| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Savunma Sanayii Müsteşarlığı c) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 22 .11.2017 |
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın değerli çalışanları ve kıymetli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz 2016 yılı kesin hesapları ile Sayıştay raporları ve 2018 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
"Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası ve güvenliğini sağlamak üzere, millî savunma stratejisi doğrultusunda, millî niteliğini koruyarak, hızlı, gelişen bilgi ve teknoloji çağına uyum sağlayan, güvenlik ortamında meydana gelen değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ve coğrafi sınırlara bağlı olmayan belirsizlik, risk ve tehditlerle de mücadele edebilecek nitelikleri haiz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını dinamik ve proaktif bir kurum olarak karşılamaktır." misyonu... Aslında yapacağımız değerlendirme ve eleştiri, öneri ve görüşlerimizi de göz önünde tutmamız gerektiğini tekraren hatırlatmayı önemli görüyorum. Dünyanın ve bölgemizin hangi değişimleri yaşadığını, hangi akıl almaz süreçler içine sürüklenmekte olduğunu, sürüklendiğini belki de en çok konuşmamız gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Bugün Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken de bu durum, en ince hatlarına inerek yapılacak değerlendirmelerin de önemini artırıyor olmalı.
Silahın ve silahlı gücün etki sahasının çepeçevre sardığı bir dünyaya doğru yol alıyoruz. İnsanların hareket kabiliyetini silahın belirlediği böyle bir süreçte, barıştan, özgürlükten, eşit bir dünya toplumu hedefinden de aynı derecede uzaklaşıyoruz. Daha önceki yıllarda Amerika-Rusya eksenli bir dünyanın öncelikle askerî, sonra ekonomik bir paylaşımının bugün geldiğimiz yerin hazırlayıcısı olduğunu belirterek, son yıllarda ulaşılan teknik donanım ve silah güçlerinin ülkeler üzerinde ister kendilerince isterse vekâlet verdiklerince nasıl kullanılabileceğini bize göstermiş bulunmaktadır. Rusya'nın Afganistan'ı işgaliyle başlayan "Savaş çözümdür." çizgisi Irak'ın işgaliyle ete kemiğe bürünmüş, Suriye üzerinden de bu paylaşım yıkım, talan, kan, imha felsefesini de meşrulaştırmanın yolunu açmıştır. Tarihinde hürriyetini kaybetmemenin yaşamaktan daha önemli olduğunu düstur etmiş milletimiz, bu kanlı çağın kan kokan bu yapısına rağmen, dimdik ayakta durmanın önemini her daim aklında tutarak bir var olma mücadelesi gerçekleştirdiğinin bilincindedir. Dünyanın zenginlik kaynaklarının bu coğrafyada olması, jeopolitik inkâr edilemez değer taşıması buralar için iştahı kabarmış birileri için her zaman ve her zeminde hedef olmuş, olmaya da devam edecek gibi gözüküyor.
Kurt kuzuya "Dereyi bulandırıyorsun, seni yiyeceğim." diyor. Kuzu "Sen yukarıdasın, ben aşağıdayım, bu nasıl olur?" diyedursun, kurdun her zaman söyleyeceği bir sebebi vardır "Sen geçen sene bunu bulandırmıştın." der nasıl olsa. Yani bugün yaşananlar dün yapılan hazırlıkların, hedeflerin yakın ve uzak tarihî emperyalist programlarından başkası değildir. Tarihi bir daha yaşıyoruz; keşke ibret alınabilmiş olsaydı.
Savaş adımlarının gittikleri ülkeye barış götüreceği sahtekârlığı altında pazarlanmasına bile alıştırılan bir dünyanın yaşayan şahitleri olmak gibi bir şanssızlığa sahibiz ama bir şansımız, bunun yanlış olduğunu tüm dünyaya haykırmak, o ahlaksız sömürge kafasına karşı durabilmek adına tavır ve davranış ortaya koyma cesaret ve becerisini gösterebilmektir. Çağımız hamasetten öte gerçeklerle yaşamak durumunda olduğumuzu bize öğreten yanıyla öne çıkıyor ama gerçekler de işinizin bir o kadar zor olduğunu ve yapmanız gereken çok işiniz olduğunu da size öğretmeye devam ediyor.
