KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Merhaba değerli arkadaşlar. Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, yıllardır çok önemli bir Bakanlığın başındasınız. Geçen yıllarda yaptığınız sunumlarda da sizi bu yönüyle eleştirmiştim ama maalesef sunumunuzda çok fazla bir değişiklik olduğunu görmedim. Çünkü siz yatırım geleneğinden gelen bir Bakansınız; hani İstanbul'da, sonuç olarak, su işleriyle ilgilendiniz ve hep yatırımlardan bahsettiniz. Burada da, geldiniz, "Biz yatırımlar yaptık." diye başladınız, "Şu barajı yaptık, şu su yollarını yaptık." diye hep yatırımlardan bahsettiniz. Ormanı da -yine, geçmiş yıllarda eleştirdiğim gibi- yalnızca "odun stoku" olarak tanımladınız ve "Ağaç ektik." dediniz, bakın, "Milyonlarca ağaç ektik." diye bahsettiniz ama orman yapay bir şey değildir, orman doğal bir habitattır Sayın Bakan, bunu unutuyoruz. İstanbul'un, benim şehrim İstanbul'un büyük çoğunluğu ormandı, tamamı ormandı insanlar gelmeden önce; daha sonra hep orman alanlarını kaybede kaybede bugün yüzde 40'lara kadar geriledi ve o yüzde 40'ı da savunmak için büyük bir mücadele veriyoruz. Doğal bir habitatı "Ben ağaç ektim." diye savunamazsınız Sayın Bakan. Aynı zamanda, bakın, sunumunuzda -"orman" dediğimiz şey yalnızca "ağaç" değildir, doğal bir habitattır; içinde börtü böcek yaşar, hayvanlar yaşar, kuşlar yaşar- sizden tek bir kere "kuşlar, hayvanlar, böcekler, ağaç, doğal yaşam", bunları duymadık. Yani siz diyorsunuz ki: "Arkadaş, ağaçlar kesilebilir, orman yarılabilir, sulak alanlar boş verilebilir, Kanal İstanbul açılabilir, üçüncü köprü yapılabilir; ne var? Orada ağaçları keseriz, başka yerde de ağacı ekeriz arkadaş."a indirgiyorsunuz ormanı maalesef Sayın Bakan. Oysa doğal habitatı bir kere kaybettiniz mi... Hani, biliyorsunuz, Anadolu'da yok olmuş yüzlerce hayvan türü var; panter dahi, aslan dahi yaşamış Anadolu'da ama ormanlar yok olduğunda beri... Benim çocukluğumda İstanbul'da Yeşilköy'e kurt indi, ben gözlerimle gördüm; kar yağdı, kurdu gözlerimle gördüm, ben çocukluğumda gördüm. Şu anda İstanbul'da kurt var mıdır? Yoktur. Canlı yaşamı yoktur. Hayvan neredeyse...

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Domuzlar...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Domuzlar üçüncü köprüden sonra denize atlamaya, intihar etmeye çalıştılar. Bütün bunlar doğal yaşama karşı bir duyarlılığınız olmadığını gösteriyor Sayın Bakan.

Yani, her şeye şöyle bakanlar vardır: Orman görünce "odun" diye bakanlar, orman görünce "kereste" diye bakanlar, orman görünce "Ya, buraya ben bir villa yaparım, ne güzel de rant elde ederim." diye bakanlar var ve buna karşı da -hani, "bakanlar" dediğim zaman sizi tenzih etmeye çalışıyorum ama- Orman Bakanının bir savunma bakanı olması gerekir, ormanın hakkını, hukukunu savunan, oradaki börtü böceğin, hayvanın, ağacın savunmasını yapan bakan anlaşılır.

