Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı b) Karayolları Genel Müdürlüğü c) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 03 .11.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli arkadaşlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve başarılar diliyorum hepinize, umarım iyi bir görüşme geçer.
Sayın Bakan, ben sizi eleştireceğim, yaptıklarınızla ilgili değil, söylediklerinizle ilgili değil, eksik kalanlarla ilgili, söylemediklerinizle ilgili sizi eleştireceğim. Şimdi, çok güzel neoliberal bir sunum yaptınız gerçekten ve Sayın Başkan kapitalizm tartışması açtı. Ama dünyaya kapitalizm hâkim ama o kapitalizmin de çeşitleri var, bazı ülkelerde vahşi kapitalizm uygulanıyor, bazılarında daha insani diyebileceğim belli düzeylerde kapitalizmler uygulanıyor. Bunun düzeyini belirleyen şeylerden birisi de ulaştırma politikalarıdır Sayın Bakan. Şimdi, siz konuşmanızda hep rakamlardan bahsettiniz, hep rakamlar, "Şu kadar yol yaptık, bu kadar demir yolu yaptık, hava yolu yaptık." ama inanın, sizin açtığınız her yolda pek çok şey var, yol güzergâhlarında pek çok şey var. Şimdi, siz bir yol açmaya kalkıyorsunuz mesela, o güzergâhta ormanlar var, oradan size ağaçlar bakıyorlar, kestiğiniz ağaçlar var, etrafında karacalar, ceylanlar var, onlar size bakıyorlar, börtü böcek var, onlar size bakıyorlar, hiç bunlardan bahsetmediniz. Mesela, sulak alanlar var, orada balıkçıl kuşlar var, onlar size bakıyorlar, kirlenen nehirlerimiz, göllerimiz var, onlar size bakıyorlar, hiç onlardan bahsetmediniz veya açtığınız güzergâhlarda köylüler var, çiftçiler var, onların bir yaşamları var, yüzlerce yıllık habitatları var, orada bir ekosistemleri var, bozduğunuz ekosistemler var, hiç onlardan bahsetmediniz mesela.
Sayın Bakan, konuşmamı bunun üzerine yapacağım ve siz rakamlardan bahsederken her rakamın aslında neleri ihtiva edebileceğiyle, neleri etkileyebileceğiyle ilgili bir sunum yapmaya çalışacağım. Şimdi, sizin Bakanlığınız, insanı, yükü ve bilgiyi bir yerden bir yere ulaştırmak üzere bir Bakanlık ve bunu nasıl yaptığınızla ilgili politikalarınız da 80 milyonun, hatta bütün bir coğrafyamızın geleceğini belirliyor. Ulaştırma politikaları bu anlamda ülkenin tercihleri, o ülkenin nasıl bir ülke olacağını ve yaşanılır mı, daha az yaşanılır mı bir ülke olacağını da belirliyor. Bu anlamda sizin tercihleriniz, mesela ülkemizin tercihleri neler oldu mesela uzun yıllara baktığımızda yani toplu taşıma mı oldu, yoksa bireysel araç üzerine mi, o egzoz yayan araçlar üzerine mi oldu? Maalesef, hâlâ pompalanan şey büyük oranda bireysel araç alımı ve şehirlerin o egzoz dumanlarına, kirliliğe ve gürültüye mağlup olmaları anlamında politikalar var. Yükü taşırken ülkemiz hep kamyonlar anlamında tercihini kullandı ve bugün bakıyorsunuz, rakamları milyonlara varan kamyonlarla, o gürültüyle, egzozla maalesef hemhâl olmuş durumdayız. Demir yolu taşımacılığı, deniz yolu taşımacılığı hep ihmal edildi. Bir de şu var Sayın Bakan, hep pompalanan şey dedim ya araçlar, mesela işinize giderken, okulunuza giderken bireysel arabanızla mı gitmek pompalanıyor yoksa yürüyerek bisikletle mi gitmeniz salık verilir? Ülkemiz bu anlamda da hep arabayla gidin veya otobüsle gidin, bisiklet yollarının, yürüyüş yollarının hep ihmal edildiği bir ülke olmuş durumda. Mesela ben Meclise gelirken hep yürüyerek geliyorum Sayın Bakan; her