KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, 2018 yılı bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz, başarılar diliyoruz.

Türkiye'de son dönemde dış politika ve iç politika arasındaki ayrımlar giderek belirsizleşmiş; buna yol açan en önemli etken, sarayın ve AKP'nin şahsi grup çıkarları ve beka kaygılarıdır. Şahsileşen siyaset ve şahsi menfaatlerin öncelik kazanması ise kaçınılmaz olarak ilkesizliği beraberinde getirmektedir. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde dış politika ve iç politika arasındaki ayrımın kalkması, birlik üyesi olmuş bir Türkiye'de beklenen bir durum olurdu. Ama yine bu dönemde, Avrupa Birliğiyle ilişkilerin giderek bir ve aynı şeye dönüşmesi anlamına gelecek. Üyelik perspektiflerinin derinleşmesinin yerini büyük ihtimalle belirsiz bir geleceğe, ilgili tüm taraflarca terk edildiği bir sürece bırakmasına tanıklık ettik. Burada öncelikli sorumlu hiç kuşku yok ki ülke içindeki ve dışındaki sağ siyasetlerdir. Dolayısıyla süreç çok boyutlu olarak ilerlemektedir. "Başkasına saygı", "Kendi gibi olmayanlarla beraber ve dayanışma içinde yaşama" gibi geleceğin dünyasının kurulmasında da önemli olacak ilkelerin hayata geçirilmesi hedefi gün geçtikçe siyasal gündemimizden uzaklaşmaktadır.

Gerek Avrupası gerekse Beştepe, kısa vadeli çıkarların, gündelik siyasi hesapların peşinde, şahsi var olma kaygılarıyla iç içe geçen bir süreçte Türkiye'nin önündeki AB seçeneği ortadan kalksın istiyorlar. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik, hakların daha iyi korunduğu, hukukun üstünlüğüne ve seküler bir yaşam tarzına dayalı saygın bir siyasal rejim seçeneğini içeriden ve dışarıdan baltalıyorlar. Bu çaba içinde olanları gerek içeride gerekse de dışarıda görmek bizleri şaşırtmıyor. Saygın bir yurttaşlar topluluğu olarak Türkiye bu grupların sadece çıkarlarına değil varlıklarına da tehdittir. Özgüvenli ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir Türkiye'ye ne Avrupalı ırkçılar ne de biatçı zihniyet tahammül edemiyor.

Günbegün, Avrupa halklarının ve insanlığın saygın üyeleri olarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını eşit bir parça kabul eden Avrupa Birliği projesi hem ülke içinden hem de dışından zayıflatılmak isteniyor. Medeniyetler arasında ayrım varmış, medeniyet ortak insanlık idealinin dışında, bizleri ayıran unsurlara dayanıyormuş gibi davranan ve böyle bir söylemi benimseyen siyasal İslamcılarla, Avrupalı Irkçıların ittifakına şaşırmıyoruz. Bu kadar iyi anlaşıyor oluşları tesadüf değildir. Bu ilkesiz ve lanetli ittifakın kısa ve orta vadeli sonuçlarını zaten yaşıyoruz. Yalnızlaşan Türkiye'nin ve içe kapanan Avrupa'nın dünyanın diğer halklarına, diğer coğrafyalarına umut kaynağı olması mümkün değil. Tam da bu gerekçeyle hem Türkiye'de hem de Avrupa'da sağın uluslararası destekçilerinin çok güçlü olduğu açıktır. Nitekim bu ittifakların ve olumsuzlukların yansımasını her alanda ve her aşamada görüyoruz.

Avrupa Birliği Ankara'yla ilişkileri elbette koparmak niyetinde değil, ancak Türkiye'deki durum da ortada. Brüksel ve Strasbourg'da Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmekten vazgeçtiği aylardır açık biçimde söylenip, konuşulmaktadır. Avrupa Komisyonu bu yıl -siyasi nedenlerden ötürü- ilerleme raporu yayımlamayacak. İlerleme raporları, yeniden bir değişiklik olmazsa, 2018 ilkbaharına kaldı. Yani Ankara'ya "Gelecek yıl ilkbahara kadar zamanın var, reformlar yapın, o zaman değerlendirelim." dendi. Bu arada da üyelik perspektifi dışındaki dosyalarda -vize, terörle mücadele, sığınmacılar, Gümrük Birliğinin güncellenmesi gibi-teknik düzeyde istişarelere devam kararı alındı. Bu da gayet normal.

