KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; şimdi, Sayın Bakanımızın sunuşu diğer bakanların sunuşu gibi, dünyanın küresel görünümü ve Türkiye'ye geçtiler; şöyle bir karşılaştırma yapıyorlar: "Dünyada her şey kötü gidiyor ama bizde iyi." gibi bir şey söylenmeye çalışılıyor. Açık söyleyenler de var, satır aralarında söyleyenler de var. Dünyadaki büyümeyle ilgili genel bir şey söyleyeyim: Evet, büyüme oluyor, kapitalizmin zaman zaman krizleri oluyor, büyümede yine alt kesimler pay alamıyor büyürken ama krizlerde bedeli en fazla alt kesimler ödüyor; işçisi, esnafı, işsizi; bunlar ödüyor. Türkiye'de de buna benzer şeyler oluyor, çok büyük bir farklılık yok. Nitekim on beş yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri iktidarında da uygulanan ekonomik politikalar sonrası gelir düzeyi en yüksek olan yüzde 20 ile en düşük olan yüzde 20 arasındaki fark giderek açılıyor. Özellikle servetle ilgili, bu rakamı her bütçede söylüyorum, çok kabul edilmiyor, tepki gösterenler de var; Türkiye'de sizin döneminizde yani 2002'den sonra, 2003'te en zengin yüzde 1'in servetteki payı yüzde 39'ken, şu anda, 2016'da yüzde 50'yi geçmiştir. Dolayısıyla uygulamış olduğunuz ekonomik politikalar aslında genel olarak işçiler için, esnaf için, çiftçi için, geliri düşük olan kesimler için ne anlama geliyor bu rakamlar çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

İşsizlikle ilgili rakamlar verdiniz, yakında da Ağustos 2017 işsizlik rakamları açıklandı ve işsizliğin arttığı... Zaten daha evvel bakanlar tarafından ifade edilmişti, bu teşvikler sonrası, işte, kampanya sonrası ek 1 milyon iş sağlandı diye söylenmişti. Bu, tartışmalı; işsizlik rakamındaki düşme tartışmalı. Aslında tabii, 2016 Ağustos ayından daha düşük değil. 2016 Ağustos ayından düşük ama bu düşüklük nereden kaynaklanıyor buna bakmak gerekiyor. Nereden kaynaklanıyor, bunlara hiç değinilmiyor. TÜİK'e göre istihdamda son bir yılda 1 milyon 355 bin kişilik bir artış yaşandı ama bu artışın büyük bölümünün stajyerlerden, çıraklardan, kursiyer ve bursiyerlerden oluştuğu... Bu konuya hiç değinilmiyor. Yani biliyorsunuz bunlar iş sayılmıyor, bunlar işçi sayılmıyor, uluslararası standartlar da bu kesimin işçi olmadığını söylüyor ama siz hesapları, diğer bütün hesaplarda olduğu gibi, işinize gelen tarafıyla yapıyorsunuz. Oysa Türkiye'de geniş tanımlı işsizliğe baktığınız zaman hiç de iç açıcı bir manzara yok. Geniş tanımlı derken, dar tanımlı işsizleri, ümitsiz işsizleri, iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, zamana bağlı eksik istihdamı, mevsimlik çalışanları kattığınız zaman Türkiye'deki işsizlik oranının TÜİK'in vermiş olduğu işsizlik oranından çok çok yüksek olduğu bilinen bir gerçek.

Bu kursiyer ve bursiyerlerin istihdam mucizesi gerçekten sadece Türkiye'de icat edilen bir mucizedir işsizlik rakamlarını düşürmek için. Ha, bu yapılan iş kötü bir iştir anlamında demiyorum ama bunların istatistikte kullanılması ve tablolara bu şekilde girmiş olması doğrusu kabul edilebilir bir şey değil.

Tabii, burada önemli bir konu da istihdam edilen her 100 kişiden 35'inin kayıt dışı olmasıdır. "Kayıt dışılıkta azalma oldu." filan deniliyor ama yine dünya standartlarıyla yani gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman bu rakam son derece yüksek bir rakam. Kadınların yarıya yakınının kayıtsız çalışıyor olması çok ilginç bir olay. 1 milyon 800 bin genç kayıt dışı istihdam olması üzerinde çok durulması gerekli bir rakam. Bir de 65 yaş üstü çalışanlar var. Yani Türkiye'de geçim sıkıntısının artması neticesinde insanlar emekli olduktan sonra da çalışıyorlar, 65 yaşın üstündekiler de çalışıyor ve bunların yüzde 84'ü kayıt dışı çalışıyor. Yarı zamanlı çalışan her 10 kişiden 8'i kayıt dışı çalışıyor. Küçük işletmelerde istihdamın yarıdan fazlası kayıt dışı oluyor. Bir de kayıt dışılığın bölgelere göre dağılımı da çok vahim. İşte, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz Bölgesi'nde ciddi rakamlar var. Mesela, Rize'de çalışanların yüzde 50,87'si kayıt dışı çalışıyor. Bu rakam Ağrı'da, Kars'ta, Iğdır'da, Ardahan'da yüzde 68'e kadar çıkıyor. Bunun yanında, gelişmiş sayılan illerde daha düşük oranlar görülüyor. Mesela, Ankara'da 17,8; İstanbul'da 19,1; bu şekilde gidiyor.

