KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, soru bölümünde sorduğumuz sorulara zaman kalmıyor cevap için. Onun için ben kısa iki soru soracağım. IMF'ye Türkiye'nin verdiği borç çok konuşuluyor. Yakın zamanlarda Sayın Cumhurbaşkanı tekrar gündeme getirdi. Ne kadar borç verdik IMF'ye, ne kadarını geri aldık, alacağımız ne kadar? Bu konuda bir açıklama yaparsanız memnun olurum.

Bir başka sorum da bu vergi cennetleriyle ilgili tartışmalara açıklık gelmesi açısından, 2006 yılında çıkan Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 30'uncu maddesinde "Bakanlar Kurulu vergi cenneti ülkelerin listesini açıklayacak ve buraya transfer edilen paralarda yüzde 30 oranında vergi kesintisi yapılacak." deniliyor ancak bugüne kadar Bakanlar Kurulu herhangi bir liste açıklamadığından dolayı bu vergiler kesilemedi. Niye böyle bir şey var Sayın Bakanım? Niçin bugüne kadar bu listeyi açıklamadınız? Bir zorluk mu var? Ne kadar paranın oraya gittiğini ve yüzde 30'dan hesaplandığında ne kadar kaybımızın olduğunu düşünüyorsunuz?

Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; 2018 yılı bütçesini bugün bitiriyoruz. Çok sayıda bakanlığı konuştuk, tartıştık. Netice olarak özet bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bir defa, bütçe hakkıyla ilgili problemler devam etti. Yani Türkiye'nin bütçe görüşmeleri, özellikle kesin hesap görüşmeleri kesinlikle yapılmıyor ve vatandaşın, seçmenin bize devretmiş olduğu bütçe hakkını layıkıyla kullanmıyoruz. Ciddi bir problem var.

Sayıştayın denetimiyle ilgili de ciddi sıkıntılar var. Bu yedek ödenek artışının sınırlarının yasal sınırların ötesine her sene geçiyor olması 5018 sayılı Kanun'a rağmen ciddi bir problem olarak duruyor. Yasal olmayan biçimde ödenek üstü harcamalar, aynı problem devam ediyor. Bütçe dışı fonlar ciddi bir şekilde devam ediyor. İleride büyük bir probleme ve krize sebebiyet verecek gibi görünüyor. Özellikle İşsizlik Sigortası Fonu'nun amaç dışı kullanılması ciddi bir sıkıntı. Bunları hep dile getirdik. Bütçe dışında tutulan harcamalar keza. Özellikle bu kamu riski, kamu-özel ortaklığı, yap-işlet-devret, yap-kirala-devret yöntemiyle yapılan ihalelerle ilgili büyük yükümlülüklerin önümüzdeki dönemde Kredi Garanti Fonu'yla ve Varlık Fonu'yla beraber Türkiye'nin önünde kara bir delik olarak duracağını belirtmek isterim.

Bir şey daha söyleyip bu konuyu geçeyim, bu bütçe hakkıyla ilgili. Eğer 16 Nisan Cumhurbaşkanlığı sistemi seçimden sonra gündeme gelirse bütünüyle ortadan kalkacak. Bunu da hatırlatmak istiyorum. Şöyle ki değerli arkadaşlar: Biliyorsunuz yapılan Anayasa değişikliğinde "Cumhurbaşkanının Meclise göndereceği bütçe reddedilirse, kabul edilmezse Mecliste, Cumhurbaşkanı yeniden değerlenme oranına göre arttırır ve devam eder." diye bir düzenleme var. Bu, bütçe hakkının artık bütünüyle ortadan kalkması anlamına geliyor. O zaman söylendi ama yanaşılmadı. Bunun yerine geçici bir bütçe yapılır yeni bir bütçeye kadar, bu denilebilirdi, denmedi.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe sunumlarında bütün arkadaşlarımızın, Bakanların yapmış olduğu açıklamalarda -iktidar partisini kastediyorum "arkadaşlar" derken- "büyüme" neredeyse çok sihirli, büyülü bir kelime olarak kullanıldı; büyümeyi göstermek için kırk dereden su taşındı. Büyük bir şekilde zorlandı ve Türkiye'nin nasıl büyüdüğünü, bu büyümenin, işte, dünyadaki olumsuz şartlara rağmen olduğu, ne büyük bir başarı olarak ortaya konuldu.