Sayın Zekeriya Temizel'in, filozoftan rivayetle, hem kendimizi hem dışımızdakini tanıma mecburiyeti inkâr edilemez bir gerçektir. Sahte dostlukların, ittifakların ve hatta stratejik ortaklıkların bugün ters yüz edilerek ülkelere nasıl giydirilmeye çalışıldığını görmek durumundayız. Bu, belki dün de var olan, kimimizin zaman zaman dile getirdiği, kimimizin de içinden daha yüksek sesle terennüm ettiği bir hususun ayyuka çıkması ve yeni yol haritalarının belirlenmesinin adımları olacaktır. Kıbrıs millî davasında ambargo koyma haksızlık ve hadsizliğini yapan zihniyet ile NATO tatbikatında hedefe konan resimlerin veya tank motorlarıyla ilgili konulan ambargonun çıktığı kaynak aynı çarpık, sapık zihniyetin yeni versiyonundan başkası olmasa gerek. Sayın Bakanımızın sunumundan takip edebildiğimiz kadarıyla, bu anlayışın farkında olan bir yaklaşımı görmek sevindirici elbette. Çünkü bu saatten sonra sahte timsah gözyaşlarıyla gidebileceğimiz hiçbir yer olmadığını biliyoruz; biliyoruz ve bildiğimizi biliyorlar.
Önceki Savunma Bakanımız Sayın Fikir Işık Bey ile Amerikan Savunma Bakanı arasında yurt dışında yapılan ikili görüşmede ben de bulunmuştum. Sayın Bakanımız ilgili bakana çok net bir şekilde söylemiş, sınırda olanlarla ilgili hassasiyetimizi, endişelerimizi ve kırmızı çizgilerimizi askerî ve sivil heyet huzurunda dile getirmişti. "Haklısınız ve gereğini yapma hakkınız var." cevabı inandırıcı mıydı, değil miydi bilemiyorum, belki net cevabı zamanla anlama imkânımız olacaktır diye düşünüyorum. Dünya silahlanıyor ve silahlanmaya harcanan para dudak uçuklatıyor. Terör örgütleri üzerinden dünyaya ayar veren sistemin bu vekâlet veya vesayet savaşlarından daha ötelere bunu taşımayacağının hiçbir garantisi yok, ne NATO'nun ne Birleşmiş Milletler teşkilatının bu anlamda bir inandırıcılığı bulunmaktadır. Çevremizde yaşanan olaylar, sınır komşularımızın iç işlerindeki belirsizlik ve içinden geçtikleri kaos ortamı bize de her an sirayet edebilecek tehlikeleri barındırıyor. Aldığımız tedbirler, uyguladığımız strateji ve programlar bağlamında sınır ötesi askerî harekât bizim zorunlu olarak yaptığımız bir eylemden öteye yorumlanamaz.
Bu ülke için canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Onların fedayıcan eylemeleri, bugün ve yarın bizim hür ve bağımsız bir al sancak altında yaşamamız adına, aziz ve kutsal bir yolculuğun adıdır.
İşte yukarıda bahsettiğimiz bütün bu çerçeve dâhilinde ve o misyona uygun bir yapılanmayı, çalışmayı, donanımı ve teçhizi hakkıyla yapıp yapmadığını tetkik edeceğimiz ve değerlendireceğimiz bu bütçeyi, aynı zamanda bunu sağlayıp sağlayamayacağını da konuşmamızın gerektiği bir bütçe olarak değerlendirmek durumundayız. Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, öncelikle ve özellikle personel yapısında ve kalitesinde uğramış olduğu maddi ve manevi zafiyeti çok kısa sürede telafi edebilmiş olması bile, tarihî bir medeniyetin derin izlerinin yansıması olarak kabul edilebilir. Gerek askerî konumlandırma gerekse harp nizamı anlayışından ödün vermeden meseleye daha fazla bir önem veren, hani hep dediğimiz gibi, dosta güven, düşmana korku veren özelliğine yeniden kavuşmuş görüntüsü veriyor olması da ayrıca zikredilmelidir.
Dünya genelinde savunma harcamalarının artmakta olduğunu görüyoruz. Bu gelişmelerin paralelinde ülkemiz savunma sanayi harcamalarının da artış trendi sergilemesi olağan karşılanmalıdır. Bu ifade asla savaş arzulama anlamına gelmediği gibi -"Hazır ol cenge ister isen sulhu salah."- barışın yolunun belki bu hazırlıktan geçiyor olmasını hatırlatmaya yöneliktir. Hem yapısal düzenlemelerle Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Genelkurmay Başkanlığı yerine Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış, Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığının görev ve yetkileri yeniden belirlenmiş, böylece ciddi bir adım atılmış, aslında yetki ve hedefler yerli yerine oturtulmuştur. Bakanlığın görev ve yetkilerinin yeniden tanımlanmasına bağlı olarak geçirdiğimiz sürecin maliyetinin bedelinin ödenmesi yanında, bundan sonra benzer hiçbir hareket ve kalkışmaya meydan vermeyecek hem teknik hem yasal ve yapısal altyapı çalışmalarına yoğunlaşıldığını görebiliyoruz. 15 Temmuz kalıntı ve tortularından kurtulmuş, o travmayı atlatmış bir Silahlı Kuvvetlerine, dün olduğu gibi bugün de millet olarak inancımız ve güvenimiz sonuna kadar ve sonsuza kadar devam edecektir.
