KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN - Bu da değişik bir bakış açısı.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Beraber kuralım diyorum.

BAŞKAN - Hayır, fikirlere saygım var benim yani onu da söyleyeyim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Niye oylama yapıyoruz?

BAŞKAN - Sayın Kürkcü, saygım var benim bu tarz fikirlere. Bu vesayetçi anlayış güzel.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Zaten saygısız olmanız düşünülemezdi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - "Vesayetçi anlayışı" ne demek efendim, tam da demokrasi bu demek. Milletin temsilcileri buradaysa milletin dediği olacak. Milletin temsilcilerinin yerelden talepleri bütçeye yansıyacak, burada görüşlerimizi söyleyeceğiz.

ERGÜN TAŞCI (Ordu) - İdare eliyle yansıyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Arkadaşlar, yani yürütme ne getiriyorsa arkadaşlar el kaldırıp indirirsek yansımış olmuyor, kusura bakmayın.

BAŞKAN - Yürütme de milletin temsilcisi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın yanlış anlamayın. Bakın, eğer ki bazı önergeler verip beraberce birkaç kalem değiştirmiş olsaydınız bir başlangıç yapmış olurduk. Ama hiçbir kalemi değiştirmiyorsanız "Yürütme ne getirirse arkadaş, biz noter gibi elimizi kaldırırız, indiririz, mührü basarız." diyorsanız kusura bakmayın, orada güçler dengesi ve denetlemesinden bahsedilemez.

Sayın Bakan, siz gene istişarelerdesiniz ama beni de dinlemenizi rica ediyorum.

Şimdi, Maliye bütçesine gireyim. Yani tekrar siz makro politikalardan başladınız, ben de makro politikalardan başlayacağım. Makro politikalar anlamında mali disiplini yıllardır esas aldığınızı söylüyorsunuz ve ikiz açıktan ziyade bir çıpa olarak mali disiplini tuttuğunuzu hep söylediniz, her yere de bunu böyle anlattınız: "Arkadaş, biz mali disiplini tutuyoruz." Ama bunu nasıl yaptınız Sayın Bakan? Cari açığı vererek yani dışarıdan kaynağı buraya alarak, bunu tüketim ekonomisine döndürerek ve tüketim üzerinden aldığınız vergilerle, dolaylı vergilerle mali disiplini sağladınız. Bunun hikâyesi budur. Ve kamu borcu oransal olarak azaltıldı ve borç özelleştirildi. Yani kamu oransal olarak daha az borçlu ama arkadaşlar, borç 80 milyonun sırtına bindi. Şu anda 80 milyonun 60 milyonu -çocuklar dâhil- borçlu ve bu da ne demektir? İkiz açıktan ziyade tek bir açık, cari açık. Ama baktık, arkadaşlar, son iki yıldır yalnız cari açık vermiyoruz, bütçe açığımız da büyümeye başladı. Neden? Çünkü iki üç yıldır siyasi iktidar siyasi meselelere çözüm bulamadığı için Türkiye demokrasi olma hikâyesinden uzaklaştı ve Türkiye'ye artık doğrudan yatırımlar gelmiyor ve yalnızca verilen açıkları gelen finansal hareketlerle, tahvil olan yatırımlarla, cari açıkları sermaye hareketleriyle finanse etmek üzerine bir sisteme dönüldü. Arkadaşlar, bunun da elbette sonuçları var. Bakın, sizi uyardık, darbe girişiminden beri ve öncesinden beri uyarıyoruz. Siz yalnızca açıkları... Sayın Bakan, siz sohbet ederseniz benim insicamım bozuluyor gerçekten ya...