Yani, şunu düşünün: Bakın, siz pek çok görsel gösterdiniz, ben de bir görsel göstereyim, biraz flu ama, Sayın Bakan, burası İstanbul'un akciğeri, hani, bizim çocukluğumuzun akciğeri, Kuzey Ormanları, İstanbul'un kalmış son akciğeri. Rahmetli Özal İstanbul'un akciğerini kenarından yardı, biliyorsunuz, ucunda ikinci köprüyü, ikinci Otoban'ı saplayarak akciğerin alt kısmından ameliyat etti ve o akciğerin etrafını da, alt tarafını da korumaya almadığı için etrafına artı 10 milyon insan geldi; yani İstanbul'un nüfusu 5 milyondan 15 milyona taşındı. Çünkü o alan korumaya alınmamıştı; yani yalnızca yol yapmak değil ki, etrafını da korumaya almadı. Niye? Öyle bir rant hikâyesi yaratıldı ki, "Arkadaş, köyündeki tarlayı sat, koş İstanbul'a. Bağcılar'ın orada bir tane tarla buldum, her yıl yüzde 100 değer kazanıyor." Ne oldu? Anadolu boşaldı, kır boşaldı, İstanbul 15 milyon oldu.

Şimdi, Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu yıllarda şunu demişti: "Ya, Boğaz'a üçüncü köprü intihardır." Neyle gerekçelendiriyor bunu? "Çünkü, arkadaş, orada orman var, İstanbul'un akciğeri." diyor. Bakın, "Boğaz'a üçüncü köprü intihardır." diyen Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra bir anda üçüncü köprüyü gündeme getirdi. Tabii ki bazı bakanlıklar bazı kişilerin siyasi görüşüyle değişebilir ama buna karşı Hükûmette bir bakan vardır ki "Bir dakika arkadaş! Orası İstanbul'un akciğeri, son akciğeri ya. Proje nerede?" diyecek, "Burada." "Proje, İstanbul'un akciğerini ortadan yarıyor. Ben bunu yaptırmam!" deyip ayağa kalkması gereken bir bakan olması lazım, ormanın bakanı. Sayın Bakan, sizden tek bir demeç duymadık; bu akciğer ortadan yarılırken, maalesef, sizden tek bir demeç duymadık. Belki de siz buna da proje olarak baktınız, "Ne güzel, proje olacak, bir de burada da rant oluşacak. Ekonomi büyüyecek, havalimanı olacak." falan filan ama orada sulak alanlar vardı Sayın Bakan, ormanlar vardı. Bütün bunları, maalesef, yok saydınız.

Sayın Bakan, peki, artık üçüncü köprü oldu, etrafı oldu; bu etrafındaki alanlarla ilgiyi yine yeni hikâyeler yaratılıyor, rant hikâyeleri, bunu siz de biliyorsunuz: "Arkadaş, köyündeki toprağı sat, gel; bak, burada sana bir arazi buldum. Nasıl ki ikinci köprü etrafında yapanın yanına kâr kaldıysa bu da yapanın yanına kâr kalır. Buradan biz bir şekilde birilerine ulaşırız, imar çıkartırız." diye hikâyeler, efsaneler yaratılıyor. İstanbul'un meraları, ormanları şu anda ranta açılmış durumda. Velev ki oldu; hani, bu yapılan büyük hatayla ilgili en azından bir telafi olarak, teselli olarak üçüncü köprü ve Otoban'ın etrafındaki bütün meraları ve ormanların alanlarını korumaya alacak mısınız? Bununla ilgili hiçbir şey duymadık. Hiçbir bakan cesaret edemiyor, "Arkadaş, buralarda yapılaşma olmayacak!" diyemiyor. Ama bunu diyecek olan sizsiniz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ben defalarca söyledim, kusura bakmayın.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sizsiniz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ben söyledim, söylüyorum: Ormanlardan bir santimetrekare veremeyiz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Meralardan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Mera bana ait değil.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama onu da söylemeniz lazım, siz o Hükûmetin bir Bakanısınız Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Onu da ilgili bakan söylesin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Kimdir meralardan sorumlu ilgili bakan?

