KOMİSYON KONUŞMASI

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle katılımcı konuklarımıza ben ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bizimle çok güzel bilgiler paylaştılar. Hatta sunulan birçok bilgi, doğrusu benim içimi de rahatlattı çünkü yapılan çalışmalarda birçok hassasiyetin dikkate alındığını ve detaylı araştırmalar yapıldığını ben fark ediyorum. Tabii, bazı şeyler eksik kalmış olabilir ya da bazı şeylere ne kadar müdahale etmeye çalışsanız da olduğundan, olması gerektiğinden daha yüksek bir boyuta da çıkmış olabilir ki bunları yaşıyoruz. Ama bu var olanı, güzel olanı, yapılmış olanları silmemizi gerektirmiyor.

ÇİM'ler büyük bir başarı, ben ÇİM'leri gezdiğim için biliyorum. Aynı zamanda benim branşım psikolojik danışmanlık, psikoterapistim. O nedenle de yapılanları çok iyi değerlendirebiliyorum. Bunlar güzel ancak şuna da ben değinmek istiyorum: Sayın Dedegil dedi ki: "Bu son zamanda ortaya çıkan istatistiksel olarak artışın altında yatan acaba cinsel istismarların artmış olması mıdır, yoksa bildirilen vakaların mı artmış olmasıdır? Yani bunların ayrı ayrı değerlendirilip belki konuşulması gerekir." düşüncesine, fikrine katılıyorum. Arttığı konusunda da aslında benim düşüncem var. Neden? Çünkü bu gelişen teknolojiyle bazı şeylere, çirkin şeylere, olumsuz şeylere ulaşmak kolay veya çocukları istismar etmenin yolu da daha çok açıldı. Çocuklara ulaşmak daha kolay. Eskiden çocukları aileleri daha koruma altında tutuyordu, komşular koruma altında tutuyordu, çocuklar mahalle okuluna gidiyordu, genelde gözetim altındaydı ama zaman ilerledikçe, sosyal destek ağları zayıfladıkça, çocuklar biraz daha risklere açık hâle geldi. Özellikle de bu bilgisayar, internet ortamındaki çocukların orada kontrolsüzce bulunmasıyla birlikte istismarcıların da onlara ulaşması kolaylaştı. Birçok faktör var ama şunu da unutmamak lazım: Ben bunu daha önceden de konuşmalarımda dile getirdim. Evet, karşımıza çıkan istismar olayları belki de artacak çünkü çalıyı tepeceğiz yani biz çalıyı tepmek zorundayız. Çalıyı tepince de arkasından tavşan çıkmayacak; ne kadar iğrendiğimiz, korktuğumuz, çirkin bulduğumuz şey varsa, tabiri caizse akrebiydi, yılanıydı, hepsiyle karşılaşacağız. Biz bunlarla yüzleşmek zorundayız. Yüzleşirken de bunlarla başa çıkma mekanizmalarımızı güçlendirmek, onlarla mücadele etmek için donanımlı hâle gelmek zorundayız. Bu sebeple siyasetüstü bir yaklaşımla bu çalışmalara destek verip eksik olan tarafı gördüğümüzde uyararak, üstüne artı ne koyabilirizi ekleyerek birlikte bu yapıyı güçlendirmemiz gerekiyor. Bir kere önemli olan bir nokta var ki çocuk istismarlarını ele alıyorsak eğer çocuk ihmalini gözden kaçıramayız. Çocuğun cinsel istismarıyla birlikte -ki fiziksel istismar da önemli- çocuk ihmallerini de dikkate almak durumundayız. Nihayetinde eğer çocuk istismara uğruyorsa, bunun yakın çevresinin ihmalinden kaynaklanıyor olma ihtimali yüksek. Bu ihmal, aileden de kaynaklanıyor olabilir, çocuğu emanet ettiğimiz kurum ve kuruluşların içerisinde çalışan personelden ve hatta bizzat orada da yapılanları dikkate alırsak, vakaları dikkate alırsak oradan da kaynaklanıyor olması lazım. Biz eğer suçun failine bir ceza veriyorsak bunun ihmalkârlarına karşı da yaptırımlar uygulamamız lazım, çocuk ihmalinin engellenmesi üzerinde de çalışmamız lazım. Ve önemli bir sorun, bildirim zorunluluğu. Bildirim zorunluluğuyla ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Çünkü ister öğretmen olsun ister doktor olsun ister komşu olsun bildirimde bulunduğu zaman zarar görmekten korkuyor. Ve hatta ne yazık ki bazen baktığımızda olaylara bildirim yapan devlet memuru kendi kuruluşunca da cezalandırılabiliyor. Oradan oraya sürgüne gönderir gibi tayini çıkartılabiliyor, bunun birçok örneğini gördük yakında. Bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor. Bildirim zorunluğu noktasında ciddi olarak çalışmamız şart diye düşünüyorum.

