KOMİSYON KONUŞMASI

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli hazırun; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Bakan, öncelikle görevinizde başarılar diliyorum. Umarım, gönlünüzden geçen bir bakanlık icraatında bulunabilirsiniz siz de, hayırlı olsun tekrar.

Çok önemli bir bakanlığın bütçesi üzerinde görüşme yapıyoruz. Bu bakanlık öyle bir bakanlık ki milyonlarca ailenin yaşam kaynağı ve aslında ülkemizin can damarı olan çok önemli bir alan ve konu. Hep söylenir bu ders kitaplarında, daha doğrusu ilkokuldan beri öğrendiğimiz şekliyle "Türkiye bir tarım ülkesidir ve kendi kendine yeten bir ülkedir." tanımıyla büyüdük ve böyle geçti ama bugün, ne yazık ki o tablodan çok uzaklaşmış hâldeyiz. Bugün, Türkiye tarım ülkesi olmaktan nasıl çıkarıldı, köylü nasıl işçileştirildi, meralar, yaylalar, tarım arazileri nasıl üç beş sanayiciye kurban gitti -tabiri caizse- maalesef bunları tartışıyoruz, eleştiriyoruz ve bizler de Hükûmete uyarılarımızı yapıyoruz bu anlamda, hepimizi ilgilendiriyor.

Sayın Bakan, sizin de sunuşunuzda çok güzelce ifade ettiğiniz gibi, insanlığa yaşamı bahşeden toprak ne yazık ki çok ciddi bir tehdit altında ve yine insanlığın en önemli meselesidir. Türkiye, özellikle bulunduğu iklim kuşağı, coğrafi konumu bakımından tarım ve hayvancılık açısından son derece zengin bir potansiyele sahip ama ne yazık ki izlenen yanlış politikalar ve plansız çalışmalar, vahşi üretim yöntemleri gibi sebeplerle biz, bu zenginliği kullanamıyoruz ya da çok başka sebeplerle içinde bulunduğumuz hâl şu an bu. Biraz bu nedenleri değerlendirelim istiyorum.

Ben, konuşmamda daha çok özellikle güvenlikçi politikaların ve OHAL'in son dönemde ülkemize, tarıma ve hayvancılığa nasıl olumsuz etkileri olduğundan bahsedeceğim, biraz da geçtiğimiz haftalarda Van'ı ziyaret etmiştiniz, oradan, Van'dan bahsetmek istiyorum.

Evet, özellikle AK PARTİ Hükûmetinin yurttaşların günlük yaşamına hiçbir şekilde etkisinin olmadığını iddia ettiği OHAL uygulamaları aslında son derece yakından ilgilendiriyor ve olumsuz anlamda etkiliyor tarımsal politikaları ve tarımı ve hayvancılığı; özellikle de bölge illerinde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık neredeyse durma noktasına geldi. Hükûmetinizin güvenlik politikalarına dönme kararını takiben, 1990'lı yıllarda sıklıkla uygulanan bir yasak yeniden etkinleştirildi. Bölgede tarım arazilerinin, yaylaların olduğu pek çok bölge "özel güvenlik bölgesi" adı altında halkın girişine yasaklanmıştır. Bunun üzerine, 20 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL maalesef bölge halkının sorunlarına tuz biber olmuştur.