Sayın Bakanım, aslında üzerinde çok durmamız gereken, sizin Bakanlığınız da bir kampanya başlatmıştı "sıfır kaza" diye, Türkiye'de iş kazalarıyla ilgili. "İş cinayetleri" diyoruz biz buna. Niye "iş cinayetleri" diyoruz? Çünkü para harcanarak alınacak tedbirler patronların almadığı, Hükûmetin de, Bakanlığınızın da, ilgililerin de gerekli denetimleri yapmadığından dolayı ortaya çıkıyor bu kazalar. Öyle, söylendiği gibi kader filan değil bu kazaların büyük çoğunluğu. Ekim ayında en az 182 kişinin, yılın ilk on ayında da 1.683 kişinin iş kazalarında, iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini görüyoruz.

Sayın Bakanım, burada üzerinde durmak istediğim bir şey var. Sayın Cumhurbaşkanı iş adamlarıyla görüşürken -OHAL'e karşı çıkıyor ya TÜSİAD, MÜSİAD "OHAL olmasın. OHAL Türkiye'de hukuk devletiyle ilgili güvensizlik oluşturuyor ve yabancı sermaye gelmiyor." diye ya da "Yabancı sermaye gelişi düşüyor." diye eleştiriyor- onlarla konuşurken diyor ki, bu tabii tarihe geçecek bir laftır: "Öyle diyorsunuz ama sizin lehinize bu, grevleri erteliyoruz." Bu çok talihsiz bir açıklamadır. Keşke bu açıklama yapılmasaydı derim.

Türkiye, Avrupa'da iş kazalarında 1'inci sırada. Tek tek kazaları alıp incelersek, üzerinde daha sonra yapılan, eksik de olsa araştırmalar, soruşturmalara baktığımız zaman gerçekten -en son Şırnak'ta yaşanan olayda da olduğu gibi- bu kazaların büyük çoğunluğu patronun kendine düşen görevleri yapmaması ve özellikle de Bakanlığınızın denetlememesi, eksik denetlemesi dolayısıyla yapılıyor. Kâğıt üzerinde rakamlar verebilirsiniz, çok yüksek rakamlar verirsiniz kâğıt üzerinde ama biz bu denetimlerin nasıl yapıldığını biliyoruz. Bu denetimlerin çoğu kâğıt üzerinde yapılıyor. Büyük bir kısmında önceden haber veriliyor. Aynen askerî kıtalara... Hani, komutan gelirken bizi çıkarırlardı dışarı, her tarafı temizler, izmaritleri toplardık, ağaçların altına kireç sürerdik filan, beklerdik denetimi. Sizin denetimleriniz de neredeyse bu şekilde yapılıyor. Buna dikkatle bakmak gerekiyor. Bu iş kazalarında sektörel dağılım da enteresan. Metal ürünleri imalatı 1'inci sırada ve daha sonra inşaat 2'nci sırada geliyor. Uzun çalışma sürelerinin de iş kazalarının, iş cinayetlerinin oluşmasında etkili olduğu -bunlar bilinen şeyler, tekrar ediyorum ama bu konuyla ilgili aynı zamanda önerilerde bulunuyoruz- iş kazaları uzun çalışmalarda artıyor, gece çalışmalarında artıyor, bunu biliyorsunuz. Bu, yaz saati uygulaması da bu konuda üzerinde düşünülmesi gerekli bir konu olarak karşımızda duruyor.

Bakın, Türkiye dünyayla nasıl rekabet edebilir? İşte, teknolojisi yok, hammaddesi yok filan ama ucuz iş gücü var gibi bir şeye doğru gidiliyor. Bu çerçevede yapmış olduğunuz düzenlemelerin de hiçbiri işçinin lehine değil. Genel olarak baktığımız zaman, bu yapılan işlerin, sizin Hükûmetinizin hiçbir zaman işçinin, çalışanın dostu olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, üretimin parçalanmasının bir biçimi olarak alt işverenin, taşeronun uygulanmasının yaygınlaşması, genişlemesi, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, sendikal örgütlenmelerle ilgili engellemeler, geriletmeler, özelleştirme, iş ve çalışanların, işçilerin örgütlenmesiyle ilgili sıkıntılar, baskılar; bütün bunların hepsi iş kazalarının artmasında da, işçinin, çalışanların zayıflamasında da önemli bir sebep olarak karşımızda duruyor. Bir daha altını çiziyorum ve iddia ediyorum, son derece eksik denetimler var.

