KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan ve değerli arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, enerji politikaları bir ülke için oldukça önem arz eden politikalardır ve enerji alanının kendisi aslında çok önemli bir alandır. Enerjiyi bu kadar önemli kılan nedenin başında gelen de toplumsal yaşamımızın her alanında kullanılıyor olmasıdır. 20'nci yüzyılın başlarından günümüze kadar ağırlıklı olarak kullanılan enerji kaynağı da hepimizin bildiği gibi petroldür ve son yıllarda da özellikle bu doğal gazın bulunuşuyla birlikte doğal gaz da petrolün yanında çok önemli bir enerji kaynağı olarak insan yaşamının merkezine yerleşmiş durumdadır.

Şimdi, 20'nci yüzyıldan beri bu kadar önemli bir kaynağın, insanlığın ve toplumun yararına kullanılması gerekirken doğanın bize lütfu olarak ele alınması gereken bir kaynak, 20'nci yüzyıldan günümüze kadar âdeta insanı yiyen, toplumları birbirine düşüren ve toplumda büyük felaketlere yol açan lanet bir mekanizmaya dönüşmüş. Yani petrol, enerjinin kendisi doğanın bir değeri olarak değerlendirilmesi gerekirken aksine, paranın, hırsın, savaşın ve çatışmanın nesnesi olmuş durumdadır. Dolayısıyla, bütün bunları göze almadan, bütün bunları değerlendirmeden sağlıklı bir enerji politikası yürütmek, ürettiğiniz bu enerji politikası üzerinden bir değerlendirme yapmamız da mümkün değildir. 20'nci yüz yılın başlarında ve 19'uncu yüz yılın sonlarında Orta Doğu merkezli bulunan petrolün Birinci Dünya Savaşı da dâhil olmak üzere bölgede birçok çatışmanın, savaşın, kavganın hâlen de Körfez Savaşı'yla başlayan ve Suriye'de odaklaşan Orta Doğu'daki krizin asıl nedeni olduğunu görmek lazım. Bir yandan bu petrol kaynaklarına sahip olmak diğer taraftan da bu petrol kaynaklarının ve enerji kaynaklarının güzergâhına sahip olmak gibi uluslararası ve bölgesel emperyal politikaların temel aracı hâline gelmiş durumdadır.

Şimdi, Türkiye'deki enerji politikalarının bundan bağımsız olmadığını söylemek gerekiyor. Bu politikaları eğer biz, bağımlılık ilişkisi içinde bu emperyal güçlerin, sömürgeci güçlerle bağımlılık ilişkisi içerisine girersek ve bunun bir parçası olursak hâliyle biz de bundan etkileneceğiz. Doğanın bize lütfu olan, insanlığa bahşedilen bir şeyi, insanlardaki çatışmanın, kavganın, ölümlerin, savaşların nedeni hâline getirmiş olacağız. Dolayısıyla bunu iyi ortaya koymak gerekiyor. Yani bugün, Orta Doğu'yu cehennem hâline getiren bu temel maddenin insanlığın hizmetine sunulmasına hizmet edebilecek enerji politikalarımızın olması gerekiyor. Tüm bunlar ortaya konulmalıdır.

Bakın, şimdi Zarrab meselesi konuşuluyor. Bu Zarrab meselesinin bu kadar Türkiye'yi hop oturup hop kaldırmasının nedenlerinden biri de bu enerjidir aslında, enerji kaynaklarıdır ve enerji kaynaklarının kullanımıdır. Emperyal hesapların, emperyal çıkarların bir parçasıdır. Bunun nedeni nedir? Birilerinin daha fazla para sahibi olması, birilerinin daha fazla kâra sahip olmasından kaynaklı gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, tüm bunları orta yere koymak lazım. Bugün, Suriye'deki savaşın da temel nedeni bu ve önümüzdeki yıllarda çok ciddi bölgesel ve derin savaşların yaşanmasına neden olabilecek bir alandır burası.

