Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/912) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 01 .02.2018 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bir torba yasayla daha karşı karşıyayız ve iki yıla yakın süredir yani ben vekil olduğumdan beri hep torba yasalarla, bu Komisyonda tamamıyla neredeyse torba yasalarla karşılaştık, Hükûmet hep torba yasalar gönderdi, bir de bütçeleri çıkardığımızı zannettik, onları da Hükûmet göndermişti zaten, biz yalnızca mühür bastık üzerine, bir nokta, virgül bile değiştiremedik. Şimdi, iki yıla yakın süredir de Hükûmet hep torba yasalarla yatırım ortamını iyileştirmeye çalışıyor hep palyatif tedbirleri getirip önümüze koyuyor yani hep "Yapısal reform yapacağım." diyen Hükûmet, Mehmet Şimşek zaman zaman bundan bahseder, işte "Gelir vergisi reformu yapacağız, gelir adaletini sağlayacağız, toplumda adaleti sağlayacağız, yani genel yapısal reformlar yapacağız." diyen Hükûmet hep güncel, o günkü yangın durumuna göre, refleksif, yapısal tedbirlere dönük olmayan maalesef, böyle torba yasalarla, palyatif tedbirlerle karşımıza geliyor ve bu da maalesef, bizi hep bir kriz hâliyle boğuşan bir ülke algısı durumundan çıkaramıyor. Oysa yapmamız gereken yapısal tedbirlerdir. Yapısal tedbirlerin başında da tabii ki, az önce Zekeriya Bey de belirtti, ülkemizi bir hukuk devleti standartlarına çıkarmaktır. Bakın, bugün çok çarpıcı bir rakam açıklandı tekrar, Hukukun Üstünlüğü Endeksi arkadaşlar, hepinizin bakmasını tavsiye ederim. Biz hep diyorduk ki: Arkadaşlar, 109 ülke içinde geçen sene 99'uncuyuz. Ya, yapmayın, nasıl ülkemiz 99'uncu olabilir diyorduk, 109 ülke içinde 99'uncuyuz diyorduk. Gelin bunu yukarılara çıkaralım, ülkemiz 99'uncu ülkeyse hukukun üstünlüğünde bu ülkenin imajının nerelerde olduğu bellidir, dünyada hani yalnızca yatırım için bile bakıyorsanız insanların baktığı temel endekslerden birisidir, hani bir ülkeye yatırım yapalım mı dediğinizde önce o ülkede hukuk var mı diye bakar yatırımcılar. Yani ben geldiğimde bir hukuk devletiyle mi karşı karşıya kalacağım, bir mahkemeye gittiğimde tarafsız, bağımsız bir mahkemeyle mi karşı karşıya kalacağım yoksa taraflı, emir alan, vesayet altında bir mahkemeyle mi karşı karşıya kalacağım diye bakar, yalnızca yatırım için bile bakıyorsanız buna hem yerli yatırımcı bakar hem yabancı yatırımcı bakar ama onlardan önce 80 milyonun güvenliği için hani gadre uğrayan, haksızlığa uğrayan herhangi birisinin mahkemeye gittiğinde bağımsız, tarafsız, adil bir yargıyla karşılaşıp karşılaşmayacağı temel meseledir bir ülke için ve bugün açıklandı endeks, biz 99'unculuktan 101'inciliğe düşmüşüz arkadaşlar, 101'inciyiz 109 ülke içinde, 101'inciyiz. İnanın hep beraber bununla ilgili utanç duymamız lazım. Yani bu ülkenin Parlamentosu olarak da bununla ilgili acil tedbirler almamız lazım çünkü gerçekten bu Hükûmetten ben beklemiyorum artık, Hükûmet, bize, iyi noktalara çekeceğim iddiasında, hep böyle iyi gidiyoruz, büyüyoruz, şu oluyor, bu oluyor diyor ama büyümemiz gereken nokta hukukun üstünlüğü endekslerinde bu utanç noktasından iyi noktalara çıkmaktır ve bununla ilgili bu Parlamento Sayın Başkan, hep beraber vekiller olarak tedbirler almamız gerekir arkadaşlar.