BAŞKAN - Sizin önerinizi değerlendiriyorlar.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Şöyle: Siz yalnızca makro politikalar anlamında iki yıldır siyasi olan meseleye yalnızca ekonomik bir mesele gibi baktığınız için ve palyatif tedbirlerle bunu çözmeye çalıştığınız için... Bakın Plan ve Bütçe Komisyonunda kaç torba geçirdik bilmiyorum, hep palyatif tedbirler getirdiniz, konjonktürel palyatif tedbirler. Oysa size biz hep şunu söyledik: Mesele siyasidir, siyasi çözüme ulaşması lazım. Toplumsal meselelerimize siyasi çözüm bulamazsak, Türkiye algısını düzeltemezsek, Türkiye'ye yeni bir hikâye yaratamazsak, arkadaşlar, Türkiye'ye yalnızca faiz için gelen sermaye gelir, doğrudan yatırımlar gelmez, cari açık kalitesiz olarak finanse edilir ve bu eninde sonunda kriz üretir. Bizi dinlemediniz darbeyi yaşadık. Darbeden sonra tekrar güvenlikçi politikalara döndünüz, güvenlik harcamaları alabildiğine arttı ve sonuçta Orta Vadeli Program'ı geçen yıl tekrar revize ettiniz. Dedik ki: "Bu Orta Vadeli Program bir ay içinde çöker." Ocak ayında Orta Vadeli Program çöktü, tekrar çözümü palyatif tedbirlerde buldunuz. Evet, piyasada ciddi bir sıkışmışlık vardı; buna çözüm bulmak için Kredi Garanti Fonu'na ve diğer, vergi ertelemelerine yöneldiniz, bir kortizon tedavisine yöneldiniz Sayın Bakan ama sonuçta, bakın, bugün geldiğimiz noktada kortizon yine bitti ve kortizonun bittiğini tüketici güven endekslerinde görüyoruz Sayın Bakan, faiz rakamlarında görüyoruz, enflasyon rakamlarında görüyoruz, kamu açığında görüyoruz ve topyekûn Hazinenin borçlanmalarında görüyoruz. Ve biz sarmala girmiş durumdayız maalesef, bu da bütçe açığı yaratıyor bir yerden. Hazine, sonuç olarak, daha fazla faiz ödemenizi talep ediyor, diğer konularda "Kamu açığı vereyim mi, vermeyeyim mi? Keynesyen politika mı uygulayım, maliyeyi mi sıkayım?" diye siz de bocalıyorsunuz. Eğer muslukları açsanız daha da fazla güven azalacak, bütçe açıkları artacak, faiz sarmalına daha fazla gireceğiz; sıksanız, piyasa gerilecek. Demek ki yalnızca teknik boyutlarıyla bu meseleleri çözemiyoruz; mesele siyasi ve siyasi bir çözüme ihtiyacı var Sayın Bakan. Bu anlamda, bir stagflasyon riskiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum; bu güven bunalımından dolayı faiz sarmalına, enflasyon sarmalına girmek üzere olduğumuzu düşünüyorum; işsizliğin alabildiğine artabileceği bir döneme girmek üzere olduğumuzu düşünüyüm. Bu anlamda, hepimizin aklımızı başımıza devşirmemiz gerektiği, bütün yaptığımız siyasi hataların sonucunu özellikle milyonlarca yoksulun çekeceği konusunda sizi uyarıyorum. İvedilikle, teknik boyutunu bir kenara bırakıp, siyasi çözümlere birlikte ulaşmamız gerekir.

Sayın Bakan, diğer konuya geleyim. Ben bu bütçeye "Vicdansız ve adaletsiz bir bütçe." dedim, sebebi şuydu: Uzun süre sonra tamamen güvenlikçi bir anlayışla hazırlanmış bir bütçeydi. Sosyal politikalarla ilgilenen bakanlıklara alabildiğine az kaynak ayırdınız; güvenlikçi bakanlıklara alabildiğine fazla, yüzde 40, 50, 60 artışlar öngördünüz. Bu noktada, Sayın Bakan, bu, evet, vicdansız ve adaletsiz bir bütçe. Vergi toplarken de adaletsiz davranmaya devam ediyorsunuz maalesef.

Bakın, demokrasilerde Maliye idaresinden insanlar çekinirler ama Türkiye'de Maliye idaresinden kimse çekinmiyor Sayın Bakan, inanın hiç kimse korkmuyor Maliye idaresinden. Siz korku veremiyorsunuz çünkü hiç kimsenin üzerine gidemiyorsunuz. Ekonomi de iyi değil. Yalnızca kimden vergi alıyorsunuz? Bakın, sizin vergi idareleriniz nerede biliyor musunuz? 3 telekomünikasyon şirketine Maliye idaresini kurmuşsunuz, oradan size vergi akıyor: Turkcell, Vodafone ve TELEKOM'dan. Benzin istasyonlarına vergi idaresi kurmuşsunuz; 80 milyonun en fakiri de, 80 milyonun en zengini de o benzin istasyonuna gidiyor, "Doldur arkadaş." diyor, "Kaç para?", "200 lira." 150 lirası vergi; trink, Maliye Bakanlığına akıyor. Diğer vergi idaresi nerede? TEKEL bayilerinde. "Bir paket sigara ver arkadaş." diyor, 10 lira; 8 lirası Maliyeye akıyor; en zengini de, en yoksulu da aynı vergiyi ödüyor. Diğer vergi idaresi nerede? Beyaz eşya bayileri arkadaşlar. Buzdolabı alıyorsunuz, 2 bin lira; bin lirası, 800 lirası, 600 lirası -neyse- Maliyeye doğrudan vergi olarak akıyor.

