KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, dün "15'inci maddeden itibaren ittifak maddeleri geliyor, uzun uzun konuşuruz." dendi ama saat sekizi geçti, benim de bir işim olduğu için 15'inci maddede konuşamadım.

BAŞKAN - Biz maddelere geçmiştik yani madde madde konuşuyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İttifak maddeleri devam ediyor, dolayısıyla uzun uzun konuşma hakkımız var ama ben uzun konuşmayacağım.

Önce, dün konuşma düzeniyle ilgili iktidar partisinden bazı milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri laflarla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Biri parazit yapmakla, bir arkadaşımız -çok da yadırgadım- işte, üslupsuzlukla filan itham etti. Bunlar ayıp şeyler arkadaşlar. Biz nerede, nasıl konuşulacağını az çok biliriz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu ve komisyonlarda nasıl konuşulacağı aslında bellidir, neler yapılacağı bellidir. Tüzük var, işte, hakaret, küfür olmaz, zaten Tüzük de bunu yasaklar; gelenekler var, bir de nezaket diye bir şey var yani işte, "sen", "sen" diye hitap ettiler dün bir arkadaşımıza. Bunlar ayıp şeyler, bunları yapmayın. Hele hele böyle ezici çoğunluğu da olan iktidara hiç yakışmıyor, uymuyor, uygun düşmüyor. Niye böyle bir panik var ve çok çabuk sinirleniyorsunuz? Bunun üzerinde biraz kafa yordum arkadaşlar, bence söylenenler sizi rahatsız ediyor, söylenen gerçekler sizi rahatsız ediyor, söylenenler sizin benlik saygınızı zedeliyor gibi geliyor bana ki gereksiz tepkiler gösteriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bundan önceki maddelerle ilgili bir cümleyle başlayacağım. Türkiye'deki seçim sistemi, çevremizdeki böyle birçok gelişen demokrasilere falan baktığımız zaman hepsinden güvenli bir sistem, hem içeride güven duyulan bir sistem hem de uluslararası arenada Türkiye'deki seçim sistemi güvenilir bir seçim sistemiydi, 1950'den beri bu böyle. 1950'de buraya nasıl gelindi -1946 seçiminden beri- bunu da herkes biliyor, daha evvelki oturumlarda da bunu konuştuk, güvenli bir seçim yani Türkiye'de yargı denetiminde bir seçim yapılıyor. Evet, sandıklarda şöyle ya da böyle sıkıntılar oluyor, olabilir fakat sandıkları beklerse siyasi partiler netice itibarıyla sandığa giren sandıktan çıkar, böyle bir güven vardı. Ancak bu güven 16 Nisanda yapılan referandumda ciddi bir şekilde sarsıldı. Birçok olay var ama en önemlisi, Yüksek Seçim Kurulunun -defalarca tekrarlandı- vermiş olduğu karar: "Yasa var ama ben o yasaya uymuyorum." Bu, bir hukuk devletinde kabul edilebilecek bir şey değil, asla kabul edilebilecek bir şey değil. Şimdi ise seçim güvenliğini ilgilendiren birçok madde var burada. Niye yapılıyor, bu maddeleri biz iktidar partisi sorumlularına, yasa teklifini hazırlayanlara soruyoruz ve bu saate kadar bunu izah edecek, herkesi tatmin edecek izahat yapılmış değil. Madem ittifak yapıldı, bir şeyiniz de yok, "Niye?" "Acaba seçim güvenliğiyle ilgili bir şey mi yapılıyor?" "Seçimde hile yapmanın yasal altyapısı, yolunu açan bir şey mi yapılıyor?" Her şeyi bir tarafa bırakın, mühürsüz oyların geçerli sayılacağı maddesi bile bu konuda duyarlılık oluştuktan sonra "acaba"yı getiriyor akla, "Acaba ne yapmaya çalışıyor iktidar partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi?" düşüncesini akla getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu ittifak nasıl çıktı? Şu şekilde takdim etmişsiniz gerekçede, genel gerekçede zaten küçük birkaç cümle koymuşsunuz, madde gerekçesinde de tek akla yatkın cümle, deniliyor ki: Zaten işte gizli kapaklı yapılıyordu -burada böyle de söyledi söz alan arkadaşlar- açık hâle getiriyoruz, ittifakları yasal hâle getiriyoruz. Peki, bu nereden çıktı değerli arkadaşlarım yani gizli kapaklı ittifak nereden çıktı? Seçim yasasına 12 Eylül yönetiminin koymuş olduğu barajdan çıktı yani yüzde 10 barajından çıktı. Çok basit bir şekilde barajı kaldırmak, bütün partiler, sizin partiniz de muhalefetteyken... MHP böyle bir şey söyledi mi hatırlamıyorum, "Barajı düşürelim, kaldıralım." diye bir şey söylediler mi bilmiyorum ama Adalet ve Kalkınma Partisinin söylediğini biliyorum, yeterli sayıda milletvekili de var, istediği gibi kanun da çıkarabilir, MHP olmadan da çıkarabilir ama barajı düşürmüyorsunuz. Şimdi, barajı düşürmemeniz bize başka bir barajı akla getiriyor ve bu ittifak yasasının niyetini sorgulamaya başlıyoruz; sadece biz değil, herkes sorgulamaya başlıyor. İkinci baraj da 2010 Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı seçimiyle gelen yüzde 50+1. Cumhurbaşkanlığı seçimi 16 Nisanda yapılan değişiklikten sonra hükûmet seçimine dönüştükten sonra ciddi bir şekilde bu iki baraj, evet, ittifakları zorlar hâle gelmiştir. Yoksa normalde yönetimde istikrar için, baraja ihtiyaç kalmadı ki, milletvekili seçimi için hiçbir şekilde baraja ihtiyaç kalmadı. Niye? Çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemi getirdiniz ve bunu anlatırken de defalarca söylediniz, "Bundan sonra bir hükûmet problemi olmayacak, koalisyon problemi olmayacak, hükûmet krizi ortaya çıkmayacak, güvenoyu diye bir sorun olmayacak çünkü sandıkta vatandaş hükûmeti seçecek. İyi, o zaman niye yüzde 10 barajını tutuyorsunuz? Ha, şunun için tutuyorsunuz: Çünkü yüzde 10 barajı size yüzde 50 barajını tamamlamak için zorunlu olarak gerekli. Şantaj malzemesi aracı olarak kullanacaksınız yüzde 10 barajını, kullanıyorsunuz da. Yüzde 10 barajı büyük bir baraj, aşamayacak ya da bu konuyla ilgili endişesi olan partilere diyorsunuz ki: Biz sizi Meclise taşıyalım -Hükûmet partisine söylüyorum bunu- siz de bize hükûmeti verin. Buna dayanıyor. Bu, bu kadar açık, net yani bunu başka şekilde tartışmaya filan hiç de gerek yok; olay bu kadar açık.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir problemi var, on beş seneden beri bu ülkeyi yönetiyor ve aklının ucundan muhalefet diye bir şey geçirmedi. Demokraside iktidar olur, her parti hâkim parti olsun, uzun süre iktidarda kalsın, ne olursa olsun muhalefeti de düşünmesi gerekiyor. Siz muhalefeti düşünmüyorsunuz, düşünemiyorsunuz ve demokrasi için problem olmaya başlıyorsunuz, tehdit, hatta risk oluşturmaya başlıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Yani nasıl gitmeyelim, ne yapalım da gitmeyelim, bunun arayışı içindesiniz. Çünkü 7 Haziran seçimlerinden sonra gitme ya da muhalefete düşme, en azından iktidarı paylaşma -ki sizin açınızdan- tehdidiyle, tehlikesiyle karşı karşıya kaldınız ve ondan sonra hadi 1 Kasımda bir şekilde kurtardınız ama şimdi, iktidardan gitmemek için yöntemler arıyorsunuz, yollar arıyorsunuz. Bu "ittifak" dediğiniz sistem böyle geliyor.