Şu an yaylaya çıkmak yasak, merada hayvan otlatmak yasak, tarımsal üretimin verimli olabilmesi için gübre yasak. Sonra da köylünün, çiftçinin üretim yapmasını bekliyoruz. Bu konuya tekrar değineceğim ama şu soruya net bir yanıt vermenizi bekliyorum: Ne oldu, nasıl oldu da bir zamanlar tarım ve hayvancılıkla anılan, kendi kendine yeten bir ülke olan Türkiye, bugün, buğdayı, canlı hayvanı ithal eder hâle geldi? Bakın, "buğday" diyorum yani bir zamanlar üretiminde dünyada ilk sırada olduğumuz bir ürün. Samanı ithal eder hâle gelmenin müsebbibi kimdir? Nasıl bu hâle geldik? Bunu açıkça tartışmamız, şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekiyor. Arazisini ekemediği için, meraları sanayicilere, ranta açılınca hayvanları otlatamadığı için, üretimde mazot, gübre gibi girdilerin fiyatlarının artmasından dolayı ailesinin geçimini sağlayamadığı için, tarımsal üretimi ve hayvancılığı bırakmak zorunda kalan ve büyük şehirlere göçerek, asgari ücretle fabrikalarda çalışan çiftçiyi, köylüyü işçileştiren bu politikaların sorumlusu kimdir gerçekten? Bugün, köylüler işçileştirilmiş hâldedir.

Sayın Bakan, yine, tohumda dışa bağımlılığın artması, tarımsal desteklerin kademeli olarak azalması, çiftçinin çoğu zaman elde ettiği ürünü maliyetinin altına bir fiyata satmak zorunda kalması; böyle bir tarım ve hayvancılığın sürdürülebilir olmamasına yol açıyor. Bu nedenle, üreticinin, köylünün, çiftçinin -adını ne koyarsanız artık- tarlasını tapanını satıp mevsimlik tarım işçisi olmasının, inşaat işçisi olmasının, her gün iş kazaları, iş cinayetleri sebebiyle, bu sonuca yol açan sebeplerle ölümlerinin, bugün doğrudan sorumlusu ne yazık ki bu Hükûmettir ve üzülerek söylemeliyim ki bulunduğunuz makam bakımından sorumluluk sizindir de. O nedenle, bu acil sorunları çözmek için gayret göstermenizi bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yıllara göre kıyaslama yapıldığında çiftçi sayısı büyük bir hızla düşüyor çünkü Hükûmet, çiftçileri aslında desteklemiyor. Üretim maliyetini karşılamayacak oranlarda yapılan destekler, tarımsal arazilerin, zeytinliklerin sanayiye kurban edilmesi üreticiyi tüketici yapıyor. Bakın, 2002 yılında tarımsal istihdam yüzde 35 iken bugün bu rakam yüzde 20'ler seviyesi düşmüştür.

Malatya'nın simgesini hepimiz biliyoruz, kayısı fakat gelecek birkaç yılda muhtemelen değil simgesi olmayı Malatya'da kayısı üretimi dahi kalmayacaktır çünkü 2017 yılında rekoltenin kuraklığa bağlı düşük kalması nedeniyle çiftçiler bahçelerini kurtarmak yerine, daha kârlı gördükleri için ağaçlarını kesiyorlar ne yazık ki. Yetişmesi onlarca yılı bulan bir ağacı kesmek ne kadar da can yakıcı. Malatya'da şimdiye kadar kuruma noktasına gelen tam 2 milyon kayısı ağacı kesilmiş, yetkililer 9 milyon ağacın daha kesilmesini öngörüyorlar. Bu, çok acı bir tablodur. Bu sorunu neden görmüyorsunuz? Ağaçların kesilmesi noktasına kadar gelen bu sorunun başında, Tarım ve Gıda Bakanlığı neden müdahale etmiyor? Tüm tarım üreticileri gibi, Malatyalı kayısı üreticileri de benzer şeyleri söylüyorlar "Maliyetler yüksek, geçinemiyoruz, banka kredilerini ödeyemiyoruz, sorunlarımızı aktarabileceğimiz tek bir yetkili yok." diyorlar.

Sayın Bakan, Hükûmet politikalarınızın tarım alanında yarattığı en büyük tahribat muhtemelen tarım arazilerinin hızla yok edilmesidir. Erozyonla etkin mücadeleden vazgeçilmesi, vahşi sulama yöntemlerine izin verilmesi, tarım arazilerinin imara açılması, bu coğrafyanın en verimli tarım arazilerini ne yazık ki yok etmiştir. Çukurova başta olmak üzere Türkiye'nin en verimli toprakları imara açılmakta, yılda üç farklı ürün verebilen arazilerde artık AVM'ler, rezidanslar, TOKİ'ler yükseliyor. Tüm bunları yaparken, bir yandan da maliyeti düşük diye yurt dışında tarım alanları kiralanıyor.