Sayın Bakanım, konuşmanızda -tabii, bütünüyle belki sizin Bakanlıkla ilgili değil de- emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bir cümle söylemenizi beklerdik. Yani "Yıllardan beri sizin Hükûmetinizin sorunudur, sadece suçlu sizsiniz." demiyorum ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitireceğim.

Yıllardan beri devam eden bir sorun ve on beş yıldan beri de iktidardasınız. Bu, emeklilikte yaşa takılanların problemi duruyor. Büyük bir haksızlık, adaletsizlik var, tarihe geçti. Bunların durumu bütünüyle çözülemiyorsa bile yıllar içinde bu insanları rahatlatacak çalışmalar yapılabilirdi, yapılmıyor.

Taşeronla ilgili tartışmalar, bu da tamamen elbette sizin Bakanlıkta ilgili değil, Hükûmetle ilgili bir konu. Bu da artık gerçekten yılan hikâyesine döndü. Söz verdiniz, taşeronu kaldıracaksınız. Sözün üzerinden iki seneden fazla zaman geçti, dünya kadar açıklama yaptınız, önceki Bakan söyledi, Başbakan söyledi, Sayın Cumhurbaşkanı söyledi, siz de kısa sürede filan söylediniz. Ne yapacaksınız, söylemiyorsunuz. "Bu işi halledeceğiz." Ne yapacaksınız, söylemiyorsunuz. Herkes kamuda çalıştığı yerin karşılığı kamu işçisi ve memur mu olacak, yoksa bunlara uyduruk -tırnak içinde söylüyorum- özel bir statü mü ortaya konacak? Taşeronlar asla bu statüyü kabul etmiyorlar, denkleri neyse onu olmak istiyorlar. Bunu da ifade edeyim taşeron çalışanların yerine.

Son olarak Sayın Bakanım, yine içler acısı bir durum var çocuk işçileriyle ilgili. Yani, çocuk işçileriyle ilgili ne söylersek azdır. Bir de okulda ve işte olmayanların oranının da yüzde 28'e çıktığını Türkiye'de biliyorsunuz, bunun da altını çizelim. Çocuk işçilerle ilgili çok ciddi problem var. Resmî rakamların çok çok ötesinde, 2 milyon civarında çocuğun çalıştığını biliyoruz, bunlarla ilgili araştırmalar var. Bu çıraklık konusunu da bir ele almak gerekiyor. Çıraklık çocuk işçiliğine dönüşmüş vaziyettedir, öteden beri böyledir. Hatta böyle angarya, ağır, ezici şekilde çalıştırılıyorlar. Bu çocukların durumlarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılması gerekiyor. 15-17 yaş arası çalışan çocukların yüzde 80'ine yakınının kayıt dışı olduğunun altını çizelim. Suriyeli çocuklarda çok ciddi emek sömürüleri var. Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde çocuk yoksulluğunun en kötü olduğu ülkelerden bir tanesidir. 2016 yılında 56 çocuk işçinin iş cinayetlerinde can verdiğinin altını çizelim.

Öneri olarak da bu çocuk işçiliğiyle ilgili, öncelikle, çocukların temel sağlık, eğitim, gelişim ve barınma ihtiyaçlarının kamusal olarak karşılanması için tedbirlerin alınması gerekiyor. Çocuk işçiliğin önlenmesi için ILO'nun 138 No'lu Asgari Yaş Sözleşmesi, 182 No'lu En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi hükümlerine uyulmalıdır. Ailelerin ekonomik durumunu yükseltecek ve işsiz aile bireylerine istihdam sağlayacak ekonomik politikalar geliştirilmeli. Çocuk işçiliğini önlemek için denetim yetersizliği var. Bu denetim üzerine gidilmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, toparlayabilir misiniz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlem, bitiriyorum.

Yasal olarak Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıt yaptırabilecek çocuk iş gücü için kayıt dışı çalışmaya karşı denetimlerin sıkılaştırılması gerekiyor.

Sayın Bakanım, güzel bir, bütün bakanların sunduğu gibi siz de sunumunuzda bütün olumlu tarafları aldınız. Bunlar doğrudur da, itiraz etmiyorum, rakamlara herkes istediği yerden bakar ama bu bir şekilde halının altına süpürmek ya da başımızı kuma gömmek anlamına geliyor. Bundan vazgeçilmesi gerekli. Sizin Bakanlığınız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı filan böyle bakanlıklar değil, Çevre Bakanının da o şekilde olması gerekiyor. Yani, diğer bakanlar "büyüme", "enerji" filan diyecekler ama siz, işte, işçinin, emeğin, çocuğun, kadının hakkı, bu şekilde bakmanız gerekiyor. Hükûmetin içinde biraz muhalif gibi davranmanız gerekiyor der, bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.