KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın bakanlar, değerli arkadaşlar; on bir tane ayrı kuruluşun bütçesini konuşuyoruz, on dakika da zamanımız var, dolayısıyla arkadaşların değinmediği konulara değinmeye çalışarak kısa tutacağım.

Önce şunu ifade edeyim: Bu süre içinde bütün bu on bir kuruluşun yaptığı bütün çalışmaları konuşmak mümkün değil. Dolayısıyla "Muhalefet niçin hep eksikliklerden söz ediyor? Yaptığımız bir şey yok mu?" gibi düşünülmesin. Böyle şeyler geliyor zaman zaman. Elbette yaptıklarınızı da biliyoruz; TİKA'yla ilgili biraz evvel yapılan konuşmada TİKA'nın faaliyetlerinden söz edildi, biz de bunları takip ediyoruz ve birçoklarını elbette takdir ediyoruz ama ciddi problemler de var ve bu problemleri de muhalefet olarak burada konuşmak durumundayız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başbakan Yardımcısı sunumunda 52 bin mazbut vakıf, 259 bin mülhak, 5.072 yeni vakıf, 167 cemaat vakfından söz etti, "Bunlarla ilgili eserlerle bunları yönetiyoruz." dedi ve 5 bin tane eseri onardıklarını ve onarmaya devam edeceklerini ifade etti. Şimdi ben burada sormak istiyorum: Gerçekten, vakıflara ait olan, bunca vakfa ait olan ne kadar kültür, tarih anlamında değerli varlık var? Bu konuyla ilgili bir envanter var mı? Yani şu kadar bir varlık var ve bunların durumu da şudur, dolayısıyla işte şu kadar sene içinde -hani "2023 hedefi" filan denildi- şu kadar eser onarılacak, kurtarılacak gibi bir projeksiyonunuz var mı? bunu gerçekten öğrenmek isterim.

Tabii, TİKA'nın yapmış olduğu çalışmalar, Kolombiya'da barış tesis etmesi, etmeye katkı sağlaması çok takdir edilecek şeyler. Türkiye'de epey zamandan beri barışı unutuyoruz. Her gün "Ansızın bir gece gelebiliriz." söylemleriyle karşı karşıyayız. Bu barışı kendi ülkemiz için de daha öncelikli düşünelim derim.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili -diğer arkadaşlarımız da gündeme getirdi, daha başkaları da getirecektir sanıyorum- Sayıştayın yapmış olduğu tespitler var. Gerçekten Sayıştayın denetlediği bütün kurumlar gibi Kamu Mali Yönetimi Kanunu'na tabi vakıflar, bu durumdaki idareler için mevzuat diyor ki: "Bütçesinde ve tasarrufunda bulunan bütün mali kaynaklarını kamu bankalarında tutmak zorunda." Ama Sayıştayın tespiti: Kamu bankalarında değil de Vakıflar Genel Müdürlüğünün ortağı olduğu bir bankada, özel bankada tutmaktadır. Bu nasıl bir şey? Yani bizim tebliğimizde böyledir, dolayısıyla böyle yapıyoruz... Bu doğru bir şey değil. Tabii Sayıştay aynı fikirde değil yani "Sizin tebliğinizde var, yapabilirsiniz." demiyor. Vakıfların "İstisnalar ve muafiyetler" başlıklı 11'inci maddesi kapsamında olmadığını, bu maddede Vakıflar Genel Müdürlüğünün sayılmadığını kayda geçiriyor Sayıştay raporunda ve güçlü ifadelerle "Vakıfların bütün mali kaynağını kamu sermayeli banka dışında değerlendirmesi Kamu Haznedarlığı Tebliği'ne uygun değildir." diye bir tespitte bulunmuş. Herhâlde bu dikkate alınacaktır. Vakıflarla ilgili bunları söylemiş olayım.

Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuyla ilgili birkaç cümle edeyim. Geçen sene bütçe görüşmelerinde de tartışılan, kamuda, her tarafta, sosyal medyada konuşulan, tartışılan bir konu var. Bu konuyu bu bütçe vesilesiyle bir daha açıklığa kavuşturmakta fayda var. Biliyorsunuz, bir şehir efsanesi olarak dolaşır. "Bankası olan parti Cumhuriyet Halk Partisi. İş Bankasının sahibidir, milyonlarca lira para alır. Bu paraları ne yapar? İşte, tamam, Hükûmet seçimlerde, referandumda, her yerde kamu kaynaklarını, devletin uçağını, arabasını filan, belediyelerin imkânlarını kullanıyor ama CHP'nin de bankası var, o da bankanın imkânlarını kullanıyor." diye bir şehir efsanesi var. Bunun böyle olmadığını yetkililer, bakanlar, herkes biliyor. Böyle olmasına rağmen ısrarla bu yalanı... "Yalan" kelimesini kullanmak istemiyordum ama Sayın Maliye Bakanı ısrarla arkadaşları, muhalefeti yalancılıkla suçladığı için ben de burada kullanacağım bu kelimeyi.

BAŞKAN - Maliye Bakanımız yok burada. Lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Maliye Bakanımız yok ama "Hükûmet temsil ediyor." diyorsunuz ya siz. Bir bakan gidince öbür bakan Hükûmeti temsil ediyor.

BAŞKAN - Olabilir ama Maliye Bakanının şahsında konuştunuz, "Hükûmet" diye hitap etseniz olurdu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, bu yalan ısrarla sürdürülüyor.

Geçen sene, bunun açıklanması için, açıklığa kavuşması için burada tartıştık. Sayın Tuğrul Türkeş o zaman Başbakan Yardımcısı olarak gelmişti. Çok fazla bir bilgi verilmedi ve o günlerde Sayın Başbakan Binali Yıldırım Bey'e bir soru önergesiyle sordum. Yani Türkiye Cumhuriyeti İş Bankasının ortaklık yapısı, bilindiği gibi, İş Bankası Sandık Vakfının yüzde 40,25; Atatürk'ün vasiyetiyle Cumhuriyet Halk Partisinin yönettiği hisseler var, yüzde 28,09 ve halka açık yüzde 31,66. "Buradan Cumhuriyet Halk Partisine ne geliyor, ne oluyor bu paralar? Niye bu şehir efsanesi dolaşıyor?" diye sormuştum. Geçen sene 11 Aralıkta sormuştum, çok hızlı bir şekilde, sağ olsun, Başbakan Yardımcısı 3 Ocakta Başbakan adına cevap verdi. Bu cevabı okuyorum arkadaşlar, not edin ve gerçekten bu yalanı her yerde düzeltin. Diyor ki: "Bakanlığımızın sorumluluğundaki Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bünyesinde yer alan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumundan alınan bilgilere göre, Atatürk'ün vasiyeti doğrultusunda -2012 ve 2016'yı veriyor- 2012 ve 2016 yılları arasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna isabet eden hisse gelirleri aşağıda gösterilmiştir: 2012'de 76 milyon 427 bin, 05/07/2013'te hesaba geçmiş; 2013'te 66 milyon 233 bin; 2014'te 83 milyon 569 bin; 2015'te 92 milyon 11 bin." Bu şekilde devam ediyor. 2016 henüz geçmedi diye... 2012 ile 2015'te toplam 321 milyon 238 bin 286 lira aktarılmış.

Devam ediyor Sayın Başbakan Yardımcısı Başbakan adına: "Türkiye İş Bankasının yüzde 28,08'lik hissesiyle ortağı olan... Mustafa Kemal Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlemiş olduğu 05/06/1938 Pazartesi tarihli vasiyetnamesi, Ankara III. Sulh Hukuk Mahkemesinin çıkarmış olduğu vasiyet suretinin 6'ncı maddesinde 'Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumuna tahsis edilecektir.' şeklindedir. Bu kapsamda Cumhuriyet Halk Partisi aracılığıyla Türkiye İş Bankasının gelirlerinden Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna her yıl eşit miktarda pay ayrılmaktadır." "Cumhuriyet Halk Partisine bu konuda bir para geliyor mu?" diye sorduk. Onu bilmiyoruz. Yani çok ayıp. Diyor ki: "Atatürk'ün bu vasiyetiyle şu kadar para geliyor ve bu para yarı yarıya paylaştırılıyor." Ondan sonra, CHP bir para alıyor mu? Yani Atatürk çok açık bir şekilde belirtmiş: "Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumuna tahsis edilecektir." Atatürk bunu söylemiş. Nereden geliyor CHP'ye? Ya, bu yalanı lütfen düzeltelim arkadaşlar, siyaseti yapalım ama bu yalanların üzerine kurmayalım derim.

