Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) (Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 07 .03.2018 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, en başta sizler ifade ederken "Maddeye bağlı olarak konuşulsun." dediniz ama siz konuyu farklı boyutlara çektiniz.
BAŞKAN - Ama madde dışında konuşulunca onlara cevaben konuşmak zorunda kaldım.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Doğrusu, bu madde, evet, teknik bir madde yani 15'inci maddeye bağlı olarak düzenlenen, teknik özelliği olan bir madde. Zaten teklifin bütünü 15'inci madde üzerinde şekillenmiş yani seçim ittifakı ve ona bağlı olarak teknik düzenlemeler yapılmış.
Ben, tutanaklara geçsin diye söz aldım aslında.
Tabii, madde teknik bir madde, onun üzerinden ziyade maddenin bağlı olduğu 15'inci madde ve diğer maddelerle birlikte bu düzenleme, Anayasa'ya ve demokratik hukuk düzenine aykırı olan, adil, şeffaf, temsiliyette adalet ilkelerine aykırı olan, haklın iradesinin tecellisini sekteye uğratan düzenleme. Yine, seçim güvenliğini yok eden bir düzenleme olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, seçim sathında, özellikle sandık hakimiyetini sağlayan, sandık güvenliğini sağlayacak sandık kurulu başkanlarının kamudan görevliler arasından seçilmesinin sandık üzerinde yürütmenin bir iradesinin, bir ipoteğinin oluşmasına neden olacağı da açık.
Bu hususların tutanağa geçmesi açısından söz aldım ama tabii konu farklı bir boyuta, özellikle aynı apartmanda olan seçmenlerin farklı sandıklarda oy kullanması ve sandıkların birleştirilmesi üzerine gerçekleşince bu hususta da birkaç şey söylemek isterim.
Doğrusu, teorik olarak sizlerin ifade ettiği tarzda gizli oy ilkesinin daha güvenceye, sağlama alınması açısından evet, doğru. Bir şekilde sadece sizin -tırnak içinde söylediğim- özellikle doğu ve güneydoğuda -kasıt hep o, düzenleme de bu mantık üzerinden inşa edilmiş- "Baskı altında, iradeyi sakatlayan oylar kullanılıyor." mantığı işin bir boyutu. Doğruluk payı olan şeyler de vardır ama tamamen algıya dayalı bir algılama, bir değerlendirme de söz konusu ama madalyonun bir diğer yüzü var. Bir de bizatihi iktidarın, mevcut iktidarın halkın iradesini sakatlayan, onun iradesinin sandığa gerçek manasıyla yansımasını engelleyen devlet otoritesinin ya da en azından yürütmenin doğrudan otoritesini, gücünü kullanıp halkın iradesini sakatlayan bir durum da var.
Bakın, bunun somut örneğini vereyim, 4 Haziran 2017 tarihinde, hatta ondan önce 16 Nisan Referandumuna ilişkin kendi bölgemden örnek vereyim: Referanduma iki gün kala Iğdır'ın 17 köy muhtarı gözaltına alındı ve açık bir şekilde hem valilikte hem emniyette bu 17 muhtara açık bir şekilde, hiçbir gizlisi, saklısı da olmadan köylerinden referandumda "evet" çıkmaması hâlinde görevden azledilecekleri şeklinde bir tehdide maruz kaldılar ve yirmi dört saat gözaltında tutuldular. Bu 17 muhtardan 2'si tutuklandı ve iki gün sonra referandum oldu. Bu bahsettiğim 17 muhtarın köylerinden... Açıkça şu da söylendi, mesela muhtarlar şu cevabı verdi: "Köylü beni dinlemez, sözüm geçmez." dediklerinde de "Senin şu kadar akraban, çevren var, en azından 50 akraban var veya -köyün büyüklüğüne göre- 100 seçmen akraban var, bunun altında oy çıkarsa azledeceğiz." denildi ve hakikaten o köylerin tümünde o muhtarların bütün akraba çevreleri -ki bu çok aleni bir şey, çok gizli saklı bir şey de değil- salt muhtar görevden azledilmesin diye ya da tutuklanmasın diye "evet" oyu kullandılar ve bunu açıkça ifade ettiler.
Başka bir örnek daha vereyim: 4 Haziran 2007'de yine Iğdır'ın Karakoyunlu ilçesine bağlı 4 köy, toplam seçmeni yaklaşık 2 bin. Bu köylerin sandıkları merkezî bir köy olarak kabul edilen Taşburun köyüne taşındı ve seçmenin orada oy kullanması... Gerekçe tam da sizin izah ettiğiniz anlamda, güvenlik gerekçesi, aslında bir güvenlik sorunu yoktu o köylerde ama gerekçe bu. Bu gerekçeyle karar alındı, bu 4 köyün seçmeninin yani 2 bin seçmenin bir başka merkezî köyde, karakol olan bir köyde oy kullanması kararı alındı. Ne oldu biliyor musunuz Sayın Başkan? 2 bin seçmenden 700 seçmen sandığa geldi. Bir, ulaşma sorunu yani köyünden ilgili köye gidebilme sorunu, yaşlı dedesinden, ev hanımı, çocuğu var, vatandaşın hayvanı var, işi var, gücü var, kendi köyünde sandık olsa bir saatte oy kullanacak ama başka bir köye taşınınca sandık bütün bir gününü alıyor, salt bu nedenlerle 2 bin seçmenin ancak 700'ü sandığa yansıdı. Bu 700 seçmenden de 300 seçmen AKP İl Başkanının köyünün seçmeniydi yani AKP İl Başkanı kendi köylülerini bir şekilde minibüslerle, şununla, bununla taşıdı ve o köyün tüm oyları da tabii ki yerel seçimde AK PARTİ'ye çıktı.
