KOMİSYON KONUŞMASI

CELAL DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; aslında izleyici olarak gelmiştim bu Komisyona, İçişleri Komisyonu üyesiyim. Ancak, gördüğüm kadarıyla konuşmalarda bile hâlâ sarahate kavuşmamış belediye başkanlarıyla ilgili bir statü söz konusu. Bunun başında da özellikle belediye başkanlarının alınış biçimi ve yansıyan sonuçları açısından dikkatimi çekti. AK PARTİ'li belediye başkanı arkadaşların istifasıyla ilgili konu hepimizin malumu. Biliyoruz ki AK PARTİ'li belediye başkanlarının rızaya dayansın, dayanmasın bir istifası söz konusu olmuştur, statüleri de bellidir. Nedir o? Müstafi belediye başkanlarıdırlar. Yani artık bu arkadaşların terminolojideki yeri, eski belediye başkanı ve müstafidirler. Müstafiliğin sebebi şu olur, bu olur, o biraz da siyasi bir değerlendirmedir, AK PARTİ'nin vereceği bir karardır ama haklarının zayi olduğunu, süresinin tamamlanmadığını, yerel demokratik anlayışın gelecekteki imajı konusunda ne gibi sonuçları olacağını tarihte göreceğiz. Bunu şunun için söylüyorum, özellikle benim bildiğim anlayışta şudur ve hepinizin de malumudur: Yerel yönetimler demokrasinin yeşerdiği vahalardır, ormanlardır, sulardır, çeşmelerdir. Yani yerel yönetimler, demokrasimizi besleyen en büyük kanallardır. Bu, gerekse mahallî idarelerde olsun, gerekse atanmış yani vilayetlerdeki yerel yöneticiler olsun. Amerika'da, bildiğiniz gibi, valilerin genellikle seçimi, daha doğrusu atanması seçimle olmaktadır. Avrupa'da özellikle Paris Belediye Başkanlığı olmayanın kolay kolay devlet başkanı olma şansı yoktur. Kısacası, yerel yönetimlerin elde tutulması, güvence altında tutulması demokrasimizin kaynaklarından birini koruması yolunu da açabilir. Bunun bir gelenek hâline gelmemesi, bir kalıcı çizgi getirilmemesine dikkat edilmesinde fayda vardır. Geçici bir durum olarak değerlendirilebilir ama bence her şeye rağmen yerel yönetimlerin, belediye başkanlarının, gelecekte aday olmak isteyenlerin umutlarının bu açıdan kırılmaması söz konusudur çünkü belediye başkanları, daha doğrusu yerel yönetimler demokrasiye insan yetiştiren en önemli kaynaklardan birisidir. Bu kısmı böyle geçmek istiyorum ancak özellikle Sayın Çam'ın da konuşmasından aldığım bir izlenimi size aktarmak istiyorum. 40'ın üzerinde ya da 80'in üzerinde HDP'li belediye başkanının şu anda görevini kayyumlar yapmaktadır. Eski bir belediye başkanı olarak da on beş yıl boyunca sayısız müfettiş tahkikatına maruz kalmış arkadaşlardan birisiyim. Bu, gayet doğaldır. Yani muhalefette de olsanız, iktidar da olsanız Sayıştayın, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin tasallut ve tasarrufu altında bulunan insanlarsınız. Sayın Cumhurbaşkanı Belediye Başkanıyken o da çok şikâyet ederdi ve "Artık bizim neredeyse belediye başkanlarımızın binasında müfettişlerin odası ikame edilmiştir, başımızı çıkaracak hâlimiz yok." derdi ve performans denetimine geçerek İçişleri denetiminin azalmasından yana bir düşünce sahibiydi, bir süre de bu devam etti. Ama şunu öğrenmek istiyorum açıkçası, HDP'li belediye başkanlarıyla ilgili kamuoyunda verilen imaj şuydu: "PKK'ya para yardımı yapıyorsunuz." Yani işlenen en büyük konulardan birisi buydu. O nedenle, Sayın Bakan da huzurdayken öğrenmek istiyorum, gerçekten merakımı da gidersin. Doğru mudur, değil midir bilmiyorum. Bu, görevden alınan belediye başkanlarının maddi olarak PKK'ya verdikleri tek kuruşun tespitin var mıdır, yok mudur? Parasal olarak söylüyorum yoksa "Örgüt üyesisiniz, yardım ediyorsunuz." gibi bunlar hepimizin bildiği ve malum olan sözlerdir ama maddi yardım konusunda kayda geçmiş böyle bir müfettiş raporu var mıdır? Şunun için soruyorum: Bir tarafta PKK'nın dünyanın en büyük eroin ticaretini yaptığını biliyoruz -söylüyoruz daha doğrusu- bir tarafta büyük silahları Amerika'dan aldığını, kaynakları olduğunu. Belediyenin maaşları zor ödediği belde belediye başkanlarından, ilçe belediyelerinden oraya bir maddi yardım gidip gitmediği konusunun kayda geçirilip geçirilmediğini öğrenmek istiyorum.