Nedir? İşte, adına "mezhep savaşı" denilen, "etnik savaş" denilen birtakım savaşların yaşanmasını tetikleyebilecek çok önemli bir olgudur da. İşte, Suudi Arabistan'ın İran'a karşı Sünni, Şii merkezli bir mezhep savaşının körüklenmesi ve bunun başlamasına neden olabilecek bir süreçle de karşı karşıyayız. Dolayısıyla, enerji politikalarının daha sağlıklı, toplumdan yana, doğadan yana bir çerçevede oturtulması gerektiğini söylerken bütün bunlara dikkat çekmek gerekmektedir.

Bakın, 17'nci yüzyılda Avrupa'da "mezhep" adı altında Otuz Yıl Savaşları yaşandı. Aslında mezhep değildi, daha fazla güç ve iktidar olma savaşlarıydı ama adı ne konuldu? "Protestanlar, Hristiyanlar ile Katolikler arasındaki mezhep savaşları." denildi ve otuz yıl sonra Vestfalya Anlaşması'yla beraber Avrupa'nın kuruluşu, Avrupa'nın temel felsefesi ve kuruluş mantığı o savaş sonucunda belirlendi, milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. 15 milyonluk Almanya'da 11 milyon kişi kaldı, 4 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Bugün, enerji merkezli böylesi tehlikeli bir mezhep savaşı da Orta Doğu merkezli gerçekleştirilmek isteniliyor. Bizim, bunu görmemiz gerekiyor, buna ilişkin daha esaslı, daha köklü yaklaşımlar ortaya koymamız gerekiyor.

Bu tehlike çok büyüktür. Bakın, aynı mezhep savaşlarının Orta Doğu'da yaşanmayacağının garantisini hiç kimse vermiyor. Ondan dolayı, yapmamız gereken şey bağımlılıktan kesinlikle kurtulmaktır. Enerji politikalarında daha son günlerin, özellikle Hükûmetin popüler olarak kullanmış olduğu yerel bir politikaya sahip olmaktır. Yerel politikaya sahip olmak nedir? İşte, bu uluslararası şirketlerin, uluslararası bazı çıkar gruplarının etkisinden kurtularak kendi doğal kaynaklarımızı daha verimli, daha üretken bir şekilde kullanmaktır. Bu, enerjide olduğu kadar maden kaynaklarında da öyledir. Bakın, maden kaynaklarını nasıl kullanıyoruz? İşte, özelleştirme furyasıyla maden kaynaklarını tamamen özel şirketlerin insafına bırakarak hem insan yaşamını hem toplumsal yaşamı hem de o kaynağın daha verimli ve etkin kullanımını sağlayamıyoruz, bunun da değiştirilmesi gerekiyor. İşte, Şırnak'ta, Soma'da birçok yerde yaşanan kayıpların en büyük nedeninin bu kaynağın, bize doğa tarafından bahşedilmiş olan bu kaynağın iyi ve verimli bir şekilde kullanılmaması neticesinde gerçekleşmiştir. Onlarca insanımız her yıl bu kazalardan dolayı, buradaki kâr hırsından dolayı ne yazık ki yaşamını yitirmektedir. Şimdi, tüm bunları ele almak gerekiyor.

Bölgesel politikalarımızın da bu bağımlılık ilişkisinden kurtulması gerekiyor. Bugün, Türkiye'de hâlen İsrail'den tutun da Rusya'yla ve benzeri ülkelerle doğal gaz akım projeleri, boru projeleri yapılıyor. Bu projeleri yaparken, bu bağımlılığı siz geliştirirken hâliyle siyasetinizde de bunlara karşı bağımlı olma durumunu gerçekleştiriyorsunuz. Görünürde çok masumane, halkın hizmetinde olabilecek şeyler ama uluslararası çıkar çevrelerinin daha fazla kullanım alanı hâline geliyorsunuz. Bu politikaları gözden geçirmek lazım ve dışarıya bağımlılıktan kesinlikle kurtulmak gerekiyor.