Ha, ittifakla ilgili, dün arkadaşlarımız, özellikle Sayın Özel çok açık, net bir şekilde gösterdi. Yani biz prensip olarak partilerin ittifak yapmasına karşı çıkmıyoruz ama siz, rahmetli Özal'ın yaptığı birtakım hesaplar yaparak ittifakla ittifaka girmeyen partilerin oylarını çalacağınız birtakım şeyler de koymuşsunuz. Yani 3 tane partiden 100 bin oy alan milletvekili çıkaramazken 51 bin oy alan ittifak dolayısıyla milletvekili çıkarabilecek. Böyle gerçekten adil olmayan şeyler de koydunuz. Ama esasen, iktidardan gitmemek için ne yapalım, ne yapalım da iktidardan gitmeyelim; işte, ittifak budur, başka bir şey değildir, ne istikrar ne başka bir şeydir, ittifakın şeyi budur.

Bize göre "Seçim güvenliğini tehdit edecek." denilen maddeler de budur. Hatta ve hatta halk arasında öyle şeyler konuşuluyor ki "Bunlar seçim bile yapmayabilirler, seçim bile yapmayabilirler." Arkadaşlar, bunları siz de duyuyorsunuzdur yani burada konuşuyoruz, benim fikrim filan değil bu. "Seçim bile yapmayabilirler, bir sürü bahaneler ortaya çıkarırlar, seçim yapmayabilirler." Soruyoruz: "Ne yaparlar da, nasıl olur da seçim yapmazlar?" Millet Anayasa'yı falan ezberlemiş, diyor ki: "'Savaş hâli var.' der seçimi iptal eder.", "Daha ötesi de var mı?", Daha ötesi de olabilir. "OHAL olayını genişletirler, 'tehdit altındadır' derler ve ertelerler." Değerli arkadaşlarım, çok da tehlikeli bir şey yapıyorsunuz -çok da uzatmayacağım- yapmayın bunu, buna ihtiyacınız yok. Bu ülke hepimizin ülkesi, bu insanlar bizim insanlarımız. Böyle bir şeye ihtiyaç yok.

Evet, bir parti baraj problemini aşmak için ittifaka zorlanabilir, istediği partiyle ittifak yapar yani bunlarla ilgili söyleyecek bir şeyimiz yok, ittifak kurulur. Ama bu ittifaklar "Efendim, yasaktır değildir, biz ittifakımızı kurduk. Biz millîyiz, yerliyiz; bizim dışımızda olanlar millî, yerli değil. Biz cumhuruz, onlarsa ipleri başkalarında olanlar." Bu ne biçim bir laf ya? Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bir partinin Genel Başkanı nasıl böyle bir laf eder ya? Kimin elinde ipler? Böyle bir şey söylenir mi? Peki, siyasi rakiplerinizi rencide ediyorsunuz falan. Peki, onlara oy veren insanları görmezden geliyorsunuz. Halkların Demokratik Partisi 6 milyon oy almış, yok mu sayıyorsunuz şimdi 6 milyon oyu? Görmüyorsunuz onları, milletvekilliklerini sudan sebeplerle düşürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi 10 küsur milyon, 12 milyon oy. Yok mu sayıyorsunuz bunlara oy veren insanları da o partilere "Bu kadar ipleri başkalarının elinde olanlar." diyorsunuz? Bunlar doğru şeyler değil, niye böyle şeyler söylersiniz, niye böyle şeyler yaparsınız? "AK PARTİ-MHP ittifakı" deyin, başka bir ittifak deyin, "x ittifakı" deyin, "güneş ittifakı" deyin, "ay ittifakı" deyin. Ne demek yerli ve millî? "Biz yerli ve milliyiz, bizim dışımızda olanların ipleri başkasının elinde." Böyle bir laf söylenir mi, bunlar doğru mudur, bunları gerçekten içinize sindirebiliyor musunuz? O zaman sizin karşınıza gelenler de daha başka şeyler söylerler ve bunları siz de içinize sindiremezsiniz, bunlar doğru şeyler değil.