Değerli arkadaşlar, hayvancılığın en önemli bölgesi doğu ve güneydoğu bölgesidir bildiğiniz gibi. İşte güvenlikçi politikalar nedeniyle köylüler hayvanlarını meralara çıkaramıyorlar. Otların toplanmasına dahi izin verilmiyor. Otlu Van peyniri olarak bilinen ünlü peynirimizin bu sene üretimi bile çok düştü çünkü otları bile toplayamaz hâle geldiler ve binlerce insan geçimini bundan sağlıyor.

Yem fiyatları köylüyü hayvancılık yapmaktan vazgeçirmiş. İşte, bunun sonucu karşılaştığımız manzara tabii ki et ithali, saman ithali oluyor.

Bakın, terörle mücadele diye bölge halkına âdeta kan kusturuluyor. Bitlis'te geçtiğimiz aylarda bir olay yaşandı, bunu hatırlatmak isterim. Bölgenin iklim özelliklerinden dolayı, köylüler yıllardır hayvanlarını kışın Siirt yaylalarına, yazın Bitlis meralarına götürürler. Yıllardır devam eden bu uygulamaya bu sefer Ortakapı köyünde askerler engel oldular. Siirt kaymakamlığının çobanlık izin belgesini inceleme zahmetine dahi girmeyen askerler hayvanları önce gözaltına aldılar, evet, yanlış duymadınız, hayvanları gözaltına aldılar, sonra Siirt'e geri gönderdiler ve maalesef onlarca hayvan yolda telef oldu. Bu uygulamalar karşısında Kürt köylülerinin hayvansal üretim yapmalarını nasıl bekleyebiliriz? Bu sorunların çaresi Arjantin'den angus, Sırbistan'dan lop et ithal etmek değil, devletin kendi yurttaşını koruyucu politikalar geliştirmesidir. Ancak tam tersini görüyoruz ve izlenen güvenlikçi politikaların daha da derinleştirilmesi nedeniyle bölge illerinde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.

Sayın Başkan, bir başka sorun noktası da tarım ve hayvancılıkta modernizasyonun hâlâ sağlanamamasıdır. Hangi bölgede, hangi ürünün üretimine ağırlık verildiğinde kalite ve verim artmaktadır, bu yönde çalışma var mıdır bilmiyorum. Bu arada "modernizasyon" derken kastımın tarım ve hayvancılığın büyük şirketlere devri olduğu anlaşılmasın lütfen, eski bakanlardan birisinin böyle bir hayali vardı, işte köylüyü işçileştirecek. Biz kesinlikle bu politikaya karşıyız. Bu noktada çözüm önerimiz, küçük aile çiftçiliğinin desteklenmesi yönündedir. Bu, hem kırsal kalkınmayı sağlayacak hem de GDO'lu üretimden uzaklaştıracak en akılcı yöntemdir. Desteklerinizi bu tarz üretime aktarmanız milyonlarca insana can suyu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Başkan, ek süre alabilirsem çok memnun olurum.

BAŞKAN - Lütfen toparlayın Sayın Ertan.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Çok az kaldı zaten.

Ayrıca, maliyetleri artıran aracıları devreden çıkararak kırsal ve kentsel pazarları birbirine bağlayacak gerekli altyapının oluşturulması hâlinde hem üreticileri hem de tüketicileri memnun edecek ve aslında refahı getirecek bir adımın atılması mümkündür.

Bildiğiniz üzere ve girişimleriniz de var, öyle biliyoruz, sebze ve meyve fiyatlarındaki yüksekliğin bir nedeni de zayiat oranının fazlalığıdır. Bir an evvel depolama imkânlarını artırıp soğuk taşıma sistemini devreye sokmanız hâlinde yine maliyetleri düşürücü bir adım altmış olacaksınız.

