KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, 2017 Türkiyesinde hâlâ Avrupa Birliği Bakanlığı olan bir ülkeyiz sonuç olarak ve bu da hâlâ umudumuzun olduğunu gösteriyor Sayın Bakanım. Ben AK PARTİ'li arkadaşların umutsuzluğu gerçekten bu anlamda bizim hayallerimizi kıran bir noktada ama ben hâlâ bu Bakanlık varsa, bu Bakanlığın bürokrasisi varsa ve bu Bakanlığın hedefleri varsa -hâlâ varsa, ki ortaya koymuşsunuz- hâlâ umudun olduğunu düşünüyorum. Çünkü en karanlık dönemler de bile, ülkeler savaş hâllerinde bile bu girdaptan nasıl çıkacağını düşünen belli akılların, belli odakların olması gerektiğini düşünen bir siyasetçiyim ve ne mutlu ki sizin bürokrasiniz bu yönde en azından bu vizyonunu koruyor ve belli hedefleri var. Bunu çok değerli bulmalıyız arkadaşlar -bütün Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlar olarak söylüyorum- bunu kıymetli bulmalıyız ve bu vizyonu, bir şekilde o çıpayı tutmalıyız. Çünkü şuna emin olun: Eğer ki biz o çıpayı oradan tararsak, hani gemilerin çıpaları taramaya başlarsa, o geminin nereye doğru savrulacağını inanın ben kestirmek dahi istemiyorum. Çünkü demokrasi önünde yüz elli yıldır çabaları olan bir coğrafyadayız, bir gelenekten geliyoruz ve her demokrasi çabamızda karşımıza belli engeller çıkmış, belli statüko güçleri buna akamete uğratmak için ellerinden geleni yapmışlar ama siyasetçiler olarak bizler bu ülkeye demokratik bir ülke olma onurunu, gururunu yaşatmak için maalesef çok çabalamışız ama özellikle son birkaç yıldır, son yirmi yılın otuz yılın, belki mücadelesini kaybettiğimiz bir dönemdeyiz ve kan kaybı içindeyiz.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; unutmayın daha on iki yıl önce yani Brüksel'e buradan bir uçak dolusu gazeteci uçuyordu, bakın unutmayın, siyasetçiler Brüksel'e uçuyorlardı. Rahmetli Mehmet Ali Birand'ı unutmayın, oradan haber geçiyordu, Avrupa Birliği rüyası Türkiye'nin, demokratikleşme hayali. Bütün televizyonlar canlı yayındaydı, unutmayın. İşte ilerleme raporunda -bir kelime- Türkiye'yle ilgili iyi haber geçti diye hepimiz seviniyorduk, bunları unutmayın. Türkiye o yıllarda... AKP'nin kuruluş yıllarıydı bunlar, sizin partiniz ya, nasıl unutursunuz bunu? O yıllarda dedi ki: "Biz Türkiye'yi demokratik bir ülke yapacağız." Bu vizyonu ortaya koydu. Avrupa'da Hristiyan demokratlar vardır, Sayın Bakan bürokrasiyi çok iyi bilir. Nihayet dünyada Müslüman çoğunluğu olan bir ülkede Müslüman demokrat bir parti olma iddiası ortaya kondu ve bu vizyon ortaya kondu. Bu hikâye Türkiye'nin hikâyesiydi ve bütün dünya buna baktı, bütün dünya baktı, gazetelerin manşetlerindeydiniz; Müslüman demokrat bir ülke olma hayali, Avrupa'ya doğru yürüyen bir Türkiye hayali ve bütün Müslüman dünyaya rol model olabilecek bir ülke hayaliydi bu. Ama geriye baktığımızda 2007-2008 sonrası bence pek çok statüko gücünün devreye geçmesiyle, siyaseti manipüle etmesiyle, pek çok aşağıdan operasyonlarla, maalesef, hepimizin bu manipülasyonları yemesi sonucunda bir girdaba girdik, sonrasını biliyorsunuz. İşte güç savaşları, belli derin devlet yapılarının birbiriyle kavga etmesi, siyaseti manipüle etmesi sonucunda vardığımız yer, maalesef, gerçekten gaflet ve dalalettir arkadaşlar. Yani bu anlamda bu girdaptan çıkmak için de hepimizin, bütün siyasetçilerin gerçekten aklımızı başımıza devşirmemiz lazım. Yoksa bakın şunu unutmayın: Bugün siz güçlü olduğunuzu düşünebilirsiniz, inanın devlet içinde başka dinamikler çok daha fazla sizden güçlü olduğunu düşünüyorlar. Çünkü güvenlikçi siyasetin girdabına girmiş bir ülkede güvenlik bürokrasisi güçlüdür, siyasetçiler güçlü değildir. Biz burada bağırdığımızda emin olun birileri ellerini ovuşturuyorlar, tıpkı barış sürecini bitirme hayalinde olan o darbeci yapıların, siz bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırırken, siyasetçilerimizi hapse atma hayalleri kurarken ellerini ovuşturdukları gibi. Onların, bombaları bir yerde patlatırken, Kürt meselesindeki savaşı, çatışmayı başlatırken ellerini ovuşturdukları gibi. Ama biz bu derin yapıların veya uluslararası güçlerin hayallerini, o manipülasyonları okuyamazsak -emin olun, bakın- bugün biz kaybedebiliriz HDP düşüncesi olarak ama emin olun demokratik siyaset iddiası kaybediyor ve geçmişte de gadre uğramış bir sosyoloji olarak sizleri de uyarıyorum; yarın öbür gün siz de kaybedersiniz. Hep bu böyle olmuş, birisi güçlü olduğunu düşünmüş güvenlikçi siyasete başvurmuş ama güvenlik bürokrasisi öbür gün o gücü onun elinden de almış. Bu girdaptan çıkmanın yolu yeni bir vizyonla yönümüzü tekrar insan haklarına, demokrasiye, Avrupa Birliği vizyonuna çevirmektir yoksa hep beraber kaybedeceğiz, bunu unutmayın.