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sahipsiz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Fakıbaba.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ormanları...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz bir helikopterle, uçakla uçtunuz mu son zamanlarda İstanbul'un üzerinde? Orman alanlarındaki imar faaliyetlerini görüyor musunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Yok, kati surette, orman alanları hiçbir imar faaliyetine açık değil.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, 2/B arazileri olarak bakıyorsunuz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - 2/B arazileri ayrı.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, size söz hakkı tanıyacağım. Sayın Paylan bitirsin, ondan sonra...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, sonuç olarak çok korkunç imar faaliyetleri söz konusu. Bütün bunlarla -Hükûmet olarak diyorum, yalnızca siz değil- mera, orman ve ikinci köprüde yaşadığımız büyük felaketi İstanbul'a bir daha yaşatmamak için üçüncü çevre yolunun etrafındaki bütün alanları korumaya alan bir plan yapmanız lazım. Orada araziler şöyle satılıyor: "Ya, buraya imar gelecek arkadaş. Sen al 100 liraya ve üç sene sonra bin lira. Burada 50 tane daire yaparsın. Torununun hayatı kurtulur." diye efsanelerde emlak simsarları arazi pazarlıyorlar Sayın Bakan, gelin sizi götüreyim. Bunu durduracak olan Hükûmetiniz, yalnızca siz değil. Durdurun bu gidişatı.

Bakın üçüncü köprü otoyol oldu artık, maalesef oldu, geri dönüşü de yok gibi duruyor. Etrafını koruyalım diyorum. Batıdan doğuya akciğeri yardınız. Şimdi bir de bir dört yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı "çılgın proje" diye bir şey tanımladı: Kanal İstanbul. Bir de "Kuzeyden güneye İstanbul'un akciğerini, sulak alanlarını bir daha yaracağız." deniyor. Proje nasıl pazarlanıyor Sayın Bakan? Maalesef "proje" diyorum adına ama bir cinayettir, İstanbul'a yapılabilecek en büyük ihanettir. "İşte burada ikinci bir Boğaz olacak. Birinci Boğaz'da kaç milyar dolarlık rant var. Ee, bunun etrafında araziler var. Biz bunları, etrafındaki arazileri şirketlere vereceğiz. Bu projede yapacağız." diye anlatılıyor. Ya, Sayın Bakan, mesele yalnızca kuzeyden güneye yarmak değil, biliyorsunuz. Sulak alanları en iyi siz biliyorsunuz, oradaki orman alanlarını en iyi siz biliyorsunuz. Istranca Dağları'na yağmur yağar, oradaki sular, yer altı suları drenajlarla İstanbul'un yer altı sularını besler, ormanını besler, bunu biliyorsunuz. Umuyorum ki bilim insanlarınız var ekibinizde, bunu anlatacak, Sayın Cumhurbaşkanına anlatacak bürokratlarınız var. Niye bunu gidip anlatmıyorsunuz, Istranca Dağları'ndan gelen drenajların bütün İstanbul ormanlarını, yer altı sularını beslediğini? Bütün İstanbul'un habitatını bu gerçeklik üzerine, milyonlarca yıldır kurulmuş bu gerçeklik üzerine kurulduğunu? Ama hâlâ bu proje gündeme getirilebiliyor. Kanal İstanbul'a sizin "dur" demeniz lazım Sayın Bakan hem sulak alanlarla ilgili hem de ormanlarla ilgili.

Sayın Bakan, üç imparatorluğa başkentlik etti İstanbul. Yani Roma'ya, Bizans'a, Osmanlı'ya ve hepsi o Istrancalardan gelen suyu kanallarla biliyorsunuz İstanbul'a taşıdı. Hâlâ o surlar, o anlamda gerçeklikler var. Bu hatayı yapmayacağınızı umut ediyorum ama 2018'in başında temelinin atılacağı iddiası var. Umuyorum ki bu konuda buradan bir "dur" diyebilirsiniz bu iddiada olan siyasetçilere diyeceğim.

