| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ç) Üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 07 .11.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, burada pek çok bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Ve inanın, elbette pek çok önem veriyoruz o bakanlık bütçelerine ama benim için en önemli bakanlık Eğitim Bakanlığımızın bütçesi. Çünkü şöyle bakalım: Bakın, ben artık 44 yaşındayım ve üç kuşaktır bu ülkeyi demokratik bir ülke yapma hayali kuran siyasetçiler bu ülkeyi demokratik bir ülke yapamadılar. Üç kuşak belki de hayal ettiği bu ülkeye bu anlamda ulaşamadı ama dördüncü ve beşinci kuşağı kurtarma şansımız var bu anlamda. Bunun da eğitim politikalarından geçtiğini biliyorum. Çünkü ben çocukluğumda bir anda bir azınlık okulunda kendimi buldum, orada yaşadığım sıkıntıları biliyorum, bir azınlık okulunda yaşadığım sıkıntıları biliyorum ve bir azınlık okulunda olmanın avantajlarını da biliyorum, çok dilli eğitim nimetlerinden faydalanarak. Sonra ortaokulda bir devlet okuluna gittim, orada yaşadığım antidemokratik uygulamaları ve ayrıştırıcı, nefret diline varan uygulamaları yaşadım Ermeni kimlikli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Sonra dediler ki... Ailemin durumu pek de iyi değildi. "Yahu bu çocuk İngilizce öğrenemedi, İngilizce öğrensin, bunu bir koleje gönderelim çünkü devlet okulunda kimse İngilizce öğrenemiyor." dedi. Durumunu da zorladı benim ailem, "Ya, lisede bir koleje gönderelim." dedi, evet, İngilizceyi de öğrendim, çok daha iyi öğrendim ama ailemi son derece zorlayan, o maddi anlamda son derece zorlayan uygulamayla karşı karşıya ailemi bıraktım ve bunun mahcubiyetini yaşadım aileme karşı Sayın Bakan lisede. Sonra üniversiteye gittim, üniversitemizin antidemokratik bir üniversite olması anlamında YÖK'e karşı mücadelelere, eylemlere katıldım. O yıllarda 12 Eylül Anayasası'nın bize dayattığı antidemokratik, baskıcı, vesayetçi YÖK uygulamasına karşı mücadele eden bir insan oldum ve bunun mücadelelerini verdim yıllarca. Sonra bir okulda hasbelkader eğitim yöneticisi oldum, azınlık okullarında bir eğitim yöneticisi oldum ve yıllar bu haklar için... Yani bir tek azınlık okulları için değil, bütün sistemin demokratikleşmesi için mücadeleler verdim, bir insan hakları aktivisti ve bir eğitim yöneticisi olarak. Ya bu anlamda hem yaşadığım hayatla hem de karşı karşıya kaldığım uygulamalarla bütün bu eğitim sisteminin bize neler yaptığını bir kuşak olarak gördüm ve geçmiş uygulamalarında. Ama şimdiki mücadelem ne? Yeni kuşaklar demokratik, laik, bilimsel, eşitlikçi bir eğitim habitatı içinde yaşasınlar, mücadelemiz bu olmalı. Ancak mevcut fotoğrafına baktığımızda Sayın Bakan, 2017 Türkiyesi'ndeyiz. Ya, açıkça söyleyeyim, bakın, bir tek bürokrasinize bakın Sayın Bakan. Ya, arkanızdaki bürokrasiye bir bakın, yalnızca erkek bir bürokrasiyle gelmişsiniz, -tek bir kadın arkadaşımızı tenzih ederim, o da AB'den sorumlu arkadaşlar genelde kadın arkadaşlar oluyor- erkek devletin erkek bürokrasisiyle gelmişsiniz, bu anlamda asla en azından cinsiyet eşitlikçi bir Bakanlığa sahip değilsiniz. Bakıyorsunuz öğretmenlerin ciddi bir oranı kadınlar ama müdürlerin çok ciddi bir oranı erkeklerden oluşuyor, o da EĞİTİM-BİR-SEN'li erkeklerden oluşuyor. Yani bu anlamda en azından cinsiyet eşitlikçi noktada Sayın Bakan, Bakanlığınız sınıfta kalmıştır. Sıfır size Sayın Bakan bu anlamda.