Arkadaşlar, bütün bu dolaylı vergiler toplam vergi gelirlerimizin yaklaşık yüzde 70'ini oluşturuyor; doğrudan vergilerse yüzde 30'unu oluşturuyor. Ancak, Sayın Bakan, bakın, dolaylı vergilere bu kadar yüklenmişseniz sosyal adaletten asla bahsedemeyiz. Ve doğrudan vergilerin de büyük çoğunluğunu bordroluların ödediğini hepimiz biliyoruz. Peki, Maliye ne yapıyor arkadaşlar ya, ne yapıyor bizim Maliyemiz? Yalnızca benzin istasyonlarından, TEKEL bayilerinden, beyaz eşya bayilerinden hazır vergileri, tüketim vergilerini topluyor; hazır bordrolulardan, milyonlarca bordroludan hazır vergileri topluyor; geriye kalıyor çok küçük bir vergi. Doğrudan gelir, yani hedeflediğimiz, yüksek gelirliden alınması gereken çok küçük bir vergiye de "Ya, verirsen ver, vermezsen de biz yapılandırırız arkadaş nasıl olsa, uzlaşırız. 5 milyarlık vergiyi 1 milyara düşürürüz. Sen gel, bakarız çaresine arkadaş. Araya da bir siyasi sokarız, hallederiz." noktasında bir bakışa sahip bir Maliye idaremiz var maalesef. Hayır, Sayın Bakan, ekonomik sıkıntıdan dolayı... Gerçekten birtakım yapılandırmalar yapıyoruz ama bakın, yapılandırmaları yukarıdan aşağı yağdırırken siz tepeye yağdırıyorsunuz, aşağı damlayanlarla 80 milyon idare etmeye çalışıyor. Siz hep yapılandırmayı şöyle yapıyorsunuz: "Ya, ben serveti iyi hissettireyim ki servet de 80 milyonu iyi hissettirsin." diye bakıyorsunuz, hep yukarıdan aşağı. Ya, bakın, diyoruz ki: "On beş yıllık politikanızda Türkiye Cumhuriyeti'nin yoksulları borçlandılar; yüzde 1 de servet sahibi oldu, yani yüzde 1'in servetten aldığı pay yüzde 60'a ulaştı bütün bu Maliye politikalarının sonucu Sayın Bakan. Çünkü tüketimden vergi aldığınız sürece en gariban, diyelim ki, bir buzdolabı aldığında aylık gelirinin yüzde 100'üne tekabül ediyor, diğerinin gelirinin binde 1'ine tekabül ediyor; nasıl bir vergi adaletinden bahsedeceğiz? Doğrudan servetten ve gelirden vergi almadığınız sürece, o oranı yüzde 50-50'ye ve servet orantılı olarak almadığınız sürece, gelir orantılı olarak almadığınız sürece bu adaletsizlik sürüyor ve sürmeye devam edecek. "Gelin, yapısal bir reformla buradan çıkalım." dedik ve toplumu da iyi hissettirecek olan budur. Bakın, insanlar borçlu olduğu sürece gelecek kaygısı duyarlar. Bir anda ekonomi bir sallanır, dolar bir yükselir, "Ya, arkadaş, bir dakika, ben harcamayayım." korkusuna girer. Niye? Adam zaten borçlu, yarına güvenmiyor. Ama bir geliri olduğunu hissetse, borçsuz olduğunu hissetse, birazcık da serveti olduğunu hissetse daha güvenli harcar. Yani, geniş kesimlerin böyle hissetmesi lazım; siz yüzde 1'i böyle hissettirerek ekonominin çarklarını döndüremezsiniz, yüzde 100'ü böyle hissettirmemiz gerekiyor. Bu da sosyal adaletten geçiyor, bu da vergi politikalarından geçiyor, sizin politikalarınızdan geçiyor. Size hep dedik ki: "Ya, gelin, gelir vergisi reformunu yapalım; gelir vergisini gelire ve servete orantılı olarak dağıtalım."

