KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Sayın Bakanı ve değerli arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kültür üzerine şüphesiz birçok şey söylendi. Kültürün toplumsal yaşamımız içerisindeki yeri çok özelliklidir ve çok önemli ve anlamlıdır. Şimdi, bugün Türkiye coğrafyasını düşündüğümüz zaman Türkiye'nin mevcut sosyokültürel çeşitliliği de göz önüne alındığında hem etnik açıdan hem inançsal açıdan çok kültürlü, çok kimlikli bir coğrafyadan ve ona denk düşebilecek, ona uygun bir toplumsal yapıdan söz etmek mümkündür. Şu anda karşı karşıya kaldığımız mevcut uygulamalar bu çok kültürlü, çok kimlikli dokunun siyasal birtakım düşüncelerle ve siyasal birtakım çalışmalarla ne yazık ki o mevcut doğasına ve ruhuna uygun bir şekilde gerçekleşmediğini görmekteyiz. Özellikle Bakanlığınızın bu çok kültürlü coğrafyada, çok kimlikli bir zeminde görev ve sorumluluk almış olması, bütün kültürleri koruyan, bütün kültürlerin gelişmesini sağlayan bir sorumluluğu da kendisine yüklemektedir. Son süreçte bu mevcut yapılara ilişkin takınılan tutum ve ortaya konulan tavırları göz önüne getirdiğimiz zaman ne yazık ki bunu Bakanlığınız tarafından görmek mümkün değildir. Özellikle kültür ve sanat alanına ilişkin son iki yıldır büyük derecede bir karşı duruş ve tek bir kültürün, tek bir kimliğin ve yaklaşımın öne çıkarıldığını görmekteyiz. Kültürel ve sanatsal faaliyetlerde yasaklamadan tutalım da engellemeye varıncaya kadar birçok uygulamayla karşı karşıya kalınmaktadır. Özellikle bu mevcut politikalar bazı refleksler güdülerek âdeta meşrulaştırmaya ve toplum nezdinde kabul edilmeye çalışılıyor. Nedir bu? Örneğin Hasankeyf'le ilgili. Son zamanlarda Hasankeyf'le ilgili çok ciddi toplumsal tepkiler ve duyarlılıklar söz konusuyken Hasankeyf'in tarihsel dokusunun korunması sizin Bakanlığınızın görev ve sorumluluğu alanı içerisine girmesi gerekirken geçtiğimiz günlerde Hasankeyf dinamitlendi. Hasankeyf'in özellikle o tarihsel dokusu, o tarihsel özellikleri baraj ve birtakım böyle çalışmalar öne sürülerek ortadan kaldırılmaya çalışıldı.

Diğer uygulama Sur'da yaşanmaktadır. Diyarbakır'ın Sur kentinde tarihsel mekânlar "kentsel dönüşüm" adı altında özellikle Kürt sorunundaki şiddet ve çatışma politikaları esas alınarak oradaki kültürel varlıklar korunması gerekirken yıkıma tabi tutuluyor.

Bununla beraber son iki yıldır Kürt sorunundaki şiddet ve çatışma politikalarından kaynaklı olarak da özellikle Kürt kültürüne ilişkin birtakım olumsuz uygulamaları görmekteyiz. Belediyelere kayyum atanmasıyla beraber çok yoğunluklu bir şekilde Kürt kültürü motiflerine ilişkin bir yasaklamanın gerçekleştiğini görmekteyiz. Örneğin Mehmed Uzun, Ahmedi Hani'nin yazdığı "Mem u Zin", Ahmed Arif ve birtakım böyle Kürt şahsiyetlerin isminin verildiği mekânlar, kurumlar kapatılıyor ve bunların yerine farklı, halkın benimsemediği ve daha önceden aslında kabul gören birtakım isimler ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Şimdi, bunlar -sözümün başında da ifade ettiğim gibi- kültürü koruma, kültürü siyasetin dışında bir alan olarak değerlendirmekten ziyade siyasal kaygılar ve siyasal düşünceler esaslı kültüre karşı geliştirilen saldırılar olarak gerçekleşmektedir. Bugün son iki yıl özellikle kültür ve sanat alanında yapılan bu kırımlar, bu yasaklamalar ve baskılamalar âdeta 12 Eylülü aratırcasına gerçekleşmektedir. Yani filmler yasaklanıyor, sanat faaliyetleri yasaklanıyor, birtakım yayınevlerinin kitapları yasaklanıyor, kitaplar toplatılıyor. Örneğin, Kürt dilinin ve kültürünün gelişimine ilişkin açılan dernekler kapatılıyor. Bunların en başında gelen de Kürt Enstitüsüdür, İstanbul'da merkezi olan Kürt Enstitüsüdür. Kürt diliyle, Kürt kültürüyle uzun yıllardan beridir araştırma yürüten bir enstitü bu mevcut düşüncelerden ve uygulamalardan kaynaklı olarak kapatılmış durumdadır. Örneğin, Kürt dilinin gelişimiyle ilgili kurulan KÜRDİ-DER de kapatılmış durumdadır ve buna bağlı olarak Kürt folkloru, müziği, sanatının gelişimiyle ilgili kurulan kültür dernekleri de kapatılmaktadır. Yani bir bütün olarak aslında kültüre karşı böyle bir yasaklama, bir baskılama durumu söz konusudur. Hâlbuki sizin Bakanlığınızın yapması gereken toplumun genel ihtiyaçlarını, genel istemlerini dikkate alan bir tutum içerisinde olmaktır. Kültürün korunmasına dairdir yani kültürün tanımsal özelliğine uygun bir yaklaşım içerisinde olmanız gerekiyor.

