Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Türkiye İş Kurumu e) Sosyal Güvenlik Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 17 .11.2017 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, sayın bürokratlar ve basın emekçisi arkadaşlarım; hepiniz hoş geldiniz.
Sayın Bakan, ben de benden önceki arkadaşlarım gibi bir kadını bu Bakanlıkta görmenin verdiği memnuniyeti dile getirmek isterim ve ayrıca alandan gelen, sorun alanlarını bilen biri olmanız sebebiyle mutlaka pozitif katkınız olacaktır diye düşünüyorum, başarılar diliyorum.
Evet, çok zor bir bakanlıktasınız hakikaten de. Türkiye'de yaşayan herkese, tüm ailelere, tüm yabancılar da dâhil herkese etki eden bir görev alanınız var. Gıdadan barınmaya, sağlığa, temel yaşamı idame ettirmemizi sağlayan bütün bu koşulların hükûmetler tarafından güvence altına alınması gereği bu Bakanlığın sorumluluk alanındadır. Bu sebeple belki de çok etki alanı bakımından ve görevleri bakımından zorlu ve sorumluluk alanı geniş diye tarif ediyoruz. Biz de bunların farkındayız. Özellikle TÜİK'e göre bildiğiniz gibi açlık sınırının rakamları açıklanıyor her sene, şu an 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı 1.522 lira 58 kuruş. Bu ülkede milyonlarca insan, milyonlarca aile 1.404 liralık asgari ücretle geçinmeye çalışıyor ve çok önemli bir kesimin de bu asgari ücretin de altında yaşam mücadelesi verdiğini de biliyoruz. Bu da bir gerçek.
Evet, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; şu an emekçi aleyhine seyreden bir ortamın olduğunu çok net bir şekilde ifade edebiliriz. Ne yazık ki durum böyle. Alım gücünün bu kadar düştüğü, en zengin yüzde 20'lik kesim ile en yoksul yüzde 20'lik kesim arasındaki uçurumun gün geçtikçe arttığı ve artık kapanamayacak seviyelere geldiği bir ortamı yaşıyoruz. Yine, 2016 yılı sonunda Sosyal Güvenlik Kurumunun tahsil edemediği prim alacakları 121 milyar liraya ulaşmış durumda. Kuruma bütçeden 127 milyar lira aktarılmış durumdadır. İşte bu tablo karşısında hakikaten bir olumsuzluk olduğunu söylemek mümkün. Keza Türkiye'de...
Sayın Başkan çok ciddi bir uğultu var ve ben kendi sesimi anlamakta zorluk çekiyorum. Lütfen, müdahale ederseniz sevinirim.
BAŞKAN - Lütfen sessizlik...
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Ayrıca bir dakika ek süre de talep ederim. Bitmeyecek galiba.
Değerli hazırun, ekonomik göstergelerin emek alanına yansıması ne yazık ki iş cinayetleri, ücret gaspları, ücret eşitsizliği ve Bakanlar Kurulu kararıyla grev kararlarının yasaklanması olarak yansımış durumda şu an. TÜİK verilerine göre yine ekim ayı itibarıyla yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında hemen hemen yüzde 12 olarak gerçekleşmiştir. Kurlardaki artış yetmezmiş gibi Sayın Erdoğan'ın her konuşmasında doların fırladığı bir durumu yaşıyoruz. Hatta bu sabahki açıklamasından sonra da dolar yine 3 lira 90 kuruşu geçti. Sene başından bu yana çalışan kesimlerin ücretlerinde meydana gelen erime bir yana, Hükûmetinize yakın medya gruplarının bu Nazi Almanyasında propaganda bakanlığı olarak bilinen Goebbels'i mezarında ters döndürecek bir vaziyet almıştır. Özellikle bahsedilen şey, son günlerde herkesin gündeminde aslında, yoksul kesimlerin temel besin kaynağı ekmeğe yapılan zammı "zam" diye açıklamıyor da "İsrafı önleyeceğiz." diye gramajı düşürülüyor fakat fiyatta bir düşüş görülmüyor. Aslında bunun adı zamdır fakat bu algı ve propaganda yönetimi şu an bu şekilde sunuluyor ve emekçinin cebinden dahi para alınmış hâlde her yönüyle. Bu ne yazık ki böyle seyrediyor. Sadece çalışan kesimler mevcut ekonomik koşullardan zarar görmüyor, emekliler de bu koşullardan çok olumsuz etkileniyor.
