KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın değerli çalışanları ve basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti'nde eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak, Türk vatandaşlarının yurt dışında yapacağı eğitim ve öğretimle ilgili hizmetleri düzenlemek ve yürütmek, ayrıca eğitim ve öğretim konularında yükseköğrenim gençliğinin barınma, beslenme ihtiyaçlarını ve maddi yönden desteklenmelerini sağlamak, her çeşit örgün ve yaygın eğitim kurumlarını açmak ve yükseköğretim dışında kalan öğretim kurumlarının açılmasına izin vermek ve kuruluş kanununda belirtilen diğer görevleri yürütmek. Bütçesini görüşmekte olduğumuz, son zamanlarda ratingi yüksek ve gündemin ana konusu olan Millî Eğitim Bakanlığı bu bahsedilen görevlerini yerine getirirken Türk milletinin bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün hâlinde millî şuur etrafında toplamak, millî ahlakı, insani üstün değerlerini geliştirmek, milletimizi hür düşüncenin ilme inanmış, şahsi teşebbüse ve toplum sorumluluğuna değer veren bir anlayış içinde bilgi, teknik, sanat ve ekonomi bakımından çağdaş uygarlığın yapıcı, seçkin bir ortağı hâline getirmek. Bu ülküye ulaşmak için her yaştakileri eşit eğitim imkânları içinde kabiliyetlerine göre en üstün seviyede yetiştirmek, milletimize ve insanlığa faydalı, iyi ve verimli yurttaşlar hâline getirmek, sosyal ve ekonomik kalkınma programlarının uygulanması için gereken çeşitli vasıftaki insan gücünü hazırlamaktır. Sürdürülebilir kalkınma için eğitim hedefi ve Onuncu Kalkınma Planı'nda öngörülen yeniden şekillenmekte olan dünyada milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak gerçekleştirilecek yapısal dönüşümlerle ülkemizin uluslararası konumunu ve halkımızın refahını yükseltme vizyonuyla uyumlu olacak şekilde eğitim ve öğretimde yeniden yapılandırma sürecine bu beklentileri karşılayacak şekilde devam edilmelidir.

Bakanlığımızın bütçe sunumunda Millî Eğitim Bakanlığının hedef ve stratejileri hakkında detay bilgileri görme imkânına sahibiz. Burada aynı zamanda ileriye dönük projektör tutarken daha önceki yıllardaki hedeflerle ilgili gerçekleşme ve sapmalar da değerlendirilerek yeni değişikliklerin detaylı bir şekilde ele alınması, alınan ve alınacak önlemler ayrıntılı olarak belirtilerek kamuoyunun aydınlatılması uygun olacaktır.

Eğitim ve öğretim hizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesi düşüncesi ilk kez II'nci Mahmut döneminde gündeme gelmiştir. Eğitim sistemimizdeki ilk yasal düzenleme 1869 yılında çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'dir. 1911 tarihli Maarif-i Umumiye ve Teşkilatı Nizamnamesi'yle bütünsel bir yapı oluşturulmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul'da Osmanlı Hükûmetinin Maarif Nezareti, Ankara'da ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Maarif Vekâleti olmak üzere iki eğitim bakanlığı bulunmaktaydı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasını müteakip 2 Mayıs 1920 tarihinde, 3 sayılı Kanun'la kurulan ve 11 vekâletten oluşan İcra Vekilleri Heyetinde, Bakanlar Kurulunda Maarif Vekâleti de bulunmaktaydı. İstanbul'daki Maarif Nezareti 1923 yılında kaldırılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar muhtelif isimler altında çalışmalarını sürdürmüştür: 1923-1935 yılları arasında "Maarif Vekâleti", 1935-1941 yılları arasında "Kültür Bakanlığı", 1941-1946 yılları arasında "Maarif Vekilliği", 1946-1950 yılları arasında "Millî Eğitim Bakanlığı", 1950-1960 yılları arasında "Maarif Vekâleti", 1960-1983 yılları arasında "Millî Eğitim Bakanlığı", 1983-1989 yılları arasında "Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı", 1989 yılından günümüze kadar da "Millî Eğitim Bakanlığı" adıyla çalışmalarını sürdürmektedir.

