| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Kültür ve Turizm Bakanlığı c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .11.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, ben konuşmama teşekkürle başlayacağım. Sunumunuzu dikkatlice okudum, geniş sunumunuzu da okudum. 2016'daki sunumunuzda "Şu anda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız" bölümünü "soydaşlarımız" olarak açıklamıştınız ve 8 kez "soydaşlarımız" demiştiniz, "vatandaşlarımız" kelimesi geçmiyordu.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yok, "vatandaşlar", "soydaşlar" ve "akraba toplulukları."
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakabilirsiniz, o duruyor. Şu anda başlık "Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız" ve "vatandaşlarımız" tanımını koymuşsunuz ve bu da eşit vatandaşlık anlamında, talep ettiğimiz noktada, yurt dışında yaşayan her kimlikten insanımıza daha açık bir vizyon, daha açık bir retorik olarak görüyorum, o açıdan teşekkür ediyorum sizlere. Ama sorun şu ki: 2016'daki durumumuzdan bu anlamda, retorikte belki daha iyi durumdasınız ama pratikte daha geri bir noktadayız, daha içe kapanan, daha milliyetçi bakan. Tabii, bütün dünyada böyle bir akım var, İkinci Dünya Savaşı olan dünyadaki daha eşitlikçi bakan vizyon büyük oranda kaybediliyor, pek çok yerde kaybediliyor, Avrupa Birliğinde dahi -sonuç olarak bir demokrasi projesi olarak kurulan Avrupa Birliğinde dahi- bu vizyondan büyük aşınmalar var. Ama ben şu iddiayı ortaya koyacağım: Biz bir imparatorluk bakiyesiyiz, hatta üç imparatorluğun yaşadığı bir coğrafyadayız. Binlerce yıllık bir medeniyetin üzerinde oturuyoruz ve çok dilliyiz, çok kültürlüyüz, çok inançlıyız, hâlâ öyleyiz, ne mutlu. Evet, belli aşınmalar var, büyük acılar yaşadık, büyük travmalar yaşadık ama ülkemizin bu anlamda, bu bahsettiğim çoğulcu anlamda bir ülke olması için mücadele eden bir siyasetçiyim. Ancak, maalesef, Sayın Bakan son yıllardaki, bütün dünyadaki altüst oluş, ülkemizde de yaşadığımız pek çok travma sonrası çok kötü bir yere savrulduğumuzu düşünüyorum, hem iç politikada hem de dış politikada.
Dış politikada tabii bunun tezahürleri, içe kapanma, korkular, paranoyalar, örülen duvarlar şeklinde tezahür etti ve Batı dünyasındaki, Amerika'daki Türkiye algısı çok kötü bir yere savruldu; Türkiye'de de Batı algısı çok kötü bir yere savruldu. Yani ters işleyen bir diyalektik içindeyiz ve bu hepimize kaybettiriyor. Oysa baktığımızda siz her gün Batı başkentlerindesiniz veya diğer ülkelerdesiniz, batı, doğu, kuzey, güney, her yerdesiniz. Türkiye algısının kötü bir yere savrulduğunu eminim ki en çok siz hissediyorsunuz ama bu ters işleyen diyalektiği kırmak için henüz bir hamle geliştiremedik. Bu girdap hepimizi içine çekiyor, bütün ülkeler birbirini bu anlamda kötü oranda etkiliyorlar ama Türkiye maalesef çok kötü bir yere savruldu. Çünkü şöyle bir şey, yani Birinci Dünya Savaşı döneminde büyük acılar, felaketler yaşadık, sonra dar bir gömlek bize giydirilmeye çalışıldı ve yıllardır toplumsal kesimlerin talepleri vardı. Bu talepler darbelerle baskılandı, her toplumsal kesim acılar yaşadı. Sonuçta, Müslüman demokrat iddiası olan AKP çıktı dedi ki 28 Şubat süreçlerinden, bütün yaşadıklarımızdan sonra: "Arkadaş, biz Türkiye'yi bütün bu vesayetlerden kurtarıp demokrasiye taşıyacağız." Bu iddiayı ortaya koydunuz. Ve gittiniz, Batı başkentlerinde, dünyanın pek çok yerinde bu iddiayı anlattınız ve bütün dünya buna kulak kabarttı. Bu çok önemli bir iddiaydı yani Müslüman çoğunluklu olan bir ülkenin demokratik bir ülke olma iddiası ve demokrasi liginde birinci lige taşıma iddiasıydı bu. Ama Sayın Bakan, bakın, çok üzülüyorum, çok büyük üzüntüm var ki hani din ya da Midyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan da olduk.
