KOMİSYON KONUŞMASI

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; öncelikle hoş geldiniz.

Ben, daha istikrarlı bir dış politika için harcanması umuduyla, 2018 bütçemiz öncelikle hayırlı olsun demek istiyorum.

Benden evvel arkadaşlarımız birçok konuda değerlendirmelerde bulundular. Ben, özellikle şuna değinerek başlamak isterim: Son yıllarda ne yazık ki savrulan bir dış politika izleniyor ve günlük iç siyasetin yönlendirdiği bir dış politikayla karşı karşıyayız. Eğer bizler yanlış görüyorsak lütfen siz düzeltin ama şu an Amerika'yla, Avrupa Birliğiyle, Suriye'yle, Irak'la, İran'la izlenecek dış politikaya dair orta vadeli bir plan sunabiliyor muyuz gerçekten? Yani daha bir sene önce Irak Cumhurbaşkanı için söylenen çok ağır sözler ortadayken, geçtiğimiz ay Türkiye'ye geldiğinde, biz, "Kalibremde değil." denilen bir Cumhurbaşkanı için, herhâlde kalibresi yükseldi diye düşünmeden edemedik.

Sayın Bakan, iç politikada çok güçlü görünmek için bütün gücünü kullanan Hükûmetiniz, bu noktada en zayıf halka olan dış politikayı ne yazık ki kurban etmiş ve çöküşe götürmüş durumdadır. Dış politikada yalnızca sınır komşularımızla değil, bölgeyle ilgili olan bütün devletlerle kavgalıyız. Aynı anda Amerika'yla, Rusya'yla, İran'la, Avrupa Birliği ülkeleriyle, her gün gelgitlerle dolu gelişmeler yaşıyoruz, yani bunu inkâr edemez kimse.

16 Nisan referandumu öncesinde, Hükûmet adına neredeyse hiçbir bakan Avrupa'ya gidemedi. Özellikle Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının içine düştüğü durum, ülkemiz adına ve aslında Hükûmetiniz adına da çok utanç vericiydi ve sadece Hükûmet ve ülke açısından da değil, bütün yurttaşlarımız açısından da çok utanç vericiydi.

Ben bir hususu da hatırlatmak isterim, geçtiğimiz aylarda ülkesindeki seçimlere müdahale edildiği gerekçesiyle Bulgaristan Ankara'daki büyükelçisini geri çağırmıştı örneğin, yani bir Bulgaristan eksikti yani neredeyse sorun yaşamadığımız bir ülke kalmasın düşüncesindeyiz sanki.

Şu an işte Rıza Zarrab davası, Fetullah Gülen'in iadesi, Suriye Demokratik Güçleri'nin silahlandırılmasının engellenmesine yönelik konularda imkân olsa neredeyse her ay en üst düzeyden Amerika'ya temsilci gönderilecek yani bütün zamanımız, enerjimiz bunlarla ilgili. Ancak eldeki sonuç şu: Başbakan, Gülen'in iadesiyle ilgili hiçbir işaretin olmadığını söylüyor, Cumhurbaşkanı korumaları hakkında dava açılıyor ve Amerika'ya gitmeleri hâlinde tutuklanacakları söyleniyor. Gülen'in iade edilmeyeceği artık herkesin malumu yani iade edilmeyecek gibi görünüyor ve Rıza Zarrab'la ilgili biz tabii, gelişmeleri tam olarak bilemiyoruz ama bütün gündemimiz Rıza Zarrab yani bütün ilişkilerimiz bunlarla ilgili ve açıklama da çok net değil. Diğer vekiller de belirttiler, bu konuda biraz daha detay bilgi istiyoruz, kamuoyunun en çok merak ettiği konulardan biri de bu.

Özellikle 2011'de Suriye politikasında yaptığınız değişiklik muhtemelen Türkiye'nin dış politikasındaki çöküşünün omurgasını oluşturan etmenlerden birisi ve Türkiye'nin son yıllardaki dış politikasının ne yazık ki Suriye'nin iç savaşının derinleşmesine yol açtığını düşünüyoruz, ayrıca, mülteci sorununu devasa boyutlara ulaştırdığını düşünüyoruz. Yine, Kürt sorununda 1990'lı yılları aratacak bir yere sürüklenmesine vesile olduğu ve yine savaş ve yıkımlara vesile olduğu çok açık bir şekilde görülüyor, bugün daha net bir şekilde görülüyor. Yani Türkiye buraya nasıl sürüklendi, elbette birçok değerlendirmeleri yapıldı. Elbette ki öngörüsüzlükler; dönemin aktörleri, Davutoğlu, Sayın Erdoğan sürekli bu konuda ahkâm kestikleri ve öngörüsüz bir siyaset izledikleri için şu an bu noktadayız. Tabii, bunun sonuçları var: Ekonomideki görünüm, bütçeye sürekli kaynak aktarma çabaları, dövizde rekorlar kıran artışların bu dış politikada izlenen politikayla hiç bağımsız olmadığı düşünülmelidir ve görülmelidir. Şimdi, istediği kadar reddedilsin, Orta Doğu'da ve Suriye'de tek başına ilerleyen bir güç olma hevesi başarısızlığa uğramıştır, bu politika yenilmiştir, hüsranla sonuçlanmıştır; eminim, daha doğrusu, umarım ki sizler de bu sonucu görüyorsunuzdur. Bu politikanın bugüne kadar ayakta durmasının sebebi ise bölgesel çelişkiler ve dengelerin durumuydu ancak şu an bölgede defakto bir dünya savaşı yürüten iki büyük gücün büyük oranda anlaşması, sizin tabirinizle "Zalim Esed"in bu savaştan yıkılmadan çıkması Türkiye'nin neredeyse Osmanlı'dan bu yana dış politikada en büyük yenilgisini almasına neden olmuştur.