Yine, kayıp çocuk sorunu, biz bunu daha önceden araştırma önergesi olarak da getirmiştik, bu ciddi bir sorundur. Çünkü kayıp çocuklarımızın yüzde 98'i, yüzde 99'u istismar mağdurudur ve hâlâ kayıplarsa muhtemelen yaşamıyorlardır kendileri. Bu çok üzücü. Bu nedenle kayıp çocuk sorunu üzerinde de ciddi olarak durmamız lazım.

Erken yaş evliliklerini de cinsel istismarın içerisinden ayırmamız mümkün değil. Bununla da ciddi mücadele etmemiz lazım. Çünkü 18 yaş altında, hele hele 12 yaşındaki bir çocuğun, 15 yaşındaki bir çocuğun evlendirilmiş olması ya da hamile olarak karşımıza çıkması o çocuğun cinsel istismarıdır. Rıza aranması da doğru değildir ki aramıyoruz zaten ama bu konuda da yapılması gereken ciddi çalışmalar var diye düşünüyorum.

Evet, kastrasyon şu anda belki de üzerinde en çok konuştuğumuz konu, farklı farklı görüşler var ama Sayın Ünüvar bence bu kastrasyonla ilgili gayet önemli bilgiler verdi. Kastrasyon herkese uygulanabilecek bir yöntem değil, hem faydası herkeste görülmez -bunu siz de Sayın Dedegil de belirttiniz zaten- çünkü profiller farklı farklı. Burada istismarcıların çoğunluğu genelde çocukluk döneminde istismara uğramış kişilerdir, hepsi değil ama büyük bir kısmı öyle. O nedenle bu kastrasyon bir ceza yöntemi değil, bunu siz de dile getirdiniz. Bir tedbir olabilir mi? Olabilir ama tedbirin bir parçası olabilir çünkü bununla birlikte bu istismara yönelen kişiler eğer toplum içine salınacak kadar bir ceza alıyorlarsa yani eninde sonunda oradan çıkma ihtimalleri varsa cezaevinden, o zaman bunların terapilerle de desteklenmesi ve arkadan, sizin de belirttiğiniz gibi, ciddi bir izleme politikasıyla takip edilmesi gerekiyor. Yani bu, tek başına zaten ne bir çözüm ne bir ceza; bu, sadece tedbirin bir parçası olarak kullanılabilir. Bunu böyle algılamak lazım.

Yine, rehber öğretmenlerden bahsettiniz, çok teşekkür ediyorum, zira ben de yirmi yıl rehber öğretmen olarak görev yaptım. Gerçekten bugüne kadar çıkmış, keşfedilmiş olan istismar vakalarının bildirimlerine baktığınızda bunları en çok ortaya çıkaranlar rehber öğretmenler. O nedenle rehber öğretmenlerin alanında uzman kişilerden oluşması gerekiyor ki bu Millî Eğitim Bakanlığının Talim ve Terbiye Kurulunca belirtilmiş yönetmeliklerde de bellidir hangi alanlardan mezun olacağı. Zaman zaman kurslarla bu delinmeye çalışılıyor, biz karşı çıkıyoruz, bir şekilde durduruyoruz. Yani psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunlarından, psikoloji mezunlarından, bir de eğitimde psikolojik hizmetler mezunlarından -artık, onlar mezun vermiyor ama hâlâ var- bunlardan oluşması gerekiyor. Rehber öğretmenlerin her okulda olması gerekiyor ama üzülerek belirtiyorum, bunu sizin de bilmenizde fayda görüyorum: Cinsel istismarların en fazla olduğu yaş grubu yani mağdurların yaş grubu 2 ila 10 yaş arasıdır ve maalesef anaokullarında rehber öğretmen kadrosu yok. Peki, şimdi, orada bir uzman yoksa, bir profesyonel yoksa nasıl değerlendirebileceksiniz çocuğu ve aileyi? Nasıl onu takip edip de gözden kaçmasına engel olabileceksiniz? Oralarda da profesyonellerin yani psikologların veya psikolojik danışmanların çalışması gerekiyor, bu bir.

