Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı b) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu c) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 02 .11.2017 |
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, sizi dikkatlice dinledim. Ne yazık ki konuşmanızda hep "Yapacağız, edeceğiz." "-cek"li "-cak"lı konuşmalarla geçti. Gönül isterdi ki on beş yıllık iktidarınız döneminde nasıl ki "Çifte yolları şu kadar kilometreden şuraya getirdik." gibi övündüğünüz gibi tarım ve hayvancılıkta da aynı şeyleri, aynı verileri vermenizi arzu ederdim. Biliyorum, siz yeni Bakansınız, hayırlı uğurlu olsun ama on beş yılın muhasebesini yapmanızı beklerdik.
Şimdi, tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçmediğimiz sürece hiçbir ilerleme katedemeyiz .Tabii, üretim ekonomisi de bilim, teknoloji ve akla dayanmadığı sürece dünyada rekabetçi bir sisteme ayak uydurmamız mümkün değildir.
Gıda, tarım ve hayvancılık alanında hiç değişmeyen üç temel sorun var; yüksek girdi fiyatları, dışa bağımlılık ve istikrarsızlık. Bu üç temel sorun alanı AKP iktidarı döneminde yapısal bir soruna dönüştü maalesef. Özellikle, tarım ve hayvancılık alanında sürdürülemez bir politika yürütülmektedir çünkü çok sıklıkla politika değişikliklerine gidilmektedir. Bakan değiştikçe, politika da değişen bir alan hâline getirildi. Sürdürülebilir tarım ve hayvancılık için öncelikle sürdürülebilir bir politikanın olması gerekir. Sürdürülebilir politika, ülkenin üretim potansiyelinin ve coğrafi şartlarının dikkate alınarak ancak bu alanda yeterli bilgiye ve donanıma sahip uzmanlarla sağlanabilir. Son iki yılda iki bakan değiştirildi. Her iki bakan da gıda, tarım ve hayvancılık alanında deneyimi olmayan kişiler maalesef.
Tarım ve hayvancılık alanının bir türlü çözülemeyen sorunların ana kaynağı, politikalar belirlenirken ve karar alınırken bizzat bu işi yapan, emek veren, üreten, cefa çeken, ağır sorunlarla karşı karşıya kalan köylü-çiftçinin bu sürecin dışında tutulmasıdır. Bunun yerine, merkezî bir anlayışla devlet-özel sermaye şirket kuruluşlarının ortaklığıyla tarım ve hayvancılık politikaları belirlenmektedir.
Politikaların belirlendiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde ihtisas komisyonları AKP döneminde tamamen işlevsiz hâle getirildi. Mecliste tarım, hayvancılık, arazi kullanımı, toprak koruma gibi ihtisas konularının görüşüldüğü Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu iki yıldır toplanamamaktadır. Üretici ve tüketicileri ilgilendiren önemli konular, tasarılar torba kanunlarla düzenlenmekte ve yılda bir kez Plan Bütçe görüşmeleri sırasında konuşulabilmektedir. Bu yüzden devletin sağlıklı ve istikrarlı bir öz tarım ve hayvancılık politikası da belirlenememektedir.
Türkiye'nin gıda, tarım ve hayvancılık alanındaki üç sorundan 1'i olan dışa bağımlılık her yıl artarak sürdürülmektedir. Özellikle canlı hayvan, kırmızı et ve tarımsal ürünlerinin ham maddesinin yüzde 50'si ithal edilmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2016 yılında yayınladığı Millî Tarım Projesi'nin temel unsurlarından biri olan hayvancılıkta, temel amaç hayvan varlığının artırılarak dışa bağımlılığın azaltılması ve ihracatın artırılmasıydı. Ancak bu hedefin aksine bir politika şu anda izlenmektedir. Daha birkaç ay önce (16 Ağustos) Bakanlar Kurulu, Et ve Süt Kurumunu sıfır gümrükle 500 bin büyükbaş hayvan ithal etmekle yetkilendirildiğini duyurmuştur. Türkiye damızlık, besilik ve kasap canlı hayvan ithalinin yanında bir de kırmızı lop et ithal etmeye başladı. Türkiye bu şekilde devam ederse yerli hayvan üretimi tamamen bitecek ve dışa bağımlı bir ülke olacağız.