Peki, hayal ettiğimiz ne? Demokratik, laik, bilimsel, eşitlikçi bir eğitim. Sayın Bakan, şunu öz güvenle söyleyebiliyor musunuz ya: "Bakanlığımız bütün uygulamalarında demokratik bir Bakanlıktır." diyebiliyor musunuz öz güvenle? Bence çok zor söylersiniz bunu, umarım da söyleyebilirsiniz veya bu hayallerinizden bahsedersiniz.
Ne hayal ettik? Şimdi, tevhidi tedrisatla tek bir gömlek giydirildi eğitim sistemine. Eskiden çoğulcu, daha pek çok kesimlerin kendi eğitim sistemlerini kurabildiği vakıf sistemleri çerçevesinde eğitim modellerimiz vardı. Dedik ki: Tevhidi tedrisat olacak ama gömlek dardı, çok dilli, çok kültürlü bir coğrafyamız varken tek dil dayatıldı, tek kimlik dayatıldı ve tek inanç dayatıldı bu sisteme ve millî derken hem Diyanet İşleri Başkanlığında hem Millî Eğitim Bakanlığında hem de devletin pek çok kurumunda bu dayatıldı. Bunun da komiserliğini kime yaptırdılar Bakanlığınızda? Talim Terbiye Kuruluna yaptırdılar bu komiserliği. Bakın, hemen arkanızda oturuyor Talim Terbiye Kurulu. Bu bir komiserliktir, ben öyle görüyorum. Aman bu Bakanlık siyaset geldiğinde bu dar gömleğin dışına çıkmasın komiserliğidir ve adı da Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığıdır ya. 2017 Türkiyesi'nde değerli arkadaşlar, bakın, talim, terbiye, askerî nizam anlamında Bakanlığa, siyasete komiserlik yapan bir kurulumuz hâlâ var. Adı Talim ve Terbiye olan bir kurul demokratik bir kurul olabilir mi Sayın Bakan? Asla olamaz ve maalesef bu anlamda tek tek tek diye saydığımız her şeyin komiserliğini yapıyor ve bu anlamda demokratik değil. Peki, hayal ettiğimiz ne? Hem yerel anlamda pek çok gerçeklik var Türkiye'de biliyorsunuz, pek çok yerelde diller var, kültürler var, inançlar var. Çeşitli okulların açılmasıyla ilgili bile çeşitli zamanlara belki değiştirebilecek, sıcaklıkla ilgili, mevsimlikle ilgili tarım işçiliği var, başka konular var. Pek çok konuyla ilgili ailelerin tabii ki bu anlamda çeşitli uygulamalara ihtiyacı varken siz diyorsunuz ki: "Arkadaş, böyle olacak, bütün Türkiye bu eğitimi alacak. Şırnak'ta da, Edirne'de de, Trabzon'da da, Hakkâri'de de herkes aynı eğitimi alacak." Ya olmaz, olmuyor işte, sonuçları belli, siz aynı eğitimi dayattığınız zaman Şırnak'ta asla fırsat eşitliği söz konusu olamıyor. 4 yaşında, 5 yaşında anaokuluna giden bir çocuk, tek kelime Türkçe bilmeyen bir çocuk, bir anda tek kelime Kürtçe bilmeyen bir öğretmenle karşılaştığında o çocuğun fırsat eşitliğinden bahsedemezsiniz, bu bir işkencedir. Sayın Bakan, bu işkenceyi 2017 Türkiyesi'nde devam ettiriyoruz. Hangi demokratik eğitim?