Şimdi, palyatif tedbirlerden bahsettik, Sayın Bakan torba yasanın amacını da yatırım ortamının iyileştirilmesi olarak bize açıkladı ve iki yılı aşkın süredir dediğim gibi palyatif tedbirlerle karşı karşıyayız ve her seferinde şunu söylüyoruz: Bu, bizi bu girdaptan çıkaramaz palyatif tedbirler. Çünkü şöyle bakıyor Hükûmet, evet, bir olağanüstü şartlardayız, olağanüstü hâl yasası altındayız zaten ve bu olağanüstü hâlde de ekonomik ortam bundan etkileniyor. "Bunu düzeltmek için ne yapmamız lazım? Can suları vermemiz lazım, hep yatırımcıyı iyi hissettirmemiz lazım." Çünkü çok iyi biliyorum ki Hükûmete sürekli odalar gidiyor, çeşitli sivil toplum örgütleri, iş insanları gidiyorlar, ya "Yandım anam, biz burada zorlanıyoruz." diyorlar. "Ne yapmamız lazım?" "E, siz bize teşvik verin." "E, başka ne yapalım?" "Kredi Garanti Fonu çıkarın, düşük faizli kredi verin." "Başka?" "E, vergileri düşürün." "Başka?" "Bütün bürokrasiyi azaltın, bana ne kadar harç varsa, vergi varsa bunları azaltın." "Başka?" "E, devalüasyon oldu..." "Ne olacak?" "İşçi hani, maaşlar, zorlanıyoruz." "Artırıyormuş gibi yaparız ama sonuç olarak baktığımızda işçi ücretleri de ciddi anlamda düşmüş durumda ve onunla ilgili de, işçiyle ilgili de gelen sigorta ve vergilerle ilgili de ciddi teşviklerle karşı karşıya bırakın." "Başka?" İki yılda altı veya yedi mi Sayın Başkan, siz söyleyin, "Vergi yapılandırması yapın, ben vergimi ödemeyim, onu hep bir finansman olarak kullanayım, nasıl olsa eskisini öderim, yeni geleni de bir yıl, iki yıl yapılandırırım. Onu da belli bir noktada bırakırım, nasıl olsa altı ay sonra bir daha bu Meclis vergi yapılandırması, faiz affı, vergi affı çıkarır diye bakarım."
Bakın, bu iklim bir girdaptır arkadaşlar ve sonuçlarını da size söyleyeyim, sonuç olarak bu kadar tedbir yapıyoruz, bir sarmalın içindeyiz yani Kredi Garanti Fonu veriyoruz ama bu bizi şöyle bir sarmala sokuyor: Evet, piyasaya bir can suyu verildi, yukarıdan aşağı verildi, yani işletmelere verildi, patronlara verildi bu işçilere verilmedi. Onunla beraber de ne oldu arkadaşlar? Enflasyonumuz ciddi oranda yukarı çıktı, enflasyon oranımız yüzde 12'de ve bu da ciddi anlamda işçinin, emekçinin üzerinde bir vergidir, bu enflasyon dediğimiz şey işçinin, emekçinin ekmeğinden çalmaktır. Çünkü özel sektörde bakın arkadaşlar, belki kamu bu anlamda enflasyon kayıplarını yalnızca karşılıyor ama asla refahtan kamu işçisine pay vermiyor ama özel sektörde bu yıl ortalama artışlara bakın, ya, yüzde 5-6'dır veya hiç artış yapılmaz. Denir ki: "Kriz şartlarındayız, olağanüstü hâlden geçiyoruz, olağanüstü şartlardayız arkadaş, sesini çıkarma." Çoğu işyerinde bu yıl zam yapılmadı. Gidin bunu araştırın. Yani, hani "Büyüyoruz, büyüyoruz." diyoruz ya yüzde 5 büyüdük, yüzde 7 büyüdük, üçüncü sektörde yüzde 11 büyüdük. Biz hep Hükûmete şunu soruyoruz: Kimi büyüttünüz arkadaş, kim büyüdü? İşçiler mutsuz, geliri artmıyor, ay sonunu getiremiyor. Bakın, yoksulluk, açlık sınırı 1.700 liraya dayanmış bir ülkede 1.600 lira asgari ücret şu anda geçerli. Fakirlik sınırının da 5 bin liranın üzerinde olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İşçilere dokunmuyor büyüme. Esnafa gidin sorun, inanın bakın, esnaf diyor ki: "Kardeşim, bizim işlerimiz iyi gitmiyor, kim büyüdü? Yüzde 11 büyüdü, kim büyüdü?" diyor. Büyüttüğümüz, inanın bakın, hep iyi hissettirmeye çalıştığı, Hükûmetin hep o hatayı yapıyor, yukarıdaki bir avuç zengin yani bir avuç patron. "O patronlara biz iyi hissettirirsek o işçiye iyi hissettirir." diye bakıyorsunuz ama işçiler iyi hissetmiyor. Yani "Yukarıdan aşağı yağmur yağar." diye bakıyorsunuz ama yağmıyor. Yapmamız gereken, 80 milyona iyi hissettirmek ve bu da aşağıdan yukarıya doğru olur. Büyük kesimler borçlu, Türkiye nüfusunun yüzde 75'i borçlu. Gelir sahibi ama ay sonunu getiremiyor ama servet