Bugün Mezopotamya ve Anadolu ciddi kültürel mirasa sahip olan coğrafyalardır. "Altın hilal, bereketli hilal" dediğimiz coğrafya üzerinde Kürtlerden tutalım da Mitannilere, Medlere, Asurlulara, Ermenilere, Hititlere varıncaya kadar birçok kültürel medeniyetin ve uygarlıkların yaşadığı bir coğrafyadır. Dolayısıyla burada özellikle tarihte ilklerin oluştuğu, tarihte ilk yaşam tohumlarının atıldığı yer olması itibarıyla buradaki kültürel varlıkların korunması ve siyasal birtakım düşüncelerle önünün kesilmemesi gerekiyor. Özellikle bu niye böyle yapılıyor? İşte, son iki yıldır Kürt sorunundaki takınılan tutumdan kaynaklı yapılıyor. Bakın, 2013-2015 yılları arasında Kürt kültürünün gelişime ve geliştirilmesiyle ilgili birtakım rahatlıklar, birtakım demokratik ortamlar ve olanaklar gerçekleşiyor ve toplumda müthiş derecede bir rahatlamaya neden oldu. Dolayısıyla bu rahatlama durumunun siyasal düşüncelerden veya bazı yaklaşımlardan kaynaklı önünü kesmek bence kültüre karşı gelmek anlamına gelmektedir ki bunun en büyük sorumluluğu da Kültür Bakanlığına düşmektedir. Bugün Kültür Bakanlığının yapması gereken kültürleri korumaktır. Kültürleri insanın doğasından gelen, insanın toplumsallığından gelen ve doğal faaliyeti olarak değerlendirmek gerekiyor. Hepinizin de bildiği gibi, kültürün maddi ve manevi değerleri söz konusudur. Kültürün maddi ve manevi değerlerini korumak hepimizin temel sorumluluğudur. Hele hele özellikle üzerinde yaşadığımız coğrafya bu mevcut değerler açısından müthiş derecede bir zenginlik sunan bir coğrafyadır. Bu zenginliği korumak hepimizin temel sorumluluğudur. Yani bunu siyasetin aracı hâline getirmek, siyasetteki hükmetme ve tahakküm etmenin alanı hâline getirip buna karşı yasakçı bir tutumla yaklaşmak asla kabul edilemez. Dolayısıyla Kültür Bakanlığının yapması gereken, insanların kültürel faaliyetlerinin önündeki engelleri kaldırmak ve bunun alabildiğine gelişimini sağlamaktır; demokratik bir iklim içerisinde, demokratik bir ortam içerisinde insanların bunu gerçekleştirebileceği olanakları ortaya koymaktır, ne yazık ki bugün bunu görmüyoruz. Bakın, "yerlilik" ve "millîlik"ten bahsediliyor. Şüphesiz, yerlilik önemlidir, millîlik önemlidir ama Türkiye coğrafyasında sadece bir milletin, bir kimliğin millîliğinden söz etmek de eşyanın doğasına aykırı bir şeydir. Bugün şüphesiz Türk kültürü de olmalıdır ama bunun yanında Türkiye coğrafyası içerisinde yaşayan, az önce de ifade ettiğim gibi, birçok kültürel kimlik söz konusudur. Dolayısıyla bir kültürel kimliğin kendi kimliğini kültürel faaliyetlerin önüne koymasına niye karşı çıkılıyor? Niye şu an Türkiye'de önünde Kürt ismi olan bir kültür kurumu yok, kültür faaliyeti yürüten bir dernek yok? Niye bu yapılıyor? Yani tutun ki o insanlar kendi dillerini öğrenmek istiyor, tutun ki o insanlar kendi folklorik özelliklerini yaşamak istiyorlar ve bütün bunları gözeten bir politikayla Kültür Bakanlığının bunların karşısında yasaklayıcı değil daha çok bu kültürlerin kendilerini yaşatmasının olanak ve imkânlarını sunan bir konumda olması gerekiyor ama ne yazık ki bunları göremiyoruz. Yani kültürleri bu eksenli ele almak, turizmi de kültürü de bu bağlamda, sanatı da birliktelikle ele almak kesinlikle demokratik olandır. Sizden beklentimiz, kültürlere karşı daha hoşgörülü olmanızdır, daha demokratik, daha özgürlükçü bir tutum içerisinde olmanızdır.