İlk yıllarda büyük heyecanlar yaşadık, ben açıkça söyleyeyim, bir azınlık temsilcisi olarak, yıllarca sessizliğe mahkûm edilmiş bir azınlık temsilcisi olarak. Nihayet taleplerimiz, hem geçmişle yüzleşme hem eşit bir gelecek kurma yönünde taleplerimizi dillendirebildiğimiz dönemden sonra, şimdi baktığımda, bütün halklar, bütün toplumsal kesimler anlamında bütün o taleplerin gene yok sayıldığı, bütün bu taleplerin maalesef eski fabrika ayarlarıyla karşılandığı bir döneme geçmiş durumdayız.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Ermeni cemaatine sor bir de.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben sorarım efendim, ben içinden geliyorum. Siz kimle konuşuyorsunuz bilmiyorum ama gelin beraber soralım Sayın Bakanım.
Bakın, mesela bir Batı başkentine gittiğimizde, beş yıl, yedi yıl önce bir pasaportumuzu verdiğimizde çok farklı bir bakışla karşılaştığımız durumda, şimdi bakıyorsunuz pasaport liginde çok daha geri bir noktaya düştük. Tekrar önyargıların depreştiği bir dünyadayız maalesef. Ve bu anlamda biz de bu değirmene maalesef su taşıdık, bu önyargılar değirmenine, hatalar yaptık. Ve en büyük kaybımız da Sayın Bakan, dediğim cümleydi yani Müslüman çoğunluklu bir ülkenin demokrat bir ülke olma iddiasını büyük oranda aşındırdık. Bu iddiaya geri dönmektir talebim, ezcümle olarak söyleyeceğim. Sonda söyleyeceğimi, ortada söyleyeyim. Bu iddiaya geri dönmezsek bu girdap hepimizi içine çekiyor.
Bakın, biz sizi çok uyardık, "Darbe dinamiği devrede." dedik ama bizi dinlemediniz, bütün o çatışmalı süreçler, barış süreçlerinin bozulması nihayetinde bizi darbeye getirdi ve maalesef darbeden de ders çıkarmadık. Tıpkı 2000'lerin ortasında darbe dinamiklerinden ders çıkarmadığımız gibi, o dönemki dinamik, gücü eline geçirmek için onları araç olarak kullandığı gibi yakın zamanda olan darbeyi de Allah'ın bir lütfu olarak görüp bütün muhalefeti susturmak, muhalif olarak gördüğünüzü herkesi ya mahpus etmek ya ülkeden maalesef uzaklaştırmak ve siyaset anlamında susturmak, muhalif gördüğünüz bütün sivil toplum örgütlerini susturmak üzerine kullandığınız dinamik maalesef dışarıdaki tüm Türkiye algısını tarumar etti. Ve siz şimdi, mesela örnek olarak söyleyeyim, Fetullah Gülen'in Türkiye'ye iadesini istiyorsunuz ama o anlamda bir gelişme olmuyor. Hani darbeden sorumlu olarak gördüğünüz -benim de gördüğüm- Fetullah Gülen'in iadesini istiyorsunuz, hiç oralı değiller. Neden biliyor musunuz? Siz de Amerika'ya gidiyorsunuz, ben de gittim. Senatörlerle, kongre üyeleriyle görüştüm. Ne diyorlar biliyor musunuz? "Ya Allah'ını severseniz Uluslararası Af Örgütü'nü (Amnesty) tutuklayan ülkeye mi iade edeceğiz? Sivil toplum kuruluşlarını kapatan ülkeye mi iade edeceğiz? İdam tartışması olan ülkeye mi iade edeceğiz?" diyorlar. Yakın zamanda da maalesef Osman Kavala'nın tutuklanması ve...
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Amerika'da idam yok mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLUT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Güzel bir soru sordu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok doğru ama orada siyasi idam yok efendim, biliyorsunuz. Yani siyasi suçlulara idam yok orada.
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Direkt yolda infaz ediyorlar.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ya bırak Allah'ını seversen ya. Olan eyalet var, olmayan eyalet var.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Eyaletlerin çoğunda da yok zaten, biliyorsunuz bunu, çok az eyalette idam cezası var. O idamların da uygulanması çok zor süreçler.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Zarrab'ın olduğu yerde yok, merak etmeyin.