Sayın Bakan, üçüncü havalimanının etrafında biliyorsunuz ağaçlar kesildi, yüz binlerce ağaç kesildi, o yolda da kesildi. Üçüncü havalimanında geçenlerde o şirketler bir açıklama yaptı: "Arkadaş, bana dolgu malzemesi yetmedi burada verdiğiniz arazide." "Ee ne yapacağız?" "Bana yeni dolgu malzemesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bunun için de orman arazisinde, orada ben 50 bin ağaç daha keseceğim, 100 bin ağaç daha keseceğim." Tam rakamı şimdi ezberimde yok ve bu konuda bir izin alabildi ve dendi ki teselli olarak: "Kestiğinin beş mislini başka bir yere ekecek." Ya, Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz, İstanbul'da kesilen bir ağaç yerine gidip de -ya Konya'ya da ağaç ekmek önemli ama- Konya'da 20 ağaç ekmeniz ne anlam ifade ediyor? Tabii ki önemli bakın, küçümsemiyorum ama İstanbul ağaç fakiri, orman fakiri, yeşil fakiri bir yer. "Orada 100 bin ağaç kes -Konya'ya yine ekin ama- 500 bin ağaç ek." Ne anlam ifade ediyor orman alanlarını yok etmek? Ya, bütün bunlarla ilgili bu tip açıklamalara karşı sizin çıkıp "dur" demeniz lazım Sayın Bakan.

Gelelim Karadeniz'e, her yere teşmil edebiliriz tabii benim söylemimi ama Karadeniz ormanları... Sayın Bakan, ormanlar, deniz ve dereler hikâyesidir Karadeniz biliyorsunuz. Sahil yoluyla beraber denizle olan ilişkisini kestiniz Karadeniz'in. Yirmi yıldır yaptığınız projelerde o geniş dere yatakları Sayın Bakan... Hani atalarımız kemerli köprüler yapmış ya, bakarsınız dere 2 metre akar ama atalarımız 30 metrelik kemer yapmıştır. Ya bizimkiler der ki: Ya ne gerek var bu 30 metreye arkadaş? Getirir o dereyi, 2 metreyi betonun içine sıkıştırır 45 derecelik açılarla -sizin yaptığınız ihalelerde bu yapılır- ve sonucunda Hopa'daki seller gibi seller olur. Bir bakarsınız 30 metre dolmuş, "Hani atalarımızın yaptığı 30 metrelik kemer doğruymuş. denir. Çünkü üç yılda bir olur, beş yılda bir, on yılda bir öyle büyük seller, felaketler olur ama o 30 metre dolar. Siz eğer ki 30 metrelik o köprüleri dikkate almazsanız, bin yıllık, beş yüz yıllık, üç yüz yıllık bilgi birikimini dikkate almazsanız ve 2 metrelik betonlarla Ankara'dan ihalelerle daracık betonlara sokup 45 derecelik açılar... Bakın fotoğrafları var bende. 45 derecelik açı, içine bir ağaç kütüğü giriyor bitti. Ne oldu? Sel Hopa'nın içine daldı ve insanlarımız öldü. Sayın Bakan, aynı gerçeklik devam ediyor, aynı şekilde ihaleler yapılıyor, aynı şekilde betonların içinde hapsedilmeye çalışılıyor dereler. Bütün bunlardan vazgeçin derim size.