sahibi değil, servetin de şu anda yüzde 60'ın üzeri nüfusun yüzde 1'inin elinde ve bu artıyor. AKP iktidarı yüzde 38'le başladı, yani nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 38'ine sahipti AKP ilk iktidara geldiğinde, bugün servetin yüzde 60'ına sahip nüfusun yüzde 1'i. Bu da nasıl oldu? Hep geniş kesimleri borçlandırdı, onlar borçla bir refah hissinde yaşasınlar diye evet bir şeyler aldılar, bir şeylerin sahibi oldular ama hep borçlandılar ve borç altında inim inim iniyorlar. Günü geliyor kredi kartları patlıyor, borç altında kalıyorlar, evlerine haciz geliyor, hep haciz bürolarındalar ama yüzde 1 hep zenginleşti. Niye? Yüzde 90 hep faiz ödedi. Diğerlerinin ise servetine servet katıldı yani arazi rantlarıyla servet katıldı, rantlar vergilendirilmedi ve hep yukarısı zenginleşti yüzde 1, iktidara özellikle yakın olan bir avuç müteahhit, bir avuç yandaş bunlar zenginleşti ama geniş kesimlere bu büyüme yansımadı.
Yapmamız gereken Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; geniş kesimlere refah dokunduracak, gelirlerini artıracak yapısal tedbirler. Ama bunu nasıl yapabiliriz? Bu yalnızca böyle palyatif tedbirlerle olmaz. Önce ülkemizi olağan bir hâle getirmemiz gerekiyor. İktidar her gün bağırıyor: "Beka meselemiz var, ülkemizde büyük bir sıkıntı var." Ya, diyoruz ki: Bu şartları siz yarattınız. Darbeye yürürken de, darbeye doğru giderken de defalarca uyardık. Bu şartlar geliyor, adım adım bu güvenlikçi politikalar, baskı, kaos, kaos planları geliyor. Gelin bunlara bakın dedik. Dinlenmedi, darbeyi yaşadık. Darbeden sonra da gelin neyse bunun müsebbipleri, hesapları sorulsun dedik ama "Allah'ın lütfu" olarak tanımlayanlar topyekûn bir sistemi yalnızca güvenlikçi politikalara hapsedip demokratik bütün mekanizmalarımızı, kurumlarımızı berhava ediyorlar. Bakın, şu anda ülkede Parlamento işlemiyor çünkü olağanüstü hâl yasası var. İktidar kanun hükmünde kararnamelerin görüşmelerini engelliyor Parlamentoda. Kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetiyor ve Parlamentoyu vesayet altına almış durumda. Biz iktidarı denetleyemiyoruz arkadaşlar.
BAŞKAN - Az sonra KHK oylamalarına gideceğiz yani bir yedi sekiz dakika süremiz var, toparlarsak.
KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Aşağıda KHK'leri görüşüyoruz ya, yapma ya gözünü seveyim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir ay içinde görüşmek zorundayız kanun hükmünde kararnameleri.
BAŞKAN - Sayın Bostan, insicamını bozmayın Sayın Paylan'ın lütfen.
KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Bir ayda gelmek zorunda.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet, gelmek zorundaydı, niye görüşmedik bir ayda?
KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Geldi işte.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir ay içinde görüşmedik. Bir buçuk yıl önceki kanun hükmünde kararnameleri görüşeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Paylan, sürenizden çalıyorlar.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Arkadaşlar, Parlamento şu anda işlemiyor. Hepiniz bunu söyleyebilirsiniz. Bir parlamenter olarak söylüyorum, Parlamento işlemiyor; Parlamento şu anda sarayın ve Hükûmetin vesayeti altındadır. Bakın gönderdiği yasalar da... Biz tek bir yasa geçirmedik, kendileri gönderiyorlar, bizden mühür basmamızı istiyorlar. Böyle bir Parlamentoyla karşı karşıyayız. Parlamentonun yürütmeyi dengeleyemediği ve denetleyemediği bir ülke maalesef o anlamda denge ve denetimin olmadığı bir ülkedir.
BAŞKAN - Tam da referandumu bu yüzden yaptık zaten, yeni hükûmet sistemine...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet, he, bütün yetkiyi saraya vermek için yaptık değil mi?
BAŞKAN - Yok, yok, işte öyle olmuyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bunun için yaptık, bunun için yaptık.