Bakanımızın sunumunda teknolojik gelişmeleri ve iyileştirmeleri takip etme imkânı bulduk. Burada bahsedilen her yeni iyileştirme ve geliştirme başlı başına bir önemi haizdir. Biliyoruz ki Türkiye'nin bekasını, güvenliğini ve savunmasını ilgilendiren her hususta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu ve duyacağı, zamanın gereklerini de karşılayabilecek her türlü silah, mühimmat, teknolojik ürünlerin, hedef olarak büyük ölçüde kendi millî sanayimizce karşılanması, geliştirilmesi ve üretilmesi benimsenmiştir. Bu alanda yapılan çalışmalarla, kamu ve özel sektör iş birliğine bağlı olarak son zamanlarda ciddi bir başarı elde edilmiş olduğunu mutlulukla ifade edebiliyoruz. Elbette güvenliğimiz için atılan bu adımların kıymeti inkâr edilemez ve gerekli olanın yapılması da bütün milletin gönülden arzuladığı ve beklediği bir husustur. İşte bu hedefe ulaşmanın yollarını araştırma, geliştirme ve en son teknolojik versiyonlarına ulaşma yolundaki gayretlerinden dolayı Bakanlığımızı ve Türk Silahlı Kuvvetlerini takdir ve tebrik ediyoruz.
Hiçbir ülkenin gram toprağında gözü olmayan ve sınır ilişkilerini sadece komşuluk duygularıyla tesis eden ve gören bir ülkeyiz. Bu alanda hangi tedbir ve taktiği uygularsak uygulayalım, hangi sınır tedbirlerini alırsak alalım, hangi sınır ötesi harekâtı yaparsak yapalım, hepimiz, herkes ve dünya şunu biliyor ki: Kendi toprak bütünlüğümüzden, kendi insanımızın başına bir şey gelmemesini teminden başka bir gayemiz olmadı, olmayacak, olmamalıdır. Onun için dünyanın anlaması gereken çok şey var, onun için 3-3,5 milyon insan rahatlıkla bu ülkeye sığınabiliyor. İşte insan demek bu olmalı.
Tarih her şeyi hiçbir şey atlamadan kaydetmeye devam ediyor. Elbette savaş hiçbir şekilde çözüm değildir, hiçbir zaman, hiçbir yer için arzulanmaz, arzulanmamalıdır. İşte sizin askerî gücünüz aynı zamanda bu caydırıcılığı da taşıyorsa bir kıymeti olacaktır. Bu heyecanı üstlenen, yüklenen Millî Savunma Bakanlığının NATO ülkelerinin ortak kararına istinaden 2024 yılına kadar gayrisafi yurt içi hasılasının en az yüzde 2'sini savunma harcamalarına, savunma harcamalarının da yüzde 20'sini de ana silah sistemlerinin tedarikine ayırmaları müştereken kabul edilmiş olmasından dolayı bu kriterleri yakalamaya ve uygulamaya özen göstereceğine inanıyoruz. Sayın Bakanın sunumundan da anladığımız kadarıyla 2018 yılı için bu hedefin yüzde 1,65 oranına tekabül eden bir reel değerlendirme çerçevesinde normal ve gerekli olduğunu da kabul etmek durumundayız.
Bütün bunların yanında, dünyada barışın tesisini önceleyen, gerçekleşmesi için ulusal ve uluslararası harekâtlarda da rol alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin beceri, başarı ve kabiliyetlerinin dünyaca takdir edilmesi de boşuna olmasa gerek.
Müdafaa hattını belirleyecek azim ve kararlılık, bu can bu bedende olduğu müddetçe, "Mesele vatansa gerisi teferruattır." inanç ve şuurunda bir anlayış olduktan sonra ne söyleyebiliriz?
Bu duygu ve düşüncelerle 2018 yılı bütçenizin hayırlı olmasını diliyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.