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Amerika'yı da savunmak kaldı ya size.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Yürü!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, Henri J. Barkey'i eminim ki çok iyi tanırsınız, AKP'nin kuruluş döneminde, AKP'nin bu Müslüman demokrat iddiasına en çok teveccüh gösteren, bunu Batı başkentlerinde en çok anlatan "think tank"lerden, sivil düşünce kuruluşlarından birisindeydi. Ve şimdi, geldiğimiz noktada hani Af Örgütünün tutuklanması, hak savunucuların tutuklanmasının Batı başkentlerinde yüzlerce makaleyle Türkiye imajını yerlerde süründüren durumundan sonra şimdi Henri Barkey ve Osman Kavala'nın darbeyi yönettikleri iddiası ortaya koyuldu, basında bu ortaya koyuldu. Bakın, açıkça söylüyorum, on beş gündür... Sonuç olarak manşetleri izliyorsunuzdur, makaleleri okuyorsunuzdur, mutlaka birimleriniz okuyup size rapor veriyordur; onlarca makaleyle, The Washington Post'tan tutun, The New York Times'dan tutun bütün Batı başkentlerdeki büyük gazetelerde bu manşetler çıkıyor ve bugün de Anayasa Mahkemesi milletvekillerinin tutuklu yargılanabileceğine dair bir karar verdi mesela, hani o Balbay kararını sonuç olarak referans almayarak böyle bir karar verdi. Şimdi, açıkça söyleyeyim: Sizi tekrar uyarıyorum -bakın darbeden önce arkadaşlarım şahit, defalarca uyarmıştım- yeni bir dinamik devrededir Sayın Bakanım. Yani, Türkiye'nin imajını yerlerde süründürmek isteyen bir dinamik varsa Türkiye'de -ki bence var- böyle kararlara imza atıp böyle manşetler attırtıp akıl dışı -Osman Kavala eşittir darbeci." "Henri Barkey darbeyi planlamış." gibi... Hani Amerika velev ki darbeyi planlayacaksa adamını 21 Temmuza kadar burada turistik gezide mi bırakır, 15 Temmuzda olmamış darbe, 21 Temmuza kadar İstanbul'u gezen bir adama mı bırakır darbeyi- iddiaları ortaya koyduğumuz sürece açıkça söyleyeyim, bir dinamik varsa eğer -milletvekillimizin tutuklu yargılanması- bütün bunlar Türkiye'nin imajını gerileten ve bunlarla ilgili bu algıyı büyüten, Batı başkentlerinde manşetlere ve makalelere yol açıyor, bu da Türkiye'nin "Arkadaş, benim başıma bir felaket geldi, bir darbe geldi, bunun sorumlularını bana ver." deme iddiasını maalesef tarumar ediyor, bu dinamik tersten işliyor. Yani, ben kripto FETÖ'cü olsam böyle kararlara imza attırtırım Türkiye'de, böyle manşetler attırtırım, bunun üzerine Batı başkentlerinde makaleler yazdırırım ve Türkiye imajını geriletirim. Eğer ki kimse yeni darbe dinamikçileri maalesef bu adımları atıyorlar Sayın Bakanım ve buna bizim dikkat etmemiz gerekiyor. Yani, Türkiye imajını önce içeriden kurabiliriz. İçeride bu tip akıl dışı davalarla, akıl dışı siyasi operasyonlarla, sivil toplum kuruluşlarını tarumar eden adımları bırakarak, basını özgürleştiren adımlarla ancak toparlarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, bu savrulduğumuz noktadan, dediğim gibi, ancak içeride yeni bir hikâye yaratarak, Türkiye'nin hikâyesi vardı o hikâyeyi ya da yeniden tahkim ederek çıkabiliriz bu girdaptan. Hep beraber, bütün siyaset kurumu olarak hep beraber, Batıdaki taleplerimizi hep beraber giderebiliriz, Türkiye algısını yeniden inşa edebiliriz. Ha, bunun için bir normalleşme ve bir restorasyon dönemine ihtiyaç var.
Sayın Bakan, sürem kısıtlı, bir iki vurgu daha yapacağım. Ermenistan'la ilişki... Sayın Bakan, iki yıl önce de söyledim, geçen yıl da söyledim: Yirmi dört yıldır sınırı kapalı olan bir komşumuz var ve nüfusunun yarısından çoğu biliyorsunuz Anadolulu. Oraya gitmişler Yeni Maraş, Yeni Malatya, Yeni Arapgir diye şehirler kurmuş insanlardan bahsediyoruz ve kültürel olarak inanın bana Azerbaycan'dan çok daha bize yakın insanlar; kültürel olarak söylüyorum yani alışkanlıklar, yaşam tarzları, bütün anlamda. Çoğu Türkçe bilir, konuşur, buralı insanlar çünkü, Kayserili, Malatyalı, Vanlı insanlar. Bu ilişkiyi, bu kapıyı bir an önce açmanızı size tekrar öneriyorum, bütün bütçe konuşmalarında yaptığım gibi. Kapısı açık bir komşuyu çok daha kolay etkileyip bütün meselelerimizi çok daha kolay halledebiliriz diye düşünüyorum ama bypass ederek, kuzeyinden demir yolu, kuzeyinden boru hattı geçirip şimdi onunla