Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı c) Emniyet Genel Müdürlüğü ç) Jandarma Genel Komutanlığı d) Sahil Güvenlik Komutanlığı, e) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .11.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Sayın Bakan, siz bir siyasetçisiniz ama bugün güvenlik bürokrasisinin başındasınız ve geçmişte bir siyasi partinin başkanlığını da yaptınız, bu anlamda ben sizle 2 siyasetçi olarak konuşmak istiyorum. Ve tabii, diğer bütün siyasetçi arkadaşlarıma karşı, Komisyondaki bütün siyasetçi arkadaşlarımla...
Sayın Bakan, uzun yıllardır özgürlük-güvenlik dengesiyle ilgili tartışıyoruz. Ve insanlık tarihi aslında son iki yüz yıldır hep bunu tartışıyor. Baktığımızda, bazı dönemlerde güvenlikçi siyaset öne geçmiş, bazı dönemlerde özgürlük düşüncesi öne geçmiş ve bunu dengelemeye çabalamış. Ancak, siyaset de bununla ilgili çözümler bulabildiği zaman, konuşabildiği zaman, siyaset kurumunu tahkim edebildiği dönemlerde bütün toplum ferahlamış ama istibdat dönemlerinde, baskı dönemlerinde, siyaset çözüm üretemediği dönemlerde ise güvenlik bürokrasisi öne geçmiş ve siyaset alanını da büyük oranda eksiltmiş, geriletmiş, demokratik alanı daraltmış. Son iki yüz yıllık yalnızca coğrafyamızın tarihine baksak, bir imparatorluk bakiyesiyiz, Osmanlı İmparatorluğu'na özgürlük, eşitlik, adalet düşüncesi yaklaşık iki yüz yıl önce geliyor. Ve bu anlamda, çok kimlikli, çok inançlı olan coğrafyamızda bu tartışmalara mazhar oluyor. Ve bununla ilgili belli mücadeleler söz konusu oluyor, anayasalar yapılmaya başlanıyor, bütün eşitliği vadeden anayasalar yapılmaya başlanıyor ama buna karşı ne hikmetse hep güvenlik bürokrasisi bunu büyük bir tehdit olarak görüp bütün bu özgürlük tartışmalarını geriletiyor. Osmanlı'nın son dönemlerinde, biliyorsunuz, Osmanlı dağılırken büyük acılara, büyük felaketlere, büyük yıkımlara yol açarak dağıldı ve bütün halkların felaketleri söz konusu oldu. Sonra geriye bir imparatorluk bakiyesinden Türkiye Cumhuriyeti'ne kaldık. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde çok kimliklilik, çok kültürlülük vadedilmişken hemen arkasından dar bir gömlek vadedildi, ortaya kondu, dar bir gömlek yani o çokluluğu, çoğulculuğu yok sayan dar bir gömlek. Bunu da tahkim etmek için ne gerekliydi? Güvenlik bürokrasisi, istibdat, baskı ve bu uzun yıllar sürdü. Sonra, 1950'lerden itibaren demokrasi girişimleri, bu mücadeleler verildi. Ama, her seferinde, her on yılda bir biliyorsunuz, darbe girişimleriyle karşı karşıya kaldık, demokrasi alanı hep daraltıldı ve siyasetçiler hep güvenlik bürokrasisini istediklerini söylediği sürece siyaset yapmalarına izin verildi.
Baktığımız zaman, Sayın Bakan, üzülerek söylüyorum, 2017 Türkiyesi'ne geldiğimizde hani AK PARTİ kuruluş iddiasında gerçekten demokrasi alanını genişletmeyi vadetti. Niye? Çünkü 90'larda bu sosyoloji, AK PARTİ'nin dayandığı sosyoloji de bu devletin gadrine uğramıştı. Ya, Allah'ınızı seversiniz bu salonda bir kişi çıksın, "Benim kimliğimle ilgili, inancımla ilgili ne bileyim, bütün taşıdığım her türlü kimlikle ilgili bu devletin gadrine ben son 3 kuşaktır uğramadım." desin, ben konuşmadan şu anda konuşmamı bitirebilirim; desin ki "Son 3 kuşaktır herhangi bir kimliğimden dolayı, duruşumdan dolayı, ideolojik düşüncemden dolayı bu devletin gadrine uğramadım." ben şu anda konuşmamı bitireceğim ama kimse diyemez.
BAŞKAN - Der, der.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çünkü hepimiz bu devletin gadrine az veya çok uğradık.
BAŞKAN - Der, der, hiç merak etmeyin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Deyin, siz deyin. Babanızla ilgili deyin, dedenizle ilgili deyin, ben şimdi susarım.
