Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı b) Karayolları Genel Müdürlüğü c) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 03 .11.2017 |
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar ve değerli bürokratlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben üç dönemdir milletvekilliği yapıyorum, şu ana kadar da Millî Eğitim Komisyonu üyesiydim, bugün itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonuna başladım. Umarım, bu çalışmalarımız birbirimizi anlama, birbirimize güç ve katkı sunma temelinde gerçekleşir; temennimiz ve beklentimiz de bu. Ben bu vesileyle tekrardan, bütün arkadaşlara başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, şu anda konuştuğumuz bütçe Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının bütçesidir. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Bütün bütçelerde, bakanlık bütçelerindeki temel eksiklik bu Bakanlık bütçesinde de görülmektedir. Nedir bu temel eksiklik? Bütçe hazırlanırken ilgili toplumsal dinamiklerden, toplumsal kesimlerden gereken görüş ve öneriler alınmadan hazırlandığı görülmüştür. Yani, sadece Bakanlık bürokratları ile birtakım sınırlı ve kısıtlı yapılarla oluşturulan bütçelerin, şüphesiz, toplumsal ihtiyaçları karşılama noktasında yeterli olduğu söylenemez. Bütçelere bütüncül yaklaşım; toplumun değişik dinamiklerini, sivil toplum örgütlerini, derneklerini, sendikalarını ve belirli toplumsal dinamikleri bütçeler oluşurken dikkate almak ve onları da bu sürece dâhil etmek murat ettiğiniz, geliştirmek istediğiniz çalışmanın da gelişimi açısından, güçlenmesi açısından oldukça önemlidir. Bunlar niye yapılmıyor, niye bütçeler bu çerçevede gerçekleşmiyor? Bu, Bakanlığınızın oluşturmuş olduğu çeşitli yatırım projelerinde de çok rahat bir şekilde görülmektedir. Yani, ulaştırma alanında, haberleşme alanında özellikle büyük proje olarak ortaya sunulan projelere baktığımızda bu projelerden faydalanan, bu projelerle kendilerini var etmeye çalışan toplumun çok küçük bir azınlığıdır. Bu azınlık da ağırlıklı olarak kimlerdir? Sermaye kesimleri, şirketler ve müteahhitlerdir. Bugün üçüncü havaalanına baktığımız zaman, üçüncü havaalanındaki sadece sözleşmede ihlal edilen noktalara dikkat ettiğimizde oradaki vurgunun kimlere yaradığını, kimlerin aleyhine olduğunu görmek mümkündür. Özellikle, ben, hani, bu üçüncü havaalanıyla ilgili yapılan çalışmadaki birtakım verileri paylaşmak istiyorum. Bakın, dünyanın en büyük vurgununun burada gerçekleştiğini görmek mümkündür. Şimdi, kot farkı, teslim tarihi, hafriyatlar dâhil olmak üzere kamu en az 2 milyar avro zarar etmiştir. Üçüncü havalimanı inşaatının ihale şartnamesi ve sözleşmesinde 105 metre olarak belirlenen kot farkı, denizden yükseklik bu şartnamede yer almasına rağmen yüklenici firma, ihaleyi alan firma bunu tek taraflı olarak 70 metreye indirmiştir yani 30 metre bir vurgun durumu söz konusu olmuştur. Ve bu 30 metre düşürülmesiyle hafriyat maliyetlerinde müteahhit firmanın ne kadar...
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) -Pardon, 30 metre mi, 35 metre mi düştünüz 105'ten?
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - 105'ten 75'e indirilmiş, 30.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) - "105'ten 70'e" dediniz de.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Bununla ne olmuştur? İşte, 1 milyar avro bir kısıntıya gidilmiştir ve buradan bir vurgun yapılmıştır. Bu çok önemli bir rakam yani en azından bizim gördüğümüz, bizim takip ettiğimiz boyutuyla. Müteahhitler buradan toplamda 2 milyar avro kazanç sağlamıştır. Yani sözleşmenin gereğini yerine getirmiş olsalar elde edecekleri kârın dışında daha dehşet, daha korkunç bir yüksek rakamlı bir vurgun, bir kâr durumu söz konusudur. Dolayısıyla burası böyle.
Diğer taraftan, üçüncü köprüyle ilgili yapılan sözleşmeyle ilgili birtakım veriler ortada. İşte, günde 200 bin aracın geçeceğine dair yüklenici firmaya, o şeyi alan firmaya bir taahhüt verilirken günde 40 bin araç geçmektedir ve bununla ilgili 35 dolar artı KDV gibi fahiş miktarda bir köprü geçiş ücreti alınmaktadır. Bu bile büyük bir rantın, büyük bir vurgunun olduğunu ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan, TÜRK TELEKOM gibi büyük bir -Garo Vekilimiz de ifade etti- özelleştirme ihalesinin hâlen o mevcut özelleştirme bedelinin devlete ödenmediği gerçeği söz konusudur. 2 milyar dolar civarında bir taahhüdü yerine getirmeme durumu söz konusudur. Tüm bunlara baktığımız zaman bu yapılan faaliyetler kâr hırsı, daha fazla kâr elde etme düşüncesi ve saikiyle elde edilen çalışmalardır. Dolayısıyla burada toplumun çıkarlarının, halkın çıkarlarının ciddi bir şekilde zarara uğratıldığı söz konusudur.