İkincisi: Bakın "2 ila 10 yaş arası" dedik. İlkokullarda bu eğitimi verecek olan en iyi uzman grup yine rehber öğretmenlerdir. Cinsel eğitimi de verirler, ben de verdim zamanında. Özellikle ortaokul kısmında, ergenliğe ilk erinlik yaşlarında yani 11-12 yaşlarında biz bu eğitimleri vermeye başlıyorduk. Belli aşamalarla, belli sınırlarda, belli konularda tabii. Yani rehberlik saati yok; rehber öğretmen var ama rehberlik saati yok. Bu çocuklara birçok şey öğretilmesi gerekiyor, kendini nasıl koruması gerektiği öğretiliyor, kendine yapılan davranışları nasıl değerlendirmesi gerektiği öğretiliyor. Mesela, çocukları korumada bir yöntem vardır: Biz çocuklara ne yaparız biliyor musunuz? Alan çizeriz. Mesela bir daire çizmesini isteriz, dairenin içerisinde çocuk durur. Deriz ki: "Bu senin özel, kişisel alanın. Şimdi, bu alana senin istemediğin hiç kimse giremez. Kimlerin bu alana girip sana dokunmasına izin verirsin?" Bakın, bu bir eğitimdir. Sonra bir daire daha çizeriz. "Buraya kendine yakın hissettiğin ama her zaman sana dokunmasına izin vermediğin kişileri koyabilirsin."

Şimdi, bunlar profesyonel eğitim süreçleridir. Yani bunu yaparken bir yandan çocuklar gözlemlenir, çocuğun o anda verdiği tepkilerle, eğer bir sorun yaşıyorsa bunu keşfetmeniz mümkündür. Bunu ancak bir profesyonel yapabilir. Peki rehberlik saati olmazsa, çocuğa gerekli eğitim verilmezse, çocukla iletişim, empati kurulmazsa... Zaten 9 yaşındaki bir çocuk, yani sınıf öğretmenine belki anlatır ama bir profesyonelin kendisine yaklaşım tarzı daha farklı olduğu için -bir psikoloğun ya da psikolojik danışmanın- gider ona daha rahat anlatır. Gidip diyebilir ki: "Evde babam bana bunu yapıyor." Zaten bir çocuk, kendisine yönelik cinsel istismarı anlatamaz ki. Yani onun ne olduğunu da bilmiyor zaten. En fazla onu bazı ipuçlarıyla yakalayabilirsiniz. Evet, rehberlik hizmetleri çok önemli, psikolojik danışmanlık hizmetleri çok önemli, psikolojik danışmanlar, psikologlar çok önemli ama maalesef, çalışması gerektiği en önemli yerlerde, noktalarda bulunmuyorlar. Ne yazık ki bazı kurumlarda da gerçek profesyoneller çalışmıyor.

Aynı şey şimdi ASDEP Projesi için de geçerlidir. Sahaya çıkıyorsunuz, sahada inceleme yapacaksınız veya test, anket uygulayacaksınız ki riskli aileleri belirleyebilesiniz veya toplum içinde bu tür sorunları yaşayanları keşfedebilesiniz. Siz psikoloji alanında bir eğitim, ruh sağlığı alanında eğitim görmemiş birilerini gönderirseniz hayatta bunları tespit edemezsiniz. Bakın, TÜİK'in yaptığı bir araştırmayı -Çocuk İstismarları Komisyonunda çalıştım ben- geldiler anlattılar, bir de överek anlattılar. Dediler ki: "Biz evlere gittik, çocuğu bir odaya aldık, çocuğa sorduk 'Annen baban sana bunu bunu yapıyor mu? Ne yapıyor?'" Şimdi, içeriye girmiş... Yani kendine göre, istatistikçi arkadaş veya bir sosyal çalışmacı ama hiçbir eğitimi yok. Eve geliyor, çocuğun karşısında hiç tanımadığı, bakanlıktan geldiğini ifade eden, resmî giyimli, biraz da böyle disiplin objesi olan bir insan. Yan odaya alıyor çocuğu, diyor ki: "Baban, annen sana şunu şunu yapıyor mu?" Şimdi, bir şey yapsa bile çocuk sizce söyler mi ona? Söylemez. Neden söylemez? Utanır söylemez, korkar söylemez, kendisine zarar geleceğinden korkar, annesinin babasının ceza alacağından korkar, annesi babası kapıdan dinliyor mu diye merak eder. Hayatında hiç görmediği biriyle iletişim, empati ne kadar kurulabilir? Ama oraya bir psikolog gitse, psikolojik danışman, çocuk gelişim uzmanı gitse ya da sosyal hizmetler uzmanı gitse -bakın dört grup sayıyorum- çocuğun orada vereceği bilgi çok daha farklı olur.