Peki, laiklik anlamında ne noktadayız? Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti Anayasa'mıza göre. Sayın Bakan, elbette ki dinî anlamda eğitim alma talebi olan veliler elbette buna ulaşmalıdır ama gerçekten bu, Eğitim Bakanlığının konusu mu olmalı diye tartışmalıyız. Yani elbette olabilir ama bu Eğitim Bakanlığının konusunun merkezi hâline mi gelmeli, her şey buna göre mi konumlanmalı diye tartışmalıyız. Maalesef son yıllarda elbette ifrat-tefrit noktasında pek çok savrulma oldu, geçmişte bu anlamda çok da engelleyici uygulamalar da oldu ama sizin Bakanlığınız noktasında dinî eğitimi -hani dindar bir nesil yetiştirme hedefinden bahsetti ya Sayın Cumhurbaşkanı- bu anlamda Bakanlığınızın bir numaralı misyonu hâline getirdiniz. Oysa bu konularınızdan ancak biri olabilir ama siz bunu getirip eğitim politikalarınızın göbeğine koyduğunuz zaman, yalnızca buna uygun müdür adayları, yönetici adayları seçtiğiniz zaman benim o zaman tek amacımı dindar bir nesil yetiştirmek olarak görür o müdürler Sayın Bakan. Oysa nerede kaldı bilimsel eğitim, demokratik eğitim, eşitlikçi eğitim? Bunların hepsini yok sayan bir anlayış var. Son yıllarda TÜRGEV ve Ensar vakıflarıyla yapılan iş birliği anlaşmaları, protokolleri, yönelmeleri de maalesef bununla ilgili kaygıları büyük oranda artırdı. Sayın Bakan, bu noktada dinî eğitim almak isteyen insanlarımıza elbette bir yöntem bulmalıyız ama eğitimin temeline, ortasına mutlaka bilimsel, eşitlikçi, demokratik eğitim anlayışını koymalıyız Sayın Bakan. Yoksa eğitimde başarıdan ve adaletten bahsedemeyiz.
Son olarak sosyal bir hukuk devleti olmayı öngörüyor. Eşitlikçi, fırsat eşitliğinden bahsediyorsunuz. Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz, ya siz şöyle bir "tweet" attınız bakın kurumunuz. Şöyle diyor aynen "tweet"tinizde, sonra "tweet"inizi silmek zorunda kaldınız, Millî Eğitim Bakanlığının resmî Twitter hesabında. Hani son günlerde bu TEOG çok gündemde ama siz sunumunuzda tek kelimeyle dahi bahsetmediniz, o topa girmediniz. Aynen şöyle bir "tweet" attınız: "Nitelikli okulları hedefleyenler merkezî sınava girecek. Ve bu sınava girmeyenler de evlerine en yakın 5 okuldan birine razı gelecek." diye bir "tweet" attınız. Sayın Bakan, bu "nitelikli okullar" tanımlaması sizin gerçekten bütün kariyerinizin tam ortasına oturdu. Hani bazı bakanlar belli kelimelerle anılırlar ya, siz şu anda artık nitelikli yüzde 5-10 okul tanımladınız, geride kalanları da otomatik olarak yüzde 90 niteliksiz okul olarak tanımlamış oldunuz maalesef. Siz çok çabalayan bir Bakan olarak... Gerçekten büyük bir talihsizlik olarak görüyorum bu ifadeyi ve bununla ilgili herhangi bir düzeltme de şu ana kadar yapmadınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - "Silindi." dediniz ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - "Silindi." dediniz ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam ama "tweet"i silmek yetmiyor Sayın Bakan. "Tweet"i silmek... Bakın, onun ekran görüntüsünü aldık biz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yani o tarihten kaydını da silemezsiniz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - O "tweet"in ekran görüntüsü var şu anda bizde, ben size gösterebilirim isterseniz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ömür boyu arkanızdan gelecek Sayın Bakan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - O Twitter vallahi arkanızdan gelecek Sayın Bakan, o sizi hep takip edecek. Maalesef, böyle bir talihsizlik... Yani diyorum ya siyasette talihsizlik vardır, bazen bir kelime...