Değerli arkadaşlarım, bu büyümenin... Biz de tespit ettik ve bakanlıklar bütçesi konuşulurken defalarca paylaştık sizinle. Evet, Türkiye 2002'den bugüne kadar sizin döneminizde çok büyümüş. 2002'de 238 milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hasıla 863 milyar olmuş 2016 itibarıyla. Büyük, böyle 3,5 katın üstünde bir büyüme var. Ancak bu büyümeyle ilgili bizim de itirazlarımız oldu. Onlardan birini tekrarlayacağım.

Değerli arkadaşlarım, 2002'de işsizlik oranı 10,8'miş, 2016 sonu itibarıyla 10,9 yani bu 3,5 kat büyüme işsizlik konusunda herhangi bir iyileşme yapmamış. Yine bu büyümede -ki bu büyümeyle ilgili de ciddi problemler var- yani 2013'ten itibaren ciddi bir düşme, duraklama söz konusu. İşte, "orta gelir tuzağı" filan bazı şeyler söylüyorsunuz, şimdi de "dışarıdan yapılan saldırılar, düşmanlar" falan diyorsunuz ama ciddi bir problem var. Hadi devam ediyor diyelim bu büyüme, bu büyümeye paralel olarak hiçbir şekilde işsizlikte düzelme olmadığı gibi işsizlik rakamını açabiliriz. Genç işsizlik çok ciddi, kadında işsizlik çok ciddi. Daha vahim bir rakam var, işte ve okulda olmayan, eğitimde olmayan gençlerin oranı yüzde 24'lerde. Ciddi problemler var, yani çok süslü gösterdiğiniz bu büyüme rakamlarının altında neler var, hangi bedeller ödendi dediğimiz zaman karşımıza ciddi sıkıntılı rakamlar çıkıyor. Yoksullukla ilgili, servetin dağılımıyla ilgili, gelirin dağılımıyla ilgili; yoksulların, toplumda işte geliri düşük olan, altta kalan kesimlerin lehine hiçbir yansıma olmamış. Yani bu büyüme, ekonomideki bu düzelme geniş toplum kesimlerine yansımamış, yani böyle bir politika uyguluyorsunuz. Hani yansımış diyorsanız, çıkarsınız, bir de on beş dakika büyüme anlatmazsınız, dönersiniz şöyle rakamlar verirsiniz, işte, servet dağılımında böyle iyileşme oldu, gelir dağılımında işte en öndeki 1/20'lik kesimin düşmüş, diğer kesimlerinki böyle büyümüş diye bir şey söylersiniz; bu konuyla ilgili de söyleyeceğiniz bir şey olduğunu sanmıyorum.

Zaten dünyadaki diğer endekslere baktığımız zaman Türkiye'nin çok gerilerde olduğunu da görürüz. Çocuk yoksulluğuyla ilgili ciddi problemler, bu rakamlara girmeyeyim.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakan büyük bir laf etti, bana da bir top attı, pas attı: "Niçin kapitalistlerin kuyruğuna takılıyorsunuz?"

Sayın Bakan, niçin kapitalistlerin kuyruğuna takılıyorsun?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Size demedim ya, nereden çıkarıyorsunuz? Her şeyi kendi üstünüze alınıyorsunuz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bana söyledi onu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ben size soruyorum Sayın Bakan: Niçin kapitalistlerin kuyruğuna takılıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bu büyüme neredeyse bir din...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ya, Sayın Başkan, Sayın Bekaroğlu'na lütfen... Kendisine söylemediğim her şeyi kendi üzerine alıyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, bana demedin, ortama dedin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Çam'a söyledim.