BAŞKAN - Daha güçlü bir Parlamento için, daha güçlü bir kuvvetler ayrılığı sistemi için.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, siz daha güçlü olacağınızı söylüyorsunuz ama işte pratiğimiz öyle olması lazım.
BAŞKAN - E ben bakıyorum yani Bütçe Komisyonu kurulduğundan beri burada görüşülen tasarı ya da tekliflerin yüzde 95'i kanun tasarısı, yüzde 5'i de iktidar partisi milletvekillerinin imzalamış olduğu teklifler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İktidar partisi milletvekillerinin imzalamış olduğu teklifler mi arkadaşlar, yapmayın lütfen ya! Hangi arkadaşımız buraya kanun hazırladı, getirdi, bir tanesini görüştük?
BAŞKAN - Siz yanlış anladınız, iktidar partisi milletvekilinin hazırlamış olduğu teklif demedim, imzalamış olduğu teklif dedim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İktidarın hazırlamış olduğu, iktidar partisi milletvekilinin imzalamış olduğu teklifler. Burada da arkadaşlarımız imzalıyor, görüyoruz yani orada hazırlanıyor, burada imzalanıyor arkadaşlar, yapmayın.
İkinci mesele yargının iktidarı dengelemesi ve denetlemesi yani 80 milyonu, vatandaşlarımızı iktidarın...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bugün açıklandı, 81 milyon olduk.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 81 milyon vatandaş... E tabii, biliyorum onu; beş yıl oldu Suriye...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Hayır, bugün açıklandı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bugün açıklandı, 81 milyon, hayırlı olsun.
81 milyon vatandaşımızı iktidarın gadrine karşı korumak anlamında hukuk devleti olmak, bu önemli yani denge ve denetim için ikinci güç.
Üçüncü güç basın, basın özgürlüğü. Basın özgürlüğü endeksinde diplerdeyiz arkadaşlar, son sıralardayız. Basının özgür olmadığı bir ülkede iktidar dengelenemiyor ve denetlenemiyor demektir. Dördüncü güç sivil toplumdur. Türk Tabipleri Birliğinin yalnızca "savaşa hayır" dediği için genel merkezinin, merkez yürütme kurulu üyelerinin kapılarının kırılarak gözaltına alındığı bir ülkede sivil toplumdan bahsedilemez. Sivil toplum şu anda tarumar ediliyor ve bu dört gücün de olmadığı bir ülkede demokrasiden bahsedilemez ve demokrasinin olmadığı bir ülkede siz ancak şunu yaparsınız: Gel ey yatırımcı, vergi almayacağım; gel ey yatırımcı, 330 euroya işçi var. Bak, 330 euro. 330 euroya çalıştırıyor işçileri biliyor musunuz, o da alıyorsa. 1.600 liraya çoğu bankamatiği veriyor. 1.200 lira maaşı adamın, bankamatik kendisi çekiyor. Bunu yapanlar var bakın; o da alabiliyorsa diyorum bakın, o da alabiliyorsa. 330 euroya işçi var. Ee? "Diğer yükleri ben karşılayacağım, iki sigortalıdan birisinin masrafını ben vereceğim." Başka? "Bedava arsa ve arazi vereceğim." Başka? "Enerjiyi şu kadar yıl düşük fiyata vereceğim." Ne yapıyoruz? E doğa mı, ÇED raporu mu; yok, onları geçtik, onları zaten aramayacağız. "Onlara gerek yok." diye Çevre Bakanlığından yazı alacağız, size vereceğiz. Al işte Kanal İstanbul'la ilgili, son olan üçüncü havalimanıyla ilgili son iskele kararı "ÇED raporuna gerek yok." Her gün böyle kararlarla karşı karşıyayız. Yani işçimize maalesef bu anlamda peşkeş çektiğimiz, doğamıza peşkeş çektiğimiz, vergiyi alamadığımız, vergiyi alamadığımız için sosyal politikaları büyütemediğimiz, geniş kesimlere refahı paylaştıramadığımız bir düzenin içinde kalıyoruz maalesef. Bu anlamda yapmamız gereken ivedilikle olağan düzene dönmektir. Demokratik adımlar, önce restorasyon tabii ki -ya 12 Eylül Anayasası'nı arar duruma getirdiniz maalesef- öncelikle restorasyon adımları yani, normalleşme adımlarını atmalıyız. Yıktığınız, yaktığınız, kırdığımız, camını çerçevesini kırdığımız evimizi derli toplu hâle getirmeliyiz; bir hukuk devleti anlamında ilerletmeliyiz, hukukun üstünlüğü endekslerinde daha normal sıralara yükselmeliyiz. Sonra arkadaşlar, burada, Allah'ınızı severseniz, bürokraside iki tane kolay adım atılmış diye... Avrupa ülkelerine gidin bakın ya, bürokrasi ne kadar zor biliyor musunuz orada? İnim inim inletir yatırımcıyı bürokrasi. Niye yatırım devam ediyor? Avrupa bugün yine büyümeye başladı. Onlar büyüdüğü için bakın biz büyümeye başladık biliyor musunuz? Avrupa'da ciddi bir büyüme başladı ve onların da biz fasoncusuyuz ve buradan oraya doğru ihracat arttı, işte parite arttı ama bürokrasi inanılmaz zordur Avrupa'da, bizden on kat daha zordur bunu bilin ama yatırımcı oraya gidiyor.
