Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2137) (Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 05 .03.2018 |
EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Teklifin bu maddesiyle, mühürsüz, üzerinde leke, çizik, işaret bulunan zarfların geçerli sayılması öngörülüyor. Bu düzenlemeyle 16 Nisan referandumundaki hukuksuzluğa yasal kılıf uydurulmaktadır. Dolayısıyla, bu maddenin değiştirilmesi, 16 Nisandaki şaibeli ve gayrimeşru uygulamanın itirafıdır, kabulüdür ve son dakikada YSK tarafından alınan kararın kanuna aykırı olarak alındığının da itirafı niteliğindedir. Evet, 16 Nisan referandumunda alınan karar mühürsüz pusulalarına ilişkindi. Bu yasa teklifinin 11'inci maddesiyle 298 sayılı Kanun'un 101'inci maddesinde de değişikliğe gidilmekte ve mühürsüz pusulaların da geçerli sayılacağına ilişkin düzenlemeye yer verilmektedir. Şunu açık ve seçik ifade etmemizde büyük yarar olduğunu düşünüyorum: Seçim mevzuatımızda yapacağımız değişiklikleri özgür, adil ve şeffaf bir seçimi mümkün kılabilmek gayesiyle düşünmek ve buna uygun yasal hükümler geliştirmek durumundayız. Oysa mühürsüz zarf ya da mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin bir düzenlemeye gitmek, tam da şaibeyi kanunlaştırmak anlamına gelmektedir.
Hepimizin hatırlayacağı üzere, 16 Nisan 2017 Pazar günü oy verme işlemi devam ederken Yüksek Seçim Kurulu il ve ilçe seçim kurullarına ve sandık kurullarına bir duyuru gönderdi. YSK'nin resmî internet sitesinde de yayınlanan duyuru aynen şöyle idi: "Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mühürleriyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikâyetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu, sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir. Sayım döküm işleminin buna göre yapılması gerekmektedir. Kamuoyuna, il ve ilçe seçim kurullarımıza, sandık kurullarına ve siyasi partilere duyurulur." Ne var ki YSK, bu duyurunun dayanağı olan kararını ancak bu duyurunun yapılmasından iki tam gün geçtikten sonra, 18 Nisan Salı günü akşama doğru resmî internet sitesinde yayınlayabilmiştir. Konu hakkında kamuoyunda pek çok spekülasyon yapıldı ancak hukuken, mesele teknik bir meseleden ibaretti; ancak karar, sonuçları itibarıyla son derece siyasi bir karar niteliğine dönüşmüştür.
Tabii bir hukukçu olarak konuya yaklaştığımızda ilk elden aklımıza gelecek soru şudur: Mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerliliği sorununa hangi hukuk kuralları uygulanacaktır? Diğer bir ifadeyle, hangi hukuk kurallarına dayanılarak, mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerli olup olmadığına karar verilecektir? Görüldüğü gibi bu soru, olaya uygulanacak olan hukuk kuralının tespiti sorunundan başka bir sorun değildir. Bu soruya hukuken verilecek cevap nettir. Sorunun çözümünde kullanılacak tek bir kural vardır ve bu kural da 26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 8 Nisan 2010 tarih ve 5980 sayılı Kanun'la değiştirilmiş 101'inci maddesinde bulunmaktadır. Bu maddede aynen şöyle denmektedir: "Madde 101- Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli değildir." Bizim için mesele bundan ibarettir, hukuken daha fazla bir şeyi tartışmaya gerek yoktur. Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan bir oy pusulasıyla kullanılmış bir oy geçersizdir çünkü 298 sayılı Kanun'un 101'nci maddesi "Bu oylar geçersizdir." demektedir.
Peki YSK ne yapmıştır? Mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin son dakika ve dayanaktan, meşruiyetten yoksun bir karar alarak hukuki bir ihlal yaratmakla kalmamış, referandum neticesinde ortaya çıkan yüzde 51'e yüzde 49 gibi birbirine yakın iki oran da dikkate alındığında, YSK'nin bu hukuksuz kararı, aynı zamanda önemli siyasi şaibelere ve meşruiyet tartışmalarına olanak sağlamıştır.
Bu gerekçelerle, tüm seçim süreçleri boyunca şaibe ihtimallerini en aza indirecek yasal düzenlemeler yapmak ve bu konuda en titiz çalışmaları yürütmek bizlerin öncelikli görevi olmalıdır. Dolayısıyla, yaşanmış şaibeleri daha da katmerlendirecek usulsüzlüklere kapı aralayan bu düzenlemenin madde
metninden çıkarılması
gerektiğini belirtiyor, bu nedenle bu düzenlemenin kanun metninden çıkarılması gerektiğini bir kez daha vurgulayarak sözlerime son veriyor ve sizlere teşekkür ediyorum.