KOMİSYON KONUŞMASI

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Evet, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar; ben de her şeyden önce bugün şehit verdiğimiz gençlerimize Allah'tan rahmet diliyorum ve evlatlarımızın canına kasteden terörü lanetliyorum.

Sayın Bakan, Türkiye'de bir enflasyon politikası çöküşü yaşıyoruz, dün bunu burada konuştuk zaten Hazine Müsteşarlığıyla fakat biliyorsunuz her enflasyon sorunu olduğunda dönüp gıda fiyatlarına bir suçlama gerçekleştiriliyor. Benden bir öneri, bu suçlamaya engel olmak için hızla tarım politikasını düzeltelim ve kimin esas sorumlu olduğu gerçekten ortaya çıkmış olsun.

Şimdi, bunun düzelebilmesi için tabii fiyatlardaki temel sıkıntının ne olduğunu da bir tespit etmek gerekiyor. Makrodan baktığınızda üretici ve tüketici fiyatları arasındaki korkunç uçurum, hem çiftçiyi hem tüketiciyi üzen bir düzenin düzeltilmesi gerektiği aşikâr. Arada kimin kazandığı, bu kazanca dair nasıl düzenleme yapılması gerektiği hem tüketiciyi hem üreticiyi rahatlatacak bir tarım politikasının ne olması gerektiğinin ithalattan geçmediği esasında deneyimle sabit. Onun için diliyorum ki üç yıl içerisinde ithalat sorununu çözecek bir tarım politikası değil de daha hızlı bir biçimde Türkiye'yi bu üretici ve tüketici fiyatları arasındaki uçurumdan kurtaracak bir politika uygulanabilsin.

Şimdi, bunun yanı sıra tabii ithalat sarmalından ülkeyi kurtarmak için bir üretim stratejisine ihtiyaç var. Ben korkarım ki bu üretim stratejisi bütüncül bir şekilde gözükmüyor şu anda tarım politikasında. Özellikle de burada üreticinin ölçek sorunu yaşadığı ve ölçek sorununa getirilecek ilk çarenin esasında üreticilerin birlik olmasından geçtiği ve birlik olabilecek, kooperatifleşmesi kolaylaştırılacak üretici birliklerinin de üretimin her aşamasında, salt ürününü ürettiği safhada değil bunun paketlenmesi, pazara erişimi, tüketiciye ulaşımı safhasında kooperatifleri güçlendiren bir üretim yapısına çok ihtiyaç olduğu aşikâr.

Ayrıca kamunun da desteklemeyi salt fiyat bazında veyahut da maddi bir destek olarak değil de kamusal alımlarda kooperatifleri desteklemek suretiyle yeni bir üretim biçimini, yeni bir kırsal kalkınma stratejisini ortaya koyması için de önümüzde bir fırsat var umuyorum. Yani mesele esasında hakikaten nasıl bir kalkınma, nasıl bir hayat yaşayacağımıza dair bir mesele; kırsalda yaşlanabilen bir Türkiye mi yoksa kentlerde çökerek erken ölen bir Türkiye mi istiyoruz? Bir kırsal kalkınma stratejisinde kooperatifleşme ve kamusal desteğin önemi çok aşikâr. İzmir Vekili olarak İzmir'de Büyükşehir Belediyesinin yıllardır esasında yaptığı ve Tire Süt Kooperatifi ile ortaya koyduğu başarılı örneğin bütün Türkiye'ye yayılmasının önünde hiçbir engel olmadığını düşünüyorum; yeter ki burada bir irade ortaya konulsun ve bu merkezî bir proje hâline getirilsin. Yani kooperatifleşme bu üretim reformunun temeline alınmalı diye düşünüyorum.

Desteklerden anladığımız şey de salt bir parasal destek olmanın ötesinde o ürünün nihai hâle, ticarileşene kadar, nihai hâline kadar bir desteklemenin de düzenlenmesi gerekiyor.

Şimdi, bu üretim reformunun içerisinde tabii desteklerin verilmiyor olması da önemli bir sıkıntı. Burada defalarca dile getirildi, bir kez daha altını çizmek istiyorum; yasal olarak esasında verilmesi gereken destekler çiftçiye verilmiyor ve verilmeyen destek kadar borç yükü altında eziliyor çiftçi. Rakamlara baktığımızda, şu anda çiftçiler 88 milyar liralık bir borç yükünün altında, verilmemiş olan tarımsal destek de 87,5 milyar lira. Yani bu destekler verilseydi vatandaş borç altında ezilmezdi. Bana sorarsanız makro politikanızın, Hükûmetin toptan borç temelli ve küçük üreticiyi ezen yaklaşımı kendini en somut biçimde tarımda gösteriyor. O zaman bence acil çözülmesi gereken bir sorun da borca dayalı bir üretim modeli yerine yasal olarak hakları olan destekleri veren bir tarım politikasıyla bundan sonra çiftçiyi finans sektörüne muhtaç etmeyen bir üretim modeline geçelim.

Bir diğer mesele, belki bir soru da küresel koşullar ciddi bir iklim değişikliğini karşımıza getiriyor. İklim değişikliğinin betonlaşan Türkiye'de yarattığı faciaları İstanbul'da görüyoruz ama tarım ve gıda güvenliği açısından da bugünden verimliliğe ve tarımda yapılacak yatırımlara ilişkin iklim değişikliği ışığında nasıl bir stratejik vizyon ortaya koyduğunuzu da duymayı çok isterim.

Saygılar sunuyorum.