Bir cinayet daha yapılmakta: Yeşil Yol. Sayın Bakan, Yeşil Yol şu anlarda durmuş, yavaşlamış ama artık gündemden kaldırın Yeşil Yol'u. Bakın, ilçelerle ilişkisi... Benim çocukluğum, gençliğim, orta yaşlılığım hep Karadeniz yaylalarında geçti, ormanlarında geçti. Hep biz sahile giderdik, oradan bir ilçeye çıkardık, ilçeden yaylaya çıkardık, hep böyle yapardık ormancılığımızı, dağcılığımızı, yaylacılığımızı. Şimdi ne olacak? Yeşil Yol'la beraber hiç daha sahil yoluna uğramadan, ilçeye uğramadan yürü Yeşil Yol'a, git oradaki otellere... Bütün bunlar hem ekolojik anlamda yanlış hem toplumsal anlamda yanlış Sayın Bakan. Size tavsiyem, Yeşil Yol Projesi'nden behemehal vazgeçin.

Sayın Bakan, "Orman yangınlarında çok iddialıyız. dediniz. Önemli bir iddiaydı Orman Bakanı için. "Duman çıkınca on beş saniyede görüyoruz:" dediniz, çok büyük bir iddia ama Sayın Bakan, bakın, batıda bu anlamda girişimler görüyoruz, belli orman mücadeleleri hep basına yansıyor ama basına yansımayan bir boyutu var. Hani Türkiye sonuç olarak 780 bin kilometrekareyle Türkiye'yse ben sürekli doğu illerindeyim, diğer illerde, bütün illerdeyim. Yani bakın, gidiyorum Şırnak'a, Bingöl'e, Dersim'e, Lice'ye, Hakkâri'ye, orman yangınına şahit oluyorum çünkü sürekli orman yangınları çıkarılıyor, orman yangınına şahit oluyorum. Orman müdürlüklerini arıyoruz, "Arkadaş burada yangın var." diyoruz, cevap yok, "Müdahale edin. diyoruz, cevap yok, sizleri arıyoruz, dönüş yok. Bir hafta, on beş gün o ormanlar yanıyor, binlerce dönüm hektar orman yanıyor, kül oluyor ama ne oluyorsa, ne hikmetse o sizin on beş saniyede gördüğünüz orman yangınları on beş gün görülmüyor Sayın Bakan? O, orman değil mi? Siz o ormanın Bakanı değil misiniz? Orada orman müdürlükleriniz yok mu sizin? Ee, var. Ne yapıyorlar o kamu görevlileri? Ne dendiğini ben size söyleyeyim: "Siz düzeltin." Türkiye yine güvenlikçi politikalara hapsolmuştur. 1990'ların paradigmasıdır bu. 1990'larda da orada çok orman yakıldı, şimdi de maalesef. 2000'lerin de belli dönemlerinde yakıldı. Güvenlikçi politikaların hâkim olmadığı dönemlerde, barış döneminde hiç orman yakılmadı, hiç orman yangını da çıkmadı. İki yıldır yine orman yangınları çıkarılıyor. Bakın istatistiklere, barış döneminde hiç orman yangını yok neredeyse, sıfıra yakın. İki yıldır yine binlerce dönüm hektar orman yakılıyor.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - PKK yakıyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Güvenlikçi politikalar yüzünden yakılıyor ve siz buna sessiz kalıyorsunuz ve maalesef bu suça ortak oluyorsunuz Sayın Bakan. Bu konuda niye açıklama yapmıyorsunuz, niye oradaki kamu görevlileri hakkında soruşturma açmıyorsunuz? Çünkü onlara şu söyleniyor: "Bu güvenlik meselesi arkadaş. Bizim o ormanları yakmamız lazım." Sayın Bakan siz ormanın Bakanıysanız bütün bunlara "dur" demeniz lazım, yoksa görevinizi hakkıyla yapmamış olursunuz. Orada söndürme uçakları yok mu mesela Sayın Bakan? Ya söndürme uçakları bir tek Marmara'da mı, Ege'de mi, Akdeniz'de mi çalışıyor? Niye orada on beş gün boyunca yangın çıkınca buradan oraya uçup gidip söndüremiyor yangınları?

