| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .12.2014 |
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım ve Komisyonumuzla ilgili kanun tasarısı üzerine düşüncelerini paylaşmak üzere teşrif etmiş tüm tarafları sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Dün, hayatımızda, bir dükkana girdiğimizde, alışveriş ettiğimizde paramızın yetmediğini gördüğümüzde karşımızda "Daha sonra verirsiniz." diyen ahilerimiz vardı; "Aman canım fark etmez yarın verirsin, olmadı, yetmedi öbür hafta verirsin." diyen gönlü zengin ahilerimiz vardı, ahilik ahlakına sahip ticaret erbabımız vardı. Ya da eskiden mahallenin delikanlıları vardı. Sokakta misket oynarken bir araya gelen, top oynarken bir araya gelen gençlerimiz vardı yani mahalle kültürümüz vardı.
Komşuluklarımız vardı, pazar gününü herkes iple çekerdi. "Amcama gideceğim, dayıma gideceğim, halama gideceğim:" ya da "Kuzenlerimle bir araya geleceğim." ya da aile buluşmalarımız vardı. Şimdi, hepsini modern kapitalizmin tapınaklarına teslim ettik. Çünkü, cumartesi ve pazarlarımız alışveriş merkezleri kültürüne tutsak. Gerçek mi? Gerçek. Hayatın bir parçası mı? Tabii ki bir parçası. Reddetmek mümkün mü? Hayır. Dün Kapalıçarşı vardı, arastalar vardı, kabul, Kestane Pazarı vardı İzmir'de, kabul. Alışverişin toplu yapıldığı yerler vardı, kabul. Onlar şimdi muhteva değiştirdi, hayatımıza modern kapitalizmin vazgeçilmez olarak bize dayattıkları bir tapınağa dönüştü üzgünüm ki ve bir tapınak kültürüyle tapınak kültürü, ticareti tekleştirme, alışverişi tekleştirme modeli gibi yaşamı da tekleştirme modeliyle, model dayatmasıyla baş başayız.
Esnaf bir gerçek, hayatın bir gerçeği, alışveriş merkezleri de hayatın bir gerçeği ama bir problem var. Fiilî bir durumla karşı karşıyayız. Kent mimarisi içerisinde nerede olması gerektiği noktasında 1990'lı yıllardan itibaren hiçbir tasarımın yapılmadığı, fiilî durumla şartların sonucu olarak ortaya çıkmış, mevcut kent içerisindeki ticaret dengelerinin nasıl korunacağına dair, çarşı kültürünün, alışveriş caddelerinin nasıl korunacağına dair hiçbir öngörüyü tartışmadan, sadece klasik kâr zarar ilişkisi üzerinden yönetilen bir akılla hayatımıza girmiş alışveriş merkezlerinin 90'lı yıllardan bu yana geldikleri noktayı, inanıyorum ki bu fiilî durumu sadece meşrulaştıracak bir ve de bu meşruiyeti bir müddet sonra toplumun diğer ticaret erbabına karşı mütekebbir bir duruşa dönüştürecek bir yasa yapmayacağımıza inanıyorum. Bu noktanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bir perakende piyasasında bir boşluğu görerek Sayın Bakanımızın bu noktadaki ortaya koyduğu iradeye bütün arkadaşlarımın ettiği teşekkür gibi ben de teşekkür ediyorum. Son derece önemli bir adım bu ama bunu yaparken de hadiseyi sadece ticaret perspektifinden bakarak değil, olayın felsefi temellerini de bu masanın etrafında konuşmak zorunda olduğumuz kanaatindeyim. Yani bu masanın etrafında sadece perakendeciler, alışveriş merkezi zinciri sahipleri değil, esnaf ve sanatkârlar değil, bu toplumun sosyologları, psikologları, felsefecileri de oturmalı, onlar da bunu konuşmalı. Çünkü, bir tek tipleştirme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gerçek mi? Gerçek, inkâr etmiyorum. Gidiyor musun? Gidiyorum tabii ki, gitmiyor değilim ki. Ama öbür taraftan, Amerika'nın belli bölgelerinde alışveriş merkezlerinin kapandığı, Avrupa'da alışveriş merkezlerinin konumlanmasının nasıl olması gerektiği, şehrin içinde mi, dışında mı tartışmasının yapıldığı bir süreçte bizim bütün gelişmeleri, fiilî durumu tek başına kabul ederek ve bu fiilî durumu bir kanun çerçevesinde tanımlamamız, toplumun bizden beklentilerini karşılama noktasında eksik olacağı düşüncesindeyim. Tabii ki bugün bu fiilî durumu görürken yaşam biçimimizi etkilemesini de tartışmak zorundayız, bize ait değerlerin bu kültür karşısındaki mağlubiyetini de görmek mecburiyetindeyiz.