Değerli arkadaşlarım, netice itibarıyla on sene evvel, yirmi sene evvel, otuz sene evvel değişik siyasi ekipler geldi, bu ülkeyi yönettiler. İyi şeyler yaptılar, iyi şeyler yapamayanlar oldu. Memlekete iyi niyetle hizmet eden herkese teşekkür ediyoruz, herkesi anıyoruz, rahmetle anıyoruz falan. Siz de bu şekildesiniz, siz de kendinizi böyle algılayın. Lütfen kendinizi bir şekilde gözden geçirin. Bunlar gelip geçecek. Sizin iktidarınız da geçecek, sizin döneminiz de geçecek, başka dönemler gelecek, başka insanlar gelecek yani insan olmanın gereği budur. Dolayısıyla, işleri yaparken insan olmanın, asgari insan olma, hani hukuk dışına çıkmayalım, ahlak, nezaket ölçülerinin dışına çıkmayalım, insan olmanın da dışına çıkmayalım diyorum.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi temsilcilerinden biri bu ittifakla ilgili dün "Noktasına, virgülüne dokunmadan alt komisyondan geçti, şu kadar maddesi de hiçbir noktası değişmeden geçti." dedi. Bu da çok büyük bir iddia değerli arkadaşlar, noktasına, virgülüne dokunun ya, nokta, virgül yanlışları olabilir. Bu nasıl bir iddia ya? "En mükemmeli yaptık." Kardeşim, ne yüzde 10 barajı vahiydir -haşa- ne de sizin yazdığınız bu metin. Noktasına, virgülüne dokunulur.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Kemalettin Bey kıymetli bir öneride bulundu, tartıştık burada, değişti.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Dokunun lütfen yani noktasına, virgülüne, yazılma şekline, Türkçe kurallarına.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Dokunduk işte, öneride bulundu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Biz karar verdik, iktidar partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi anlaştı, noktasına, virgülüne dokunmadık." Bu, yanlıştır, bu yol yanlıştır. Bunlar bir totaliter anlayışa doğru götürür, otoriterizme doğru götürür. Bunu yapmak isteyenlere, hiç kimseye yâr olmamıştır bu iş. Geçmişte seçimle gelenler ne zaman ki seçimle gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar, hepsi sertleşmiş, hepsi otoriterleşmiş, hepsi kuralları kendine göre kullanmaya başlamış, yetmeyince daha da daraltmaya başlamış, sizin yaptığınız da budur.

Bunun size de ülkeye de bir hayrı olmayacağı kanaatindeyim deyip hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Hayırlı uğurlu olsun.

Kolay gelsin.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

19'uncu maddeyle ilgili bir şey söylemediniz ama, maddelere geçtik biz, geneli üzerinde değil.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 19'uncu maddeyle ilgiliydi, ittifakla ilgiliydi söylediklerimin hepsi.

BAŞKAN - 19'uncu madde neydi? Belki bendekinden farklı 19 olabilir sizde.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İttifakla ilgili konuştum.

BAŞKAN - Peki, olsun. Yani diyorsunuz ki madde ne olursa olsun biz bildiğimizi anlatacağız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hayır efendim, 19'uncu madde...

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, iyi de o zaman burasının ihtisas komisyonu olmasının bir anlamı kalmıyor o zaman.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, siz burada değildiniz, yardımcınız yönetti burayı. Dedik ki: "15'inci maddeye kadar teknik maddelerdir, hızlı hızlı geçelim; ondan sonraki maddeler ittifakla ilgili maddelerdir, uzun uzun konuşalım." Ben uzun uzun konuşmadım.

BAŞKAN - Bir şey daha söyleyeyim, arkadaşlar burada, ben önergeleri gene sordum.

Önergeleri tekrar soruyorum: Değişiklik önergesi var mı?

YASAMA UZMANI A. HALUK KURNAZ - Hepsi madde metninden çıkarma önergesi.

BAŞKAN - Bugüne kadarki maddelerde bir nokta, virgül değişikliğiyle ilgili hiçbir değişiklik teklifi, önergesi gelmedi, gelse belki değerlendirilebilirdi. Bir tane geldi, o da AK PARTİ'li arkadaşlar ile MHP'li arkadaşların, Komisyon üyelerinin hazırladığı bir teklif gelmiş yani.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Dün bir yetkili, iktidar ortaklarından bir yetkili...

BAŞKAN - Ama biliyorsunuz, ihtisas komisyonunda değişiklik yapabilmek için önerge gerekiyor. Önerge vermiyorsunuz ki, nasıl değiştireceğiz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Şentop, ben sizinle bir polemik yapmak istemiyorum.