KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının saygıdeğer çalışanları, değerli yöneticileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne yazık ki her yıl olduğu gibi bu yıl da denetimsiz, kaçak madenlerde yaşanan kazalarda hayatını kaybeden emekçi dostlarımızı, kardeşlerimizi anarak konuşmama başlamak istiyorum.

Hatırlayacağınız üzere, 17 Ekim günü Şırnak'ta maden bölgesinde bir kömür ocağında göçük meydana geldi, 7 madenci kardeşimiz hayatını kaybetti. Bu olay da tıpkı Soma gibi, Ermenek gibi kaza ya da kader değil, düpedüz bir cinayettir. 7 yoksul insan daha madencilikte ölüm istatistiklerine eklendi böylece. Yetkililer, işletmenin ruhsatsız ve kaçak olduğunu açıkladılar sıcağı sıcağına; sanki ruhsatlı ve izinli sahalarda böyle kazalar olmazmış gibi, sanki kaçak ve ruhsatsız maden ocağı işletilebilmesinin sorumlusu kendileri değilmiş, bunların denetlenmesi kendi sorumluluklarında değilmiş gibi. Soma -301 kişi- Ermenek -18 kişi- Şirvan -16 kişi- maden sahaları ruhsatlı sahalardı. Sadece üç ruhsatlı sahada 335 maden emekçisi yaşamını yitirdi daha son birkaç yılda. Sorunun nedenlerini araştırmak, çözüm bulmak, ölümleri engellemek için uzmanların, mühendis odalarının uyarılarını dinlemek değil öncelikleri, alelacele açıklamalarla zevahiri kurtarmaya çalışmak. Gelin görün ki saha izinsiz de değilmiş, 2017 Mart ayında devlet tarafından ihaleyle verilmiş. Çıkan kömür, devlet daireleri dâhil yasal olarak satılıyor yani neresinden bakarsanız bir tutarsızlık, bir çarpıtma, bir iş bilmezlik hâli. Sadece son beş ay içerisinde;

-16/5/2017 tarihinde Antalya'nın Kaş ilçesinde özel sektöre ait yer altı kömür işletmesinde gaz ve grizu patlaması sonucu 2 maden emekçisi,

-30/5/2017 tarihinde Zonguldak'ın Gelik beldesinde özel sektöre ait yer altı kömür işletmesinde meydana gelen göçük sonucu 2 maden emekçisi,

-30/6/2017 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu işletmesinde konveyöre sıkışan 1 maden emekçisi,

-1/7/2017 tarihinde Zonguldak'ın Üzülmez beldesinde özel sektöre ait yer altı kömür işletmesinde çıkan gazdan zehirlenen 2 maden emekçisi,

-16/7/2017 tarihinde Gümüşhane'nin Kelkit İlçesinde özel sektöre ait yer altı kömür işletmesinde gazdan zehirlenen 2 maden emekçisi hayatlarını kaybetmişlerdir, son beş ay içerisinde arkadaşlarım.

Bu kazalardaki ölüm nedenleri incelendiğinde karşımıza gazdan zehirlenme, grizu patlaması, göçük ve sıkışma gibi madencilik bilim ve tekniği bakımından çok basit temel nedenler, alınması gerekli önlemler çıkmaktadır. Yaşanan ölümler, yapılacak uygun havalandırma, uygun tahkimat ve uygun oksijenli ferdî kurtarıcı ve gaz ölçüm cihazları gibi ekipmanlarla çok kolay bir şekilde önlenebilecek ölümlerdir. "Alınmayan önlemler" dediğimizde de bu basit önlemlerden bahsetmekteyiz. Alınmayan bu basit önlemler nedeniyle yaşanan ölümlere de "iş cinayeti" demekteyiz.

Üstelik de görüyoruz ki "Şırnak'ın ölüm kuyuları" diye adlandırılan maden ocaklarında yaşanan göçükte ağır yaralanan ve daha sonra hayatını kaybeden Sıddık Kabak işe başladığı haziran ayında 17 yaşındaymış. Madenlerde 17 yaşın altında çalışmak yasak. Yani ölüm kuyularında bir çocuk işçi hayatını kaybetti. Buna rağmen,, aralarında maden sahibinin de olduğu 3 kişi gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Sayın Bakan, sabah sizi yaklaşık bir saat çok kapsamlı bir şekilde dinledik. Sunuşunuzun hiçbir bölümünde, hiçbir satırında sadece "Yer altı kömür madenlerinde çalışan işçilerimizin 2 kat asgari ücret almaları sağlanmıştır. Bu kapsamda, yer altı maden işletmelerinde meydana gelen maliyet artışının karşılanması amacıyla söz konusu işletmelere teşvikler sağlanmıştır." Bir saat yapmış olduğunuz nutkun içerisinde bir tek "işçi" kelimesi ve hayatını kaybeden maden işçileriyle ilgili üzüntünüzü belirten bir tek kelime duymadık. Sizin için maden emekçileri, maden işçilerinin insan hayatı söz konusu değil midir? Bunlara bir taziyeleri söylemek, acılarını paylaşmak sizin kitabınızda yazmaz mı Sayın Bakan?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde bulunduğumuz Orta Doğu, dünyanın en geniş petrol ve doğal gaz rezervlerinin kaynağı olarak tüm savaşların arenasıdır. Petrol, ulaşım sektörünün vazgeçilmez girdisi olarak en fazla kullanılan yakıttır. Dünya siyasetine doğal gazla birlikte yön veren önemli bir silahtır. En son veriler itibarıyla petrolün yüzde 48'i Orta Doğu'da, en fazla da Suudi Arabistan'dadır. Dünya petrollerinin yüzde 10'una İran, yüzde 11'ine Irak sahiptir. Yine, dünyada ağır petrol olarak en fazla rezerv Venezuela'dadır. Venezuela'nın başının bir türlü beladan kurtulamaması ve Orta Doğu'da yıllardır süren savaşların en önemli nedenleri başında da petrol politikalarının gelmesi tesadüf değildir. Türkiye kullandığı petrolün ancak yüzde 7'sini üretiyor olsa da ülkemiz toprakları, özellikle de denizlerimiz petrol açısından hiç aranmamıştır. O nedenle, ülkemiz petrol rezervleri konusunda kesin bir şey söylemek doğru değildir.