İkincisi: Belediye başkanlıklarında genellikle müfettiş raporundan sonra tanzim edilen bir fezleke söz konusu olur. Bu fezleke belediye başkanına tebliğ edilir, belediye başkanı belli bir süre içerisinde Danıştaya giderdi. Danıştaydan lüzumumuhakeme kararı çıktığı takdirde bu arkadaşlarımızın İçişleri Bakanlığı tarafından açığa alınması ve dava sonunun beklenmesi istenirdi. Bu prosedür uygulanmadı, uygulanmamasının sebebi de Türkiye'nin olağanüstü hâlle idare edilmesinden, çıkarılan yasadan kaynaklanabilir ama özellikle bu anlayışla belediye başkanlarının -dediğim gibi- vatandaştan aldığı seçilme teminatının sonucunda bu noktaya getirilmesinin iç yüzünü de öğrenmek istiyorum. Gerçekten, bu konuda bir inceleme yapıldı mı? Kanun hükmündeki, daha doğrusu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen tamamlar mısınız.

Buyurun.

CELAL DOĞAN (İstanbul) - Hemen tamamlayacağım ama iki cümle daha, müsaade edin.

Belediye Başkanıyken bir müfettiş tahkikatına maruz kaldım. Müfettiş tahkikatından birisi de şuydu: Tunceli'de yapmış olduğumuz birtakım yatırımlardan dolayı Tunceli Belediye Başkanlığı, Gaziantep'i kardeş şehir ilan etti. Sabahleyin bize müfettiş geldi. "Niye müfettiş gönderdiniz?" diye sordum. "Ya, niçin siz belediyenizin kaynaklarını Tunceli'deki bir belediyeye kaynak olarak yardım ediyorsunuz, projedir, asfalttır, parktır?" Hâlbuki o tarihe kadar da Pazarcık, Besni, Adıyaman, Malatya'nın çeşitli ilçelerine de büyükşehir belediyesi olarak birtakım katkılarda bulunmuştuk ancak sadece bu söz konusu olduğu için müfettiş tahkikatı geçirdik.

Bundan şuna gelmek istiyorum Sayın Bakan. Biz önce kendimiz kardeş olmalıyız. Yani bizim Washington'la, Moskova'yla, Hamburg'la kardeş olmamız çok önemli değil, önce illerimizin kendi arasında kardeşliğinin sağlanması gerekir. Bu konuda, yerel yönetim yasamız gerçekten çağdaş bir yasa. Bu yasanın çıkarılmasında çok emeği geçen arkadaşlardan biriyim. Sayın Cumhurbaşkanıyla Patalya Otelinde -ben hatırlıyorum- yedi gün kampta kaldık. Bu yasa öyle mükemmel bir yasadır ki eğer yasaya gerçekten riayet ederse belediye başkanları bölgesinin başbakanıdır, imar etmesi, inşa etmesi kadar mükemmel bir yetki yoktur çünkü il sınırı belediye sınırıdır. Şimdi, duyduğuma göre yeni birtakım hazırlıklar yapıldığı, bütün illerin de sınırlarının belediye sınırı olacağı konusunda bir hazırlık içerisine girildiği görülüyor. Bu çok fevkalade bir anlayış olacaktır, sebebi de şu: Çünkü önce biz coğrafyamızı korumalıyız yani doğamızı elde tutmalıyız yoksa şu hâliyle köy muhtarının, lalettayin insanların rastgele yaptıkları yapıları sonra yıkmak durumunda kalıyoruz. Onun için, eğer bir gün il belediyelerinin tamamı bu statüye kavuşur -parasal olarak söylemiyorum- belediye sınırı il sınırı olursa çok daha büyük başarılı sonuçlarız, bir.

İki: Bir önerim var o yasa gelirse, daha detaylandırabilirim. Biz büyükşehir olarak Türkiye'de 30 büyükşehiriz. Diğer, Anadolu'da ve Orta Anadolu'da kalkınmakta olan illerimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL DOĞAN (İstanbul) - Bu, yasal zorunluluk hâline getirilmelidir. Örneğin, İstanbul Bingöl'ü, Bitlis'i; Ankara Kars'ı diyelim, ondan sonra Gaziantep Hakkâri'yi mecburi kardeş şehir hâline getirebilirseniz, yasal hâle getirebilirseniz o belediyelerin birikimleri, ortaya koyacakları kaynaklar, projeler spordan öğrenci mübadelesine kadar yapılacak çok iş söz konusudur. O zaman yani kardeşliğin sağlanması lafta değil eyleme geçer diye düşünüyorum.

Detaylandırmak için zaman yeterli değil, inşallah yerel yönetim bütçesi geldiğinde Mecliste bunu bir önerge hâline getiririz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.