sabah 3 kilometre yürüyorum, her akşam 3 kilometre yürüyorum, hiç arabaya binmiyorum. Yanımda oturan Ertuğrul Bey de, biliyorsunuz, hep bisikletle gidip geliyor. Bakın, bunlar birer örnek ama sayın bakanlarımızın, milletvekillerimizin tamamına yakını genelde kamunun lüks arabalarıyla veya kendi araçlarıyla Meclise gelip gidiyorlar. Bakın, bu anlamda nasıl bir rol model oluşturuyoruz, nasıl örnekler veriyoruz, bunlar da çok önemli. Türkiye'de hep pompalanan şey lüks araçlar, araba. Oysa hepimiz bu anlamda örnek olabilsek... Batı başkentlerinde bakıyorsunuz, bir başbakan bisikletle hükûmet binasına, başbakanlık binasına gidiyor, bakanlar metroya binebiliyorlar ama hiç böyle örnekler sunamıyoruz. Sayın Bakan, bir de politikalarımızda kırda, köyde kalmak mı -dün tarım politikasını konuştuk, Tarım Bakanlığını konuştuk- yoksa şehre doğru yönelmek mi, ulaştırma politikaları çok belirleyici biliyorsunuz. Yani bakıyorsunuz, yıllardır hep şehre göç etmek pompalanmış, hep şehirlere yapılan yatırımlar ve şehirde göç oldukça mecburen yeni yolların açılması noktasında hep ihtiyaçlar belirlenmiş. Bu anlamda bakın, ben İstanbul Milletvekiliyim, İstanbul'da mesela birinci çevre yolu yapılmadan İstanbul'un nüfusu 2 milyondu Sayın Bakan. Birinci çevre yolu da plansız bir şekilde yapıldıktan sonra etrafı doğru düzgün planlanmadığı için, onun sonuçları hesaplanmadığı için İstanbul 7 milyon oldu. Sonra rahmetli Özal zamanında ikinci çevre yolu planlandı, o sulak alanlardan, ormanlardan, yaşam alanlarından daldı geçti ama yine etrafı planlanmadığı için bakın, bugün 17 milyona taşıdı İstanbul'u ikinci çevre yolu. Sayın Cumhurbaşkanı, Belediye Başkanı olduğu dönemde "Üçüncü köprü ihanettir." demişti, bugünlerde tekrar ihanet kelimesini İstanbul için ve diğer şehirler için kullandı ama üçüncü çevre yolu ihanettir demesine rağmen maalesef iktidarınız döneminde üçüncü çevre yolu da yapılıyor ve üçüncü köprü de yapıldı, üçüncü havalimanı da yapıldı ve bunun eğer ki plansız... Yapıldı artık, herhâlde yıkılabilecek bir durumu olduğunu zannetmiyorum, geri dönüşü de yok, çevre yolu da yapılıyor, gerçekten bu anlamda pek çok ihlal, tecavüz var o alanlarda ama İstanbul'un 17 milyondan 27 milyona çıkıp çıkmayacağını bundan sonraki politikalarımız belirleyecek ve o alanlarda biliyorsunuz, üçüncü havalimanını da yapıyorsunuz ama yine bir şeyden bahsedeceğim, ben İstanbulluyum, çocukluğumdan beri leylekler her ilkbahar gelirler, her sonbahar giderler, bunların göç yollarında olan bir havalimanından bahsediyoruz, bunları yok sayan bir proje anlayışınız var, her şeye bir projeci bakış ama bu anlamdaki yalnızca insanın değil, börtü böceğin, kuşun, ormanın haklarını yok sayan maalesef o vahşi kapitalizm boyutunda bakabileceğimiz politikalarınız söz konusu oldu. Sayın Bakan, bu anlamda mesela bir yol yapıyorsunuz, ilk etapta iyi gibi gelebiliyor ama sonra bir bakıyorsunuz ki o yolda bir yoğunluk var, yanında bir yerleşim yeri var, inanılmaz bir gürültü saçıyor etrafına ve o etrafındaki yerleşim yerlerinden biliyorsunuz, sizler çok ciddi şikâyetler alıyorsunuz, oraya ses duvarları yapılması isteniyor ama siz o duvarları da yapamıyorsunuz ve o yerleşim yerinde insanlar gerçekten bunlardan muzdaripler. Sayın Bakan, o yolları açtığınız yerlerde biliyorsunuz, Anadolu kadim topraklar, on bin yıllık, daha eski tarihi var, tarihî eserler var.