Değerli arkadaşlarım, ne kadar zamanım var bilmiyorum, Sayın Başkan bana birkaç dakika daha tolerans tanıyacaktır, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve RTÜK'le ilgili de birkaç cümleyle sözlerimi bitireceğim.

Değerli arkadaşlarım, "Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve RTÜK" dediğimiz zaman basın özgürlüğü akla geliyor tabii. Basın özgürlüğüyle ilgili Türkiye'nin şu anda bulunduğu durum üzerinde konuşmamız gerekiyor. Tabii 15 Temmuz darbe girişimi, arkasından ilan edilen OHAL ve bu çerçevede alınan tedbirlerle giderek artan, katmerleşen basın özgürlüğüyle ilgili ciddi sorunlar var. Türkiye'de çok sayıda gazeteci şu anda hapiste, yargılanıyor. Hükûmet diyor ki: "Bunlar gazeteci değil." Ama bunların basın kartları var, gazetede çalışıyorlar. Birçoklarının davalarını izliyoruz biz, merak da ediyoruz, nedir ne değildir, araştırıyoruz; gerçekten zorlama şeylerle yapılan şey. Efendim, işte, millî güvenlik, kamu düzeni, böyle genel çerçevelerde her hareket, her davranış, her haber, her yorum bir şekilde terör örgütlerine yardım, onların işledikleri fiillerini övme, şuraya dâhil edilerek çok sayıda insan yargılanmakta, davalar devam etmekte, cezaevinde bulunan çok sayıda gazeteci. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar fazla gazeteci şu anda cezaevinde değil. Bunlar, tabii, Türkiye'nin dışarıdaki görünümünü de her şeyi de etkilemektedir. Sadece gazeteci değil tabii, insan hakları savunucularıyla ilgili de tablo ortada.

Bu konu önemsiz bir konu değil değerli arkadaşlarım. Yani bir idare, hele hele sizin gibi, geçmişte aynı iddialarla mağdur edilmiş, mahrum edilmiş bir siyasi ekibin bunu yapması beni şaşırtıyor. Geçmiş dönemlerde, 28 Şubat süreçlerinde birçok suçlamayla karşı karşıya kalındı. İşte, Sayın Cumhurbaşkanı o dönem bir şiir okuduğu için yani düşünceyi ifade özgürlüğünü kullandığı için hapsedildi, cezaevinde kaldı, Belediye Başkanlığı görevinden alındı değerli arkadaşlar. O zaman yazılanlara, söylenenlere geri dönün, bakın filan demiyorum ama bir kısmını hatırlayın. Nasıl da rahatsız olmuştuk değil mi? Nasıl isyanlara kadar gelmiştik, "Nasıl zorlanır?" dememiş miydik? Öyle demiştik. "Ne kadar istismar ediliyor bu millî güvenlik, bizim ne ilgimiz var millî güvenliği tehditle filan?" diye dememiş miydik değerli arkadaşlarım? Şimdi aynı siyasinin, aynı insanın, bu mağdur olan insanın Cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye'de bu kadar, yani öteki olan, farklı olan düşüncelere karşı bu kadar sert davranılması, hemen hemen her şeyin, işine gelmeyen her şeyin teröre yazılması şaşılacak bir şey.

Değerli arkadaşlarım, bir taraftan diyorsunuz ki: "Mahkemeler var, mahkemelerde devam eden davalarla ilgili konuşmayız, Anayasa bunu yasaklıyor." Bir taraftan, en tepeden başlayarak, Sayın Cumhurbaşkanından başlayarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri ve sayın bakanlar her gün televizyonlarda, devam eden davalarla, hatta gizli olan, daha iddianame hazırlanmamış olan davalarla ilgili gözaltına alınan insanlarla ilgili hüküm kuruluyor, infaz ediliyor değerli arkadaşlarım. Sayın Cumhurbaşkanının, işte, o adadaki insan hakları savunucularıyla ilgili söyledikleri, dün gözaltına alınan ve tutuklanan bir insan hakları savunucusuyla ilgili söyledikleri ortada. Gerçekten insan şaşıyor arkadaşlar.