BAŞKAN - Söylerim, söylerim. Aynen öyle.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Deyin, ben hemen susarım.
BAŞKAN - Devletle birtakım odakları ayrıştırmasını bileceksin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Şimdi, Sayın Başkan, müdahale edip insicamımı bozacaksanız...
BAŞKAN - Onun için yaptım zaten.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Toplumsal talepler var. Şimdi, toplumsal talepleri ya siyaset kurumu alıp, göğüsleyip "Bunun hukukunu nasıl oluştururuz?" diye tartışacak ya da bunu tamamen bir güvenlik meselesine havale edecek, maalesef, üzülerek söylüyorum. 2017 Türkiyesi'nde tekrar bir güvenlik meselesine tahvil eden, havale eden bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız.
Sayın Bakan, güvenlik bürokrasisinin görevi bellidir, onun yapacağı işleri hepimiz biliyoruz çünkü hepimizin hafızasında bu var. Ama, siyasetçinin görevi nedir? Siyasetçinin görevi en zor şartlarda dahi oturup, konuşup bütün bu toplumsal sorunlara, taleplere çözüm bulmaktır, bunun hukukunu oluşturmaktır. Ama, maalesef, söylüyorum bakın, büyük badireler atlatmamıza rağmen bütün atlattığımız badirelerle ilgili ders çıkarmadan tekrar bir... Sizin sunumuzda ben OHAL'i överken gördüm sizi. Yani, neredeyse bir istibdat rejimi içindeyiz, bunu överken gördüm. Ama, bunların pahası var, bunların bedelleri var; siyaset kurumunun daralması, hukuk devletinin askıya alınması, basın özgürlüğü konusunda geldiğimiz yer belli, sivil toplum alanının tamamen daraltılması ve ülkemizin bütün demokrasi liglerinde son sıralarda olması Sayın Bakan. Bakın, yalnızca on yedi ay önce yaşadığımız darbe girişiminden ders çıkarmamış bir siyaset kurumuyla karşı karşıyayız. Ben bu Komisyonda -arkadaşlarım şahittir- darbeden önce defalarca "Darbe dinamiği devrededir arkadaşlar, bununla ilgili bir şeyler yapalım." dedim, size de söyledim, bütün siyasetçiler de burada şahittir, defalarca söylemişimdir. Ama, maalesef öyle bir öz güven içindeydiniz ki böyle bir şeyin olabileceğini dahi tahayyül edemiyordunuz. Oysa, biraz Türkiye siyasi tarihini bilen bir kişi darbe dinamiklerinin nasıl tetiklendiğini, toplumsal fay hatlarına nasıl nifak sokulduğunu ve toplumun birbirine düşürüldüğünü, güvenlik bürokrasinin esas alındığını ve eninde sonunda darbeye varıldığını bilir.
Sayın Bakan, darbe dinamiğine bu ülkenin istihbarat kurumları yol vermiştir. Darbe dinamiğine bu ülkenin emniyet kurumları içindeki yapılanmalar yol vermiştir. Darbe dinamiğine asker içindeki yapılanmalar yol vermiştir ve bununla ilgili bütün hazırlıkları da kurgulamıştır, sahneye koymuştur. Ve bununla ilgili, tabii ki, en önemli araç ne var elinde? Kürt meselesi var. Ve bir barış süreci vardı, bunu dinamitleyip sonunda darbeye ulaşmak isteyen bir hedef vardı. Bakın, darbe dinamiğiyle ilgili bir öz eleştiri yapmayan bir siyaset kurumu var. Defalarca örneğini verdim, onlarca örnek veririm de sürem yok, yalnızca Ceylanpınar'daki 2 polisimizin öldürülmesiyle ilgili "Gelin, bu işe bakalım." diye onlarca kez söyledik, "Bu işte bir iş var, karanlık bir dinamik var burada." dedik. Ama, oradaki istihbaratı veren askerleri de, polisleri de, istihbarat kuruluşlarını da, oradaki 3 tane kişiyi bulup "Bunlardı arkadaş." diyen hâkimi de, savcıyı da bugün FETÖ'cü diye söylüyorsunuz. Ama, o gece Davutoğlu "2 polisimiz öldürüldü, uçaklara emir verdim, kalksınlar." dedikten sonra binlerce ölü gencimiz var elimizde Sayın Bakan. Yalnızca o 2 polisimizin şehit edilmesine, öldürülmesine bakabilseydik belki biz darbeyi yaşamamış olacaktık ama buna bakamamış bir devlet anlayışı ve siyaset anlayışı var.
