KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım; şimdi, Sayın Bakanın sunumunu dikkatlice dinledim yani söylediklerinin birçoğuna katılmamak mümkün değil ama madalyonun bir tarafını konuştu, Avrupa Birliğini anlattı bize, Türkiye'yle ilgili hiçbir şey söylemedi maalesef.

Şimdi, eksik yanlış ama Türkiye'de neredeyse bütün hükûmetler Avrupa Birliğini hem ekonomiyle ilgili hem de demokrasiyle ilgili bir çıpa olarak kabul ettiler. Eğer Türkiye-Avrupa Birliği süreci ilerlerse, bir olursa işte ekonomide Maastricht Kriterlerine uyar, işte demokraside Kopenhag Kriterlerinde düzelme olur, özellikle muhalefette olan, özellikle de sıkıntı çeken kesimler ideolojik olarak karşı durmalarına rağmen pragmatik bir şekilde Avrupa Birliği sürecinin Türkiye'de herkesi rahatlattığını düşündü ve destekledi. Şimdi bir kriz yaşıyoruz Avrupa Birliğiyle ilgili ve Sayın Bakan bu krizi niçin yaşadığımızı anlattı, Avrupa Birliği şeyinden baktı, söylediklerine de katılmamak mümkün değil. Evet, Avrupa Birliği projesi ciddi meydan okuyuşlarla karşı karşıya, tehditlerle karşı karşıya. Bunların birisi Brexit, diğeri Amerika'nın, Trump'ın takındığı tavır ve Avrupa'da popülist sağın yükselmesi, İslamofobik, yabancı düşmanı partilerin hemen her yerde yükselmiş olması. Doğrudur bütün bunlar ama Avrupa Birliğinin aslında kuruluşundan beri daha yapısal, daha derin krizleri de var, bunu Sayın Bakan bilir ama oralara girmedi sanıyorum. Yani bir defa Avrupa Birliği birçok ulus devletin bir araya gelerek oluşturdukları bir üst yapıydı ama başka bir tasarım, proje olmadığı için ayrı bir ulus devlet olarak planladılar, projelendirdiler. İşte, bürokrasisi oluştu ve ciddi bir şekilde tıkandı. Yani Avrupa Birliğinin bu hâliyle sürdürülemez olduğu, dolayısıyla yeniden kurma, gözden geçirme uzun süreden beri Avrupa Birliğinin gündeminde.

Başka bir şey daha var, bunu da görmek gerekiyor. Avrupa Birliği niçin kriz yaşıyor? Şimdi, bir defa bu neoliberal ekonominin getirmiş olduğu yabancı düşmanlığının temelinde de bu var. Yani ahbap çavuş kapitalizmi Avrupa'daki sosyal devletleri yok etti, sosyal devleti yok etti bir şekilde, Avrupa'da ciddi bir eşitsizlik oluşturdu, aşağı kesimler ciddi bir şekilde ezilmeye başlandı ve bu "popülist sağ" dediğimiz yabancı düşmanı partilerin, yabancıları kabul etmeyen eğilimlerin ortaya çıkmasında bunların ciddi bir payı var.

Şimdi, Türkiye'yle ilgili, işte Türkiye'nin avantajları, dezavantajları, "Avrupa Birliği bize mecburdur yani ittifak arayışını zorluyor." Niye? İşte Trump'ın tutumu dolayısıyla, terörle mücadele, düzensiz göç falan gibi. Zaten Türkiye hep böyle fırsatçılıkla yaklaşıyor son zamanlarda özellikle, bize şeysiniz. Tamam yani bunların bir etkisi de var ama böyle bir zorunluluk var diyemeyiz.