Türkiye'nin enerjide dışa bağımlığı dikkate alındığında ortaya çıkan tablonun vahim olduğu görülecektir. Halihazırda enerjide yüzde 27 oranında petrol kullanılmaktadır. Bunun da yüzde 93'ünün dışarıdan alındığı dikkate alındığında durum daha da iyi anlaşılabilir. Enerjide yüzde 75 oranındaki dışa bağımlılık ve her yıl ödenen 55 milyar dolarlık fatura dikkate alındığında elimizdeki yerli kaynakların kıymeti daha iyi anlaşılabilir.

Son otuz yılda bu alanda bilinen tek şey sürekli özelleştirme yapıldığı gerçeğidir. Bu özelleştirmelerin ulusumuza, halkımıza, insanımıza hiçbir faydası olmadığı gibi, bu kaynaklara yapılan zamlardan ötürü halkımız enerjiyi daha pahalı kullanmakta ve enerji ürünleri üzerindeki dolaylı vergilerle boğazı sıkılmaktadır. Şimdiye kadar yapılan özelleştirmelerden ne fayda sağlandığı ve bu özelleştirmeler sonucu elde edilen gelirlerin nereye harcandığı belli değildir. İnsan kaynağı, ekipman ve teknik yetkinlik anlamında önemli bir birikime sahip olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının tasfiye edilmesine, devredilerek yok edilmesine yol açan kurumun Türkiye Varlık Fonu AŞ'ye devredilmesinden, İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı'yla personelin keyfî kararlarla tasfiyesinden, sondaj, kuyu tamamlama ve jeofizik hizmetleri TPIC'e devredilmiştir.

TPIC, bir kamu iktisadi teşekkülü olmayıp 1988 yılında Jersey-Kanal/Karayipler ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından 20 milyon dolar sermayeyle kurulmuş uluslararası bir offshore şirketidir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı yirmi beş yıl boyunca bünyesinde tuttuğu bu şirket üzerinden saha servis hizmetini gerçekleştirmiştir. Ancak 2013 yılında TPIC, sermayesi Bakanlar Kurulu kararıyla 500 milyon dolara yükseltilerek BOTAŞ'a bağlanmıştır. 20 Temmuz 2017 tarih ve 30129 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kararnameyle de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının önemli bir bölümü offshore şirketi olan TPIC'e devredilmiştir. Bu kararlar yeni baştan gözden geçirilmeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının ana iskelet olarak ayakta kalması mutlaka sağlanmalıdır.

2002 yılında Türkiye'de elektrik üretimi yapan santrallerin yüzde 66'sı kamuya aitti. 2015 sonunda ise elektrik üreten santrallerin yüzde 72,8'i özel sektörün oldu.

Başbakan Yıldırım, Enerji Bakanı Albayrak'la 6 Kasım 2016'da katıldığı bir törende "Kurulu gücümüzün büyümüş olması çok önemli ama bu büyümenin şekli daha önemli. Orada da on yıl önce devletin yapıp işlettiği enerji tesisleri toplamında yüzde 65'ten fazlayken şimdi yüzde 35'in altına düşmüştür." diyerek elektrik üretimindeki özelleştirmelerden övgüyle bahsetmiştir. Oysa, bu durum, Türkiye'de elektrik sisteminin çökmesine ve her an çökebilecek bir elektrik sistemine yol açabilecek. Dünyada 7'nci, Türkiye'de bir ilk elektrik sistemi...

Son yıllarda elektrik kesintilerini sıklıkla yaşamaya başladık. Bu kesintilerin en vahimi 31 Mart 2015'te elektrik sisteminin çökmesiyle yaşandı. AKP'nin enerji politikalarıyla Türkiye'de ilk defa elektrik sistemi çökmüştür. Bu çöküş, dünyanın 7'nci elektrik sistemi çökmesi olarak tarihe geçti.