Bakın, bir de üretim ekonomisi yapamadık Sayın Bakan, yıllardır ülkemizde üretim ekonomisi yapamadık. Ne yaptınız? Rant ekonomisi yaptınız. Dedik ki, bakın: "Rant ekonomisi..." Niye yapıyor çünkü? Ya, üretimde kazandığını -vergisini de doğru düzgün vermiyor- ne yapıyor? "Ya, benim burada zaten vergisini vermediğim bir kaynak var. 1 milyon lira kazanmışım. Ne yapacağım bu parayı?" "Gel arkadaş, İstanbul üçüncü köprü arazisinde bir arsa var, buradan bir arsa al. 1 milyona al, seneye 2 milyon." Bu çarka soktunuz ekonomiyi, maalesef. Ve rantı vergilendirmediniz, hatta rantı teşvik ettiniz Sayın Bakan. Dört yıl önce mi ne, Mehmet Şimşek demişti: "Rant vergisini getireceğiz." Sayın Cumhurbaşkanı: "Dur bir dakika; ben il başkanı, ilçe başkanı bile bulamam." dedi ve rant vergisini getirmediniz; o yüzden de üretimden kaynaklar çıkıyor, ranta doğru yöneliyor. Bunu durduracak nedir? Vergi politikalarıdır Sayın Bakan, vergi politikası. Bunu da nasıl yaparsınız? Bütün servet unsurlarını bir sefer kayıt altına almanız lazım. Servet unsurları nedir? Arsa, arazi, ev, dükkân, işte, fabrika, şu, bu. Bütün servet unsurlarının değerleriyle beraber kayıt altına alınması lazım.

TÜİK'e sordum: "Var mı arkadaş servet unsurları sizin kayıtlarınızda?" "Yok." dedi. "Niye?" Çünkü geçenlerde torbada bir yasa geçirdik arkadaşlar, hatırlıyor musunuz? Ne yaptık? Biz iyi niyetli olarak yaptık, Ayşe Teyze'nin evini korumaya aldığımızı düşündük. Ayşe Teyze'nin evi 100 bin liradan 1 milyon liraya çıkmışsa "Aman Ayşe Teyze 1 milyondan vergisini vermesin, 150 bine artırsın." diye koruduk diye düşünüyoruz. Kimi koruduk biz biliyor musunuz arkadaşlar? Bin tapusu olan arkadaşları koruduk. Gidiyor, bilmem nerede, İstanbul'da arazilerini alıyor, üzerine rantları yükseltiyor, bin tapusu oluyor. Hâlbuki o araziyi almış 10 liraya, olmuş bin lira; siz diyorsunuz ki: "15 liraya yükseltebilirsiniz, bin lira gösteremezsin." Adam da keyifleniyor. Hem yerel yönetim vergiden oluyor hem Maliye değer artış vergisinden oluyor hem satımda alım satım vergisinden oluyor ve bunu denetleyecek bir unsur koymadık. Bakın, bir evi korumaya alabiliriz, tabii ki; tek bir evi olan arkadaşı korumaya alalım tabii ki. Batı'da bu var: "Tek bir evi enflasyondan fazla artıramazsın." diyor. Ama bin tapusu olan arkadaşı da korumayalım, o rant vergisini alalım ki ranta yönelen kaynaklar dursun, üretime doğru yönelsin, hepimizin menfaatine olsun.

BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlayalım lütfen. Malumunuz, bugün bütçe ve kesin hesap maddeleri de var.

Buyurunuz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam efendim.

Sayın Bakan, şimdi, torbada çok önemli bir madde geçirdik, biliyorsunuz, risk analiz sistemini kuracağınızı söylediniz, çok önemli, gerçekten. Ama bakın, ben sizi şu konuda da uyarıyorum: Yıllardır, elli yıldır olabilir bu, Türkiye'de vergi doğru düzgün toplanmadığı için sermayeden sermaye belli gelirler elde etti ya bunu ranta yöneltti ya da belli insanlar, bakın, bunun sayısı 100 bini geçmez, belki de 10 bindir Sayın Bakan daha iyi bilecektir, belli insanlar ranta yönelttiler parayı, üretimden çektiler ya da yurt dışına götürdüler.