Bugün öyle bir çağda yaşıyoruz ki toplumsallığın, insani ilişkilerin giderek ayrışmaya ve parçalanmaya başladığı bir çağla karşı karşıyayız. Özellikle, aklın bedenin karşısına çıkarıldığı, insanın doğanın karşısına çıkarıldığı, kentlerin kırsal kesimlerin karşısına çıkarıldığı, sermayenin emeğin karşısına çıkarıldığı bir hükümranlık, bir ikili acımasız kapitalist sistemle karşı karşıyayız ve bu kapitalist sistem müthiş derecede toplumsallığı parçalayan, bireyciliği öne çıkaran bir sistem olarak her geçen gün giderek yaşamımızı derinden etkileyerek bizleri daha geriye götürmektedir. Dolayısıyla yapılan bu bütçelerde de bu kapitalist sistemin, o azgın, sömürgen sınıfının kâr hırslarını gidermek ve bunları daha fazla zenginleştirmenin aracı hâline getirdiğini görmekteyiz. Dolayısıyla aslında, modernleşme adına, modernite adına yapılmak istenen şeyler görüyoruz ki toplumun yararına, toplumun faydasına olmaktan ziyade belli bir azınlığın daha fazla para kazanmasına, daha fazla kâr etmesine fayda sağlamaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Ve bu bütçe de özellikle bu mevcut mantığın, bu mevcut anlayışın öngörülerek gerçekleştiği bir bütçe olarak gerçekleşmiştir. Onun için, bizler toplumsallığı koruyan, toplumsal değerleri güvenceye alan ve bu çerçevede gözeten ve bu çerçevede dikkate alan bir bütçe ve bir anlayışla hareket etmek durumdayız. Bakın, Türkiye'de buna dair müthiş derecede bir erozyon yaşanmakta, müthiş derecede bir çürüme yaşanmaktadır. Gün geçmiyor ki insanlar bu mevcut hastalıklardan kaynaklı, bu mevcut kâr hırsı ve bireycilikten kaynaklı birbirlerini kötü bir şekilde karşı karşıya getirici olaylara girmesinler. Yani aslında yaşam bir bütün olarak felç edilmektedir. Bunun temel nedeni de işte tam da bu kapitalist mantığın şu andaki yönetme anlayışı ve siyaseti gereği toplumun her alanına sirayet etmesi ve her alanına nüfuz etmesidir. Yani biz herhangi bir hizmet yaptığımızda, herhangi bir çalışma yaptığımızda bu yaptığımız hizmetin ve çalışmanın neye karşılık geldiğini, neye hizmet ettiğini çok bütünlüklü bir şekilde ortaya koymak durumundayız.
Bugün arkadaşlar yapılan otoyollardan bahsettiler, köprülerden bahsettiler, bunun bir gelişmişlik göstergesi olduğunu ifade ettiler. Yani bu otoyollar doğayı ne kadar zarara uğratıyor, bu otoyollar canlıları ne kadar zarara uğratıyor? Bu otoyolları yaparken biz ekolojik dengeyi ne kadar koruyoruz? Biz bu noktada insanı ne kadar gözeten bir politika yürütüyoruz? Bütün bunların dikkate alınması gerekiyor, bütün bunların öne konulması gerekiyor. Aksi takdirde, siz istediğiniz kadar yol yapın, istediğiniz kadar teknolojik ve modern birtakım böyle çalışmalar yürütün, bu insan merkezli, doğa merkezli bir bakış açısıyla bütünleşmediği takdirde hiçbir faydası olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayhan, lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Bakın, geçmişte yollarıyla ünlü olan bir imparatorluk vardı, Roma. Roma, niçin yollarını çoğaltmıştı? Daha fazla sömürü, daha fazla köleleştirme, daha fazla zulüm mekanizmasını artırmak için yapmıştı. Dolayısıyla orada yolların oluşu yaşamı kolaylaştırıcı, yaşama katkı sunucu olmaktan ziyade insanlara zarar veren, insanların daha fazla sömürüsüne yol açan bir faaliyetti. Ve şu anda biz eğer herhangi bir hizmet yapacaksak, herhangi bir çalışma yürüteceksek havaalanından tutalım da köprülere ve yollara kadar öncelikli yapmamız gereken şey bu yaptığımız hizmetlerin doğaya, insana ve topluma katkıları nelerdir, onu esas almak durumdayız. Parayı, sermayeyi, kâr hırsını ve insanı pazar nesnesi olarak gören bir yaklaşımı kesinlikle reddetmeliyiz ve bunun dışında bir tutum sergilemeliyiz diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.