Elektrik sistemi elektrik piyasa fiyatını düşük bulan özel üretim santrallerinin devreye girmemesi, özel sektörün bu hamlesine karşı Türkiye Elektrik İletim AŞ'nin önlem almaması, sistemde üretim azalmasıyla frekans dalgalanması meydana gelmesi sonucu çöktü. O gün yaklaşık on saat boyunca ülkenin hemen hemen tamamına elektrik verilemedi, hastaneler, ulaşım sistemleri aniden elektriksiz kaldı, halkın can güvenliği tehlikeye girdi.

2016'nın son günleri ile 2017'nin ilk gününde İstanbul Anadolu Yakası'nın tamamında, Kocaeli ve Sakarya'da kısmi elektrik kesintileri yaşandı. Organize sanayi bölgelerine günlerce elektrik verilemedi. İstanbul'da kesintiler ilçeler arasında gezdirilerek hâlâ sürüyor. Türkiye genelinde, büyük şehirler dışında, elektrik kesintileri iller arasında gezdiriliyor. Sayın Bakan Albayrak kesintilerin nedenini iletim hatlarının kış aylarında devre dışı kalmasıyla açıklamıştı. Oysa, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı TEİAŞ elektriği iletemedi, iletemiyor.

İletim hatlarına yeterli bakım ve iyileştirmelerin yapılmaması,

alternatif iletim hatlarının tesis edilmemiş olması gerçek nedenler arasında sayılabilir. Üstelik elektrik faturalarında iletim hizmet bedeli de var. Yani elektrik faturalarında iletim hizmeti için halktan ayrıca para alınıyor. Karşılığı ne oluyor? Yine elektriksiz kalmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayınız.

MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.

Fatura demişken bir de elektrik faturalarındaki soyguna bakalım.

1 kilovatsaat elektriğin üretim maliyeti yaklaşık 10-11 kuruş. Başka bir ifadeyle elektriğin üretim maliyeti 10-11 kuruş/kilovatsaat. Meskenler için 2017 yılı Ocak-Nisan arası uygulanan tarifeye göre 1 kilovatsaat enerji bedeli 21,2672 kuruş, dağıtım bedeli ise 11,7775 kuruş/kilovatsaat olarak belirlendi. Bu iki bedelin toplamına yüzde 1 Enerji Fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 5 BTV ekleniyor. Son olarak tüm bedellerin toplamına yüzde 18 KDV ekleniyor. Böylece faturalarda elektrik fiyatı 42,29 kuruş/kilovatsaat oluyor. Elektrik üretim maliyetinin 4 katı halka fatura ediliyor.

Elektrik dağıtım bedeli faturalarda her geçen gün artıyor. AKP iktidarı 2010 yılında elektrik dağıtım şirketlerini özelleştirdikten sonra elektrik faturalarındaki dağıtım bedelini hızla arttırdı. Faturalarda 2009 yılından bu yana enerji bedeli yüzde 47 zamlanırken, dağıtım bedeli yüzde 118 arttı. AKP elektrik faturalarıyla dağıtım şirketlerini zengin etti, halkı ise yoksullaştırdı.

Sayın Bakan, bir de, özellikle İzmir'le ilgili, Urla, Seferihisar, Çeşme, Karaburun, Selçuk, Menemen ve Bergama dâhil olmak üzere buralarda verilen maden ocakları, taş ocakları ve mıcır ocaklarıyla ilgili ruhsatlar. Prensip olarak taş ocaklarına, mıcır ocaklarına karşı değiliz, itirazımız yok. Türkiye'ye yol yapılacaksa, otoban yapılacaksa bunlara ihtiyaç var. Ama tarım alanlarına, orman alanlarına ve bakir alanlara getirilerek buralara ruhsat verilmesi kabul edilebilir bir iş değildir.

Yine, yarımadada rüzgârgülleri... Evet, Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var, hiçbir itirazımız yok ve kullanılabilir bir enerji, eyvallah. Sayın Bakan, gelin bir gün, sizinle şöyle İzmir'den, Konak'tan bir girelim Karaburun, Çeşme, Urla, Seferihisar'ı bir görelim. İnanın ki, kabul edilebilir bir yer değil arkadaşlar. Yani her taraf rüzgârgülleriyle doldu ve yerleşim alanlarına son derece yakın yerler, insanlar uykularında rahatsız oluyorlar. O nedenle, özellikle İzmir tarafına verilecek olan bu taş ocakları, mıcır ocakları ve rüzgârgülleri... Doğru yerlerde doğru projeler, hiç itirazımız yok. Aynı şey, balık çiftliklerini geçenlerde konuştuk ama özellikle sizi ilgilendiren taş ocakları, mıcır ocakları ve rüzgârgülleriyle ilgili... Doğru yerlerde doğru projeler, evet, itiraz yok ama özellikle tarım alanlarına ve yerleşim yerlerine yakın bu alanlarda ruhsatların verilmesi kabul edilebilir bir şey değildir.

BAŞKAN - Sayın Çam, teşekkür ediyoruz.

MUSA ÇAM (İzmir) - 2018 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.