaktadır. Yine, Venedik Komisyonu seçim barajı ve seçim sistemlerinin partilerin Parlamentoya girişine engel olan diğer nitelikleri hakkında karşılaştırmalı 2008 tarihli raporunda da sonuç olarak yerleşik demokrasiler için azınlıkların varlığını da güvenceye alacak şekilde yüzde 3 ile 5 arası bir oranın uygun olduğunu vurgulamıştır.
Eski Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23'üncü Dönem Beşinci Yasama Yılı açılış konuşmasında seçim barajıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Seçimlere katılım oranları başka ülkelerle karşılaştırılamayacak kadar yüksek olan ülkelerden biriyiz. Milletimiz iradesini ortaya koyma konusunda hassastır. Öncelikle vurgulamak istediğim husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi temsilin derinleştirilmesinin ve çeşitlendirilmesinin sağlanmasıdır. Temsilin derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi kendi içimizdeki tüm farklılıkları siyasete yansıtacaktır. Ülkenin tüm önde gelen siyasi akımlarının temsil edilmediği bir Meclis eksik bir Meclis olacaktır." şeklinde değerlendirmede bulunmuştur.
Sonuç olarak, bu raporlardan da gördüğümüz gibi, Avrupa ülkelerinde nispi temsil sistemini uygulayan ülkelerin çoğunda ihtiyaç duyulan ve uygulanan barajların yüzde 5'i aşmamasına özen gösterilmiştir. Avrupa Konseyinin ilgili kurumları da bu oranları onaylayan açıklamalar yapmış bulunmaktadırlar. Neredeyse her 2 seçmenden 1'inin Parlamentoda temsil edilememesinin yanı sıra, aynı zamanda da bu olgunun bir sonucu olarak AKP'nin yaklaşık olarak her 3 seçmenden ancak 1'inin desteğini alarak 2002 tarihinde iktidara geldiğini hepimiz biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 seçimleri ve sonrasında HDP öncülü partiler seçim barajı garabetini aşabilmek için bağımsız adaylık seçeneğine yönelmek zorunda kalmışlardır. Şimdi, ülkeyi on altı yıldır tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi bu izan dışı, siyaseten savunulamayacak olan yüzde 10'luk seçim barajı meselesi her gündeme geldiğinde "Bu uygulamayı ben getirmedim, 12 Eylülden beri uygulanan bir sistemdir. Ben mi getirdim ki ben kaldırayım?" gibi kaçamak açıklamaların ötesinde ciddi hiçbir yaklaşım gösterememiştir. Bu neme lazımcı, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncı yaklaşım iktidar partisinin demokratikleşme konusundaki istek, samimiyet ve ciddiyetini sergilemesi açısından da dikkate değer olmalıdır. Aslında daha açık söylemek gerekir, barajın indirilmemesinin ana nedeni, iktidar partilerinin bu haksız seçim sisteminden büyük menfaat elde etmeleridir. Tabii, bu haksız menfaat elde etmenin meşruiyet kılıfı da "yönetimde istikrar" olarak ifade edilmektedir. Şunun altını çizmemiz gerekir: Demokrasi istikrarsızlık getirmez, çoğulculuk istikrarsızlık getirmez. Basit örnek, bugünün Türkiye'sidir. Bakınız, ülkeyi tek bir parti yönetmektedir ama ülkemiz maalesef istikrarlı bir ülke olamamıştır, her gün yeni bir istikrarsızlık kendini açığa çıkarmaktadır.
1995 değişiklikleriyle Anayasa'ya seçim kanunlarının temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenecekleri ilkesi eklenmiştir. Eğer istikrardan bir partinin yıllarca süren âdeta denetimsiz yönetimi anlaşılıyorsa yüzde 10 elbette istikrar sağlar. Bu mantıkla barajı yüzde 10'a çıkarmak yönetimi daha da istikrarlı bir hâle getirecektir. Yüzde 10 düzeyindeki ülke barajı, seçmen oylarının büyük bölümünün Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilememesi sonucunu doğurmaktadır. Bu, ciddi bir temsil adaletsizliği anlamına gelmektedir. Mevcut ülke barajının temsilde adalet bağlamında yol açtığı sonuçların her şeyden önce seçim ve temsil esasına dayalı demokratik sistemin temel varsayımlarına aykırı bir durum yarattığını hemen belirtmek gerekir. Toplumda var olan tüm farklı toplumsal kesimlerin, tüm demokrasi dinamiklerinin talepleri, çıkarları, kaygıları ortak siyasal sisteme girdi olarak intikal edebilmelidir. Bir ülkede siyasal sistemin en iyi ve doğruya yakın kararları üretebilmesi için bu zorunludur. Bu, kullanılan her oyun mutlaka yasama organında karşılığını bulması anlamına kuşkusuz gelmez. Ama oyların azımsanmayacak bir kısmını daha seçim olmadan değerlendirme dışı tutan bir seçim sisteminin, siyasal katılımın en önemli kanalı olan seçimlerin demokratik niteliğini derinden zedelediği kesindir. Bu, başlı başına çarpık ve haksız bir siyasal sonuçtur.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci olarak düşünülmesi gereken nokta, ulusal seçim barajı yoluyla Parlamentoda suni bir çoğunluk üretmenin bir meşruiyet krizine yol açıp açmayacağı konusudur. Türkiye'de anayasal kurumların işleyişine duyulan güvenin her geçen gün daha da azaldığı bir süreçte bu tartışmanın da önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bir başka siyasal sonuç, bu tür üretilmiş çoğunlukların siyasal sistemden dışlanan kesimlerin farklı katılma biçimlerine yönelmelerine yol açması meselesidir. Parlamentolardaki ezici çoğunlukların Parlamento dışı muhalefete ve sertleşmeye yol açtığı dünya örnekleri Türkiye'de de yaşanmaktadır maalesef. Parlamentoda üretilmiş büyük çoğunlukların yasamanın yürütmenin güdümünde hızlı çalıştırılabilmesi bakımından bazı avantajlar sağladığına kuşku olmamakla birlikte, bu durumun siyasal partiler veya güçler arasında uzlaşma sağlama gereksinimini ortadan kaldıracak eğilimler yarattığına hepimiz şahit olmaktayız.