Yani TÜİK'in verileri var, lütfen buna aldanmamak lazım. Aynı erken yaş evliliklerinde verdiği sayılara aldanmamamız gerektiği gibi. Neden? Çünkü resmî nikah kayıtlarına bakarak yapıyor, 15 yaş üstüne bakıyor. Yani biliyoruz ki biz çok daha küçük yaşta çocuklar dinî tören vasıtasıyla evlendiriliyor. Bunlara çok dikkat etmemiz gerekiyor. Millî çocuk politikasını oluşturmak zorundayız, bahsettiğiniz gibi millî bir çocuk koruma programımız olmalı, bunun için de bir bütçe olmalı yani Hükûmetin, çocuklar için ayrılmış bir bütçesi olmalı. Hani diyoruz ya kadınlara pozitif ayrımcılık, bence çocuklara pozitif ayrımcılık zannediyorum şu günlerde çok daha ön planda olmalı. Kadın da tabii ki çok önemli. Birbirinden belki ayırmamak gerekiyor ama çocuğu hiç konuşmuyoruz yani çocuğa pozitif ayrımcılık, çocuğun üstün yararı hep ön planda diyoruz da bu üstün yarar nedir, ölçüsü nedir, bu üstün yararı elde etmek için biz ona ne kadar ayıracağız, bu çok önemli.

Ben bugün 6 bakanın bir arada olmasını olumlu buluyorum, 6 bakanlığın birlikte çalışmasını buluyorum. Çünkü bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda dikkatimi çeken en önemli nokta, kurumlar arasında koordinasyonun olmamasıydı.

Bakın, size bir örnek daha vereyim. Aile Bütünlüğünü Koruma Komisyonuyla birlikte -kısaca söylüyorum komisyonun adını- Bursa'ya gittik. Bursa'da belediyelerimizden biri çok güzel bir çalışma yapmış, bir aile danışma merkezi açmış. Aile danışma merkezi eski bir villa yani konak; çok güzel, birlikte gittik. İçinde klinik psikoloğu var, psikoloğu var, psikolojik danışmanı var, her şeyi var. "Kaç tane vaka gördünüz?" dedim. Çok az bir sayı çıktı. Uzun bir zamandır da çalışıyorlar. Peki "Yanınızda bir okul var, dibinde bir okul var. O okuldan size vaka geldi mi hiç?" dedim. "Hayır." "E, neden?" "Hiç iletişim kurmadık." Onlar bunların varlığından haberdar değil. Eğer oranın rehber öğretmeninin haberi olsa kendi çocuklarının, okuldaki çocuklarının kaç tane ailesini gönderirdi oraya ki Bursa'da boşanma oranlarını da biliyoruz, Türkiye'de biliyoruz.

Yine, merak ettik, daha sonra multidisipliner bir toplantı yaptık. Aile hâkimleri geldi, STK'lar geldi, herkes geldi. Aile hâkimi hanımefendiye ben dedim ki: "Böyle böyle bir yer var. Siz, size başvuran boşanma davalarından oraya hiç gönderdiniz mi?" "Yok, hayır, benim hiç haberim yok." dedi.

Şimdi, çok güzel bir şey yapıyorsunuz ama kurumlar arasında koordinasyon olmadığı için ya bu kanunlar bir yerde eksik kalıyor ya uygulamalar birbirini desteklemiyor. O nedenle, ben bu komisyonun kurulmasını -kısa süre çalışır, uzun süre çalışır; bir adımdır, güzel bir adımdır- olumlu buluyorum ama yeterli de bulmuyorum. Neden yeterli bulmuyorum? Çünkü biz bunu kanun teklifi olarak da getirdik yakın zamanda, kasım ayında; maalesef reddedildi. Daimi bir çocuk hakları komisyonuna ihtiyacımız var.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.