MUSA ÇAM (İzmir) - Siz de çok alıngansınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çam'a söyledin. Ben de şimdi size soruyorum: Niçin kapitalistlerin kuyruğuna takılıyorsunuz?

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Her şeyi üzerine çekiyor mıknatıs gibi.

BAŞKAN - Son güne kadar da zor sabretmişsiniz ha!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, üç dakika gitti Sayın Bakanım, ekliyorsun.

Bu büyüme bir dogma hâline gelmiş, tartışılmayan, dinsel bir dogma hâline gelmiş. Bu, Sayın Bakanımızın kuyruğuna takıldığı kapitalizmin bize yutturduğu -nasıl diyeyim- şekerle kaplanmış, acı bir ilaç. Yani büyüme olacak, büyüme, ilerleme olacak, kalkınma olacak, zenginleşme olacak, refah olacak. İşsizliğin ortağı, işsizliğin panzehri büyümedir ve kesinlikle ve kesinlikle burada hiçbir şekilde şüphe edilemez, şüphe edenler delidir ya da dinden çıkmıştır -büyüme dininden söz ediyorum- gibi bir ifade mevcut. Biraz evvel Türkiye'deki rakamları da verdim, dünyada da aynı rakamlar var. Hiçbir zaman büyüme işsizliğin ve yoksulluk sorununun nasıl... O ayrı bir tartışma, aşmıyor. Bunu bir şekilde gösterelim. Yani büyüyerek dünyanın cennet olacağı tamamen bir yutturmadır, yalandır değerli arkadaşlarım. Bunu bir görmemiz gerekiyor. Yani bunu Türkiye'deki büyümeye verdim, dünyadaki büyümeye bakın, 1950 ve 2000 yılları arasında yarım yüzyılda dünya ekonomisi tam 7 kat büyümüş. Bu zaman zarfında dünya ölçeğinde gelir servet eşitsizliği de büyümeye devam etmiş. 1960 yılında dünyanın en zengin beşte 1'inin geliri en yoksul beşte 1'inin 30 katıymış. Bu, 1991'de 60 katına çıkmış, yedi yıl sonra 1998'de 70 katına çıkmış.

Değerli arkadaşlarım, yani büyüme olacak ve bu büyüme toplumda refah olacak... Ha, şöyle bir şey söylüyorlar: Büyürse -ne diyorlar ona- damlama etkisi olur, aşağıdakiler de alır. Hani meşhur şey var ya, komşuda pişer, bize de... Hiçbir şey düşmüyor. Fakire fukaraya, geniş halk kitlelerine hiçbir şey düşmüyor. Ayrıca bu büyüme dediğimiz şeyin -ki bu bütçede bakanların sunumunda, özellikle yatırımcı bakanların sunumunda asla yer verilmedi- başka ciddi büyük bedelleri var. Bu büyüme sadece fakirlik, yoksulluk filan üretmiyor. Aynı zamanda çevreyle ilgili, dünyamızın geleceğiyle ilgili de çok ciddi bedeller var, bu bedelleri de yavaş yavaş ödemeye başladık.

Değerli arkadaşlarım, sermaye kapitalizm dediğimiz şey yatırımları kâra yapar yani "kapitalizm" dediğimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, bir dakika, açayım da kayıtlara girsin.

Toparlayalım, buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Toparlıyorum.