Türkiye tarafına bir gelelim. Şimdi, jeopolitik konumumuz etkisiyle AB'nin önümüzdeki dönemde en çok iş birliği içinde olmak isteyeceği ülke. Hangi jeopolitik Sayın Bakan? Yani Türkiye'yi on beş seneden beri yöneten partiniz on beş sene içinde hangi ideolojik pozisyonlara, duraklara hangi dönemlerde uğradı ve hangi jeopolitik söylemleri öne çıkardı, kaç tane bunlar ve şimdi durduğumuz yer neresi? Yani ilk baktığınızda siz jeopolitik olarak Batı'ya bakıyorsunuz. Ultra Batıcı bir durumdasınız, muhafazakâr demokratsınız filan, tutunmaya çalışıyorsunuz, içerideki yerleşik iktidar güçlerine karşı dışarıdan destek alıyorsunuz filan, böyle bir döneminiz var. Sonra bambaşka bir şeye girdiniz Arap Baharı öncesinde. İşte daha farklı bir ideolojik konum ve ayrı bir jeopolitika, Orta Doğu'ya yöneldiniz, bir Panislamik popülizm dönemi geldi, yaşadı filan o dönemde ciddi problemler yaşandı. Yine Arap Baharı'yla beraber Suriye'de, Libya'da terörize edilmesi, Mısır'daki darbelerle beraber farklı bir şeye gittiniz. Sonra, onlar olmayınca, Suriye'de özellikle yürütülen proje çökünce bu sefer daha geriye çekildiniz ve söylem olarak daha milliyetçi ama jeopolitik bu sefer Avrasya'ya filan. Hangi jeopolitik? Yani coğrafyamızı mı kastediyorsunuz, yoksa gerçekten jeopolitikten mi söz ediyoruz? Ha, şimdi, bu jeopolitik, bu duruşlar Avrupa Birliğiyle ilgili Türkiye'nin pozisyonunda ciddi sıkıntılar ortaya çıkarmıştır. Bunları görmek gerekiyor.

Başka bir şey daha var: Sayın Bakanım, şimdi 15 Temmuzda -daha fazla süre vermeyecek, bizim de on dakikamız var- gerçekten çok ciddi, Türkiye tarihinde görülmemiş, tuhaf, haince bir darbe teşebbüsü yaşadı. Evet, Avrupa Birliği yanımızda durmadı, Amerika durmadı filan. Evet, bunlar da var, bunlar da aramızı bozdu, tamam ama 15 Temmuzdan sonra siz bu terör örgütüyle mücadele etmek için kısa süreli olağanüstü hâl istediniz ama olağanüstü hâl o günden bugüne anayasal çizgilerin de dışına çıkarak neredeyse olağan bir sistem hâline dönüştü. Bunu herkes görüyor Sayın Bakan. Yani Anayasa açık söylüyor: OHAL'i gerektiren sebeplerle ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarılırken bu Plan ve Bütçe Komisyonunun reddetmiş olduğu kamu bankalarındaki zimmet suçuyla ilgili düzenlemeyi bile, oto kış lastiklerinden üniversite rektörünün atanmasına kadar siz Meclisi devre dışı bırakarak olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri normal bir sistem olarak kullanmaya başladınız.