Bugün, Sayın Bakan, bakın, eğer ki biz yaşadığımız hatalarla yüzleşmezsek, bununla ilgili öz eleştiriler yapmazsak ve bunları Allah'ın bir lütfu olarak görüp aynı siyasete devam ederseniz, evet, istibdat rejimi kurulabilir ama siyaset asla ayakta kalamaz o istibdat rejiminin içinde. Ve emin olun, bugün kendini güçlü zannedenler -hani, geçmişte onlarca örneğini sayabilirim size- o güvenlik siyasetinin girdabı içinde kaybolur giderler.
Benim okumam şudur: Yeni darbe dinamiği devrededir, açıkça söylüyorum, yeni darbe dinamiği devrededir. Türkiye'yi dünya demokrasi liginde çok gerilere itip, demokratik dünyadan uzaklaştırıp siyasi ve ekonomik anlamda yürütülemez bir ülke hâline getirmek istiyor bu darbe dinamiği ve bununla ilgili de araçlar kullanıyor. Mesela -çok örnek veremeyeceğim, vaktim yok çünkü- dört ay önce hak savunucularını bir anda "darbeci" diye gözaltına alabiliyor, onları büyük manşetlerle işte "Darbe planlıyorlardı, yeni Gezi planlıyorlardı." diye manşetlere sürebiliyor, Sayın Cumhurbaşkanına "Onlar darbeciydi." dedirtebiliyor; ve o arkadaşlarımız on beş gün önce, hiçbir kontrol olmadan bırakıldılar. Ama darbe dinamiği için, yeni darbe dinamiği için yeni bir araç, dava lazımdı; Osman Kavala'yı "darbeci" diye ortaya koyuyorlar, bununla ilgili manşetler attırıyorlar tekrar, tekrar Sayın Cumhurbaşkanına "Oydu darbeci; Gezi'yi o planlamıştı, darbeyi o planlamıştı." dedirtebiliyorlar ve bütün Batı dünyasında, bütün dünyada Türkiye artık demokrasiden tamamen uzak bir ülke olarak gösterilebiliyor. Bunlarla ilgili onlarca...
BAŞKAN - Ama en azından Gezi'nin planlı olduğunu kabul ettiniz, öyle anlaşıldı. Gelişme var.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır efendim, nereden kabul ettim?
BAŞKAN - Öyle söylediniz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hayır.
BAŞKAN - Tutanaklara bakarsınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tırnak içinde söyledim onları. Sayın Cumhurbaşkanının söylediği şekliyle söylüyorum bunları.
Sayın Başkan, niye insicamımı bozuyorsunuz ikidir?
BAŞKAN - Süreniz bitti zaten, onun için.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın, güvenlikçi siyaseti ortaya koyabilirsiniz, baskı rejimini ortaya koyabilirsiniz, istibdat rejimini kurabilirsiniz, siyasetler bunlarla ilgili tercihte bulunabilirler ama, emin olun, bugün kendisini güçlü zannedenler... O toplumda biriktirilmiş olan fay hatlarıyla ilgili defalarca, geçmişte olduğu gibi, nasıl nifaklar sokulmuşsa tekrar nifaklar sokulabilir ve bütün zemin altımızdan kayabilir, her an için söylüyorum; bu, üç vakte kadar olur. Eğer ki aklımızı başımıza devşirmezsek mutlaka başımıza çorap örenler, bize büyük acılar yaşatanlar, yüz yıldır, daha fazla süredir büyük acılar yaşatan dinamikler tekrar bu acıları bize yaşatabilirler.
Sayın Bakan, bütün arkadaşlara söylüyorum: Güvenlik-özgürlük dengesini mutlaka kurmalıyız, hukuk devletini tekrar tahkim etmeliyiz. Bununla ilgili de, OHAL'den vazgeçip öz eleştiri yaparak, hepimiz iğneyi, çuvaldızı birbirimize batırarak gelecekte çocuklarımıza nasıl bir Türkiye emanet edeceğimizi tartışmalıyız, öz güvenle tartışmalıyız, öz eleştiri yaparak tartışmalıyız. Bunu yapmadığımız sürece, emin olun, bu dinamik zaten devrededir, hepimizin altından halıyı kaydırır. Bunun olmaması için hepinize çağrı yapıyorum, güvenlik bürokrasisine ve özellikle Sayın Bakana çağrı yapıyorum, Hükûmet olarak çağrı yapıyorum: Bir an önce bu baskı rejiminden, istibdat yolundan vazgeçin, bir an önce siyasete geri dönelim.
Saygılar.