Şunu anlatmak istiyorum: Neticede, palyatif anlamda bir çözüm gibi gözüküyor ama realitede böyle değildir. Yürütmenin veya iktidarın her zaman iktidar gücünü kullanma şeyi vardır.
Başka bir noktaya daha değineyim: Bakın, belki büyük metropollerde, büyükşehirlerde, ne kadar etkili, söylediğimiz anlamda oylar kontrol edilmeyebiliyor, doğru. Ama özellikle Doğu ve Güneydoğu'da, özellikle de ilçelerde, küçük illerde falan, İŞKUR üzerinden işe alınmış her bir işçi, taşeron olarak çalışan bir işçi bile, önceden AK PARTİ ilk başkanları tarafından çağrılıyor "Siz köyünüzde şu kadar çalışansınız, X köyünden 10 çalışansınız. Sizin köyünüzde baraj kurulur, AK PARTİ'ye şu kadar oy çıkmazsa yarın kendinizi kapının dışında bilin." deniliyor. Muhtarlar çağrılıyor, yerel mülki amirler tarafından tehdit ediliyor. Bunu şunun için somut olarak örnek verdim: Sizin söylediğiniz anlamda, seçmenin farklı sandıklara dağıtılması anlamında evet güvence. Doğru, herkes kendisini rahat hissedecek ve aynı şekilde devletin ve siyasal iktidarın baskısını da hissetmeyecek.
BAŞKAN - Hissetmeyecek.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Tamam, buraya kadar tamam. Peki, bunun bir de riskli bir tarafı var. Az önce konuşmacı arkadaşlardan biri de ifade etti, eskiden sandık listesi asıldığında sandık listesindeki ortalama 300 seçmenin hemen hemen büyük çoğunluğu birbirini tanıyor ve kendi sandığında sahte oy kullanılıp kullanılmayacağını, sahte seçmen olup olmayacağını kontrol edebiliyordu. Dolayısıyla eğer örneğin ölmüş ama seçmen gibi gözüken biri varsa, hatta askı dönemlerinde bile, birbirini uyarıyor, bir otokontrol sağlanıyor seçmen açısından. Yüksek Seçim Kurulu ilçe seçim kurulları bazında söylemiyorum, onların hukuki denetimi ayrı bir şey. Seçmenin bizatihi kendi denetimidir bu: "Evet, benim köyümde ya da benim sandığımda böyle bir durum var ya da yok." Tanıyor çünkü. Bu düzenlemeyle siz öyle bir şey getireceksiniz ki listeler var ama Ali, Ayşe, Fatma, Mehmet kimdir, gerçek seçmen midir, mükerrer midir, sahte seçmen midir, bunun otokontrolünü kim sağlayacak? Şeyin dışında söylüyorum. Buradan hareketle iktidarların -şu andaki iktidarı kastetmiyorum çünkü düzenleme geleceğe ilişkin- iktidar gücünü, bürokrasi gücünü, hatta seçim kurulları üzerinde yaratacağı gücü ve bu eksende doğabilecek mükerrer, sahte vesaire oyların kontrolünü kim sağlayacak? Oysa seçimin temel mantalitesi, mantığı, belli bir iradenin, erk, güç, egemen iradenin isteği doğrultusunda bir seçim değil. Adil, meşru olan seçim, bizatihi sivil olan, toplumun, seçmenin ta kendisinin denetimidir. İşte siz bu kontrolle -tırnak içinde söylüyorum- kaş yapalım derken bir de göz çıkarıyorsunuz. Bu anlamda da oldukça yanlış bir düzenlemedir. Bakın, tekrar söylüyorum: Bölgenin bir milletvekili olarak, evet, emin olun, sizden çok ben istiyorum. Siz her ne kadar özellikle bir algı üzerinden bize terör örgütü baskı yapıyor, bilmem ne hikâyesi diyorsanız, aynı şeyin tersini de ben söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Ben de diyorum ki: Aksine, iktidar bu anlamda halkın tercihini ipotek altına alıyor, tehdit ediyor iş tehdidiyle, hizmet tehdidiyle. Vali çağırıyor "Muhtar, senin köyünden eğer iktidar partisine şu kadar oy çıkmazsa köyüne hizmet gelmeyecek..." En basit örnek. Taşeron işçinin, kadrolu memurun, kadrolu öğretmenin, kadrolu sağlık memurunun babasını çağırıyor "Senin oğlun İstanbul'da falanca yerde sağlık memurudur."
DİDEM ENGİN (İstanbul) - Fotoğrafla ispat isteniyor, göndermesi isteniyor.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Onu PKK istiyor.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Şimdi, bu anlamda elbette bir güvence ama sakatlıklarını da izah ettim. Bu anlamda bunların göz önüne alınmasını ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.