Görüldüğü üzere, bugüne kadar adı bile kanuni değişim ve dönüşümler itibarıyla oldukça fazla değişikliğe uğrayarak, bir süreçten geçerek bugüne gelen Bakanlık, çalışma muhtevası da yine buna benzer nedenlerle ve burada sıralamaya vakit bulamayacağımız değişikliklere uğramış, düşünme, anlama, araştırma ve sorun çözme yetkinliği gelişmiş, bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış, millî kültür ve insanlığın ve demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmiş, iletişime ve paylaşıma açık, sanat duyarlılığı ve becerisi gelişmiş, öz güveni, öz saygısı, hak, adalet ve sorumluluk bilinci yüksek, gayretli, girişimci, yaratıcı, yenilikçi, barışçı, sağlıklı ve mutlu bireylerin yetişmesine ortam ve imkân sağlamak misyonuyla faaliyetlerini yürütmektedir. Özgürlükçü bir eğitim felsefesi, daha esnek, sivil ve demokratik bir bir eğitim sistemi oluşturulması, okullaşmada ve ortalama eğitim süresinde artış sağlanması, çağın gerektirdiği bilgi ve donanıma sahip bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen FATİH Projesi, EBA ağıyla bireyselleştirilmiş öğrenim imkânı sağlayan yeni nesil bir sistem olarak devreye alınmış olması, Millî Eğitim Bakanlığına 2018 yılı için genel bütçe içinden ayrılan 135 milyar liralık bir rakamı da Millî Eğitime verilen önemin aynı zamanda bir göstergesi olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı konumu itibarıyla her zaman ve hemen hemen herkesin haklı ya da haksız eleştirilerine konu olmaya aday bir kurumdur. Yönetimi elinde bulunduranların kendilerine göre ve iyi niyet çerçevesinde kabul ettiğimiz uygulamalarının benimsenmesi yanında tepki verenler de olmuştur. Bugün de gerek burada duyduklarımız, yapılan değerlendirmeler, eleştiriler, gerekse farklı ortamlarda dile getirilen temennilerin kendi içinde kabul edilebilir olması yanında yol gösterici özelliği de son derece önemlidir.

Eşrefimahlukat, yaratılmışların en şereflisi olma özelliğine sahip insanoğlunun yaratılışında eğitime, gelişmeye uygun bir potansiyele sahip olduğunu biliyoruz. İster biyolojik ister fiziki ister sosyal yanlarıyla olsun her yönüyle insan doğumundan ölümüne kadar öğrenme duygusuyla bir yaşam sürdürme durumundadır. İşte, insanın bu öğrenme heves ve duygusu kurumlarca planlanarak ete kemiğe büründürülmekte, fert bazlı bahsedilen konu toplum organizasyonu içerisinde bir bütünlük saikiyle toplu bir şekilde şekil almasıyla da profesyonel bir kurumsal kimliğe kavuşuyor. İşte Millî Eğitim Bakanlığı bu üst kimliğin adı olarak bütün bu bahsedilenleri derleyip toparlayıp önüne koyduğu amaç, hedef ve misyon doğrultusunda başarabildiği kadarıyla da tebriği ve teşekkürü hak eder. Rakamsal bilgilere takılmadan Bakanımızın genel sunumunu mukayeseli olarak takip etmiş olduk.

15 Temmuz sonrası yaşanan sıkıntıları, özellikle Millî Eğitim camiasında örgütün yapılanmasına sadece paralel çete gözüyle bakılmayacağı, ondan çok daha ötede bir kuşatma ve yönlendirmeye sahip çıkma girişimi olduğu her geçen gün yeni bulgularla netleşmeye ve... Oluşan hasarı tespit etmeye çalışıyoruz. Üzerine tezlerin yazılacağı, kitapların yazılacağı bu örgütün Millî Eğitimi ele geçirme taktik ve stratejisi ayrıca incelenecek kadar önemlidir.

Toplumdaki değişim dinamizmini, ihtiyacını eğitimle iç içe bir süreçten geçiremezsek eğitim boşa kürek çekmenin adı olarak anılacaktır. Eğitimi yarına sahip çıkma adına, bugünün anlamı olarak, tahtasına, sırasına, masasına, kitabına kaydederek oralardan geçecek nesillerin anlayışına, sevgisine, sezgisine indirebilmeliyiz. "Bana bir harf öğretenin kırkyıl kölesi olurum.", "Çocuklarınızı kendi yaşadığınız ana göre değil, onların yaşayacağı zamana göre eğitin.", "Hiç bilen ile bilmeyenler bir olur mu?", "İlim Çin'de de olsa alınız.", "Beşikten mezara ilim tahsil ediniz." ayet, hadis, kibarıkelam, aklımız öngördüğünden beri konuştuğumuz, duyduğumuz paha biçilmez ifadeler değil mi? Sadece neresinden baktığımız, tuttuğumuz önemli. Bu ifadeler bizim tercihimizde yönlendirici etkiye sahip mi değil mi buna bakmalıyız.