Bu paraların, Sayın Bakan, 400 milyar dolar olduğu söyleniyor bakın, 400 milyar dolar, belki de 500 milyar dolardır, bunu bilmiyoruz. Nereye götürdüler bunlar? Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yurt dışında yatırım yapabilirler, bir fabrika alır, üretim yapar, şubesini geliştirir, bu ayrı. Sıcak paradan bahsediyorum. Bunlar nereye gidiyorlar biliyor musunuz? Vergi cennetlerine gidiyorlar. Hem burada bakın, o 500 milyar doların belki 100 milyar doları vergilenmemiştir hem de alıyor götürüyor parasını vergi cennetlerine koyuyor. Vergi cennetleri ne demektir? Hem bulunduğu ülkeye vergi vermez hem de parayı götürdüğü ülkeye, vatandaşı olduğu ülkeye vergi vermez arkadaşlar. Bakın, o 500 milyar dolar, 400 milyar doları eğer ki biz vergilendirmiş olabilseydik ve Sayın Bakan, eğer ki yıllar önce çıkardığı yasaya uyup vergi cennetlerindeki paranın peşine düşmüş olsaydı bugün bir paket sigara alan arkadaşın, 80 milyonun peşine bu kadar düşmezdi, bir depo benzin alana bu kadar yüklenmezdi, mazot 5 lira oldu Sayın Bakan, milyonlarca insan ödüyor. Gidin bakın, risk analiz merkezi sisteminin ofislerini nereye kurun biliyor musunuz? Malta'ya bir ofis kurun, hemen dil bilen arkadaşlarımızı, bürokratları oraya götürün. Panama'ya bir ofis kurun Sayın Bakan, hemen Panama'ya bir ofis kurun, inanın, gelecek yıl bütçe açık maçık vermez. Bütün bu "yüzde 2" mi diyorsunuz, "yüzde 3" mü diyorsunuz, tamamını kapatırsınız anında. Çünkü bakın, milyonlarca insanın üzerinden kazanılmış ve vergiden kaçırılmış kaynaklardan bahsediyoruz ve maalesef diyorum bakın, hani imam öyle yaparsa cemaat ne yapar durumu var ya, Sayın Başbakanın akrabalarının da listede olduğunu gördük. Panama listelerinde pek çok AKP'li, sadece AKP'li değil, her partiden olabilir, büyük sermaye gruplarının isimlerini gördük. Sayın Bakan, böyle bir cesaretiniz var mı sizin? Bunların peşine gidecek cesaretiniz var mı?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hiçbir beyanda bulunmadınız, size soru önergesi de verdim Panama belgelerinden sonra...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Gelmedi daha.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, geçen yıl verdim size, cevap vermediniz. Hayır, soru önergem belli. Panama'dan hemen sonra size sordum "Panama belgelerinin üzerine gidecek misiniz?" Cevap vermediniz, burada da beyanatta bulunmadınız.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Teröre ve terörün finansmanına sonuna kadar...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, Panama belgelerinden bahsettim Sayın Bakan, Panama belgelerinden bahsettim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Terörün her türlüsüne karşıyız.

GARO PAYLAN (İstanbul) - "Panama belgelerine" dedim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Panama'da da terör var, Kandil'de de terör var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, vergi kaçıranlardan bahsediyorum, vergi kaçıranlardan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Fark etmez, aynı şey yani.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz Panama'da ofis açacak mısınız? Malta'da ofis açacak mısınız? O birkaç yüz milyar doların peşine düşecek misiniz? Gariban vatandaşın bu kadar artık gırtlağını sıkmayın, yeter. Halktan, 80 milyondan vergileri eksiltin, zenginden, o para kaçıranlardan, vergi kaçıranlardan vergiyi almaya bakacak mısınız Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hep yapıyoruz, merak etmeyin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yapmıyorsunuz, yapmıyorsunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Oku kitabı bak, 200 sayfa verdik.

BAŞKAN - Sayın Paylan, son cümlenizi rica ediyorum yirmi dakikanız doldu fazla fazla.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum.

Sayın Bakan, bakın, yalnızca o vergilerin peşine düşseniz... Bakın, taşeronu çözemediniz hâlâ, yılbaşına kadar söz verdiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Çözeriz, çözeriz, merak etmeyin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, yalnızca 10-15 milyar lira -dolar demiyorum bakın- taşeronu çözer, bunu biliyorsunuz, 750-800 bin insanın sorunu... Siz bin kişinin peşine düşeceksiniz 800 bin taşeronun sorununu çözeceksiniz, niye yapmıyorsunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Biz 80 milyonun sorununu çözüyoruz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hani ne oldu taşeron?

BAŞKAN - Sayın Paylan, böyle bir usul yok. Soruları soru kısmında sorun bunları.

Teşekkür ediyorum ben.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum efendim.

Sonuç olarak Sayın Bakan, bakın, 80 milyonun vergilerini toplayıp S-400 füzeleri almak, 80 milyonun peşine düşüp bin kişinin peşine düşmemek adaletsizlik ve vicdansızlıktır.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Herkesin peşindeyiz, herkesin. Vicdanımız da var, adaletimiz de var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bunun peşine düşeceğiz diye Panama'nın, Malta'nın peşine düşeceğiz diye söyleyin, ben de sizinle beraber yürürüm Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, yolunuz açık olsun.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Her türlü terörün finansmanıyla ilgili...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, vergi, vergi Sayın Bakan, vergi kaçıran.

BAŞKAN - Sayın Kalaycı, buyurun lütfen.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Vergi kaçıranlara da "terörist" diyor Sayın Bakanımız, değil mi Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Demiyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Diyemezsiniz ki