Değerli milletvekilleri, aile hayatımızı etkileyen, sosyal yaşamımızı etkileyen AVM kültürünün üzerine kafa yormuş entelektüellerimiz de bu masaların etrafında olmalı, onlar da kanaatlerini söylemeli. Mesele sadece para kazanıp kaybetme meselesi değil, meselenin diğer tarafını da görmemiz gerektiği kanaatindeyim. Beraberinde, yasayla oluşmuş fiilî durumu tek başına çerçeve hâline getirecek bir yasadan kaçınmamız gerektiği kanaatindeyim. Evet, bu fiilî durum, bunları şöyle bir şekillendirelim diyemeyiz, bundan uzak durmamız gerektiği kanaatindeyim. Alışveriş merkezlerinde konuşuyoruz, alışverişi bile tek tipleştiriyor, iki adım ötedeki alışveriş merkezine gidiyorsunuz, aynı mağazalar orada da orada da, Hakkâri'ye gidiyorsunuz, İstanbul'daki alışveriş merkezinde gördüğünüz mağazaların hepsi orada. Bakıyorsunuz, o şehirdeki ticaret hayatına dair ya da bu ülkede piyasaya girmek isteyen insanların alana girebilmeleri için boşluk var mı? Zinhar, ne mümkün, bir tane ajansa teslim olmuşsunuz, ajans belirleyecek, "Bu, bu markalar olacak, onun dışındakiler mümkün değil.", sonra o alışveriş merkezlerindeki markalar adet sayısına göre 100'e çıkacak, 150'ye çıkacak, gelecek bir fon, hepsini satın alacak, ondan sonra o fon içerideki üreticiyi de dizayn edecek, ticareti de. Şimdi, bu taraftaki tek tipleştirme tehlikesini de görmek mecburiyetindeyiz.
Yasada, tasarıda bu anlamda esnaflarımızı pencere açarak görme noktasındaki irade değerli bir iradedir, teşekkür ediyorum Hükûmetimize, bu irade kıymetli bir iradedir ama bunun yetmediği, daha öte bir noktada olmamız gerektiği kanaatindeyim. Sebep şu: Aynı mağazaları her yerde görüyorsunuz. Buyurun çıkalım beraber, Ankara'daki şu 25-30 kilometrelik hattaki bütün alışveriş merkezlerine gidelim. Bakalım birbirinden farklı bir tane marka görecek misiniz? Niye? Çünkü tek tipleştirilmek isteniyor. Güç bir yerde toplanmak isteniyor. Buna itiraz etmek mecburiyetindeyiz. Ne adına? Bu ülkede piyasaya girmek isteyen yeni markalara heyecan vermek için, bu ülkede üreten ve de küresel marka olma iddiasındaki tüccarlarımız için.
Beraberinde, alışveriş merkezlerindeki sosyal yaşam... Çalışanların sosyal yaşam diye bir alanı yok, çok üzülerek söylüyorum, çok ağır bir tabir söylemek istemiyorum ama köleleşmiş durumdalar. Bunların hayatlarına pozitif katkı sağlayacak bir bakış açısını da düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. Daha ötesini söyleyeyim, alışveriş merkezlerinin kiralayanları köle durumunda, köle, bildiğiniz köle. Efendim, döviz üzerinden kira, yetmedi, yıl sonunda enflasyon kadar zam, işine gelmedi mi, çık git.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Ortak gider payı, bir o kadar da o var.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Onları saymıyorum.
