KOMİSYON KONUŞMASI

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, hayırlı olsun hem size hem Müsteşarımıza hem Müsteşar yardımcılarımıza ve geçtiğimiz hafta atanan genel müdürlerimize. Hepinizi tebrik ediyorum ve zor bir süreçte zor bir göreve talip oldunuz, Rabb'im kolaylıklar versin.

Bence bu adalet işlerini konuşurken çok temelden almamız gerekir. Şu an kaç tane var bilmiyorum ama geçmişte adalet liseleri vardı. Şimdi, tabii, bunların tekrar ihyası mümkün mü, değil mi bilmiyorum ama şahit olduğumuz süreci, işte, on yılı aşkın da avukatlık yapmış bir kardeşiniz olarak paylaşmak isterim. Şimdi, 1996 yılında biz sınava girdiğimizde yanılmıyorsam 9 tane hukuk fakültesi vardı Türkiye'de, şu an 110'un üzerinde galiba. Şimdi, tabii, yeni tedbirler almaya çalışıyoruz YÖK'le birlikte; yüzde, sıralama ama onu biraz daha aşağıya doğru çekmemiz lazım çünkü hukuk eşittir devlet. Yani hukukçu toplumun -ekonomik olarak söyleyelim- en alttaki birimiyle de meşguldür, en üst sınıfıyla da meşguldür, bürokrasiyle de meşguldür ve o yüzden de çok fazla hukukçu milletvekilimiz olur ve kanun yapmaya, mevzuat yapmaya ve tabandan aldıklarını tavana taşımaya çalışırlar.

Ben bu noktada bu hukuk eğitimine bir katkı olarak da şunu söylemek istiyorum: Çok fazla yurt dışına gidiyoruz ve uluslararası hukukçularla da muhatap oluyoruz, yabancı dil eksiğimiz var Saygıdeğer Bakanım yani toplamda Adalet Bakanlığı olarak bakacak olursak ciddi bir yabancı dil eksiğimiz var, sadece İngilizce noktasında değil. Belki bu noktada da hazırlık sınıfları bazı özel hukuk fakültelerinde olmakla birlikte yeterli mi, ben emin değilim. Bunu eğer liseden itibaren alacaksak bu şekilde, fen lisesinden itibaren hukuk fakültesini seçecekleri alacaksak ayrı şekilde, temelden bu yabancı dil meselesine bir neşter atmanızın çok büyük hizmet olacağını, önümüzdeki yıllar için de büyük bir miras olacağını düşünüyorum.

Tabii, hep konuşuldu, yargı tuz, hepimiz de muhafaza etmekle sorumluyuz. Neticede yargı da yürütme de yasama da onun faillerinin yaptıklarıyla imtihan oluyor yani uygulayıcılarının doğru veya yanlış uygulamalarıyla bir şekilde sigaya çekiliyor toplum nezdinde, vicdan nezdinde. Tabii, 28 Şubat dönemini de hatırlıyoruz, toplanan hukukçulara verilen brifingleri, o günlere inşallah Türkiye asla tekrar dönmeyecek.

Bu noktada birkaç hususu dikkatinize sunup temel meselesini temelde bırakmaya çalışacağım. Avukatlık Kanunu meselemiz var biliyorsunuz. Yıllara sâri bir şekilde Mecliste sizin de meslektaşımız olarak, en fazla meslek sahibi birim olarak bir türlü başaramadığımız ama başaracağımıza dair inancımızı hâlâ koruduğumuz elbette başka sorunlar var, biliyorum, belki siz onları dillendirmeyeceksiniz ama bir siyasi partiye atlamak için kullanılan bazı yerler var, bunların getirdiği farklı sıkıntılar var. Aslında onlar da o toplantılarda gündeme geliyor, konuşuluyor, biliyoruz ama bir türlü o el ele vermeyi başaramadık ama ben ümit ediyorum ve eminim siz bunu başaracaksınız. Bu noktada meslektaşlarımız gerçekten son derece sitemkâr baroya ve bize de talepkâr.

Yine, Saygıdeğer Bakanım, şu teşekkürümüzü iletelim, bu da hâkim kardeşlerimizden, savcı kardeşlerimizden çok geliyor: Bu HSYK meselesinde seçimlerin kalkması çok olağanüstü bir hizmet oldu, gerçekten herkes rahatladı, bunu ben iletmek istiyorum.

Yine, son günlerde de gündeme geliyor, geçmişte de oldu, bu dijital delillerle ilgili şikâyetler var çünkü bir noktadan sonra olmadığını ispat gibi zaruri, zorunlu, sıkıntılı hâllere düşülebiliyor. Bu noktayı bir aydınlatmak lazım yani bu dijital delil meselesinde sanırım teknik desteğin biraz daha artması gerekiyor.

Bir de şu sanırım dünyada konuşulmaya başlanıyor, eminim sizler de takip ediyorsunuz: Malum artık "e-dünya" oluştu yani elektronik dünya oluştu. Elektronik yargılamalarla ilgili bir çalışmamız var mı bilmiyorum ama mutlaka duruşmada olmayı gerektirmeyen yüzlerce kalem var, belki yüzlerce ihtilaf var. Bununla ilgili bir çalışmamız var mı? Bunu aynı zamanda soru kısmıyla ilgili olarak da paylaşmış olayım.