Teklife baktığımız zaman, yüzde 10'luk seçim barajıyla ilgili hiçbir değişikliğin olmadığı ve yüzde 10'luk seçim barajının korunduğunu görmekteyiz. Şimdi, seçim mevzuatında yapmak istediğimiz değişikliklerin merkezinde hangi kaygının yattığı önemli bir husustur. Biz bu teklifte ülkede demokrasi kültürünü, çoğulcu kültürü, eşit yurttaşlığı çağdaş dünya standartlarına çekmek gibi bir kaygıyı maalesef göremiyoruz. Bu teklif partilere özel, daha somut ifadeyle ittifak kuracağı şimdiden kamuoyuna deklare edilmiş 2 siyasi partinin menfaatlerine ilişkin kaygılarla hazırlanmıştır. Asıl mesele parti menfaati değil de demokrasi kaygısı olsa idi seçim barajı da mutlaka kaldırılır veya makul bir seviyeye çekilirdi diye düşünmekteyiz. Yüzde 10 barajı iktidar partilerinin kuvvetle sarıldığı, vazgeçmediği bir mekanizma olmakla birlikte, diğer taraftan ülkede mevcut veya gelişebilecek muhalif siyasi hareketlerin de gelişmesini engellemeye dönük, bir antimuhalif yasası olarak da değerlendirilebilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzde 10'luk seçim barajına uygulamaya konulduğu tarihten bugüne iktidardaki partilerin tamamı dört elle sarılmışlardır. Gelinen noktada Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı da Parlamentodaki çoğunluğunu koruyabilmek adına seçim barajının düşürülmesi yönündeki tekliflere kapıları kapatmaktadır. Çünkü AKP iktidarı varlığını yüzde 10'luk seçim barajına borçludur, bunun kanıtı da önümüzde duran tekliftir. Teklifle yüzde 10 barajının ittifakın toplam oyları üzerinden aşılmasına olanak sağlanmaktadır. Böylelikle, örneğin yüzde 3 oy alacak bir parti ittifak oylarının dağılımı üzerinden barajı aşmış sayılacaktır. Bir diğer ifadeyle barajı gerçekte aşamayan parti, barajı aşan parti sayesinde barajı aşmış sayılmaktadır, bu da kanunun esas düzenlenmesinin de amaçlarını bir kez daha bizlere göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi seçim mevzuatımızı daha demokratik bir temele oturtmak yerine, çoğulcu demokrasiyi, halk iradesinin ülke yönetimine daha fazla yansımasını sağlamak yerine, çoğunlukçu yapıyı daha da pekiştirmeye odaklanmış bir zihniyetle hazırlanmıştır. Bir ülkede demokrasinin temel ölçütlerinden birisi de halk iradesinin, yurttaş iradesinin engellenmeden yönetim şemasına dâhil olabilmesi ve böylece en azınlıkta olan fikirlerin dahi dillendirilebileceği, en azınlıkta olan toplumsal kesimlerin dahi kendi sorunlarına veya taleplerine ilişkin Parlamentoda temsil imkânlarının yaratılabilmesidir. Elbette, bunun sağlanabilmesi için seçim barajı gibi demokrasi önünde son derece çirkin bir engele dönüşmüş mekanizmaların lağvedilmesi gerekir. Bizim talebimiz daha önce 2011'de Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da dile getirdiğimiz üzere seçim sistemimizden barajın tamamen kaldırılması, bu ülkede yaşayan her kesimin Parlamento çatısı altında kendi temsiliyetini sağlayabilmesidir. Çoğunlukçu demokrasiden çoğulcu ve demokratik bir sisteme geçiş bu şekilde mümkün olabilecektir.
Tüm bu gerekçelerden ötürü gerek hazırlanışı, gerek içeriği açısından önümüzde duran yasa teklifinin bütünüyle geri çekilmesi, seçimlere katılacak olan tüm partilerin temsilcileriyle oluşturulacak geniş bir komisyon tarafından temsilde adaleti gözeten ve seçim hilelerinin mümkün olamayacağı yeni bir teklif üzerinde çalışılması gerektiğini bir kez daha Komisyon önünde vurgulama gereksinimi hissettiğimi belirtmek istiyorum, bu duygularla tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.