Ben bir an önce bölgenin gerçekliğiyle ve realiteyle yüzleşilmesi tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Çözümsüzlüğü esas alan, kaostan beslenen, istikrarsızlığı teşvik eden devlet bölgesel dengeleri yeniden dizayn eden Rusya ve Amerika'nın belirlediği ve uygulamaya koydukları stratejik ilişkilerin dışına düştü. Bu iş birliğinin bölgedeki aktörleri arasında Türkiye yok, İran ve Suudi Arabistan var. Az önce de belirttim, bu gidişatla Suriye'de Esat'lı bir çözüm görünüyor. Esat'ın temsilcileri Kürtlerle masaya oturmaktan söz ediyorlar ama sizin politikalarınız hâlâ orada cihatçı selefi çetelerle savaşan Suriye Demokratik Güçleri'ni düşman olarak görüyor. Umarım bu gerçekliklere biraz daha yakın bir politika izlemeniz gerektiğini artık fark eder ve Kürtlerle barışmayı, Kürtlerle konuşmayı, Kürtleri anlamayı ve bölgenin gerçeklerini görmeye başlayan bir politika izlersiniz.

Sayın Bakan, Amerika'da temaslarda bulunduktan sonra şöyle bir söyleminiz olmuştu: "Dostum Kerry de YPG'nin güvenilmez olduğunu söyledi, Kerry'den YPG konusunda görüşlerinin kısmen değiştiğini duymak bizi memnun etti." diye açıklama yapmıştınız. Biz tam bu sözlerin anlamını düşünürken Amerika Dışişleri Bakanlığı sözcüsü "YPG konusunda Türkiye'yle aynı görüşte değiliz." dedi. Yani...

BAŞKAN - Sayın Ertan, toparlayabilir misiniz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Daha üç dakikam var.

BAŞKAN - Sürenizin bir kısmını Sayın Özsoy'a vermiştiniz galiba.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Yok öyle bir şey.

BAŞKAN - Öyle hatırlıyoruz ama lütfen toparlayabilirseniz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Grup sözcüsü olarak konuştu kendisi.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayabilirseniz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - İnsicamımı bozdunuz Sayın Başkan.

Müdahale etmezseniz daha çok mutlu olurum.

Yani daha çok söylemleriniz iç politikayı hedefleyen söylemler ama dış politika işin gerçeği öyle değil. O yüzden bu, akşamdan sabaha değişen söylemler, boşa düşen açıklamaların emin olun, ne Türkiye'ye ne de hiçbirimize bir faydası yok. Türkiye'nin dış politik ilişkileri ve diplomatik kurallarının sıfırlanmasının iç politikadaki yansımaları çok daha belirgin olarak ön plana çıkıyor, dışarıda karşılaşılan başarısız sonuçların acısı maalesef içeriden çıkarılıyor, bunu görüyoruz. Bir yandan hiçbir şey olmamış gibi sürekli köprü, yol, geçit gibi yatırımlar yapıp hayatı sanki bayram tadında gibi gösterenler içeride o kadar insanın öldüğünü, dışarıda daha fazla insanın öldüğünü ne yazık ki bu gerçeği sanki örtbas edercesine davranıyorlar. Bu politik anlayışın ekonomiye çok ciddi olumsuz etkileri var, bir yandan dış ticaret yollarımız da elimizden kayıp gidiyor.

Ben sözlerimi toparlayayım madem, şuna değinmek istiyorum sadece: Rusya'yla bir füze ön alım anlaşması vardı, S-400 füzeleri; bir NATO yetkilisinin bir açıklaması olmuştu bu füzelere dair bir açıklama bekliyoruz aslında. Şöyle söylemişti: "Egemenlik ilkesi savunma teçhizatının ediniminde açıkça görülüyor ancak ülkeler bu kararları vermede bağımsız oldukları gibi kararlarının sonuçlarıyla yüzleşmede de bağımsızlar." demişti. Bu söylem ne anlama geliyor yani bizi tehdit mi ediyor bu NATO yetkilisi, bunu sormak isteriz.

Evet, bölgede lider olma hevesinden bugün artık dış politikada bir eksen bulunamaması noktasına geldik. Daha realist, günü anlayan bir çizgiye gelmemiz dileğiyle ben tekrar Bakanlık bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.