KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de öncelikle Sayın Bakanı ve değerli arkadaşların hepsini saygıyla selamlıyorum ve Sayın Bakana da görevinde başarılar diliyorum, hayırlı olsun diyorum.

Ben de sendikal kökenli bir arkadaşınız olarak Sayın Bakanın kadın olması, sendikacı olması kimliğiyle böylesi bir göreve gelmesinin de önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Özellikle bu mevcut kimliğini kadınlardan ve çalışanlardan yana etkin bir şekilde kullanmasını da bekliyorum. Mehmet Ali Bey bana bakıyor da yani gerçekten de böyle. Şimdi, kadın bakanın özellikle iş yaşamında, çalışma yaşamında kadınların yaşamış olduğu sorunların çokluğu ve fazlalığı göz önünde bulundurularak, hele hele bir de sendikacı bir kadın arkadaşımızın olmuş olması oldukça önemlidir. Biz bu boyutlarıyla iki kimliğini de etkin ve üretken bir şekilde çalışandan yana kullanmasını bekliyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'de en güncel sorunlardan biri de güvencesizliğin genel olarak "güvenceli esneklik" adı altında yaygınlaştırılması sorunudur. Hepimiz biliyoruz ki güvenceli esneklik uygulamada esneklikten ibaret. Kıdem tazminatındaki daralmalar, toplum yararına çalışma kapsamında haklar bakımından işçi sayılmayanların istihdam rakamlarında işçi olarak görünmesi, çifte sözleşme gibi uygulamalar, ücret eşitsizliği, emsal işçi ücreti ödenmesi hükmünün uygulanmaması gibi örnekler bunun en somut kanıtıdır. Nitelikli işçi sayısında bir artış olması, yapılan işin tanım ve kapsamının genişleyerek belirsizleştiği bir iş piyasasında istihdamı güçlendirici bir anlam taşımıyor. Esas olarak "güvenceli esneklik" kavramının getirilmesi esnekliğin güvencesizlik olduğunun kabul edilmesidir. İşçi korunmak istenseydi işçinin asgari gelir ve istihdam güvencesini garanti altına alacak düzenlemeler yapılırdı. Türkiye'de Türk Ticaret Kanunu'yla gemi alacağının, esnek çalışan işletmelerin fason çalıştırdıklarına dair gönderdikleri alacaklarının tahsil usulü hakkındaki kanun gibi kamunun alacağını korumaya alan sayısız düzenleme varken işçinin alacağını garantiye alan hiçbir düzenleme ne yazık ki yoktur, öncelikle yapılması gereken bu olmalıydı. İşçilerin iş alacakları karşısındaki güvencesizliğinden doğan temlik bürolarına yönelik önlemler geliştirilmeliydi. 4857 sayılı Yasa'nın 10 işçi olarak belirlediği iş güvencesi kapsamındaki iş yerleri ölçütü ve işe iade tazminatının alt ve üst sınırı daraltılmamalıydı. İşe iade, tazminat ödemeyi göze alan işverenin inisiyatifine bırakılmamalıydı. İş Yasası'ndaki düzenlemelere karşın, yasadığı çift bordro uygulamasının önüne geçme hedefi konulmalıydı. İşçilerin açtıkları davalardan devlet harç almamalı.

Bugün işçilerin güvencesizliğinin en önemli örneğini işçi cinayetlerinin adresi haline gelmiş olan taşeron çalışma modeli oluşturmaktadır. Bugün kamu ve özel sektördeki toplam taşeron işçi sayısının 2 milyonu aştığını söylemek, belirtmek gerekiyor. 1 milyon taşeron işçiye yıl sonuna kadar kadro sözü veren Hükûmetiniz kafa karıştırmaya ne yazık ki devam ediyor. Sözler tutulmuyor, yeni dönemde de taşeron şirketlerle 1 Ocak 2018 tarihinden başlayıp 31 Aralık 2020 tarihine kadar devam edecek hizmet sözleşmesi imzalanmasını öngörüyor. Bizim 5/11/2017'de BİMER'e yaptığımız başvuruya 14/11/2017 tarihinde bir yanıt verildi. Başvurudaki temel sorumuz şuydu: Türkiye genelinde özel sektörde çalışan taşeron işçi sayısı nedir? Bize özel bir çalışma gerektirdiğinden hareketle bu konuda herhangi bir bilgi verilmedi. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun 7'nci maddesine göre aslında verilmesi gerekirken verilmedi. Hükûmet daha rakamını bile bilmediği bir kesime güvence getirmeyi vadediyor. Yani taşeron işçilerin sayısını geçtiğimiz hafta istememize rağmen Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun 7'nci maddesi gerekçe gösterilerek bize bilgi verilmedi.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) - Maliyeden mi?