Geçenlerde Sayın Başkan, Isparta Milletvekilimiz Süreyya Bey'e bir mesaj attım, dedim ki: "Isparta'da Karayolları çalışırken oranın belki Roma Dönemi'nden kalma sanıyorum bir höyüğünü berhava etmiş, tarumar etmiş geçerken."
BAŞKAN - Bunun Karayollarıyla hiçbir alakası yok, bunu size defaatle anlatmama rağmen siz hâlâ bunda ısrar ediyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama yani yapan o.
BAŞKAN - Tapu çıkarılıyor Karayolları adına, hiçbir şerh konulmuyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam efendim, ben de diyorum ki...
BAŞKAN - Orada ön çalışmayla ilgili izin veriliyor, ondan sonra Anıtlar Kurulu Müze Müdürü kendini kurtarmak için oradaki Karayolları Bölge Müdürlüğünü ve oradaki mühendisleri şey altına atıyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sonuçta bu kimin hatasıysa...
BAŞKAN - Biz bunu defaatle söyledik. İş mahkemeye intikal etti.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hepsi size bağlı ama kepçeyi vuran Karayolları.
BAŞKAN - Fark etmez.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kepçeyi vuran Karayolları Sayın Başkan.
BAŞKAN - Müteahhit, Karayolları değil.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Müteahhit, sizin taşerona verdiğiniz müteahhit, ihaleye verdiğiniz.
Sayın Bakan, bir şey daha var, hiç bahsetmediğiniz bir şey daha var, Karayolu işçileri. Yani işçiler, iş kazaları, en çok duyduğumuz bakanlıklardan birisi ama siz biliyorsunuz -çoğunlukla ihaleye veriyorsunuz ama- Karayollarında da binlerce çalışan var ve iş güvenliği var, çalışanların şartları var, iş kazaları var. Yani tabii ki burada müdürler var ama kendi ekibinizle ilgili, işçilerle ilgili bir şeyler söylemenizi beklerdik, o işçileri en azından onore eden ve onların haklarıyla ilgili, hukuklarıyla ilgili bir şeyler yapacağınızı belirten birkaç cümle duymak isterdik sunumunuzda. Niye bu boyutları eksik bırakıyorsunuz? Mesela, iş kazaları oluyor Sayın Bakan, bunlarla ilgili bir şey söyleyin, istatistiğini verin, ne kadar eksilttiniz, iş kazalarını sıfıra düşürmek için neler yapacaksınız? İhale ediyorsunuz Sayın Bakan, bakın, ihale ettiğinizde hep bir tarih koyuyorsunuz, mesela siz "2020" diyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı el sıkışırken "2019 kardeşim" diyor, müteahhit de sıkışıyor, ne yapacak? Gece gündüz üç vardiya çalışma yaptırıyor orada. Ne oluyor performans beklentisi? Mesela "Üçüncü havalimanı ekime yetişecek." dendiği anda her gün iş kazaları duyuyoruz biz orada, yüksekten düşen işçiler, uykusuzluktan bir anda hayatını kaybeden işçilerden bahsediyoruz. Yalnızca performans mı her şey? Orada işçiler çalışıyor, her bir işçinin hayatından siz sorumlusunuz Sayın Bakan. Bu anlamda bir şeyler duymak isteriz. Üçüncü köprü inşaatında geçen yıl bir nefret cinayeti oldu mesela, geçen yıl bir Kürt işçi bir nefret cinayeti sonucu yakıldı. Bu anlamda işçilerinizi nefret cinayetleri ve nefret söylemleriyle ilgili bir eğitimden geçiriyor musunuz mesela, bununla ilgili bir vizyon acaba ortaya koymamız mümkün müdür?