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Sınavla öğrenci alan okullar yani niteliği var, niteliği sınavla öğrenci alması. Dolayısıyla da ola ki böyle yorumlanır diyerek... Biz böyle düşünmedik ama bizim düşündüğümüz gibi düşünmeyenler de... Ya, birisine "Çok iyisin." dediğinde "geri kalan kötü" anlamı çıkmaz, birisi "Çok yakışıklısın." dediğinde "diğerleri çirkin" anlamı çıkmaz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ya, bence doğruyu söylediniz, itiraf ettiniz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Samimi itiraf.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - "Sınavla öğrenci alan okullar" tabirini kullandık. Öyle bir bilginiz olsun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, açıkça söyleyeyim, bakın, siz orada öyle tanımlamış oldunuz ama sonuç olarak şu oldu: Bu okullara gitmek isteyenler... Sonuç olarak, sizin bir sefer bir iddianız vardı, bu iddiayı Sayın Cumhurbaşkanı söyledi: "Ya, arkadaş, eskiden sınav mı vardı? Şimdi niye bu sınavları yapıyoruz? Çocukları yarış atı gibi koşturuyoruz?" Altına imza atarım, çok doğrudur. Ben kesinlikle bu sınavlara, çocukların tam ergenliğe girme çağlarında yarış atı gibi koşturulmasına tamamen karşıyım. Spor alanında, sosyal alanda, eğitim alanında tam kararlarını verecekleri aşamada bu stresleri yaşamalarına tamamen karşıyım ama bunu ortadan kaldırmanız için Sayın Bakan, asla yüzde 5, 7, 10 okulu "nitelikli" olarak tanımlayamazsınız. Bunu tanımladığınız anda, "Sınavı da kaldırmıyorum." dediğiniz anda her veli o nitelikli okullara doğru koşma isteği duyar. Sayın Bakan, veliler büyük bir kaygı yaşıyor Türkiye Cumhuriyeti'nde. 80 milyon insandan bahsediyoruz. Ya, yalnızca anne, baba değil ki; dayılar, halalar, dedeler, anneanneler, babaanneler torunları için, çocukları için, yeğenleri için kaygı içindeler Sayın Bakan. Son günlerde yaptığınız açıklamayla maalesef -çünkü bir anda oldu bu, Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı, eğitim döneminin başlamasına birkaç gün kala ya da o günlerde bir açıklama yaptı, bir anda "Sınav kalkıyor."- yıllardır bu düzenle ilgili, yıllardır değişmiş uygulamalardan yeni düzene tam alışacakken veliler bir anda kalktı. İnanın, büyük bir panik başladı, "Ne olacak, ne bitecek? Benim çocuğum nereye gidecek?" kaygıları başladı. 80 milyon insanda şu anda kaygı var çünkü herkesin bir yeğeni, torunu, çocuğu var Sayın Bakan ve bu kaygıları gidermek sizin boynunuzun borcuyken siz yangına benzin döktünüz Sayın Bakanım. Gittiniz, o yangının tam ortasına "nitelikli okullar" tanımlamasıyla benzini döktünüz Sayın Bakan. İnanın, herkes, bakın, gidin herkes çocuğunun nitelikli bir okulda okumasını ister ve o "yüzde 5" ,"yüzde 10" tanımlamasıyla... Siz bir de "Sınavı kaldıracağız." dediniz Sayın Bakan. Sınavı kaldırıyor musunuz? Hayır, kaldırmıyorsunuz, haşa. Hem sınav devam ediyor hem de diyorsunuz ki "Özel okullar ayrı bir sınav da yapabilir." Yapacaklar da... Ne oldu? Fırsat eşitliği var mı? Yok. "Nitelikli-niteliksiz" okul ayrımı var mı? Var. Bu çerçevede herkes o sınava doğru koşmaya devam edecektir Sayın Bakan.