"Kapitalizm" dediğimiz sistem insanların ihtiyaçlarına yönelik bir büyüme, yatırım yapmaz, üretim o şekilde değildir, kâr için üretim yapar. Bakın, çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Bunun için de bir kara kara düşünün. Siz ki geçmişin İslamcıları, şimdi ne diyorsunuz kendinize bilmiyorum, bakın, inşaatla ilgili büyüme kalemlerine, sektörlere bakın, Sayın Bakan açıklasın, en büyük şey inşaat sektöründedir. Peki, İstanbul'a gidin. Sayın Cumhurbaşkanı "İstanbul'a ihanet ettik." dedi. İstanbul'da neydi ihtiyaç değerli arkadaşlarım -ki bunun için yasa da çıkardınız- neydi 2002'de en büyük ihtiyaç? 1999'da büyük bir deprem yaşamıştık ve İstanbul'un binalarının yüzde 70'i, 80'i çürüktü, deprem dönüşümü yapılacaktı. Bütün ekonomiyi oraya yatırdık, milyar milyar dolarlar... Vergi de almadık, onlara ranttan pay paylaşıldı ama depremle ilgili hiçbir dönüşüm olmadı. Nereye bunun yerine yatırım yaptık? Büyük binalara, yüksek binalara, AVM'lere filan. Şu anda diyorlar ki yüzde 40 iş merkezleri de, AVM'ler de boştur, şey yapılmıyor. Yani ihtiyaç değildi. İhtiyaç deprem dönüşümüydü, bir deprem dönüşümü yapılmadı. Şimdi yeni bir yasa çıkarabilir miyiz diye şey yapıyor.

Bitiriyorum Sayın Bakanım, bitireceğim.

Yani şunu demek istiyorum: Bu büyüme ve üretimin ne pahasına olduğuna ciddi bir şekilde bakmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, buna benzer başka şeyler var. Bir örnek daha vereyim: Şehir hastaneleri, büyüyoruz ya, gelecek sene büyüme rakamlarınızı katlayan yatırımlardan biri bu yap-işlet-devret, yap-kirala-devretle yapacağınız şehir hastaneleridir. Böyle bir ihtiyaç yok değerli arkadaşlarım. Oturalım konuşalım. Bunun için bu hastanelere, müşteri -artık "hasta" filan da demiyorsunuz, "müşteri" diyorsunuz- göndermek için mevcut hastaneleri zaten kapatacaksınız. Böyle bir ihtiyaç yok ama böyle bir yatırım... Niye? Çünkü kapital elinde olan, sermaye elinde olan projelerle gelmiştir, bir şekilde siyasi baskılarla bize bütün bunları yaptırmaktadır.

Şimdi şöyle bir soru sorayım eski İslamcı arkadaşlarım, hani dünyayı değiştirecektik ya, hani bambaşka şeyler yapacaktık ya, hani sosyalistler itiraz etmişlerdi de kapitalizmi değiştirememişlerdi çünkü onların maneviyatı yoktu ya, biz dünyayı değiştirecektik ya, bak kendimi de kattım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Burada eski İslamcı yok, herkes Müslüman. Böyle bir şey yok, İslam satmıyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - On beş sene sonra nereye geldiniz arkadaşlar? Bu konuyla ilgili bir soru sorabilir misiniz ve bu soruyu da şu şekilde şey yapın: Gerçekten gayrisafi yurt içi hasılanın büyük, metalaşma düzeyinin, ithalatın, ihracatın, karbon gazı salınımının yüksek olduğu, gelir adaletsizliğinin yüksek olduğu, açlığın, sefaletlerin, çevre felaketlerinin bulunduğu bir ülkede mi yaşamak istersiniz, yoksa gayrisafi yurt içi hasıla bu kadar büyük olmasa bile üretim ve tüketim etkinliğinin çevreye olabildiğince az zarar verdiği, ihracatın, ithalatın biraz düşük olduğu ama ortak kullanım ve yaşam alanlarının geniş, dayanışma, yardımlaşma duygusunun derin olduğu böyle bir ülkede mi yaşamak istersiniz? Böyle bir soru soruyor musunuz ve de şöyle bir şey diyor musunuz? "Eyvah! Büyük bir hayal kırıklığıyız biz. Ettiğimiz itirazların tamamını yaşıyoruz, o itiraz ettiğimiz her şey bizi kuşattı ve büyük bir hayal kırıklığıyız." diye bir soru soruyor musunuz kendinize diyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Çok hayırlı olacağını da sanmıyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sayın Bekaroğlu, Adana'da şehir hastanesi açıldı, hiçbir hastanemiz de kapanmadı, aksine iki tane yeni açıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kapanacak, yakında kapanacak. Oradan müşteri isteyecek, müşterinin oraya gitmesi için kapatacaksınız.