Hükûmetinizin eğitim, sağlık gibi konularda olduğu gibi tarım alanında da maalesef belirli bir politikasını göremiyoruz; her gelen bakan kendi sistemini oluşturmaya çalışıyor ve her bakan değişiminde tekrar başa dönülüyor. Umarım sizin döneminiz bu anlamda bir son olur ve milyonlarca çiftçinin, hayvan üreticisinin yaşamsal sorunları çözüme kavuşur.

Tabii, sunuşunuzda şu dikkatimi çekti Sayın Bakan: Mevsimlik tarım işçilerinden bahsetmediniz ya da ben mi kaçırdım acaba? Genellikle tarım ve hayvancılık sektörünün en önemli ayağı iş gücü alanı ve bu istihdamın yüzde 23'ünü oluşturan tarım sektöründeki istihdamın yarısının mevsimlik geçici tarım işçileri olduğunu biliyoruz. Bir de aslında potansiyel iş gücü olan fakat tarım ve hayvancılık yapamadığı için inşaatlarda çalışmak üzere giden bölgedeki genç nüfus var. Bu konularda adım atılması gerekiyor, bu sorunu görmezden gelemeyiz. Özellikle Bakanlığınızın bu sorunu görmezden gelerek yani burada yaşanan sorun alanını görmezden gelen bir politika üretmesi aslında çok eksik kalacaktır, öyle düşünüyoruz. Genellikle bölge illerinden olan mevsimlik işçilerin sayısının TÜİK verilerine göre bugün 3,5 milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Çocuklarının eğitimlerinin yarım kalması pahasına aileleriyle göç eden işçiler yaz aylarında 48 farklı şehre göç ediyorlar. Günlük çalışma saatleri, yaşadıkları barınma, hijyen koşulları, taşınma esnasındaki o insanlık dışı görüntüler, iş kazaları, taşınma sırasındaki ölümler, trafik kazaları vesair gibi birçok sorun alanı var ve bu konuda insan onuruna yaraşır bir adımı atmak öncelikle sizin Bakanlığınızın sorumluluk alanlarından biridir.

BAŞKAN - Sayın Ertan, çok teşekkür ediyorum.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Son olarak, Van konusunu başta söylemiştim, Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde Van'a gelmişti. Size anlattılar mı bilmiyorum ama inci kefal balığı Van Gölü'nün endemik bir balık türüdür. O yüksek soda ve tuza rağmen orada yaşayabilen tek balık türüdür ve yumurtlama sırasındaki göçü bir doğa harikasıdır. Sadece Norveç somonu ve Van inci kefal balığı bu ters göç sırasında bir doğa harikası yaratır ve onun bir turizm değeri de vardır. Ayrıca 17 bin aileye bir ekonomik katkısı vardır. Ancak, bu göç yolunda özellikle son iki yıldır binlercesi telef oluyor bu balıkların. Ters göç sırasında akarsuların akıntısının hızı sebebiyle yumurtalarını bırakmaları sürecinde yani o engelleri aşıp yumurtalarını bırakmaları için sağlanan sudaki hız ne yazık ki HES yapımı sebebiyle düşmüştür, suyun seviyesi artık nesillerinin bile yok olması seviyesine gelmiştir. Ben bunu özellikle takip etmenizi ve aslında bu konuda bir düşünceniz, bir politikanız, bir projeniz var mı diye de sormak istiyorum, bunu Van adına soruyorum.

Eskiden Van'da süt, yem fabrikaları vardı, benim çocukluğumda bulgur fabrikası vardı, kundura fabrikası vardı. Vanet'i bir markalaşmış ürün olarak da söylüyorum. Bu gibi fabrikaların tamamı kapandı, önemli bir kısmı da hükûmetleriniz döneminde kapatıldı. Tekrar canlandırılması için sizlerden bir cevap duymak istiyoruz, bir projeniz var mı, bir programınız var mı diye.

Ben teşekkür ediyorum.