Bakın, yıllardır eğitimi ticarileştiriyoruz. Az önce size örneğini de verdim. Hani, benim annemin, babamın durumu yokken de buna rağmen devlet okulundan alıp "Ya, İngilizce öğrensin bu çocuk. Zorlanalım. Başka şey olmasa da olur -hani reklamda var ya "Olmasa da olur." reklamı, Darüşşafaka okulları veriyor- çocuğumuz dil öğrensin, biraz daha iyi bir eğitim alsın." diye bunu yaptılar. İnanın, milyonlarca insan, aşından, tırnağından, ekmeğinden eksiltip "Çocuğumu nasıl daha iyi bir okulda okuturum." kaygısında ve inanın, özel okullarla ilgili bu zorluğu yaşayan yüz binlerce veli var Sayın Bakan, milyonlarca veli var, çok yüksek maliyetlerle karşı karşıyalar. Siz yıllardır eğitimin ticarileşmesini destekliyorsunuz Hükûmet olarak, bunu teşvik ediyorsunuz; oysa yapmamız gereken tam tersi. Eşitlik nasıl sağlanır Sayın Bakan? Bakın, kamu herkese, her mahalleye, özellikle dezavantajlı mahallelere eşitlikçi ve nitelikli eğitim hizmeti sunar. Sosyal adalet böyle sağlanır, Anayasa'nın gereği böyle sağlanır. Ancak siz gelip bu "nitelikli-niteliksiz" okul ayrımını yaparsanız bakın ben size ne olacağını söyleyeyim Sayın Bakanım. ABD'de bu var, Amerika Birleşik Devletleri'nde. Orada ne var biliyor musunuz? Ticarileşmiş okullar var, özel okul sistemi, parası olanlar zaten oraya gönderiyorlar, kast sistemi bu anlamda oluşmuş. Bir de nitelikli devlet okulları var orada. Onlar nerede biliyor musunuz? Zengin mahallerde gine; orta, üst sınıf mahallelerde. Herkes, durumu olan ve durumunu iyi yapmaya çalışan herkes o mahallelere taşınmaya çalışıyor -hani bu adrese dayalı sistemi getiriyorsunuz ya- geride kalan mahallelere, o dezavantajlı mahallelere -tırnak içinde söylüyorum- ne nitelikli öğretmen gitmek istiyor ne de nitelikli bir okulda okumasını isteyen veli orada oturmak istiyor ve geride kalan, kaybeden büyük bir çoğunluk var. Bu tam Amerikan sistemidir. Hani "Kazanan her şeyi alır arkadaş..." "Winners&losers" yani "kazananlar ve kaybedenler dünyası" olarak tanımlanan, adaletsiz, eşitsiz bir dünya maalesef ve bu dünyayı siz bize, Türkiye'ye şu anda ilan etmiş durumdasınız Sayın Bakan. Behemehâl bu yanlıştan dönmek durumundasınız.
Yapmamız gereken, kamusal eğitimi öne almak ve kamunun da nitelikli eğitim verebileceğini göstermek Sayın Bakan. Bakın, inanın parası olan "Bir şekilde nasılsa çocuğumu koleje gönderirim, özel okula gönderirim." diye bakıyor, bu kaygıları kısmen eksiltmiş oluyor ama büyük çoğunluğun, yüzde 90, yüzde 90 küsur çoğunluğun -özellikle dezavantajlı olan mahallelerle ilgili, hani o kaygılı olanlar- böyle bir imkânı yok ve olmayacak. Yoksul mahallelerde niteliksiz -sizin tanımınızla- okullarda kalarak o kast sisteminde "işçisin sen, işçi kal" şarkısını söyletmiş olacaksınız o ailelere Sayın Bakan. İşçi olmayı o anlamda, ters anlamda söylemiyorum; o şarkı anlamında söylüyorum, bu kast sistemi anlamında söylüyorum. Belli kastlardan, inanın, dünyada belli mahalleler çıkamazlar. Bir çocuk hangi mahallede doğmuşsa o anlamda avantaj ya da dezavantajlarla karşı karşıya kalır. Sayın Bakan, bu anlamda, eşitlikçi, demokratik, laik, bilimsel eğitim anlayışıyla ilgili behemehâl bazı vurgular yapmanız gerekiyor; yoksa, inanın, bu kaygılar 80 milyonu her anlamda sınavlara daha fazla itecektir. Sınav sistemi asla kalkmayacaktır. Herkes dershanelere, özel öğretmenlere, bilmem neye yönelmeye çalışacaktır, olmayan da o mahallelerde o kast sistemleri içinde kayıp kuşaklar olarak devam edecektir.