Bakın, yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de emeklilerin yüzde 70'den fazlası ek gelir elde etmek için çalışmak zorunda kalıyor ve güvencesiz işlerde çok düşük ücretlerle çalıştıkları da bir gerçek ve tabii ki kayıt dışı istihdam edildiğini tahmin etmek zor değil.
Sayın Bakan, Hükûmetinizin izlediği ekonomi politikasını yüksek enflasyonlu büyüme modeli olarak ifade etmek mümkündür. İnşaata dayalı ekonomi ve parti zenginleri yaratma eğilimine dayalı bu modelde, ne yazık ki emekçilere yer yoktur.
Öte yandan, TÜİK'in Kasım 2017 rakamlarına göre, ağustos itibarıyla işsizlik oranı 10,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Siz de belirttiniz sunumunuzda, orta vadeli planda açıklanan işsizlik beklentisi ise bir önceki dönemde öngörülen puan artırılarak 10,5 olarak açıklanmıştır. Şu hâlde şunu düşünmek mümkün, aslında seyreden durum itibarıyla bu oranda bir artış olmayacağı anlaşılıyor, o zaman şu tespiti yapabiliriz: Bakanlığınızın geliştirmeyi hedeflemiş olduğu şey, işsizlik oranını artırmamak olduğunu söylemek mümkün seyreden yaklaşık oranlar karşısında.
Yine, yakın zamanda istihdam seferberliği başlatmıştınız. Buna göre, son bir yılda 1 milyon 350 bin kişilik istihdam oluşturulduğunu söylüyorsunuz fakat bu rakamların yanıltıcı olduğunu söyleyelim çünkü -siz de sunumunuzda belirtmediniz ama- bu rakamın içerisinde istihdam edilen bu kişilerin yarısından çoğunu stajyerler, çıraklar, kursiyerler, bursiyerler oluşturuyor ve bu oranın içindeki yüzde 15 zorunlu sigortalı işçilerden oluşuyor. Sermaye çevrelerini ucuz iş gücüne, hatta ücretsiz iş gücüne yönelttiğinizi söylemenizi beklerdik.
Evet, ben, birçok konu var ama temel olarak bazı konulara değineceğim, özellikle kadın emeğinin sömürülmesinden bahsetmek istiyorum. Çalışma yaşamının her alanında kadınların çok daha ağır şartlar altında, çok daha düşük ücretlere ve bununla beraber patronlarının mobbing, taciz baskısı altında çalıştığını görüyoruz. Böyle bir tablo var. Yasal düzenlemeler sonucu kadınların doğum izni adı altında emzirme odaları ve emzirme hakkı ellerinden alınmış, esnek çalışma yasalaştırılmış, kreşler kapatılmaya başlanmıştır.
Özcesi, kadınların emek piyasasından tamamen çekilerek sosyal yaşamdan koparılarak eve hapsedilmesinin önü açılmıştır. Bu noktada bir genelge vardı, onu hatırlatmak istiyorum. Özellikle 2010 yılında yayınlanan Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Genelgesi'nden özel olarak söz etmek isterim.
Bu genelge kapsamında öngörülen, Kadın İstihdamı Ulusal İzleme Koordinasyonu Kurulu, uzun zamandan sonra, ilk kez, yakın zamanda, 31 Ekim 2017, daha geçtiğimiz günlerde toplanabildi Ankara'da. Toplantı sonrasında ilgili genelgeyi yeniden düzenlemeyi öngören bir taslak paylaşıldı ve bu taslakta, kadın istihdamı ve cinsiyet eşitliği açısından olmazsa olmaz bazı ilke ve bölümlerin çıkarılmasının önerilmesiyle karşılaştık.
Sayın Bakan, bu taslakta şunlar var: İlk olarak "eşitlik" kelimesinin bütünüyle metin dışında bırakıldığını gördük. Bu çok dikkat çekici bir nokta. Böylelikle, kadın erkek eşitliğinin bakanlıklarda müsteşarlık düzeyinde izlenmesini öngören madde, İş Kanunu 5'inci maddede yer alan cinsiyet eşitliği hükmünün iş yeri denetim raporlarında izlenmesine ilişkin madde ve eşit işe eşit ücret getirilmesinin şart olduğuyla ilgili kısım taslak metninden çıkarılmıştır bu çok önem verdiğimiz hususlar. Ve biz umuyoruz ki bu taslakta bir yanlışlık var ve gözünüzden kaçmıştır, bunun özel olarak sizin girişimlerinizle düzeltilmesini bekliyoruz, son zamanlarda geliştiği için belki gözden kaçmıştır diye düşünüyoruz ve öyle umuyoruz.