Sonra 16 Nisanı görmezden gelemeyiz. 16 Nisan çok açık bir şekilde kuvvetler ayrılığından ayrılmaktır Sayın Bakanım. Tekrar o tartışmayı açmak istemiyorum ama yani bir de Türkiye tarafından bakacaksınız. Popüler sağ... Peki, şu piyasada tedavülde olan söylem nedir Sayın Bakanım? Ya, siz bunları çok iyi bilirsiniz, arkadaşlarımız da bilir. Bu söylem nasıl bir söylemdir? Yani popüler sağ, otoriter, popüler tekçi bir sağ söyleminin dibine vurmadık mı? Bizim Avrupa Birliğine girişimizi, ilişkilerimizi olumsuz etkileyen, Avrupa'daki merkez sağ ve sol partileri de etkileyen, yanına çeken Avrupa'daki popüler sağ dalga ile şu anda Türkiye'de tedavülde olan ve sizin taşıyıcısı olduğunuz partinizin, Hükûmetinizin taşıyıcısı olduğu bu dalga arasında ne fark var? Değerli arkadaşlarım, şu anda uygulanmakta olan, daha yürürlüğe girmeden, 16 Nisanda yapılan değişikler yürürlüğe girmeden uygulanmakta olan şey bundan farklı değil. Dolayısıyla biz Avrupa Birliğiyle ilgili devam eden süreçte birçok konuda yaptığımız gibi Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda müthiş bir yetenek geliştirdi, ustalık dönemi gerçekten. Her şeyi dışarıya havale edebiliyor. Her şeyin suçlusu... Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: "Biz bu şehri iyi yönetemedik, ihanet ettik." filan. Ondan sonra dedi ki: "Cumhuriyet Halk Partisi, işte CHP zihniyeti." Her konuda, kendimizi hiç gözden geçirmeden problemi dışarıya yansıtabilmek, projeksiyon yapabilme yeteneği geliştirdi ama böyle değil ki yani dünya akıp gidiyor. Herkes, kim, nerede, ne oluyor, bunların hepsini görmekteyiz.

Ha, Avrupa Birliği olur, olmaz; Avrupa Birliğine Türkiye girer, girmez; bununla ilgili yaşanan teknik problemler, bunlar ayrı konulardır ama Türkiye'nin ya da Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bir karar vermesi gerekiyor: Nasıl bir Türkiye istiyoruz biz? Yani gerçekten kuvvetler ayrılığının olduğu, Meclisin önde olduğu, yasamanın kendi görevini yaptığı, yürütmenin kendi görevini yaptığı ve en önemlisi bağımsız yargının bulunduğu, hukuk devletinin bulunduğu...

Bakın, bugün basit bir konu oldu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza aktardım. Gümüşhane'de bir vatandaş, esnaf, FETÖ ile şeyi var diye gözaltına alınmış, tutuklanmış, sekiz dokuz ay şeyde kalmış, sonra ilk mahkemesinde tahliye olmuş. Şimdi bu insan beş sene evvel yetiştirme yurdundan ya da yetimhaneden -ne diyorsunuz, şimdi ismi neyse- oradan -iki tane kız çocuğu var- bir tane de çocuğu işte koruyucu aile olarak alıyor. Şimdi, adam cezaevinden çıktıktan sonra geliyorlar, "Sen teröre bulaştın, teröristsin." diye çocuğu geri alıyorlar. Ya, arkadaşlar, daha mahkeme kararı yok. Mahkeme kararı yok yani bu adamın gerçekten... Kaldı ki ilk mahkemede tahliye olmuş, bunun da bir anlamı var. Nedir bu yani şu basit örneği niye verdim? Hukuk işlemiyor, hukuk Sayın Bakan. Hukukun işlemediği bir ülke. Biz her gün işte mağdurların dramlarını filan duyuyoruz, ediyoruz ama yani bu basit bir örnek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi alayım lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Milletvekilinden Gümüşhane'nin Şiran ilçesindeki bir vatandaşa kadar hukuk işlemiyor. Dolayısıyla "Biz Avrupa'yı yerden yere vuralım, onları, onların tutumlarını eleştirelim. Türkiye'yi dünya görüşünden dolayı, inancından dolayı neyse neden dolayı istemiyorlar. Özel bir statüyle çıkarlarına uygun ilişkileri devam ettirecekler. Hiçbir zaman bizi almayacaklar." filan, bütün bunları diyelim, birlikte de diyelim ama netice itibarıyla Türkiye'de uygulanan sistemin Hükûmetin şu anda gelmiş olduğu ideolojik pozisyon, durum ve yaslandığı jeopolitika ciddi bir problem. Bu problem sadece Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri değil, Türkiye'yi bir şekilde bir duvara toslatacak, böyle bir problem olarak görünüyor diyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.