Sayın Bakan, bu noktada bir de demokratik eğitimden bahsettim ve çok dilli olmaktan, çok kültürlü olmaktan bahsettim ama Bakanlığınız tek dili dayatıyor maalesef. Ben, bakın, sonuç olarak azınlık okullarında okudum. İlk dilim Ermenice, sonra Türkçeyi öğrendim okullarda -biliyordum zaten kısmen- ama iki dilli eğitime geçtim, sonra evrensel dili çok daha rahat öğrendim, İngilizceyi çok daha rahat öğrendim. Niye biliyor musunuz? Çünkü çok dilli olmak, biliyorsunuz, yeni dillerle tanışmayı kolaylaştıran bir şey. Yani Kürtçesi olan bir çocuğa veya Lazcası olan bir çocuğa -Sayın Bekaroğlu iyi biliyor- yalnızca tek dil olarak dayatıldığı zaman... Mesela, Şırnak'taki örnekte oldu ya, Şırnak'ta bir öğretmen "Kürtçe konuşmayacağım." diye duvara afiş astı. Bununla ilgili haberiniz var mı Sayın Bakan? Vardır herhâlde. Yani son yıllarda, hani barış sürecinde, demokratikleşme konusunda Eğitim Bakanlığının yapabileceği pek çok şey varken bu konularda devlet tekrar eski fabrika ayarlarına dönüyor ve bir öğretmen duvara "Kürtçe konuşmayacağım." diye bir afiş asabiliyor, astırabiliyor.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın behemehâl çok dilli eğitimin nimetleriyle ilgili -yıllardır söylüyorum ama bununla ilgili bir adım göremedim- ana dil temelli çok dilli eğitimin korkulacak bir paranoya olmadığını, buna geçilebileceğini, bunu tercih eden ailelerin, velilerin böyle okullara götürebileceklerini, ana dil temelli çok dilli eğitimin bir hak olduğunu ve bunun da ülkenin barışına ve her anlamda bütün sosyal kalkınmasına katkı sunacağı konusunda bir vizyonu olması gerekir. Ben böyle bir vizyon sizden duymadım. Belki bugün bu anlamda bir vizyonunuzu duymak isterim.
Sayın Bakan, YÖK bir vesayet kurumu. Bununla ilgili üniversite yıllarında mücadele ettiğimi söyledim, belki siz de mücadele etmişsinizdir, anılarınıza bir bakarsanız. Yok ama, siz 12 Eylülden önce üniversite mezunuydunuz herhâlde?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Tam ortasında darbeye yakalandık.
GARO PAYLAN (İstanbul) - O zaman belki mücadele etmişsinizdir darbeye karşı, bu vesayetçi kurumlara karşı.
AK PARTİ de kuruluş yıllarında gerçekten böyle bir vizyon koydu yani bu vesayetçi bütün kurumlara, kurullara karşı "Bunları kaldıralım, ülkemiz demokratikleşsin." anlayışını ortaya koydu. Evet, Millî Güvenlik Kurulu belli oranda geriletildi yani siyasetin göbeğinde olmamaya başladı. Yükseköğretim Kurulunun demokratikleşmesiyle ilgili pek çok tartışma oldu ancak geldiğimiz noktada siz devleti belli bir cemaate bu anlamda emanet ettiğiniz için, verdiğiniz, teslim ettiğiniz için biz sizi uyarmamıza rağmen darbe girişimi yaşadık. Ne oldu darbe sonrası? Buradan, bu girdaptan çıkışı demokratikleşmeyle değil, tam tersine o vesayet kurullarında gördünüz, devleti eski fabrika ayarlarına göndermede gördünüz Sayın Bakan ve YÖK'e sarıldınız, Millî Güvenlik Kuruluna sarıldınız. Sayın Bakan, YÖK'ün olduğu bir ülkede ve vesayetin olduğu bir ülkede, üniversitenin özgür olmadığı bir ülkede bilimden bahsedemeyiz, özgür düşünceden bahsedemeyiz. Bunlarla ilgili de bir şeyler duymak isteriz sizden.