Sayın Bakan, ormanlara beton girdi biliyorsunuz son yirmi yıldır. Çocukluğumun ormanlarında, orman köylerinde hep ormanla barışık yerleşimler vardı. Yani orada hangi ağaç varsa o ağaçtan ev yapardı orman köylüsü veya oradaki kişiler, yaylacılar. Ama şimdi bakıyorsunuz otuz yıldır -sizin iktidarınızdan önce de vardı bu, başladı ama sizin iktidarınız döneminde çok çoğaldı- orman alanlarına, orman köyüne beton girdi ya. "Orman köyünde betonun ne işi var?" diyoruz ama maalesef böyle bir anlayış var ve buna "dur" diyecek sizin politikalarınız. Yani bir model geliştirip o yaylara, orman köylülerine, dar gelirli özellikle orman köylülerine, onlara destek olmanız gerekir ve "Bu şekilde yapman gerekir. diye... Ha, artık o ustalar da kalmadı belki, ağaçtan evleri yapacak. Bu anlamda belli modeller geliştirmeniz lazım yaylalara ve orman köylerine dönük ve özellikle de orman köylüsüne destek vermeniz gerekir. Bunun dışında olan bütün uygulamaları yıkmanız gerekir Sayın Bakanım.

Sayın Bakan, bir de burada herhâlde Enerji Bakanı bayağı hâkim geldi, siz orada da yenildiniz, Orman Bakanlığının madenlerden alacağı para kesildi. 500 milyon lira yirmi gün önce bu Komisyonda kesildi, aşağıda da bu günlerde geçiyor. Siz niye ormanın hakkını savunmadınız Sayın Bakan, bu 500 milyon madenciden kesilirken. Bürokratınız geldi, burada açıkladı "Arkadaş, biz 500 milyon gelirden olacağız." Maliye Bakanı da o kalemi sizin kalemlerinize koymamış, bunu da gördük, 500 milyon lira eksik. Ne yapıyorsunuz o 500 milyonla? O madencilerin mahvettiği ormanları tekrar ağaçlandırıyorsunuz, öyle değil mi?

Arkadaşlar, hepinize çağrı yapıyorum buradan: O 500 milyonu biz verelim Sayın Bakana. Madem Enerji Bakanı hâkim geldi, kesti o 500 milyonu hep beraber ağaçlandırması için Sayın Bakana o 500 milyonu biz verelim diyorum. Daha noktasına, virgülüne dokunamadık biz bütçemizin. İlk kez, orman için 500 milyon lira artı kaynağı biz koyalım diyorum.

Sayın Bakan, gelelim su işlerine. Bakın, yıllardır siz "Ilısu" diyorsunuz, biz de yıllardır "Hasankeyf" diyoruz. Siz diyorsunuz ki: "Türbeyi taşıdık arkadaş, biz." Sayın Bakan, niye dinamitlediniz o binlerce yıllık kayaları? Niye yol verdiniz? Niye sessiz kaldınız? Ya, Allah'ınızı severseniz, Ilısu Barajı'nın ömrünü bize söyleyin, elli yıl mı, altmış yıl mı, yetmiş yıl mı? Ortalama elli veya altmış yıl ömrü olacak. 2017'deyiz, 2070 yılında o barajın ömrü bitecek. Belki o yıllarda daha vicdanlı hükûmetler, yöneticiler olacak ve o barajın ömrü bittikten sonra oraya yeni kazılar yapacak, "Arkadaşlar, bir zamanlar 2017'de AKP Hükûmeti varmış, böyle bir hata yapmış ama bu hatayı biz düzeltiyoruz." diyebilecek. Niye bu hakkı onlara bırakmadınız da o binlerce yıllık mağaraları, tarihî alanları dinamitlediniz Sayın Bakanım? Bu, tarihe bir cinayet değil mi? Niye böyle bir tercihte bulunup buna yol verdiniz?