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - BİMER'den.

Hükûmet nedense artık "kadro" sözünü ısrarla kullanmıyor, bunun yerine "statü belirleme" terimi tercih ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - "Taşeron" kelimesini de "alt işveren" kavramı ile ambalajlamaya çalışıyor. Fakat talep açık ve net, taşeron işçilerin kadro talebidir. Başbakan Davutoğlu 1 Kasım seçimleri için hazırlanan bir seçim videosunda şöyle diyordu: "Ülkemizin gücüne güç katan işçilerin yarınlara umutla bakabilmesi için asli işlerde çalışan taşeron işçilerimizi kadrolu yapıyoruz." "AK Parti Çalışanın Üretenin Yanında" başlıklı 1 Kasım 2015 seçim bildirgesinde ise "Alt işverenlik -yani taşeron- çerçevesinde asıl işlerde çalışanları kamuda istihdam edeceğiz. Bu kapsamda diğer çalışanlarla ilgili de iyileştirici yönde alternatif çalışma modelleri oluşturacağız" vaadi yer alıyordu. Davutoğlu Hükûmeti tarafından 10 Aralık 2015 tarihinde açıklanan üç aylık reform paketinde ise "Alt işverenlik çerçevesinde asıl işlerde çalışanların kamuda istihdam edilmesine yönelik düzenleme yapılacak." vaadi yer alıyordu. Ancak üç aylık reform paketi döneminde taşeron işçiye kadro vaadi yerine ne yazık ki getirilmedi. Mart 2016'da ise yeni bir vaat, yeni bir umut işçilere aşılanmaya çalışıldı, denildi ki: "Sadece asıl işlerde çalışan taşeron işçilere değil, tüm taşeron işçilere kadro verilecek." Başbakan Binali Yıldırım Mayıs 2016'da taşeron vaadini şu sözlerle tekrarladı: "Bizim inancımız şudur: Aynı işi yapıyorsa bütün çalışanların aynı şekilde muamele görmesi gerekir. Kamudaki tüm taşeron arkadaşlarımızın devlet kadrolarına asli işlerini yapacak şekilde bir sürekli statüye getirilmeleri, kamuoyuna AK PARTİ'nin yeni dönemdeki taahhüdüdür." Bunca yıl bunları söyleyip bu süreçler içerisinde kadro verilmemişse müjde verilmeden önce taşeron işçilerden kanımca özür dilenmelidir ve bunun siyasi sorumluluğu da üstlenilmelidir.

Kamu hizmetini üreten tüm çalışanların beşte 1'ini taşeron işçiler oluşturmaktadır. Pek çoğu asıl işlerde çalıştıkları halde taşeron şirketler tarafından istihdam edilmektedir. Kadrolu işçilerin yararlandığı haklardan yararlanamamaktadırlar, ayrımcılığa uğramaktadırlar. Taşeron şirketler, kamu hizmetinin üretilmesine hiçbir katkıda bulunmadan işçi simsarlığından para kazanmaktadırlar. Şimdi, aynı şekilde kamudaki taşeron sayısının bugün 800 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Eski Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik iki yıl önce 781 bin kişi olarak bu sayıyı vermişti. Bu boyutuyla da taşerona hâlen kadro getirilmezken eş zamanlı olarak memurlara performans sistemi tartışması başlatıldı ve "Başarılı memura ek ücret geliyor." diyerek bu da devreye sokuldu. Bu da ayrı bir sorun aslında yani memurlar arasındaki ayrımcılık, rekabet, yarışmacı mantık birbirleriyle çatışma ve çelişkinin yaşanmasına neden olabilecek bir modeldir, performans ölçme modeli. Özellikle iş yaşamındaki barışı da ciddi bir şekilde etkileyebilecek bir uygulamadır ve bu uygulamanın bence kesinlikle tercih edilmemesi gerekmektedir.