Bakın, Sayın Bakan büyük olasılıkla okumuştur diye düşüyorum Daron Acemoğlu'nun bir kitabı vardır "Why Nations Fail" "Ulusların Düşüşü" diye bir kitap, hepinize hediye etmek istiyorum, lütfen hep beraber okuyalım o kitabı. Eğer ki bir ülkede kurumlar işliyorsa, kurumlar birbirini denetleyebiliyorsa kişilerden bağımsız olarak, hani o kişi ya da bu kişi demeden, o kurumlar işliyorsa o ülkede insanlar huzur ve refah bulmuşlar, hep böyle olmuş, son bin yılın tarihine bakın hep böyle olmuş. Ama eğer ki kurumlar işlemiyorsa, meseleler kişilere bağımlıysa o ülkelerde de otoriter rejimler olmuş ve o ülkede yaşayan insanlarda hep bir beka meselesinden bahsedilmiş ve o ülkelerde de yoksulluk bir kaos olmuş arkadaşlar. Yalnızca güvenlikçi siyasetler tahkim olmuş, çözüm üretemeyen siyasetler de yalnızca zulüm üretmişler, istibdat ve baskı üretmişler.

Şimdi, demokratik bir sistemin olmazsa olmazları nedir arkadaşlar, bakın bunları unutmayın. Bir: Meclistir, demokratik siyaset kanallarının açık olmasıdır; açık toplumdur, özgür düşüncedir, herkesin düşüncesini özgürce ifade edebilmesidir. Şu anda biz bu noktada neredeyiz, bunu sorguluyor muyuz? İkinci mesele: Hukukun üstünlüğüdür. Ülkemiz hukukun üstünlüğü durumunda nerede arkadaşlar? Bakın, ben size burada bir anekdot söyleyeyim, utanarak söylüyorum bunu. Bir hâkim bana şunu söyledi: "Ben o arkadaşınızı tutuklamak zorundaydım, eğer onu tutuklamasaydım ertesi gün beni tutuklayacaklardı." diyen bir hâkimin görevde olduğu bir ülkede şu anda siyaset yapıyoruz. Bakın, açıkça söylüyorum size: Böyle, hukukun üstünlüğünün ayaklar altında çiğnendiği bir ülkede siyaset yapıyoruz. Peki, bu iki kurumu... Yani yasama, yürütme ve yargıyı denetleyen nedir? Basının özgür olmasıdır. Herhangi biriniz şu anda bu ülkede "Basın özgürdür." diyebiliyor mu? Bir kişi desin, "Basın özgürdür ya bu ülkede." diyebiliyor musunuz?