Sayın Bakan, kadınlar çalışma yaşamında her türlü tehdit ve tacize maruz kalıyorlar. Bunun yakın dönemdeki son örneği ne yazık ki Hatice Durmaz olmuştur. Hatice Durmaz, Antalya'da otel işçiliği yapan bir kadındı ve parasını aylarca alamadığı için, otel önünde tek başına eylem yaptı, emeğinin karşılığı olan parasının peşindeydi. Sonra, bir gün çocukları Hatice Durmaz'dan haber alamadığı için polise kayıp başvurusunda bulundular. Anneleri birkaç gün sonra Antalya Devlet Hastanesinde bulundu. Yani aynı ildeki polis, aynı ildeki hastanedeki Hatice Durmaz'ı ancak birkaç gün sonrasında bulabilmişti ve Hatice Durmaz öyle bir darp edilmiş ki hafızasını kaybetmiş durumdaydı.
Şunu söylemek istiyorum: Bu ülkede şiddete uğrayan, cinayete kurban giden her kadından, tecavüze uğrayan, tacize uğrayan her kadından nasıl ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız bire bir sorumlu ise, emeğinin karşılığını alamayan, hakkını ararken Hatice Durmaz gibi hafızası kaybettirilecek derecede darp edilen, sırf kadın olduğu için çalışması hak görülmeyen, kamyon kasalarında taşınırken trafik kazalarında hayatını kaybeden her işçiden de bu sorumluluk alanına göre Bakan olarak siz birinci derecede sorumlusunuz Sayın Bakan.
Şimdi, Hatice Durmaz hafıza kaybı yaşıyor, yaşadığı travma nedeniyle bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde kalıyor, tedavi görüyor ve bu olay hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmamış durumda. Sizden beklentimiz, bir kadın bakan olarak özellikle, bu kapıdan çıkar çıkmaz bu konuyla ilgilenmenizdir Sayın Bakan.
Bu sorun alanı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Başkan, mevsimlik tarım işçilerine mutlaka değinmem lazım, son iki dakikaya ihtiyacım var sadece.
BAŞKAN - Beyefendi on dakikasının iki dakikasını verirse size, olur.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Veririm.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ben sonraki konuşmamın beş dakikasını veririm.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Soru sormayacağım Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
Evet, bu mevsimlik tarım işçileri çok büyük bir problem alanı, hakikaten köklü bir sorun, çözüm getirilmediği sürece, köklü bir tavır alınmadığı sürece, hem bu alanda çalıştırılan çocuk işçiliğine hem de kayıt dışı alana ve yaşanan hak ihlallerine çokça seyirci kalacağız ne yazık ki. Mevsimlik tarım işçiliği, yoksulluğu kalıcılaştıran bir sistem hâline gelmiş, âdeta bir köle düzenine dönüşmek üzere ve yaşadıkları koşullar hiç de köleliği aratmayacak seviyede aslında.
Sunumunuzda sadece bir cümleyle METİP sisteminden bahsettiniz, bir kayıt altına alma meselesi ve aslında sosyal paydaşlarla paylaşılmasından, görüş alınmasından bahsettiniz. Bu sevindirici ama mevsimlik tarım işçilerinin çok daha köklü sebepleri var. Mevsimlik tarım işçiliğini doğuran faktörlerin ortadan kaldırılması için çabalamanızı arzu ediyoruz. Çok iyi biliyoruz ki bu ülkede 90'lı yıllarda köyleri boşaltıldığı için göç etmek zorunda kalan milyonlarca Kürt bu alanda çalışmak zorunda kalmıştır.
Kürt sorununun barışçıl çözümü, Kürtlerin yaşadıkları yerlerden zorla koparıldığı gerçeği karşısında, yaylalarına, meralarına dönebilecek imkânların sağlanması, yaylacılık yapılabilmesinin önünün açılması, hayvancılığın bu anlamda geliştirilmesi hem artı fayda getirecek, üretime, bu ülkenin ekonomisine, büyümeye katkı sağlayacak hem de bu alanda yaşanan büyük, devasa sorun belki bir nebze olsun çözülebilecektir. Şu an Suriyeli yabancılar da bu kayıt dışı alanda bir alternatif olarak çalıştırılıyor ve ucuz iş gücü, ucuz emek olarak görülüyor ve ayrıca ben buna "nöbetleşe sömürü" ifadesini kullanmak istiyorum, ne yazık ki böyle bir tablo var.
BAŞKAN - Kayıtlara geçti, teşekkür ediyorum Sayın Özgökçe.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum.
Tekrar çalışmalarınızda başarılar diliyorum Sayın Bakan.