Bakın bizde kapasite kullanım oranları yüzde 80'e gelmiş durumda Sayın Bakan, 80'i aşmış durumda. Normalde yüzde 70'in üzerinde yeni yatırımlar başlar. Niye yeni yatırım başlamıyor biliyor musunuz? Çünkü güvenmiyor, yarın ne olacağına dair güvenmiyor. Biz bu güveni verebilirsek, hukuk devleti olduğumuzu gösterebilirsek yüzde 80'lik kapasite kullanım oranlarında yatırım patlaması olur. Dünyanın büyüme oranı yüzde 3'ten yüzde 4'e revize edildi. Hani biz "Büyüdük, büyüdük." diyoruz da Sayın Bakan, ya biz 1950'den beri dünya sıralamasında 17'nci sıradayız biliyor musunuz. 16 ile 19 arasında hep gidip geliriz, bugün de 17'nci sıradayız. Ya, 16 ile 19 arasında, 20 hiç olmadık biliyor musunuz? TÜİK yeni bir seri çıkardı, 19'duk, işte biz gene 17 yaptık. Peki, dünya ekonomisinden aldığımız pay 1950'den beri hep yüzde 1 civarında döndü biliyor musunuz, hiç değişmedi. Dünya dış ticaretinden aldığımız pay ne peki? 1980'den beri, 1950'lerden beri bakın hep 1.40'dır. Hani hep "Büyüdük, büyüdük, büyüdük." diye anlatıyorsunuz ya herkes sonuçta bir yol alıyor yani hani nüfus 40 milyondan 80 milyona gelmişse zaten doğal olarak büyürsünüz. Her yıl nüfusunuz yüzde 2 artıyorsa zaten yüzde 2 artarsınız. Dünya yüzde 4 büyüyorsa zaten büyürsünüz. Gelişmekte olan ülkeler zaten yüzde 5 büyüyorsa siz de büyürsünüz ama önemli olan ayrışmanızdır, pozitif ayrışmanızdır. Bu büyümeyi hem halkınıza dokunan bir noktada, insanınıza refah sağlayan bir noktada, doğanızı kirletmeyen bir noktada, yatırımcılardan vergi alabildiğiniz bir noktada yapabilirseniz ve aldığınız vergiyi geniş kesimlere dağıtabilirseniz refah olarak o zaman anlamlı büyümedir. 500 milyar dolar ihracat hedefinden bahsediyordunuz, hâlâ 150 küsur milyarlardayız. 2023 hedefleri 500 milyar dolardı, şu anda olabilecek rakamlar belli ki 220-230 milyar dolar. Bütün bunlardan uzaklaştık. 2008 yılındaki bakın, kişi başı gelirimiz 11 bin dolardı biliyor musunuz, 2008 yılında; 2008 yılında, bunu hatırlatırım size. Hep 2002'yi referans alıyorsunuz. 2008 yılında yeni seriye göre 11 bin dolar olan bir kişi başı gelirimiz vardı, şu anda kaç? 10 bin küsur dolardayız yani on yıldır yerinde saymış bir ülkeden bahsediyoruz. Bütün bunlara bakıp "17'nci sıradayız." "18'inci sıradayız..." Bir şey değişmemiş ki, neyi değiştirdiniz? Ve en önemlisi bakın -iş, aş, ekmek biraz eksilebilir, ekmeğimizi paylaşır bizim insanımız- huzur içinde yaşayabileceğimiz bir ülkedir. Huzur olursa, devletin insanlarını gadre uğratmadığı bir iklim yaratılırsa refah da olur, ekmek de büyür. Ekmeği büyütmenin, adil bir şekilde paylaştırmanın yolu hukuk devletini yaratmaktır. Yapmamız gereken tedbirler de böyle palyatif, bürokraside "Şu harcı almayacağım.", "Bu fonu almayacağım.", "Şunu kolaylaştıracağım." değil, önce hukuk devleti şartlarını yaratmaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.