Sayın Bakan, HES'lerin ekolojiye verdiği zararları biliyorsunuz. Elbette HES'ler olabilir ama bu kadar da HES çılgınlığına düşmemek gerekir. Bakın, Malatya'da -benim çocukluğumda, ben çok iyi hatırlıyorum, boyum bir metreydi- ben 1,5 metrelik kar tünelinin içinde yürüyordum, çok iyi hatırlıyorum çocukluğumda; pek çoğu hatırlar arkadaşlarımızın, kar tünellerinin içinden yürüdüğümüzü. Şimdi, gidiyoruz Malatya'ya, 3 santim kar tutmuyor. Bir gün yağıyor, ertesi gün zaten geçmiş olsun, yılda bir iki kere kar yağıyor. Bu HES'ler ekolojiyi tamamen değiştirdi Sayın Bakanım. Artık, HES'lere dur deyip diğer alternatif enerji kanallarından enerji elde etmeye bakmalıyız. Dün Enerji Bakanı buradaydı, bunu önerdik kendisine. Size de hâsseten, artık, bu HES çılgınlığından vazgeçmenizi öneriyorum.

Sayın Bakan, son olarak, "Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir." Anayasa'mızda böyle yazıyor. Ama siz suyu parayla satıyorsunuz bütün Türkiye'de. Bazı belediyeler ücretsiz vermeyi denedi, haklarında soruşturma açtınız. HDP'nin programında var, seçim bildirgesinde de var "Herkese 10 metreküp suyu ücretsiz olarak verelim." diyoruz. Dün de Enerji Bakanına dedik ki: "Belli bir kilovatsaat enerjiyi ücretsiz verelim."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, size önermiştim. Bakın, bir mahkeme kararı da var. Bir verem hastası işsiz, faturasını ödeyemiyor, gelip suyunu kesiyorlar. Gidiyor, suyunu tekrar bağlıyor ve mahkeme diyor ki: "Arkadaş, herkesin suya ulaşma hakkı vardır. Yani bir insan işsiz diye, parasız diye, hasta diye sen onun suyunu kesemezsin." Biz de size önerdik, dedik ki: Herkese -asgari tabii ki- aylık ihtiyacı çerçevesinde belli bir suyu ücretsiz verelim. Sonra, daha fazla harcayanlara artan oranlı bir rakama ulaştıralım belki gene aynı geliri elde edersiniz. Bu çerçevede, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde herkesin asgari ihtiyacı olan suyu ücretsiz verecek bir politikayı neden gündeminize almıyorsunuz?

Sayın Bakan, son olarak şunu da söyleyeyim, sulamada yapılan hatalar konusunda. Bakın, Sayın Mustafa Bey gene alınacak belki ama Konya'yı gene örnek vereceğim. Konya'da mısır ekiliyor Sayın Bakanım -sizin bu Tarım Bakanıyla konuşmanız lazım- ama mısır Konya'ya uygun değil. Başka örnekler de verebilirim. 50 metreden, 100 metreden, 200 metreden artezyen basıldığı için Konya obruklarla çöküyor ve göller kuruyor, sulak alanlar kuruyor. Aligör'de, Urfa'da olan sulama yanlışları... Bu sefer orada yanlış sulamalar yüzünden yer altı suları yukarı basıyor. Bu sulama yanlışları konusunda bize bir şeyler söylemeniz lazım Sayın Bakan. Tarım politikaları konusunda, hayvancılık politikaları konusunda, sulama yanlışları konusunda, bütün bunlarda çok ciddi hatalar yapılıyor. Zekeriya Bey'in söylediği hatalar, tuzlanma meseleleri; bütün bunlarla ilgili, DSİ'nin, sizlerin müdahil olup bunları durdurmanız lazım, diğer bakanlıklarla müdahil olup bütün bu politikaları düzeltmemiz lazım Sayın Bakan diyorum, bütçeniz hayırlı olsun, herkese saygılar sunuyorum.