AKP kısa vadeli, konjonktürel ve kişilere bağlı siyaset anlayışı, rant ve kâr amaçlı politika üretmesine neden olmaktadır. HES'ler, barajlar, mayınlı araziler, yasaklanan yaylalar, yer üstü ve yer altı kaynakların hunharca sermayeye peşkeş çekilmesi; "kentsel dönüşüm" adı altında meralar, ormanlar ve zeytinlik alanların yok edilmesi anlayışının bir sonucudur.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve yayınlanan KHK'larla Orman Kanunu başta olmak üzere Tarımsal Üretim Kanunu, Toprak Koruma Kanunu, Mera Kanunu ve Zeytin Sahaları Koruma Kanunu'nda çok ciddi değişiklikler yapıldı. OHAL'i fırsata çeviren AKP, üretim reformu torba tasarıda zeytinlik alanlarının, kıyı ve meraların sanayi bölgesi olarak kullanıma açılmasını düzenleyen tasarıyı Meclisten geçirdi. Muhalefetin ve kamuoyunun güçlü tepkisi üzerine zeytinliklerle ilgili olan 20'nci madde geri çekilmiş olsa da kıyı ve mera alanlarının yok edilmesine neden olacak maddeler sermayenin insafına bırakıldı.
Gezici mevsimlik tarım işçileri ile ilgili olarak, Türkiye'nin kalkınmasında ve nüfusun önemli bir bölümünün geçimini sağlanmasında etkili olan tarım sektörü, istihdam edilen iş gücünün yaklaşık yüzde 23'ünü teşkil etmektedir. Bunun da yarısının mevsimlik tarım işçilerinden oluştuğu tahmin edilmektedir. Sayıları azımsanmayacak ölçüde fazla olan mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları insan onuruna yakışır düzeyde olmamasının yanı sıra, yeterli yasal korumadan da uzaktır. AKP iktidarı boyunca mevsimlik gezici geçici tarım işçilerinin kaçınılmaz olduğu hâllerde çalışma koşullarının sağlanmasına yönelik herhangi bir adım atmamıştır. Temel barınma, beslenme, sağlık, ücretler konusunda yeterliliğin sağlanmadığı gibi, çocukların eğitim hakkı aksamamasına yönelik ciddi olarak adım atmamıştır. Bununla birlikte, mevsimlik gezici geçici tarım emekçilerine sendikal hak verilmesine yönelik ve mevsimlik gezici tarım işçiliğine yol açan neden ve koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak da herhangi bir iyileştirme yapılmamıştır. Bu bağlamda sorunun çözümü için köylere dönüşlerin etkin biçimde gerçekleştirilerek bu insanların kendi topraklarında, kendilerinin yöneteceği tarım, hayvancılık faaliyetlerinin önünün açılması gerekmektedir.
Yine, iyi koşullara sahip olmayan personelden verimli bir üretim beklemek gerçekçi değildir. Bu nedenle Türkiye'de bütün emekçilerin haklarının iyileştirilmesi ve daha iyi çalışma koşulları adına dile getirilen taleplerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Ancak Hükûmetin Bakanlık personelinin özlük haklarına yönelik taleplerine karşı duyarsız kaldığı anlaşılmaktadır.
KHK ve OHAL bahanesiyle Kürt illerinde yüzlerce çiftçiye tarımsal destek verilmediği gibi kredi borçları da ertelenmemiştir. Bu konuda yüzlerce çiftçi mağduriyetini dile getirmesine rağmen buna yönelik herhangi bir iyileştirici adım atılmamış ve partimizce verilen soru önergelerine sağlıklı bir cevap verilmemiştir.
AKP Hükûmetinin büyük işletmelere yönelik destek politikaları sübvansiyonlarındaki büyük payın sürekli olarak büyük işletmeler arasında paylaşılıyor olmasıdır. Bu da çoğunlukla kırsal alanda yaşayan ve genelde küçük ölçekli işletmelere sahip olan çiftçilerin yeterince desteklenmemesine neden olmaktadır.
Dolayısıyla AKP iktidarının gıda, tarım ve hayvancılık politikalarında yanlışlar, dönemsel politikalar belirlemesi hem üreticiyi hem de tüketiciyi mağdur etmektedir. Bu sorunların çözümü için iktidar katı merkeziyetçi, tekçi, rantçı ve dönemsel politika üretmekten bir an önce vazgeçmelidir. Hükûmet yerelden, demokratik, katılımcı, tutarlı ve sürdürülebilir politikaları bir an önce hayata geçirmelidir.
Teşekkür ediyorum.