ilgili nasıl bir hikâye yaratacağız bilmiyorum. Yani, yalnızca çıkarlar çerçevesinde değil, kardeşlik ilişkileri çerçevesinde, bütün dünyada olan Ermeniler, Süryaniler, Rumlarla eşit derecede, bütün Türkler gibi, ilişki kurup Türkiye'mizin temsilcileri, büyükelçileri gibi onlara bir hikâye yaratabiliriz, bu anlamda adımlar atabiliriz diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, bir de fabrika ayarlarına dönüşten bahsettim ya, sizden önce buraya Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanımız, Başbakan Yardımcımız geldi, Hakan Çavuşoğlu, bir mütekabiliyet retoriği burada anlattı tekrar. Bakın, biz sonuç olarak burada -eminim bunu asla kullanmaz- ne rehineyiz ne de burada eşit vatandaşlık dışında bir unsuruz; biz vatandaşız yani buranın vatandaşı ve kadim halklarıyız, hiçbir yerden buraya gelmedik. İnanın hâlen Lozan çerçevesinde bir mütekabiliyet bakışıyla karşı karşıya kalmak canımızı acıtıyor. Yani, cumhuriyetin kuruluşunun 96'ncı yılında hâlâ mütekabiliyet bakışıyla karşı karşıya kalmak bizleri üzüyor Sayın Bakanım. Hakan Çavuşoğlu geldi buraya, "Ya kardeşim, Atina'daki camiyi açın ki biz buradaki ruhban okulunu açalım." noktasında bir pozisyon ortaya koyabildi. Veya "Yunanistan'daki Türk okullarıyla ilgili iyileşme olsun ki biz de burada bu adımı atalım." noktasında bir bakışla karşı karşıya kalıyoruz. Yani, mütekabiliyet bakışından çıkmak ve burada bizim gereken adımları atmamız sonra beraberce Yunanistan'ın eksikleri varsa gidip oraya beraberce onları eleştirmemiz, oradaki Türk azınlığın hakları konusunda mücadele etmemiz ihtiyacı var.
Sayın Bakan, bir de bir noktaya daha vurgu yapacağım; bakın, biz sonuç olarak sizin bütçenizi konuşuyoruz ve milletin parasını sonuç olarak size vereceğiz, siz de dış politikamızla ilgili kullanacaksınız öyle değil mi? Vergilerle elde edilen gelirlerden sizin paranızı vereceğiz, dışarıda bunu anlatacaksınız. Bakın, geçen yıl Panama Belgeleri yayınlandı. Panama Belgeleri'nde binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı çıktı ve Maliye Bakanına ben dedim ki: "Arkadaş, bunlara bir bak, bunlarla ilgili bir araştırma yap, soruşturma yap, temiz para mı kirli para mı?" Bir de niye vergi cennetlerinde yani orada, vergi cennetlerinde değil de yurt dışına yatırım yapabilir bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ama normal yollardan yapar, orada da vergisini verir, burada da vergisini verir. Bu yıl da Malta'da sonuç olarak çıktı yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve içinde Sayın Başbakanın da akrabalarının olduğu bir liste ortaya çıktı. Sayın Bakan, bakın, eğer ki millî ve yerli bir duruş sergileme iddiasındaysanız en başta bu vergi cennetleriyle başlar. Bakın, biz milletin parasını burada harcıyoruz, milletten topladığımız vergileri burada harcıyoruz ve milleti bu anlamda inim inim inletiyoruz vergiler altında.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen toparlar mısınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Toparlıyorum.
Dolaylı vergiler yani servet ve gelir üzerinden değil, dolaylı vergiler altında inim inim inletiyoruz ve zenginlerden değil yoksullardan vergi topluyoruz ve zenginler de paralarını alıp vergi cennetlerine götürüp bilmem ne bayraklarıyla gemiler gezdiriyorlar. Bu bakışın yanlış olduğunu ve bununla ilgili bir çalışma yapmanız gerektiğini hem size hem Hükûmete öneriyorum. Bu kaynaklar Türkiye'de olsun veya oradaysa da vergi cennetlerinde değil, hem orada, hem burada vergisini verdiği noktada değerlendirilmesini bu anlamda salık veririm.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir cümleyle bitiriyorum.
Son olarak, Sayın Bakan, beka sorunu ancak çoğulcu bir paradigmayla çözebiliriz, emin olun; hem içeride hem dışarıda, duvarlar örerek değil. AB çıpasını kaybetmememiz gerekiyor Sayın Bakanım. Bununla ilgili de düşüncelerinizi duymak isterim. AB çıpasını eğer ki kaybedersek nereye savrulacağımızı bilemeyiz. Şanghay Beşlisinden bize hayır yoktur, orayı bir koz olarak kullanarak Batıdan elde edebileceğimiz hiçbir şey yoktur. İçeride normalleşme ve restorasyon ve AB çıpasını bir şekilde tutmamızı salık veririm.
Teşekkür ederim.