Sayın Bakan, bir de tercihleriniz anlamında... Eskiden hep kamu yatırımları yapılırdı, şimdi kamu yatırımı neredeyse çok azaldı ve hep ihaleye çıkıyorsunuz, ihaleye çıktığınız firmaların isimleri de hep belli, söyleyeyim buradan, nasıl olsa marka oldular artık: Cengiz, Kolin, Limak, MAKYOL, bir iki tane daha var ama ana olarak büyük oranda bunlar alıyor bu ihaleleri ve bunlar da alt taşeronlarına veriyorlar büyük oranda ve diyorsunuz ki "Ya, bizim borç oranımız gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 29'u." Hâlbuki devlet bu yatırımları yapıyordu, yine yapar, gerekirse borçlanarak yine yapabilir ama hep siz bu şirketlere ihale ediyorsunuz ve kamu-özel iş birliği ortaklıklarına ihale ediyorsunuz, işte, dolar 2 lirayken siz ihale ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Buradan da 40 bin araç geçecek." Sonucuna bir bakıyorsunuz 5 bin araç geçiyor, dolar da olmuş 4 lira; "Kamunun bir zararı olmayacak." derken, bir bakıyorsunuz, Maliye Bakanımız geldi ve hazineden sorumlu Bakanımız da söyledi, hazinenin gelecek yıl, hastanelerle beraber, 6,2 milyar TL'lik ödemesi olacak bu kurumlara. Yani devlet mal sahibiyken kiracı durumuna düşürülüyor ve ciddi zararlar ediliyor Sayın Bakan buralarda. Yani niye devlet yatırımını bu kadar yok sayıyoruz? Niye devlet mal sahibi olmasın da yalnızca kiracı olsun? Niye vatandaşlar Osman Gazi Köprüsü'nden -100 liraya mı geçiyordu, düşürdünüz- 75 liraya geçmek zorunda kalsınlar da boğaz köprüsünden geçtikleri gibi 5 liraya geçemesinler Sayın Bakan? Bununla ilgili orta, uzun vadeli planları yaparak biz bunları yapabilirdik. Evet, devletimiz biraz daha fazla borçlanabilirdi ama Sayın Bakan, bakın, bir örnek vereyim: Siz TÜRK TELEKOM'u özelleştirdiniz ve alan kişi de geldi, özelleştirme parasını Türkiye'nin bankalarından aldı, biliyorsunuz yani bizim paramızı aldı, biz o bankalara mevduat yatırıyoruz; adam gitti bizim tasarruflarımızı aldı, devlete verdi. Ee, yıllardır bu şirket kâr ediyor, dünya kadar kârlar etti, şimdi de diyor ki: "Ben bu borcu ödemiyorum arkadaş." Ya, bu mudur acaba bizim özelleştirme politikamız? Orada binlerce insan işsiz kaldı, devlet malından oldu, çok daha değerli olabilecek bir malından oldu, her şeye özelleştirme, kamu-özel iş birliği çerçevesinden mi bakacağız? Niye kamu yatırımları olamasın bu çerçevede?
Sayın Bakan, son olarak, şu boyutuyla da bakmanızı istiyorum, Hükûmet adına söylüyorum bunu: Siz yollar açıyorsunuz ancak özellikle doğu, güneydoğuya ben ne zaman gidersem son iki yıldır, üç yıldır, özellikle bu barış sürecinin bitişinden sonra -öncesinde böyle bir şey yoktu, açtığınız yollarda insanlar huzurla bir yerden bir yere ulaşıyorlardı- Suriye ve Irak'taki savaş politikaları, içerideki savaş politikaları sonucu yollardan tanklar geçiyor, bakıyorsunuz, tank çekiciler, Akrepler, Kirpiler, belli savaş araçları; ya, bu yollardan insanlarımız huzur içinde geçsinler. Bu anlamda barış politikalarına dönün ki tren yolları, kara yolları barış yolları olsun, bu yolları barış yolları hâline getirelim; tanklar geçmesin bu yollardan, insanlar huzur içinde geçsinler.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Nereden geçirelim tankları, havadan mı uçuralım?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, son olarak biraz bilgi... Siz bilgiyi ulaştırıyorsunuz, biliyorsunuz, tabii, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu bağımsız bir kurul sanıyorum, değil mi? Bağımsız ama sayın bakanlar hep böyle ilintili anlamında böyle bağımlı kurullar hâline getiriyorlar onları ne hikmetse.