Kasım 2016'da yayımlanan İlerleme Raporu'nda Türkiye'nin, demokrasi, Kürt meselesinin çözümü, kamudaki uygulamalar, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü alanlarında kötüye gittiği belirtilmiştir. 2018 baharında yayımlanacak bir sonraki raporun da farklı olacağını düşünmek bence biraz saflık olacak.

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker'in, yaptığı bir açıklamada şu ifadeleri kullandığını biliyoruz: "Türkiye şu anda Avrupa Birliğinden, temel felsefesinden, geleneğinden, tutkularından uzaklaşıyor. Bu, Türkiye'nin yapması gereken bir tercih. Bazı Türk yetkililerin katılım sürecini sona erdirme konusunda Avrupa Birliğini suçlamaya çalıştıklarını düşünüyorum." Bu sözlerin, Erdoğan'ın ekim ayındaki şu ifadelerine karşı bir cevap olduğu açıktır: "Almayacaksanız açıklayın şu işi, bilelim. Ne biz sizi meşgul edelim ne de siz bizi meşgul edin. İşi bağlayalım. Minderden kaçan biz olmayacağız. Onların kararını bekliyoruz." demeci... Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerini güreşe benzeten Erdoğan'ın yönetimindeki AKP iktidarı, 15 Temmuzdan sonra ilan ettiği OHAL yönetimiyle Avrupa Birliğinin temel değerlerini cepheden ihlal eden uygulamalarını sistematik hâle getirdi.

Bahse konu uygulamaların bazılarını hatırlatmak gerekirse: OHAL'in sürekli uzatılması, idam cezasını gündemde tutmak, gazete, dergi, dernek kapatmak, gazeteci ve yazarları tutuklamak, işkence iddialarına yol açabilecek kadar kötü muamelede bulunmak, muhalefeti korkutarak susturmaya çalışmak, terörle mücadele yasalarında AB mevzuatına uygun değişiklikleri yapmamak, adil yargılanma ve savunma hakkına uygun olmayan uygulamaları yapmak. Bu aşamada değinilmesi gereken önemli bir başlık var: İdam cezası tartışmaları. Hatırlayınız idam tartışmasında öne çıkan konu, ölüm cezasına taraftar ya da karşı olanların bilindik argümanlarından çok tartışmanın zamanlamasıydı. Biliyoruz ki referandum öncesi, FETÖ darbe teşebbüsü vurgusuyla birdenbire başlayan idam tartışması Erdoğan'ın başkanlık hesapları açısından halk kitlelerinin kazanılmasında yardımcı bir unsur olarak düşünülmüştü. Ne diyordu Erdoğan? Anayasa değişikliğiyle ilgili 16 Nisandaki referandumdan "Evet" çıkması hâlinde idam cezasının Meclisin gündemine getirileceğini ve muhalefetin desteklememesi hâlinde bununla ilgili bir halk oylaması yapılacağını düşündüklerini söylemişti. Şimdi, görüyoruz ki geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan, idam karşıtı bildirilere imza atılıyor. Çok doğru bir biçimde idam cezası yasağına tam destek veriyorsunuz. Geçtiğimiz ay yayınlanan bir haber Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, Türkiye'nin de onayının olduğu ortak bir bildiri yayımlamış, "Her koşul ve durumda idam cezasına güçlü ve tartışmasız şekilde karşı olduklarını tekrar teyit etmişler." diyor. O zaman sizden bu konuyla ilgili bir açıklamayı bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mültecilerle ilgili birkaç şey söylemek isterim; Sayın Bakan da bahsetti. Türkiye'de yaklaşık 3,5 milyon mülteci var. Bugüne kadar bu konuda milyarlarca dolar harcanmasına rağmen sorun büyümeye devam ediyor, mültecilerin sayısı ve insanlık dramları artıyor. Bu gerçeğe rağmen Avrupa Birliği ülkelerinin mültecileri kabul etmeme eğiliminde olması, para ve ucu açık vaatler karşılığında Türkiye'yi mülteci toplama kampına dönüştürmek istemeleri kabul edilemez. Bu, insan hakları başta olmak üzere AB'nin kendi değerlerine de aykırıdır. 18 Mart 2016'da Türkiye ve Avrupa Birliği arasında varılan mutabakat insan haklarına aykırıdır. Ayrıca, bu mutabakat mülteci krizini çözmek bir yana daha da derinleştirmekte; örneğin, Avrupa Birliği-Türkiye anlaşmasıyla kapatılmaya çalışılan Balkan rotasının yerini Libya-İtalya rotası almaktadır. Mülteci krizi sona ermemekte, mülteciler hayatlarını tehlikeye atan daha tehlikeli rotalara yönelmektedir. 9 Kasım 2017 tarihinde Alman Der Tagesspiegel Gazetesi Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken Akdeniz'de ölen 33 bin insanın isim listesini yayımlamasını bu bağlamda hatırlatmak gerekir.