Ondan dolayı, arkadaşların da üzerinde ısrarla durduğu, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek lazım. Bakın, Türkiye bu noktada hem yeraltı, yerüstü kaynakları itibarıyla dünyada eşi benzeri görülmemiş bir coğrafyaya sahiptir. Biz, niye bütün bu kaynaklarımızı ve yatırımlarımızı bunların üzerinden gerçekleştirmiyoruz? Niye kendimizi bir İran'a, bir Rusya'ya, İsrail'e ve başka ülkelere bağımlı hâle getiriyoruz? Niye içimizdeki sorunları çözebilecek iradeyi ortaya koymayıp da bağımlılık ilişkisi üzerinden birtakım tavizler vermeye giriyoruz? Bütün bunlar o yerli dediğimiz toplumun temel değerlerini doğayla barışık bir şekilde, doğaya da zarar vermeden kullanmaktır. İşte, alın size rüzgâr enerjisi, güneş enerjisinin kullanımına varıncaya kadar bütün bunları iyi bir şekilde değerlendirmek ve bunu toplumun ve insanların hizmetine sunmak gerekiyor. Bugün, Enerji Bakanlığının yapması gereken şey bu yani daha fazla bağımlılığı geliştirecek, daha fazla bu küresel güçlerin manyetik alanına girebilecek, onların etki alanına girebilecek politikalardan uzak durmak gerekiyor; aksi takdirde, sürgit bir şekilde bir çatışmanın, bir kavganın, bir kaosun içerisinden kurtulamayacağız, bunu gerçekleştirmemiz de mümkün değil.

Bakın, önümüzdeki günlerde Orta Doğu merkezli çok tehlikeli mezhep çatışmalarının olma riski çok çok fazladır. Sözümün başında da ifade ettiğim gibi bunun en önemli nedeni enerji kaynaklarıdır, enerji kaynaklarının güzergâhlarıdır. Bunlara karşı, bizim, daha fazla bunların önüne geçebilecek demokratik projeleri geliştirmemiz, toplum odaklı, doğa odaklı projeler geliştirmemizle bunlar aşılabilir; aksi takdirde, işte bu Zarrab davasında olduğu gibi yani birçok çevre, özellikle Hükûmetin bu noktada çok ciddi kaygıları söz konusudur.

Yani Zarrab'ı bu noktaya getiren işte bu enerji politikalarıdır, bu uluslararası küresel güçlerin gerçekleştirmiş olduğu operasyonlardır ve Hükûmet de bu operasyonların bir parçası oldu. Dolayısıyla, Hükûmetin bu operasyonların bir parçası olması, Türkiye'nin de bu operasyonların hedefi olmasını beraberinde getirdi. Bunu ortaya çıkaran nedenler nelerdi? Daha fazla para kazanma, daha fazla güç ve iktidar sahibi olmaktır. Hâlbuki, toplumsal kaynaklarımız, yeraltı, yerüstü kaynaklarımız daha rantabl bir şekilde, daha demokratik bir şekilde topluma paylaştırılabilseydi, toplum bu paylaşım sürecine dâhil edilebilseydi belki biz bu sorunları da yaşamamış olabilirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan, lütfen toparlayalım.

Buyurun.

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Onun için yapmamız gereken şey, yerli üretimi ve yerli kaynakları daha etkili, daha verimli bir şekilde kullanmak, yatırımlarımızı bunun üzerine gerçekleştirmek, dışa bağımlı her ilişkiden kaçınmaktır. Dışa bağımlı ilişkiler, ister istemez ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel yaşamımızı altüst etmektedir. Bakın, işte Araplar petrolün sahibi ama Arap toplumuna, Arap kültürüne, Arap değerine ait herhangi bir şeyden bugün söz etmek bugün mümkün değildir. Suudi Arabistan'dan tutun da diğer Arap ülkelerine kadar bir sürü kültürel sömürünün, ekonomik sömürünün hedefi olmuş durumdadırlar. Bunlara karşı alacağınız en önemli tedbir, hele hele Türkiye söz konusu olunca Türkiye'nin kendi içerisindeki sorunları çözmüş, komşularıyla sağlıklı, demokratik, eşit bir ilişki kurmuş ve bunun üzerinden bir Türkiye'yi hedeflemek, bunun üzerinden bir Türkiye'yi gerçekleştirmektir diyorum.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.