BAŞKAN - İlişkili...
GARO PAYLAN (İstanbul) - İlişkili diyorlar ama bakın, İnsan Hakları Kurumunu da gördük, gerçekten böyle bağımsız kurul vaziyeti vermiyorlar o kurumlar Sayın Bakan. Her zaman ülkedeki konjonktür neyse, siyaset nasıl davranıyorsa o kurullar da ona göre tavırlar alıyorlar maalesef, ona göre kararlar alıyorlar. Ülkemiz, gene barış döneminde, barış süreci döneminde, demokratikleşme döneminde hep bilginin daha özgür olduğu, daha serbest dolaştığı bir ülkeyken yine maalesef devletimiz -çok üzülerek söylüyorum- on beş yirmi yıllık bir iyiye doğru gidiyoruz düşüncesi -tabii ki pek çok sorunumuz vardı ama- varken özgürlükçü politikalar anlamında, yeniden yalnızca güvenlikçi politikalara hapsolan bir ülke oldu ve her şeyi ama her şeyi bir tehdit olarak görmeye başladı; paranoyak bir ülke ve devlet olduk tekrar, her şeyi, her türlü bilgiyi bir tehdit olarak görmeye başladık. Ya, ben şunu anlatamıyorum Sayın Bakan, bakın, ben yurt dışına çıkıyorum, ülkemizde Vikipedi'nin kapalı olduğunu kimseye anlatamıyorum. Ya, Vikipedi dediğiniz, tabii ki içinde yanlış bilgiler de olabilir ama, bütün dünyadaki özgür insanların bilgiye ulaştığı bir mecra. Ya, daha pek çok bunun gibi şey var, bir anda bakıyorsunuz işte, bağımsız kurulumuz, bence sizden gelen talimatlarla pek çok kurumu, kuruluşu kapatıyor; artık mahkeme kararına bile ihtiyacı yok, önce kapatıyor, sonra mahkeme kararı, istim arkadan gelsin oluyor.
BAŞKAN - Siz yoktunuz, o düzenlemeyi biz yaptık.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben vardım efendim, ben muhalefet ettim buna.
Bakın Vikipedi'nin kapalı olduğu ülkeleri size sayıyorum: Kuzey Kore; İran, sürekli kapalı değil, bir kapatıp bir açıyor; Çin, bazen kapatıp açıyor; Rusya, o da çok kısa sürelerle kapatmış; yalnızca Suudi Arabistan'da bizim gibi şu an engelli ve Özbekistan. Bunun dışında kapalı olduğu veya kapatılan hiçbir ülke yok. Ya, Sayın Bakan, biz bu ligi hak ediyor muyuz şuraya baktığınızda?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) - Cevabını vereceğim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Biz bu ligi hak ediyor muyuz? Yani orada bir bilgi yanlış diye "Orada o bilgiye ulaşamazsınız." dediğimiz zaman bakın, dünyada hangi lige düşüyoruz? Gençlerimiz, bilgisi, fikri olan gençlerimiz acaba bu ülkede kalmak isterler mi Sayın Bakan yani bilgiye ulaşılamayan, bilginin sansürlendiği bir ülkede kalmak isterler mi?
BAŞKAN - Sayın Paylan, teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum efendim.
Yani bu anlamda Sayın Bakan, artık güvenlikçi bakışa hapsolmak çare değil, olmadığını görüyoruz. Güvenlik-özgürlük dengesini kuramadığımız sürece bu ülkemiz, gerçekten, 2'nci ligde olan ve 1'inci lige çıkma hayalleri olan bu ülkemiz şimdi 3'üncü ligde, hatta 4'üncü ligdeki ülkelerle anılır duruma geldi. Bu anlamda, bu güvenlik-özgürlük dengesini kuralım derim ve sunumumda bahsettiğim pek çok noktada, gelecek yıl hâlâ Bakan olursanız, Hükûmetiniz devam ediyor olursa bu noktalara vurgu vermenizi hassaten öneririm sizlere Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.