Yani unutuyoruz filan ama unutmayın arkadaşlar, hatırlayın, nasıl oldu da işte, mazlum-zalim pozisyonundan şimdi hiçbir şekilde o mazlumlara empati kuramayacak noktaya geldiniz, bunları insan anlamıyor değerli arkadaşlar. Yakın tarihte yaşadınız. Sayın Cumhurbaşkanına sorun ve hatırlatın. Ben o günlerde Sayın Cumhurbaşkanını cezaevinde ziyaret ettim ve onun haksızlığa uğramış psikolojisini yakinen tespit etmiş bir insanım. Aynı psikolojiyi diğer insanlar yaşıyor. Demiyorum ki terörle mücadele etmeyin, demiyorum ki gerçekten suçluları yargılayıp hak ettikleri cezaları vermeyin; böyle bir şey demiyorum ama birçok mağdur insan var, çok komik davalar var. Bir tanesinden söz ediyoruz işte, adadaki insan hakları... İddianameleri gördük değerli arkadaşlarım, bu kadar zorlama olur mu? Yani Türkiye'nin yargısı bu duruma düşürülebilir mi? Böyle bir ülke -Plan Bütçedeyiz yani- ekonomimizi de bire bir etkiliyor, dışarıdaki ilişkilerimizi bire bir etkiliyor, ekonomi görünümümüzü, kredi notumuzu, her şeyi bire bir etkiliyor, güven ortadan kalkıyor değerli arkadaşlarım.

Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak... Sadece kendinize bakmayın, etrafınıza bakın. Her zaman diyorsunuz: "Biz 80 milyonluk bir milletiz." O zaman, bütün 80 milyonu düşünmeniz gerekiyor ama düşünürken bu 80 milyonun bir kısmının sizin gibi düşünmediğini, farklı düşündüğünü, farklı hissettiğini, farklı gördüğünü de anlamalısınız ve onlara da empati kurmalısınız arkadaşlar. Ya, böyle bir şey olur mu? Müthiş bir güvensizlik var. İnsanlar çoluk çocuğunun geleceğini bu ülkede görmüyor, fırsat bulup dışarılara kaçmak istiyor. Dışarıya gittiğiniz zaman -yurt dışını geziyorsunuz arkadaşlar- Türkiye'yle ilgili... Bunların hepsini bizim düşmanlarımız mı yapıyor, hepsini FETÖ'nün kara propagandacıları mı yapıyor? Hayır. Biz öyle şeyler yapıyoruz ki FETÖ'nün kara propagandalarını, diğer terör örgütlerinin, art niyetli çevrelerin kara propagandalarını destekliyoruz.

Bakın, yurt dışında kendimizi anlatmak için lobi faaliyetlerine dünya kadar para harcıyoruz ama Türkiye'de öyle işler yapıyoruz ki...

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız artık.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

...o paranın 10 misli, 40 misli harcama yaparak bu görüntü düzeltilemez. Yani sizin gibi aklı başında bir heyet nasıl böyle bir şey yapıyor? Oraya geldiğiniz zaman bir akıl tutulması mı oluyor? Gerçekten bir akıl tutulması içerisindesiniz ekip olarak Sayın Başkanım, Hükûmet olarak.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, RTÜK'le ilgili kısa bir şey söyleyeceğim.

Bu, RTÜK bir şekilde, vergi gibi, muhalefeti susturmada bir sopa olarak kullanılıyor. İddia ediyorum, vakit olsa bunu uzun uzun anlatırım, cezalar böyle kullanılıyor. Biliyorsunuz yani özellikle Anadolu'daki televizyonlar... Anadolu'da muhalif bir ses çıkarmak şeye gelmedi. Bakın, ben bu heyetle siyaset yaptım, bir dönemde merkez medya müthiş bir ambargo uyguluyordu ama Anadolu'da bağımsız bir medya vardı, televizyonlar vardı, radyolar vardı; oralara gidiyorduk, kendimizi ifade ediyorduk. Böyle bir şey kalmadı arkadaşlar. Anadolu'nun bütün illerinde devletin bütün araçları ideolojik araçlar olarak, Hükûmetin araçları olarak kullanılıyor. Vergi kullanılıyor, ihale kullanılıyor, RTÜK kullanılıyor.

Bu cezalar ne kadar Sayın RTÜK Başkanı? Ne kadar ceza kestiniz, kimlere kestiniz, böyle bir liste dağıtabilecek misiniz? Şu kadar tahsil edildi, şu kadar affedildi, edilmedi; bu konuyla ilgili bize bir liste sunacak mısınız, daha sonra konuşmalarımızda Genel Kurulda değerlendirelim.

Teşekkür ederim.