BAŞKAN - Basın özgürdür.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani tabii, dersiniz.

SALİH CORA (Trabzon) - Gazete manşetlerini al, masanın üstüne koy!

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tek bir kişi "Basın özgürdür." diyebiliyor mu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - 12 tane aynı manşeti görürsünüz!

GARO PAYLAN (İstanbul) - Arkadaşlar, her gün gazeteciler hapislerde sürünüyor.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Kastın ne Garo? Yani...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, soru kısmına Sayın Bakan cevap verecek Garo Bey değil.

Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Şu anda gazetecilerin hapiste olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Süre bu kadar uzun değildi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, peki bütün bunlarla beraber demokratik bir ülke olduğumuzu gösteren şey nedir?

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Senin konuşman Garo. Sen istediğin gibi konuşuyorsun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sen bir sus!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Demokratik bir ülke olmasa nasıl konuşacaksın?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sivil toplum kuruluşlarının işlemesidir.

Bakın, Sayın Bakan da anlattı "Sivil toplum kuruluşları ve Avrupa Birliği'yle şöyle iş birliği yapacağız, böyle iş birliği yapacağız."

Ya, Sayın Bakan, sivil toplum kuruluşları diyorsak, ya daha dört ay önce bu ülkede Af Örgütünün dâhil olduğu, hak savunucularının...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hangi hakkı savunmuşlar?

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bak, sordum, cevabını...

GARO PAYLAN (İstanbul) - ... sivil toplum kuruluşlarının bir toplantısına baskın yapıldı.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hangi ülkede hangi hakkı savunmuşlar?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ve "Büyükada'da darbe planlanıyordu" diye haberler çıkarıldı.

Sayın Başkan, bu süreleri ekleyecek misiniz?

BAŞKAN - Biraz da benimle iş yap; bir dakikan kaldı.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Nerede, hangi? Bak, dünyada perişan olmuş bir sürü insan var.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir Kavcıoğlu'nu susturun da konuşayım.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Daha önce aynı şeyleri dinledik Başkan, insan haklarından bahsediyor. Bu insan hakları savunucuları dünyada bu kadar perişan olan halklar var, nerede, hangilerini savunmuş?

BAŞKAN - Arkadaşlar...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Filistin'i mi, Myanmar'ı mı?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, onu söyleyeyim, onu söyleyeyim, utanacaksınız şimdi. O "hak savunucuları dediğimiz arkadaşlar...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ben kendimi savunurum, onlara hiç gerek yok.

GARO PAYLAN (İstanbul) - ...28 Şubat sürecinde -Sayın Ömer Çelik de çok iyi bilir, hepsini şahsen de tanır- mücadele etmiş insanlar, AK PARTİ'nin kapanma dosyası davası yürürken buna karşı mücadele etmiş arkadaşlar çünkü "hak savunucusu" dediğimiz, kim gadre uğruyorsa onun yanındadır. Dün sizin yanınızdaydı, bugün bizim yanımızda veya kim gadre uğruyorsa onun yanında; bunu unutmayın.

Hak savunucuları eğer ki hapsediliyorsa o ülkede haktan bahsedemeyiz, insan haklarından bahsedemeyiz ve dört ay önce "darbeci" dediğiniz arkadaşlarımız dört ay sonra bakıyorsunuz hiçbir şey olmadan bırakıldılar, adli kontrol şartı bile olmadan; ne manşetler atıldı.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ee, demokrasi var. Bak, bırakmışlar işte.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Dört ay sonra, bakın dört ay sonra da tam hak savunucuları bırakıldı, Osman Kavala tutuklandı.