Bir de sizin de avukatken eminim hep çok istediğiniz, bizim de hâlâ istemeye devam ettiğimiz bir hayalimiz var, savcıların kürsüden inmesi meselesi. Savcı eşittir taraf, iddianın tarafı yani bir şeyi iddia ediyor, aynen avukatın bir şeyi savunduğu gibi. Bunu sadece ceza hukuku noktasında belki paylaşıyoruz ama geçmişte o fısıldaşarak verilen karar fotoğrafından artık Türkiye'nin ebediyen kurtulması gerektiğini düşünüyorum, herhâlde bu tarihî görev de size nasip olacak Saygıdeğer Bakanım.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Ver gazı, ver gazı.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Bir şeyler lazım ama. Tabii, bu Antep baklavasının faydaları var Saygıdeğer Bakanım, o da bize bir gaz vermiş olabilir.

Bence daha temel ve büyük soruları da sormak lazım. Çok fazla bu sıkıştığımız sınırlarda oynamak zorunda değiliz diye düşünüyorum. Kıta Avrupası hukukunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum yani dünyada bunlar değerlendiriliyor. Kamu davası meselesinin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum yani eğer taraflar anlaştıysa devletin ille de her noktaya girmesi gerekmez diye düşünüyorum. Çünkü şununla bir çelişki oluyor: Öbür taraftan bir af kanunu çıkıyor, şahsın affetmediğini devlet affedebiliyor, "Birinci mağdur benim." diyor yani aslında çok fazla çelişki birbirinin içinde yaşanıyor. Bence bu büyük soruları da sormamız lazım.

İcra iflas hukukumuza dair yaşadığımız sıkıntılar var, bu ekonomik güvenlik meselesini çözmemiz lazım. İşte, geçmişteki Çek Yasası mesela, hani somut bir örnek olarak söyleyeyim, bununla ilgili ciddi teşekkür alıyoruz ama onun da ötesinde yani adam hakikaten trilyonları çeviriyor, üzerine kayıtlı bir şey yok, bir şey yapamıyorsunuz, farklı bir şirket altında vesaire. Belki bunlarla ilgili, dolanlı iflasla ilgili, konkordatoyla ilgili yeni çalışmalar var, kısmen de yapıldı ama bu ekonomik güvenlik meselesini hakikaten çözmemiz lazım kıymetli Bakanım.

Bir de şunu aktarayım, çok da şahit oldum: Nafaka sistemi... Nafaka sistemine ilişkin -Aile Bakanlığını da kısmen ilgilendiren bir mesele- şunlar fotoğraf kareleridir hafızamdan canlanan: Hanımefendi fiilen eşiyle, kocasıyla son derece lüks bir ciple adliyenin önüne geliyor, içeriye giriyor, nafakasını çekiyor ve devam edip gidiyor. Bir şekilde aile bütünlüğü bozulmuş, bozulmasa iyiydi ama bozulmuş ve bu adam ya da bu kadın olsun, cinsiyet değil derdimiz, hayatının sonuna kadar o nafakayı ödemek zorunda. Burada tercihli bir usul getirilebilir mi yani bir kerelik bir ödeme olabilir mi mesela? Yani ebediyen biz bu kadına artık bir şekilde aile bütünlüğünün bozulduğu, birbirinden nefret eder...

BAŞKAN - Ya da erkeğe...

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Evet, devamında erkek gelecekti, zaten Garo Bey muhtemelen oradan cinsiyet meselesine girecektir.

BAŞKAN - Ben dayanamadım.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Yani zaruri olarak birbirindeki nefreti inanın artırıcı sebepten başka hiçbir şey olmuyor diye düşünüyorum. Tercihli bir usul olabilir yani kimi defaatle ödemeyi, kimi tek seferde ödemeyi bence tercih edebilir ve bunun husumetin artması noktasındaki sorunlara da çözüm olacağını düşünüyorum.

Bir de son olarak bir şeyi paylaşayım. Bu, biraz da gündemde bu aralar, aile içi şiddet meselesi. Elbette sonuna kadar yani bu noktada taviz verilmemeli ama kantarın topuzunun da kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Tek taraflı beyan doğru mu, her zaman doğru mu oluyor, yoksa acaba bir taraf diğerini cezalandırmak için kullanabiliyor mu ya da bir sonraki adımındaki yapacağına ilişkin delil toplama girişimi mi gibi sıkıntılarımız var. Yani tek butona basınca adamı asalım tercihiyle ilgili olarak eleştirimi ve sizin de bu noktadaki katkınızı şimdiden talep ediyor, tekrar hem başarılar diliyorum, hem de inşallah bütçeniz hayırlı olsun diyorum.

BAŞKAN - Şu son cümleyi kaçırdık, bir daha bir tekrarlasanız.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Tabii, çok özlüydü, tekrar edeyim: Saygıdeğer Bakanım, kıymetli Başkanım; yani bir nevi gülümseyerek paylaşıyoruz tabii ama şimdi, İstanbul Sözleşmesi çok modern bir mevzuat olarak sunuldu, ben bunun böyle olmadığını düşünenlerdenim. Yani tek taraflı bir butonla biri butona bastığı an diğerinin hayatı kayabiliyor Türkçesi. Şimdi, bizim geldiğimiz gelenek hem Türk hem İslam hukuku, geçmişi itibarıyla bu toprakların hâkim olduğu anlayış şudur: Karı koca arasında sorun varsa bu soruna aile büyükleri girer, farklı farklı şeyler girer; bir şekilde aile bütünlüğünün devamı noktasında bir irade konur. Hâlihazırdaki mevzuatın bu iradeye rağmen olduğunu düşünüyorum. Yani bunu da paylaşmak istiyorum.

Tekrar hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.