Diğer bir nokta ise Türkiye'deki genel olarak emek rejiminin bir kıskaç rejimine dönüşmüş olmasıdır. Bugün Türkiye'de gerçekleştirilen eylemlerin gerekçelerini yüzde 30'la işten çıkarma, yüzde 21'le ücret gasbı ve yüzde 13'le sendikalaşmanın engellenmesi oluşturmaktadır. Sendikalaşma sayılarına baktığımızda Çalışma Bakanlığı tarafından bilgi edinme başvurusu çerçevesinde verilen yanıtta sendikalı sayısı 2010 yılında 3 milyon 232 bin 679, 2016 yılında ise 1 milyon 499 bin 515, 2017 yılında ise 1 milyon 623 bin 638 olarak verilmektedir. Yani 2010 yılına göre hemen hemen 2017 yılında yarı yarıya sendikalı çalışan sayısında düşme söz konusudur.

Hükûmet işçi ve işveren arasındaki güç eşitsizliğini tespit ederek işçiye şemsiye haklar veren bütün hakları bir bir eritirken bu haklardan sadece sendikalı işçilerin faydalanabildiği, sendikalı işçi oranlarının da düşük olduğu mazeretine sarılmaktadır ancak Türkiye'deki sendikasızlaşmanın önündeki en önemli engel siyasal iktidarın yürütmüş olduğu politikalardır. Kendi politikalarının yaratmış olduğu sorunu hayata geçirmenin gerekçesi olarak ortaya sunmaktadır. Bugün Türkiye'de 100 binden fazla kişi kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edildi, özellikle kamu çalışanları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın Ayhan.

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Rakamlar olağanüstü hâlin muhalefeti sindirmek için bir fırsata dönüştüğünü gösteriyor. Bu süre içerisinde tam 4.099 kişi, KESK sendikasına üye olanlar ihraç edildi. EĞİTİM SEN'in ihraç edilen öğretmen sayısının asker ve polisten fazla olduğuna dair bir açıklaması oldu. Özellikle 33.965 öğretmen, 5.740 akademisyen, 1.300 idari personel olmak üzere toplam 41.005 kamu görevlisi 15 Temmuzdan bu yana ihraç edilmiştir. İhraç edilen asker sayısı 8 bin, polis sayısı ise 23 bindir. Dolayısıyla bu darbe ve benzeri gerekçeler gözetilerek aslında darbenin asıl gücü olarak gösterilenlerin ihraç sayısı ile kamuda memur olarak çalışan öğretmen, sağlıkçı, işte benzeri, onların dışındaki kurumlarda çalışanların ihraç edilme oranı oldukça fazla olarak görülmektedir.

Bir diğer konu ise işçilerin aleyhine gerçekleştirilen bu ara buluculuk meselesidir. Özellikle bu ara buluculuk meselesinde işçi haklarını korumaktan ziyade işverenin yani patronun, sermayenin hakkını güvenceye alma noktasında çok ciddi hak gasplarına, hak mağduriyetlerine sebep olunacağını da belirtmek gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Ayhan...

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Evet, ben toparlıyorum.

Mevsimlik işçilerin sorunları da var.

Bir diğer nokta ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre Türkiye'de 300 bin civarında mevsimlik gezici tarım işçisi çalışmaktadır. Bu tarım işçilerinin çoğu kayıt dışı ve çocuklarıyla birlikte en az 1 milyonluk bir nüfusa denk geldiğini tahmin etmek gerekiyor. Türkiye'de 6-6,5 milyon insandan oluşan tarım iş gücünün yaklaşık yarısının mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştığı belirtilmektedir. Mevsimlik tarım işçisi nüfusunun büyüklüğüne rağmen Türkiye hukuk sistemi içerisinde mevsimlik tarım işçilerine yönelik özel bir yasal düzenleme ne yazık ki yoktur. Mevsimlik tarım işçilerinin neredeyse durmaksızın çalıştırılması, elektrik, su, barınma gibi temel hizmetlerden yoksun olması sorununa son dönemlerde bir de linç sorunu eklenmiştir. Geçici çalışmaya ilişkin düzenlemenin gerekçesinde güvenlik sorunları nedeniyle üretiminde aksaklık yaşanan işveren için de bu düzenlemenin getirildiğini söyleyen Hükûmetiniz, mevsimlik işçilere yönelik ırkçı saldırılara karşı ne yazık ki sonuç alıcı bir çalışma içerisine şu ana kadar girmemiştir. Mevsimlik işçilerin koşulları, maruz kaldığı muameleler Türkiye emek rejiminin, insan hakları düzeninin turnusol kâğıdını oluşturmaktadır.

Bu vesileyle emek rejiminin demokratikleşmenin önemini burada bir kez daha belirtmek gerekiyor.

Bütçeniz hayırlı olsun, saygılar sunuyorum.

Teşekkürler Başkanım.