Döviz üzerinden kira, o yetmiyor, enflasyon kadar zam, o da yetmedi, işine mi gelmedi, hadi çık, çek git işine gelmiyorsa. Arkadaş, yatırım yapabilirsin ama senin o binan seni kiralayan insanların yaptığı ticaretle değer kazanıyor. O markaların ya da marka olarak orada ticaret faaliyeti yapanların çabalarıyla bunları görmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Tabii ki dışarıdaki esnafla alışveriş merkezi dengesinde esnafı pozitif olarak korumalıyız. Ben seçim çalışmalarında bu vakayı gördüm, baktım, önemli bir mahalleye girdim, ziyaret ediyorum. Esnaf "Dur, bekle." dedi, bekledim. Müşterisi gitti, dedi ki: "Biz ne olacağız?" Çıktım, baktım -söylemesi gerekenleri söyledi- o mahalledeki insanlar nereye gidiyor? O mahalledeki insanların gittiği bir yer var, alışveriş merkezine gidiyorlar çünkü vazgeçilmez bir gerçek hayatımızda. Orada toplu her şey, sinemayı buluyor, tiyatroyu buluyor, gezecek yeri buluyor, "fast food"unu buluyor, lokantasını buluyor, alacaklarını buluyor, çocuklarıyla beraberinde aslında modernleşme adına, modernleşme kültürüyle tanış olabilme ya da kendini modernleşebilme noktasında görebilmede bir alan olarak görüyor ve oraya kaçıyor. Şimdi, o mahallede o parayı kim harcayacak? Emekli harcayacak, çalışan, alın teri döken harcayacak. Biz çalışanın, alın teri dökenin, emeklinin o mahallede para harcamasının önündeki bütün yolları kapatıyoruz. Niye? Alışveriş merkezleri açık. Ne zaman açık? Pazar günü açık. Bütün parayı tüketmek isteyenlerin, harcamak isteyenlerin hepsinin adresi alışveriş merkezleri olduğu için. Peki, bunun cevabı bu alışveriş merkezlerinin kapatılması mı? Evet, Avrupa'da ben bütün ülkeleri gezdim, kahir ekseriyetinde pazar günleri bütün iş yerleri kapalı, sadece alışveriş merkezleri değil, hayat duruyor, insanlar sadece vakitlerini dinlenmeye ve ertesi haftaya ayırıyorlar. Biz bundan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? Alışveriş merkezleriyle esnaf arasındaki dengeyi nasıl sağlayabiliriz? Bu sorunun cevabını bu masanın etrafında oturan sektör temsilcileri kendi aralarında tartışarak vermeli ve hepinizi de davet ediyorum, açık açık bizim önümüzde tartışın arkadaşlar, lafınızı esirgemeyin. Herkes burada kendi menfaatlerinin, sektörel menfaatlerinin kesişme noktasında durmalı ve yüksek sesle düşüncelerinizi söylemelisiniz. Tek başına buradaki yasa koyucularının düşüncelerinin şekillenmesinde alışveriş merkezi sahipleri gelmeli, "Biz pazar günleri açık olmalıyız, gerekçemiz bu.", esnaf odaları, esnaf da çıkıp "Alışveriş merkezleri pazar günleri kapanmalı, gerekçeleri bu." diyerek bu huzurda konuşulmalı bunların hepsi, bunu teklif ediyorum, bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla, benim kendi gittiğim arkadaşlarım bana yüksek sesle... Bunu son cümle olarak söylüyorum, alışveriş merkezlerinde sadece çalışanlar değil, kiralayanların da alışveriş merkezlerinin gücü karşısında ezdirmeyecek, çalışanların da sosyal yaşamlarının olduğunu bilecek, esnafla alışveriş merkezleri arasında, mahalle kültürüyle yeni kültür arasındaki dengeyi de gözetecek bir yasanın, tasarının buradan Meclise sevk edilerek seçimler öncesinde çıkıp vatandaşın karşısına da biz bu konudaki düzenlemeyi yaptık diyebileceğimizi ümit ediyorum.
Tekraren teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Külünk, teşekkür ediyorum.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Susam da teşekkür ediyor size, bilginiz olsun.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Estağfurullah, ben inandığım doğruları söyledim.