Sayın Bakan, bakın, barış isteyen bir öğretmen bir televizyon programına çıktı diye mahkeme tarafından cezalandırıldı, Ayşe Öğretmenden bahsediyorum. Beyaz'ın programında barış isteyen bir öğretmen mahkeme tarafından cezalandırıldı. Terörü övmekten dolayı ceza verilen bir ülkedeyiz şu anda, bir öğretmenden bahsediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GARO PAYLAN (İstanbul) - Toparlıyorum.
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Nuriye ve Semih, biliyorsunuz, biri üniversitede çalışan, biri sınıf öğretmeni. Şu anda açlık grevlerinin iki yüz otuz dördüncü günündeler Sayın Bakan. Sizin bu anlamda neler yaptığınızı duymak isteriz. Bakın, ölümün eşiğinde olan iki eğitimciden bahsediyoruz. Haklarında herhangi bir iddia yok, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edildiler, herhangi bir mahkeme kararı yok. İhraç edildiler ve "Ekmeğimizi istiyoruz, işimizi istiyoruz, öğretmenliğimizi yapmak istiyoruz." diye eyleme geçtiler ve iki yüz otuz dört gündür açlık grevindeler Sayın Bakan ve ölüm sınırındalar. Bunlarla ilgili ne yaptınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bu iki insanın, iki eğitimcinin ölümüne göz yumacak mısınız Sayın Bakan?
Barış isteyen akademisyenler "Barış istiyoruz." diye bir imza attıkları için ihraç edildiler, mahkemelerle karşı karşıyalar Sayın Bakan. Bunlarla ilgili ne yaptınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Sayın Bakan, son olarak azınlık okullarıyla ilgili bir iki cümle edeyim. Azınlık okullarının Lozan'da statüleri ortaya konuldu, imza attı Türkiye Cumhuriyeti devleti. Doksan altı yıl sonra "Lozan" demekten utanıyorum bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bir Ermeni vatandaş olarak utanıyorum ama hâlâ Türkiye Cumhuriyeti devleti azınlık okullarının bir statüsünü tanımlamadı, bir statüsü yok. Özel okullar çerçevesinde tanımlanan okullar ama bunlar özel okul değiller Sayın Bakan, bunu biliyorsunuz. Bu anlamda da bir şeyler duymak isterim. Azınlık okullarının sorunlarıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Bununla ilgili sizinle iş birliği yapmaya hazırız. Statülerinin artık tanımlanmasıyla ilgili bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var, bütün sorunlarının çözülmesiyle ilgili.
Sayın Bakan, son olarak, Millî Eğitim Bakanlığı büyük bir başarısızlık hikâyesidir, büyük bir başarısızlıktır. Gayrisafi yurt içi hasılaya göre yüzde 2,2'den -iktidarınız döneminde- 2,6'ya çıkardınız yalnızca ama OECD ülkeleri içinde yüzde 5'tir bu ama mesele yalnızca para değil Sayın Bakan, bakın, mesele yalnızca para değil, bu paranın nasıl harcandığı. Belki çok daha az bir parayla -az olmasın tabii, çok olsun ama- daha nitelikli, bütün herkese eşitlikçi bir eğitim verebiliriz.
Sayın Bakan, 2002 yılında bir öğretmen 18 çeyrek altın alabilirken maaşıyla, şu anda 12 çeyrek altın alabiliyor, farkında mısınız? Hani, "Öğretmenlerin maaşını bu kadar artırdık." diyorsunuz yani bu anlamda bunlara bakın. Öğretmenler hâlâ yoksulluk sınırının altında maaşlara razılar. Yoksulluk sınırının kaç para olduğunu biliyorsunuz. Bu anlamda, öğretmenlere gerçekten hak ettikleri yaşam standartları sağlandı mı?
Bütün bunlara bakarak Sayın Bakan, hayal ettiğimiz şey, her anlamda, çocuklarımız için, geleceğimiz için demokratik, bilimsel, laik, parasız, kamusal ve herkese eşitlik vadeden bir eğitimdir. Bu anlamda sizlerden hiçbir şey duymadık maalesef, umarım ki bizim cevaplarımızı verirken bu konuda bazı yorumlar yaparsınız.
Teşekkür ederim.