Bakın, sanat nerede gelişir? Özgür ortamlarda gelişir, demokratik ortamlarda gelişir. Bir sanatı siz kendinize göre şekillendirirseniz, bir kültürü kendinize göre şekillendirirseniz bu kültür olmaz, bu tamamen jakobenci bir anlayışla işte, doksan yıldır, yüz yıldır yaşamış olduğumuz ve sizin de muhatabı olduğunuz o üstenci, o inşa edici, yapay kimliğin tuzağına düşmektir ki bunun adı kimlik değildir, bunun adı kültür değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Ayhan?

Buyurun.

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Kaldı ki yani kültürün maddi öğelerinin toplumsallığını, doğallığını kesinlikle bozmamak gerekiyor. Bakın, işte, tarihî değerlerimiz aynı bu çerçevededir. Bugün Göbeklitepe işte, Urfa'da -Mehmet Ali Bey de ifade etti- çok büyük bir mirastır aslında, on iki bin yıllık bir mirasa sahip; bu ne Kürt'e aittir ne Türk'e aittir ne Arap'a aittir ne de orada yaşayan salt Asuri'ye ve Süryani'ye aittir. Orada bir sürü medeniyetler yaşamıştır ve onların oluşturmuş olduğu kültürel bir mirastır aslında ve Sur da öyledir ve Hasankeyf de öyledir. Dolayısıyla ben bunu sadece Kürtler üzerinden değerlendirip Kürtler üzerinden tutma gibi böyle mikro bir tutum içerisine girmek istemiyorum. Ama Kültür Bakanlığının yapması gereken şey, bu kültürel değerleri herkesin kendisini nasıl ifade ettiği boyutta önünü açmak ve bunun karşısındaki engelleri kaldırmaktır. Bu açıdan değerlendirmek lazım, bunun önündeki bütün engelleri kaldırmak lazım. Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada hiç kimse yoktur. Yani burada herkesi birbirine benzetme gibi bir tutum içerisinde olmak, hele hele adı "Kültür Bakanlığı" olan bir bakanlığın şeyi olamaz. Yani onun için birbirimize benzemekten, birbirimizle aynı olmaktan ziyade farklılığımızla zenginliğimizi yaratmak ve bu ortak yaşamı ortak kültürü güçlendirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, hepimiz birbirimize benzeyeceksek, tek kültür bize empoze edilecekse, tek kültür bize aşılanacaksa o zaman bir şey yapmaya gerek yok, hepimiz biat edelim, hepimiz o kültürün buyruğu altına girelim.

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Ayhan?

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Evet, toparlıyorum.

Bu, insanın doğasına, insan fıtratına da aykırı bir şey. Dolayısıyla bizim sizden beklentimiz, tüm kültürlerin önündeki engelleri kaldırıcı ve tüm kültürlere eşit mesafede olan bir bakanlık faaliyetini gerçekleştirmenizdir. Sizi ben az çok yakından takip ediyorum, daha önceden görüşmemiz de olmuştu ve sizin bu noktada daha demokratik, daha kapsayıcı ve daha kuşatıcı bir kimliğe sahip olduğunuzu da biliyorum. En azından yeni görevinizi aldığınız için bu Kültür Bakanlığı faaliyetlerinde bu anlamda dediğim o zenginliği, o çeşitliliği gözeten bir politika ve çalışma yürüteceğinizi düşünüyorum.

Tekrar, bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.