Toplumun her türlü maddi, manevi değişimlerini, değişim ihtiyaçlarını Millî Eğitim Bakanlığı dengeleyebilmeli, denetleyebilmeli, anaokulundan en üst eğitim kurumuna söyleyebilecek, iletişim kurabilecek bir şeyleri olmalı. Sürdürülebilir kalkınma için eğitim hedefi ve Onuncu Kalkınma Planı'nda öngörülen yeniden şekillenmekte olan dünyada milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak gerçekleştirilecek yapısal dönüşümlerle, ülkemizin uluslararası konumunu ve halkımızın refahını yükseltmek anlayışıyla uyumlu olacak şekilde eğitim ve öğretimde yeniden yapılandırma süreçlerinin toplumun, gündemin ve günün beklentilerine göre devam etmesini önemsiyoruz. 15 Temmuz sonrası FETÖ mensuplarının Bakanlık camiamızdan temizlenmesi operasyonu yanında "Geride bıraktıkları hasarı, tortuları da temizleyecek hangi çalışmaları yaparsak daha başarılı oluruz?"un araştırılması gerekli ve son derece önemlidir.

Bir hikâye anlatmak istiyorum. Eğitim işte bu hikâyedeki farkı yakalamayı sağlamalı diye düşünüyorum.

"Okulun ilk gününde 5'inci sınıf önünde dururken öğretmen çocuklara bir söz söyledi; çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Mustafa Y. olan bir erkek çocuk vardı. Bayan Mediha bir yıl önce Mustafa'yı izlemiş ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki Bayan Mediha onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar yapmaktan ve kâğıdın üstüne en düşük derece notu koymaktan zevk alır oldu.

Bayan Mediha'nın, okulunda her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa'nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde bir sürprizle karşılaştı.

Mustafa'nın 1'inci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: 'Mustafa gülmeye hazır, parlak bir çocuk, ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli.'

2'nci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: 'Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor.'

3'üncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: 'Mustafa'nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu etkileyecek.'

Mustafa'nın 4'üncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: 'Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor, çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.'

Bunları okuyunca Bayan Mediha problemi kavradı ve kendinden utandı. Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlarla sarılmış güzel hediyeler getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu. Mustafa'nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa'nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdıyla beceriksizce sarılmıştı. Bayan Mediha onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu ve Bayan Mediha paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı: 'Öğretmenim, bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.'

Çocuklar gittikten sonra Bayan Mediha en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine çocukları eğitmeye başladı. Bayan Mediha Mustafa'ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen Mustafa onun gözdelerinden biri oldu.

Bir sene sonra Bayan Mediha kapısının altında bir not buldu, ona hâlâ tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Mustafa'dan bir not daha aldı; liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hâlâ hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek dereceyle mezun olacağını yazıyordu. Yine Bayan Mediha'nın tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğu yazılmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup aldı. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hâlâ karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu: Profesör Doktor Mustafa Y. (Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor. Mektubun yanında bir not daha vardı, onda da şöyle bir talep vardı: Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu, babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Mediha'nın damadın annesinin yerine oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Bayan Mediha bunu kabul etti. Tahmin edin. Taşları düşmüş olan o bileziği taktı, dahası, Mustafa'nın annesinin sürdüğü parfümden sürdü. Birbirlerini kucakladılar ve Doktor Mustafa Bayan Mediha'nın kulağına şöyle fısıldadı: 'Bana inandığın için teşekkür ederim öğretmenim, bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.' Bayan Mediha gözlerinde yaşlarla fısıldadı, şöyle dedi: 'Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya kadar nasıl öğreteceğimi bilmiyordum.'"

İşte Millî Eğitim Bakanlığının bu farkı yaratabilecek bir dönüşüm gayreti, hevesi ve heyecanı taşıması ümidiyle bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.