Avrupa Birliği 29 Kasım 2015'te düzenlenen Türkiye-AB Zirvesi'nde, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılar için 2017 sonuna kadar 3 milyar avroluk fon sağlamayı taahhüt etmişti. Avrupa Birliği Komisyonu son açıklamasında Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıları desteklemek için kurulan fona tahsis edilen miktarın 2,9 milyar avro olduğu, şimdiye kadar 55 proje için de 1,78 milyar avronun üzerinde sözleşme imzalandığı ve bu projelere 908 milyon avroluk ödeme yapıldığı kaydedildi.

Bir başka mesele vize. Avrupa Birliği Komisyonu 4 Mayıs 2016'da Türkiye vatandaşlarına Schengen Bölgesi'nde vizesiz seyahat sağlanması yönünde Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyine tavsiyede bulundu. Komisyon, Türkiye'nin 72 kriterden 67'sini yerine getirdiğini belirtti. AB'den gelen açıklamalara baktığımızda vize serbestisi konusunda tablonun çok olumlu olduğunu söylemek olası değil.

Vize serbestisi için Türkiye'nin yerine getirmediği ifade edilen koşullar önemli. Buna göre, Türkiye'nin

Terörle Mücadele Kanunu'nu Avrupa Birliği müktesebatına göre değiştirmesi ve yeni bir terör tanımının yapması, Yolsuzluğa Karşı Avrupa Ülkeler Grubu Konseyi'nin tavsiyeleriyle uyumlu yasal düzenlemeler yapması, Avrupa Birliğinin emniyet teşkilatı EUROPOL'le yapılan Operasyonel İşbirliği Anlaşması'nı uygulamaya koyması, suçluların iadesi konusunda Avrupa Birliği üyesi ülkelerle hukuki alanda iş birliği sağlaması gibi birtakım temel istekler.

Bugün burada Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesi konuşulurken Bakanlıkta görev alanlar, sorumlukları bulunanlar, ikna edici biçimde bizlere dönüp nerede hata yapıldığını itiraf etmelidirler. Kopenhag Kriterleri'ni Ankara kriterlerine dönüştürmekten söz edenler nasıl olup da bugünlere geldiğimizi izaha mecburdur. Bu savruluşta, bu çaresizlikten neden buralara geldiğimizin bir öz eleştirisini yapmak durumunda olduğunun altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Son yirmi saniye, buyurun.

MUSA ÇAM (İzmir) - Peki.

Adında "Avrupa" olan bir bakanlığın, yani milyonlarca yurttaşımızın yaşadığı, en büyük ticari partnerimiz olan, iki yüz yıllık ortak kurumsallaşma hikâyemiz olan bir coğrafyayla ilişkilerden sorumlu olanların nasıl olup da bu kadar etkisiz bir hâle düşürüldüğünü açıklamalılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen son cümlenizi alabilir miyim Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) - Ankara Anlaşması'na dayalı tam üyelik hakkının nasıl olup da Gümrük Birliğinin genişletilmesiyle sınırlı bir talebe dönüştüğünü izah etmeliler.

BAŞKAN - Sayın Çam, geride 12-13 arkadaş var, sabah dördü buluruz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Peki, Sayın Başkan.

Bakanlık bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Başarılar diliyorum.