Sayın Bakan, bugün Washington Post'ta şu çıktı: "...."

BAŞKAN - Arkadaşlar şöyle, onun Türkçesini söyleyin, tutanaklara girmiyor böyle olunca.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Henri Barkey ile ilgili bir yazı. Henri Barkey'i çok iyi tanırsınız çünkü geçmişte teşrikimesainiz olduğunu biliyorum.

BAŞKAN - Ayrıca, süreniz bitti, lütfen toparlayın.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Henri Barkey'in de şu anda darbeyi yönetmekle suçlandığı ve darbe de başarısız olunca beş gün daha İstanbul'da gezdiği, dolaştığı, altı gün daha dolaştığı ve darbeyi hâlâ yönetmekle itham edildiği ve Sayın Cumhurbaşkanının da bu yönde manipüle edildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Bakın, bu araç davaları üzerinden ülkemiz bir yere doğru çekilmek isteniyor.

BAŞKAN - Sayın Paylan...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Son cümlem...

Bu araç davaları üzerinden ülkemiz bir yere doğru çekilmeye çalışılıyor, bir girdaba doğru çekilmeye çalışılıyor. Eğer ki bakın, bu yalnızca Bakanın sorumluluğu değil hepimizin sorumluluğu.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Benim beş dakikamı da verin.

BAŞKAN - Bir beş dakikanız daha var, Sayın Erdinç verdi süreyi size.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bu girdabı eğer ki okuyamazsak, açıkça söyleyeyim, burada hazır güçler vardır; hepimizin tanıdığı, geçmişte dedemizin tanığı, sizin dedenizin, babanızın tanıdığı, benim dedelerimin tanıdığı hepimizi o girdaba sürekli çeken hazır güçler vardır. Bunlar siyaseti manipüle ederler ve eninde sonunda gücü ele alırlar Sayın Bakan, değerli arkadaşlar.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - İşte bu oyuna gelmeyin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben sizlere söylüyorum, şu anda siz bu oyuna...

BAŞKAN - Arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum.

BAŞKAN- Son cümle...

GARO PAYLAN (İstanbul) - İhtiyacımız olan, bu girdapta normalleşme iradesidir Sayın Bakan, değerli arkadaşlar ve bir restorasyon sürecidir. Eğer ki bu normalleşme iradesine ve restorasyon sürecine varsak bu girdaptan çıkabiliriz, yoksa bu girdap hepimizi içine çeker.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Son bir mesele de azınlık haklarıyla ilgili bir şey söyleyebilir miyim Sayın Bakana yoksa "söylemeyin" diyorsanız...

BAŞKAN - Soru bölümünde size söz vermem, söyleyin.

GARO PAYLAN (İstanbul) -Tamam, vermeyin.

Sayın Bakan, bakın, demokratikleşmeden en çok azınlıklar mutlu olurlar çünkü böyle baskı dönemlerinde azınlıklar en büyük korkuyu yaşarlar ve gadre uğrarlar.

Bakın, biz de ilerleme dönemleri olan dönemde hepimiz rahat hissettik; bir azınlık temsilcisi olarak söylüyorum bunu. Bakın ama devlet tekrar fabrika ayarlarına dönüyor. Mesela "mütekabiliyet" burada tekrar bakanlar tarafından dillendiriliyor. Bizler vatandaşız; ne rehineyiz ne de başka bir yerden geldik, binlerce yıldır bu toprakların kadim halklarıyız. Patrik seçimi yapmamıza izin verilmiyor, vakıf seçimleri yapmamıza izin verilmiyor, Ruhban Okulu'nun açılması hâlâ Atina'daki bir camiye bir mütekabiliyet meselesi olarak bağlandı ki 2017 Türkiyesindeyiz; oysa yedi yıl önce, beş yıl önce bunların hepsini aşmış noktadayken tekrar bu noktalara savrulmuş durumdayız.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum artık.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bu anlamda, arkadaşlar, hepimizi bir normalleşme dönemine ve bir restorasyon dönemine çağırıyorum ve yeni bir Türkiye hikâyesi yazmaya çağırıyorum.